Cemalettin Kunat hazretleri (1933-2013) Uşak’ta dünyaya gelir. Babası, Selbesoğlu lakabıyla tanınan Ahmet (Kunat) Çavuş Çanakkale Gazilerindendir. Yakup Baba’nın velayete getirdiği bir büyük aşık ve arif olan Ahmet Çavuş 1966 senesinde vefat etmiş ve Uşak’ta Elmalıdere mezarlığında defnedilmiştir. Cemalettin Aziz’in Annesi Ayşe Dudu Hanımdır. Dudu …
UŞAK ŞEHİR MERKEZİNDEKİ ŞEHİTLER KABRİSTANINDA. KABRİSTANININ ÜST KAPISINDAN GİRDİĞİMİZDE 50 METRE AŞAĞI YÜRÜYORUZ . SOL TARAFTA 20 METRE İLERİDE. Uşaklı Yamalızade Şeyh Ali Rıza Hazretlerinin (ö. 2. 12. 1939, Uşak) irşadı faaliyetleriyle Şabaniyye silsilesi Uşak’ta neşv ü nema bulur. Babası’nın yüzünde ben olduğu için “Yamalı” …
Uşak – Merkez’de Hacıkadem Köyünde Hacı Ali tarafından Hacıkadem köyüne yaptırılmıştır. Çok kenarlı, yuvarlak kubbeli, tek katlı, kargir yapılı, tek mezarlı bir türbedir. Türbenin yapılış tarihi bilinmemektedir. Fakat Osmanlı dönemi eseri olduğu ve zamanında türbenin etrafında zaviye yapılarının olduğu çalışmalar sonucunda anlaşılmıştır. Bugün Uşak merkezine …
Halveti tarikatının ileri gelen büyüklerinden. Halvetiliğin üçünçü asıl şubesinden olan Ahmediyye kolunun kurucusu Yiğitbaşı Veli hazretlerinin mürşididir.
Akhisar’a bağlı Göl Marmara da doğan Yiğitbaş Veli, Uşak’a gelerek normal medrese eğitimini tamamlamıştır. Medreseden icazetini aldıktan sonra Şeyh Alaaddin Uşşaki hazretlerine intisap edip O’ndan tarikat ve feyz alarak seyr sülukunu tamamlamıştır. Hilafetini aldıktan sonra Manisa’ya dönen Yiğitbaş Veli hazretleri burada irşada başlamıştır.
[toggle title=“Kaynaklar load=”hide”]Kaynak Fotoğraflar için Şehit Mehmet Cambaz Bey’e teşekkür ederiz. [/toggle]
Halvetiye Tarikatının Uşşaki kolunun kurucusu Arif-i Billah Hasan Hüsameddin Uşşaki hazretlerinin hocasıdır. Hüsameddin Uşşaki hazretleri henüz Buhara da iken orada medrese tahsilini bitirip Kübreviyye ve Nur Bahşiyye tarikatlarına intisab etmiş ve bu tarikatların büyüklerinden feyz alıp teselli bulmaya çalışmışsada içindeki sıkıntısını bir türlü giderememiştir. Babasının ölümü üzerine her şeye küskün düşünmeye devam ederken bir gün gönlüne mana aleminden şöyle bir ses gelmeye başlamıştır.
” Sen hakikaten nasibi olan kimsesin. Beyhude yere ticaretin yükü altında ezilme. Kesret çarşısından yüz çevirip Anadolu’nun güzel şehirlerinden birisi olan Uşak’ta oturan Şeyh Ahmed Semerkandi hazretlerine varıp mürid ol, uzlet köşesine çekilip kendini ve eleminin kaynağını bulmaya ve kurutmaya çalış. ” denilmiştir.
Daldığı bu alemden uyanınca babasından kalan tüm varlığını kardeşine bağışlayarak kendini dünyaya bağlayan bağlardan kurtulmuştur. Bir an önce mürşidine kavuşmak arzusu ile kendisini durmadan yakan ateşin kılavuzluğu ile yaya olarak günlerce sürecek uzun ve zahmetli yolculuk için Uşak yollarına düşmüştür. Bazı kaynaklar bu buluşmanın Erzincan’da gerçekleştiğini söylemektedir.
Manada işaret edilen hasretiyle yanıp kavrulduğu Şeyhi Ahmed Semerkandi hazretlerinin kabulüne mazhar olarak köyde tarikata intisab edip dergaha kapanmıştır. Köydeki dergahta bulunduğu kısa müddet içerisinde seyr sulükunu tamamlayıp kemale ve velilik rütbesine kavuşarak Seyyid Ahmed Semerkandi hazretlerinden hilafet almıştır. Köyde ” Fakir Dede ” diye anılan Seyyid Ahmed Semerkandi hazretleri , Hüsameddin Uşşaki hazretlerini yetiştirdikten ve O’na hilafet verdikten sonra zaviyede inzivaya çekilmiş ve burada vefat etmiştir. Şeyh Seyyid Ahmed Semerkandi’nin inzivaya çekildiği tarihin 1523 olduğunu, Şeyh Hasan Hüsameddin için yazılan şu dörtlükten anlamaktayız ;
” Çün 880(H) anın Mevlidi ( 1475 doğum tarihi )
Hem 930(H) unda Şeyh idi ( 1523 Şeyhlik tarihi)
Oldu 70 sene irşadi anın
Halvet uzlet idi mu’tadı anın ”
Bu duruma göre Hüsameddin Uşşaki hazretleri 157 yılında III. Murad’ın padişah olmasıyla İstanbula gittiği bilindiğine göre Uşak’ta 51 sene irşadda bulunmuştur. Uşşaki kolunun silsilesi şöyledir .
– Yiğitbaşı Veli ( Ahmed Şemseddin Marmaravi )
– Karamanlı Şeyh Hacı İzzettin Efendi
– Seyyid Şeyh Ahmed Semerkandi
– Seyyid Hüsameddin Uşşaki
Bu silsileden de anlaşılacağı gibi ; Seyyid Semerkandi hazretleri , hilafetini Karamanlı Şeyh Hacı İzzettin Efendi’den alarak köydeki dergahında irşada başlamıştır. İrşada başlama başlama tarihide pek muhtemel olarak Yiğitbaşı Veli hazretlerinin ölüm tarihi olan 1504 senesinden sonra olmuştur. Semerkandlı olduğu, oradan ne zaman Erzincan’a geldiği konusunda kesin bir bilgi mevcut değildir. Allah sırrını takdir eylesin.
[toggle title=“Kaynaklar load=”hide”]
Kaynak
Sadık Vicdani ; Tomar-ı Turuk Aliyye
Rahmi Serin ; Halvetilik ve Halvetiler ; Petek yayınları
Sıddık Naci Eren , En Yakın Yol , Demir Kitabevi
İstanbul Ansiklopedisi 1996
Fotoğraflar için Şehit Mehmet Cambaz Bey’e teşekkür ederiz.
[/toggle]
Uşak şehir merkezindeki Şehitler Kabristanında. Kabristanının üst kapısından girdiğimizde 50 metre aşağı yürüyoruz . Sol tarafta 20 metre ileride.
Yakupzade Şeyh Mustafa Özyürek
Halvetı/Şabani Azizlerinden Yakupzade Hafız Mustafa (Özyürek) Efendi (d. 1887-ö. 1973) Uşaklı dır. Annesi Alime hanım, babası Mehmed Efendi’dir. Her ikisini de küçük yaşlarında kaybeder. Teyzesi tarafından büyütülür. Teyzeoğlu ile birlikte hafızlık tahsil eder. On sekiz yaşında Rukiye Hanım (nam-ı diğer Rukiye Molla) ile evlenir. Bu evlilikten Ahmet, Mehmet, Nurettin, Hatice (Kayahan), Ulviye (Aksekili), ve Alime (Vidinlioğlu) adlı çocukları dünyaya gelir. İyi bir halıcı olan Rukiye Hanım’ın da desteğiyle Uşak’taki medrese tahsilinden sonra Birinci Dünya Harbi sırasında İstanbul’a Harbiye’ye nakleder. Buradaki tahsilini ikmalden sonra 1 Temmuz 1915 tarihinde Kafkas Cephesi’ne gönderilir. Üçüncü Orduda teğmen rütbesiyle görev yapar ve üç sene sonra Uşak’a geri döner. Memleketine döndükten sonra ticaret ve Yeşil Cami’de imamet ile meşgul olmaya başlar.
Yakup Baba tesirli hutbeleri ve va’zlarıyla tanınmış ve saygı duyulmuş bir azizdir. Onu yakinen tanıyanların ifadelerine göre halk üzerinde fevkalade tesiri olan ileri görüşlü bir kişidir. Hutbelerinde ”Allah’ı isteyen eteğimi tutuversin” diyecek kadar açık sözlü olmasına rağmen tasavvufi yönünü halktan gizlemeyi de bilmiştir.
Kendinden önceki piran gibi aşka ve irfana dayalı süluk anlayışıyla sohbetlerinde ısrarla vahdet bilincini vurgulayan Yakupzade Hazretlerine göre “Süluk, gönülden önce, dil; kulak, göz, el ve ayak eğitimidir. Dil Hakkı söyleyecek, kulak Hakkı duyacak, göz hakkı görecek! Bunlar eğitilmeden, gönül Çalab’ın tahtı olmaz! Bu eğitim birkaç gün de gerçekleştirilecek bir şey olmadığı gibi, ne sadece bedeni, ne de ruhi bir eğitimdir. Kırk sene hizmetin sırrı, topyekun bir gönül eğitimiyle ilgilidir. Yunus’un dergaha kırk yıl hizmet etmesi, gönül (insan) terbiyesinin ne kadar zor ve hassas olduğunu göstermektedir. Ayrıca bu hizmet sırasında dervişin içten içe idrak etmesi gereken nüktelerden birisi de, “halka hizmetin Hakk’a hizmet ve ibadet olduğu” bilincine ulaşmakla ilgilidir. Bu bilince bazıları kırk günde bazıları da kırk senede ulaşır. Kırk günde gelene “nerede kaldın?”; kırk senede gelene “ne kadar erken geldin!” demişlerdir. Hasıl-ı kelam, vücud-ı vahidi anlamak, cemal ve celali birlemek, sonra dönüp vücud içinde kendi aslını seyretmek kolay değildir. Kırk gün veya kırk sene tabirlerinde kabiliyet nüktesi gizlidir!
Yakup Aziz, büyük bir alim ve natıktır. Fakat eline kalem alıp ilmini kitaba dökmemiş, ömrünü insan yetiştirmeye hasretmiş ve insan-ı kamiller yetiştirmiştir. Bu sebeple bizzat kaleme aldığı “Ey gözüm nuru ne bilsin gizlidir esrarımız/ Cahil ü nadan ne bilsin anlamaz ahvalimiz” matlaıyla başlayan tek nutkundan başka edebi değeri haiz bir şey bırakmamıştır. Menakıbı maalesef derlenmemiştir. Müntesipleri tarafından dilden dile aktarılan cümlelerinden birisi “Türkiye’de ve dünyada bütün sınırlar bir gün kalkar!” sözüdür.
Yukarıda da belirttiğimiz gibi Yakupzade hazretlerinin insanın kalbine ok gibi tesir eden bir sohbeti var idi. Yanına gelen müftü, müderris yahut ulemadan her kim olursa olsun edeben susar, meydanı azize bırakmak durumunda kalırdı. Yamalı Dede’ye derviş olan devrin büyük alimlerinden Fatih medreselerinden mezun Yusuf Ziya Bey, bilahire Yakupzade hazretlerine gelerek tekmil-i süluk etmiş ve ondan hilafet almış velayet erbabındandır. Bu zat Cuma hutbesi verirken dahi Aziz içeri girse, hutbeyi keser, tazim ettikten sonra “des tur” der söze öyle devam ederdi. Bulunduğu mecliste otururken içeri girse ayağa kalkar, hürmet ederdi. Oğlum bunu yapma, istirham ederim derse de: -Aziz efendim, istirham ederim, işte bunu benden istemeyiniz der, saygıda kusur etmezdi. Bu Yusuf Ziya Hazretleri ciltler dolusu kitap yazabilecek kabiliyette olduğu halde, Aziz hazretlerinin huzurunda bir saatlik sohbette binlerce müşkilinin çözüldüğünü belirtirdi… Bu zat, Yamalı Dede’nin Tac-ı şerif ve asa gibi emanetlerini yaşadığı bir hal üzere Yakupzade hazretlerine getiren kişidir aynı zamanda..
Yamalı Dede ile başlayan çağdaş kıyafet tercihi, Yakupzade hazretleri ile devam etmiş olduğu için, gerek Yamalı, gerek Yakupzsde ve gerek onun takipçileri dönemlerinin modern kıyafetleriyle dikkat çekmişlerdir.
Yakupzade hazretleri hem şiir hem de musiki vadisinde yetenekli olduğu halde önceki azizler gibi bu konularla doğrudan ilgilenmemiştir. Meclislerinde kendilerinden meşkeden bilhassa zakir başıları Cemaleddin Kunat ve Uşak Kurşunlu Camii Müezzini Hafız Abdullah Tez (ö. Uşak 2010) vasıtasıyla meşkettiği bazı besteli ilahiler günümüze intikal etmiştir. El yazısıyla bıraktığı tek ilahi defteri eli mizde olup, içinde kendilerine ait iki nutk-ı şerifleri, Salih ve Yamalı Babaların şahide kitabeleri ve zikir meclislerinde okuduğu ilahiler kayıtlıdır.
Yakup Aziz’in hatıraları bir bütün olarak toplanmamıştır. Onun yetiştirdiği pek çok zat bugün vefat etmiştir veya yaşlılık dönemini yaşamaktadır. Yakup Aziz sohbetlerinde tasavvufi tecrübelerini savaş hatıralarıyla kaynaştırıp ayrı bir çeşni vermiştir fakat derlenmediği için bunların çoğu unutulup gitmiştir. Özellikle Uşak’taki ihvanından derlenecek hatıralar fevkalade kıymeti haizdir. Bildiğimiz şu ki onun yerine posta geçen zat silsiledeki pek çok meşayih gibi mahfi yaşamıştır. 15 Mart 2013 tarihinde göçen Cemalettin Kunat zat postu olarak kırk sene irşad görevinde bulunmuş ve sessiz sedasız bu alemden göçmüştür.