İstanbul – Eyüp ‘de ; Sultan çeşmesi sokağı ile Püsküllü caddenin kesiştiği yerdedir.Sultan çeşme sokağı no :92 .Hoca kasım Günani Camiinin 200 metre Eyüp e doğru aşağısı.
Nisbesinden anlaşıldığı üzere Medinelidir.Hasan- Hüseyin kardeşlerin şehid düştüğü kuşatmada şehid olduğuna dair bir rivayet vardır.
Kabri şerifi ; Eyüp de Sultançesmesi sokaktadır. Kabrinin bulunduğu bu yerde başka kabirlerde mevcut olup kimlere ait olduğu bilnmemektedir. Üç tarafı evlerle çevrili olan kabir, batı tarafından açılan küçük bir kapıdan ve ön cepheden ziyaret edilebilmektedir. Yüce Allah ondan ve tüm arkdaşlarından razı olsun
Yakın Ziyaret edilebilecek Yerler ;
1- Hz. Cafer Bin Abdullah el-Ensari (r.a.) ; Hoca Kasım Günani camii
2-Hz. Hasan Hüseyin Kardeşler (r.a.) ; Hoca Kasım Günani camii karşı sokağı
3-Hz. Hüsam Bin Abdullah El-Ensari (r.a.)
Kaynaklar :
İstanbul’da Bulunan Ashab-ı Kiram kabir ve makamları ; Cafer E. Babadağlı ; Sarayburnu Kitaplığı
İstanbul – Sultan Ahmet’te Hürrem sultan Hamamı arkasında ; Tevfikhane sokağı ile kabasakal sokağının kesiştiği yerde.
Eyüp sultan hz’nin sancaktarlarındandır.Bir rivayete göre Hz. Ebu Bekir’in (r.a.) kayınpederidir.İstanbul kuşatması sırasında şehid olduğu rivayet edilmektedir.
Kabrinin sur içerisinde ve Sultanahmet civarında olması bazı tereddütlere sebep olmuşsa da esasen Sahabe-i kiram’dan bazılarının imparatorun izni ve yapılan anlaşmalarla sur içine girebildikleri ve bunlardan bazılarının anlaşmanın hilafına saldırıya uğrayarak şehid edildikleri bilinmketedir.Bu sebepledir ki sur içinde vefat eden sahabilerin akibetinin bu şekilde olması ihtimali yüksektir.
Türbesi Sultan I. Abdulmecit Han tarafından tamir ettirilmiş ve kendi vakfına tescil ettirilmiştir.
Türbe kapısı üzerinde ”Mihamnadar-ı Hazret-i Peygamber-i Hazret-i Halid’in Alemdarı Abdurrahman-ı Şami hazretlerinin meşhed-i alileridir. Muharrem sene 1302 İzzet ” yazılı bir kitabe vardır.
Yakında Ziyaret Edilebilecek Yerler ;
1- Sultan Abdulhamit Han – Çağaloğlu 2- Hasan Ünsi (k.s.) – Gülhane tramway durağının arkasında
Kaynaklar :
İstanbul’da Bulunan Ashab-ı Kiram kabir ve makamları ; Cafer E. Babadağlı ; Sarayburnu Kitaplığı
İstanbul – Eyüp – Eğrikapı da Şişhane caddesi no :36
Tabiin’den mi yoksa sahabe den mi olduğu hakkında ihtilaf vardır.
Bir rivayete göre ; Bizans imparatoruyla yapılan bir anlaşma ile İstanbul’a girmelerine müsaade edilen sahabilerin şehri gezip Ayasofya’da namaz kıldıkları ve sonra şehirden çıkacakları sırada Bizanslı askerler tarafından saldırıya uğrayıp şehid düştükleri rivayet edilir ki bu sahabiler arasında Hz.Şu’be (r.a.) da varmış.
Hadikatül Cevami’de de şöyle yazıyor ;Hz. Şu’be’nin kabri eğrikabı semtinde Avcı Mehmet bey Mahallesinin Şişhane sokağındaki mescidin karşısında bulunan mektebin avlusundadır. Bu türbeyi tersane emini Mustafa efendi tamir ettirmiştir.Hazret-i Şu’be Tabiindendir.hz sube 3
Bununla beraber İbni Hacer askalani ”el-İsabe Fi Temyiz-is Sahabe”adındaki eserde Şu2be adında iki zatın varlığından söz ediliyor (C.2 s162-166)
– Şu’be İbni Tevem ..Hz. Ömer(r.a.) devrinde doğmuş olup tabiindendir.Nerede ne zamn öldüğü belli değildir.
– Şu’be İbni Tahim ibni Umeyr et-Tahevi.. Ölüm tarihi ve nerede gerçek hayatının geçtiği belli değildir. sahabedendir.
Herşeyin doğrusunu Cenab-ı Allah bilir.
Hz. Şu’be’nin Kabri şerifi 18. yy sonlarında tersane amiri Emini Mustafa Efendi tarafından tamir edilmiştir.
Kitabesi şöyledir ;
”Haze’l-merkadü’ş-şerif min Ashabi’l-Kiram Şu’be radiyallahu Teala anh ve nefe’anallalu bi-şefaatihi sene Hicret-i 46”
İki tarafında bulunan niyaz pencerelerinin üzerinde iki ayrı kitabede şunlar yazar ;
”Şefaat eylesin dersen Resulu
Ziyaret eyle Ashab-ı suru”hz sube 4
Kaynaklar;
İstanbul’da Bulunan Ashab-ı Kiram kabir ve makamları ; Cafer E. Babadağlı ; Sarayburnu Kitaplığı
İstanbul ve Anadolu evliyaları ,M. Necati Bursalı ; Şifa yay
İstanbul – Edirnekapı’da Kariye müzesinin hemen yanında
Ebu Said El-Hudri hazretleri Ashab-ı kiramın büyüklerindendir.Peygamber Efendimiz(s.a.v.)’den en çok hadis rivayet eden 7 sahabiden biridir ve 1100 hadis rivayet etmiştir.
Künyesi ;Sad b. Malik b. Sinan dır.Annesi enise Bint-i ebu Harise (r.anha), meşhur sahabi Katade bin numan hz’nin kardeşidir.Babası Malik b. sinan hz’de Medine deİslam tebliğ edilmeyebaşlandığı zaman hanımıyla birlikte müslüman olmuştur.Babası ve annesi müslüman olan bu zat tam bir islam terbiyesi ile büyütülmüştür.
Uhud savaşına 13 yaşında katılmak istemiş ancak Allah resulu geride kalmasını ve; kadın ve çocukları korumakla vazifelendirmiştir.Babası bu savaşta şehid düşmüştür.Babasının vefatından sonra ütün yükünü üzerine almış ve layıkıyla yerine getirmiştir.ebu said el hudri
Allah Resülu ile beraber 12 gazaya katılmış ve hep hz. Peygamberin yanından ayrılmamıştır. Bundan dolayı çok hadis rivayet etmiş Medine de Sahabilere dersler vermiştir.
Hz. Peygamber’in vefatından sonra İlk üç Halife döneminde Medine de Fetva ile meşgul olmuş. Hz. Ali zamanında ise Fitne rüzgarında olabildiğince uzak kalmaya çalışmıştır.
Bütün ömrünü Allah ve Peygamber emrinde geçiren şanlı sahabi, bazı siyer alimlerinin bildirdiğine göre Hicretin 74. yılı bir Cuma günü Medine’de Beka alemine göçmüştür.Ve yine Medine’de Baki kabristanında toprağa verilmiştir.Vefatında 81 yaşında bulunuyordu.
Bir diğer rivayete göre de İstanbul2un fethi için gelen mücahitler arasındadır. Düşmanla çarpışırken Edirnekapı civarında şehid olmuştur. Kabri eskiden Kilise olan Kariye camiinin bahçesindedir.
Türbesinin giriş kapısındaki kitabe de ;
”Ecile-i Ashab-ı Kiram’dan Hazret-i Ebi Said El-hudri Ashab’dan malik ibn-i sinan hazretlerinin mahdumlarıdır ve on beş yaşında iken Beni mustalık gazasına teşrif etti. Fem-i saadet-i Peygamber-i den 1170 hadis-i şerif rivayet buyurmuştur.Bani-i in hankah, Şeyh Muahmmed Arif est. Sene 1304”
Kabrindeki kitabeler ise şöyledir;ebu said el hudri 3
”Ashab-ı Kiramda’dan ebi Saidel-hudri radiyallahuteala anh haretlerinin merkad-i şerifidir. Ketebehu hızır mütevelli Haseki Sultan 1763”
”Ya hu ashab-ı Kiramdan ebi Said el-hudri radiyallahu anh hicret 46”
İstanbul – Eyüp de Paşa Hamamı sok no :78 de Helvacı hasan sokağının hemen karşısı . Buraya Gelmişken 200 metre aşağıda yer alan Kasım günani camii bahçesindeki Hz. Cafer Bin Abdullah (r.a.) hz ‘ni ve Kasım günani caminin karşı sokağındaki Yine Ashabı Kiramdan oldukları rivayet edilen Hz. Hasan ve Hüseyin Kardeşleri de ziyaret edelim.
Sahabe-i kiram’dan olup ismi Abdullah b. Hüsam olarak da geçmektedir. Nisbetinden Medine-i Münevvereli olduğu anlaşılmaktadır.
Uzun süren İstanbul kuşatması sırasında Bizans imparatoruyla yapılan bir anlaşma ile İstanbul’a girmelerine müsaade edilen sahabilerin şehri gezip Ayasofya’da namaz kıldıkları ve sonra şehirden çıkacakları sırada Bizanslı askerler tarafından saldırıya uğrayıp şehid düştükleri rivayet edilir ki bu sahabiler arasında Hüsam b. abdullah El-Ensari hz de varmış.
Evliya çelebi’ye göre Hüsam bin Abdullah(r.a.) hazretlerinin bulunduğu bu mahallede çok sayıda Ashab-ı kiram medfundur. Burasını” ser verip sır vermeyen ” mekan olarak tarif etmektedir.
Cabbar Dede‘nin Türbesi, Adana’nın Yakapınar (Misis) bucağına bağlı Kütüklü Köyü yakınlarındadır.
Adana Bölgesi veililerinden olup on altı ve onyedinci asırda yaşamıştır. Abdülkadir-i Geylani Hazretlerinin yoluna yani Kadiriyye tarıkatına mensubtur. Türbesi, Adana’nın Yakapınar (Misis) bucağına bağlı Kütüklü Köyü yakınlarındadır.
Halk arasinda mütevazî bir hayat yaşadı. Çevredeki aşiretlere İslamiyet’in emir ve yasaklarını anlatarak onların dünya ve ahirette kurtuluşa ermeleri için çalıştı. Kendisine karşı çıkanlar olduğu gibi, sohbetlerine koşup ondan feyz alanlar da çoktu. Onu sevenler çocuklarına Cabbar ismini koydular.
Bu sebeple Adana bölgesinde Cabbar ismi yaygındır. Onun birçok menkıbeye kerameti dilden dile anlatılarak günümüze kadar gelmiştir.
Cabbar Dede‘nin hal ve kerametleri meşhur olmuş ve ünü zamanın padişahına kadar gitmişti. Sultan Dördüncü Murad Han, Bağdat seferine giderken, Ceyhan Nehri üzerindeki tarihi Misis Köprüsünü geçip Havraniye köyüne geldiği zaman; “Bu yörede Cabbar Dede diye meşhur bir zat olduğunu işitiriz. Çağırın gelsin, kendisiyle görüşmek dileriz” dedi. Vazifeliler gidip Sultanın emrini bildirdiler.
Cabbar Dede, Sultanın emrini alır almaz atına binerek huzüruna geldi. Allahu tealanın kudretiyle keramet olarak orada bulunanlar, Cabbar Dede’nin atının kaplan, elindeki kamçının da kara yılan olduğunu gördüler. O zamana kadar Cabbar Dede‘nin üstünlüğünü kabul etmeyenler ise, gördükleri bu keramet karşısında pişman oldular. Sultan Dördüncü Murad Han, Cabbar Dede’ye; “Bağdat’ın fethi bana müyesser olacak mı?” diye sordu. Cabbar Dede cevabında; “Haşmetli padişahım! Havraniye Köyünde Genç Osman isminde bir delikanlı vardır. Onu da götürürsen, Bağdat geri alınacaktır” buyurdu. Sultan Dördüncü Murad Han, Genç Osman’ı sefere götürdü. Böylece büyüklerin himmetiyle Bağdat fetholundu.
İlk zamanlar Cabbar Dede’nin büyüklüğünü takdir edemeyen köylüler ve diğer insanlar, durumu anlayınca onun sohbetlerine koşup, feyzinden istifade ettiler. Pek çok gayr-i müslimin hidayete erip Müslüman olmasına vesile olan Cabbar Dede’nin dergahı, gelip gidenlerle doldu taştı.
Dergahının bitişiğinde bir mescid yaptırdı. Vefat ettiği zaman mescidin bitişiğindeki kubbeli türbeye defnedildi. Adana ilinin merkez ilcesine bağlı Yakapınar (Misis) bucağının Kütüklü Köyüne varmadan bir kilometre kadar sol tarafta bulunan türbesinin etrafında en az dört-beş asırlık meşe ağaçları ve bu ağaçlar arasında da eski mezarlar bulunmaktadır.
Bölge halkı, Cabbar Dede‘nin türbesini ziyaret etmekte, onu vesile ederek Allahü tealaya dua edip muradlarına ermektedirler.
Cabbar Dede‘nin hayatı boyunca birçok hal ve kerametleri görüldüğü gibi, vefat ettikten sonra da görülmüştür. Bir Ermeni, Cabbar Dede’nin türbesinin karşısından yüklü olan kağnı arabasıyla gidiyordu. Kağnısı çamura saplandı. Bir hayli uğraşmasına rağmen çabaları boşa çıktı ve bir türlü kurtaramadı. Kendi kendine; “Müslümanlar darda kaldıkları zaman; “Yetiş ya Abdülkadir Geylani diyorlar. Bir de ben çağırayım” dedi ve; “Yetiş ya Abdülkadir Geylanî!” diye seslendi.
Bu sırada Abdülkadir-i Geylanî Hazretlerinin rühaniyeti tecessüm ederek Ermeniyi ve kağnısını bataktıktan kurtardı. Ermeniye yönelerek; “Bizi Bağdat’tan buraya kadar yoracağına, işte şu karşıda Cabbar Dede var… Çağırsan hemen yetişir, sizi kurtarırdı” buyurdu.
Zaman zaman darda kalanların imdadına yetişen Cabbar Dede‘nin türbesinin üzerine büyük bir nur indiği ve geceleri türbesinde Kur’an-ı kerîm okunduğu nakledilmektedir.
Kaynaklar ;
Çukurova’nın Manevi Sultanları ,Kazım Temir, Türkiye Gazetesi
Adana’da Ayakkabılar çarşısının arkasında yer alan Ali Baba camiinin sokağında
Misis Kütüklü köyü Yakınlarında medfun bulunan Abdulcabbar Dede‘nin kardeşi olarak bilinen ve geçimini köşkerlik yaparak geçirirdi. Bir çok kerametleri görülen Ali Dede için 1297 / 1881 tarihli Adana Salnamesi 77. sahifede Ehlullah’dan Ali Dede diye bahsedilmektedir.
Kaynak ; Çukurova’nın manevi Sultanları , Kazım Temir (Allah ondan razı olsun), Türkiye gazetesi
İstanbul Kasımpaşa’da Pir Hüsamettin Sokakta Uşşaki Tekkesinin içerindedir. Otobüsle gelmek istersek ; Kasımpaşa da İplikçi fırın durağında indikten sonra Bilgi üniverisitesine doğru yürürken sağ taraftaki Pir hüsamettin sokakta. Dolapdere Gedizler Toyoto servisinin arka sokağında.
Evliyanın büyüklerinden ve Halvetiyye’nin Ahmediyye kolunun Uşşakiyye dalının piridir.¹
İsmi Hasan , lakabı Hüsamettin’dir. 1475 ( H.880 ) senesinde Buhara’da bir tüccarın oğlu olarak doğdu. Anadolu’ya gelip Uşak’ta yerleştiği için “ Uşaki ” denildi. Babasının vefatı üzerine ticaretle uğraşmaya başladı. Bir gece , rüyasında ona ; “ Boş yere ticaretin zahmetini çekmek , hakikat ehli için zarar ve ziyandır. Arzun ahiret ticareti , yani Allahü tealaya kavuşmak olsun. Gayen sonsuz sermayeyi elde etmek ise dünya mallarından yüz çevirip Seyyid Ahmed-i Semerkandi hazretlerine varıp teslim ol ! ” denilmesi üzerine servetini ve işini kardeşine bırakıp , kalbinden dünya sevgisini uzaklaştırdı. Durmadan içini yakan aşk ateşinin tesiri ile yaya olarak Buhara’dan yola çıktı ve Erzincan’da Seyyid Ahmed-i Semerkandi hazretleri ile karşılaşıp ona bağlandı. Sonra hocası ile birlikte Uşak’a yerleşti.
Seyyid Emir Semerkandi hazretleri , kısa zamanda evliyalık makamına yükselen Hüsameddin-i Uşaki’ye , aldığı manevi emir üzerine hilafetname verdi. Hocasının vefatından sonra onun yerine geçti. Kısa zamanda ismi güneş gibi parladı. O sırada Manisa’da vali olan Şehzade Murad , kendisine , sultan olup olamayacağını bir mektup ile sordu. Hüsameddin-i Uşaki gelen mektubu okumadan haberciye ; “ Git! Şehzadeye söyle! Hemen İstanbul’a hareket etsin. Filan gün saltanat tahtına oturacaktır ” dedi. Şehzade Murad bu cevap üzerine vakit geçirmeden İstanbul’a hareket etti. Balıkesir’e geldiğinde babası Sultan İkinci Selim’in vefat ettiği haberini aldı. Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa’nın babasının vefat haberini halktan sakladığını ve kendisini tahta çıkarmak üzere davet ettiğini öğrendi. İstanbul’a giderek , Hüsameddin-i Uşaki’nin haber verdiği zamanda , Sultan Üçüncü Murad Han namıyla tahta geçti.²
Bu hadiseden sonra Sultan Murad Han , Hüsameddin-i Uşaki hazretlerini İstanbul’a davet etti. Aksaray civarında tahsis edilen bir eve yerleşen Hüsameddin-i Uşaki hazretleri , Padişaha yakınlığından istifade etmek isteyenlerin verdiği sıkıntıdan dolayı Uşak’a dönmek için hazırlıklara başladı. Padişahın ricası üzerine gitmekten vazgeçip Kasımpaşa’da yaptırılan dergaha yerleşti. Burada yetiştirip hilafet verdiği talebelerini Anadolu’nun çeşitli yerlerine gönderdi.
Hüsameddin-i Uşaki , İstanbul’a geldiği zaman evliyanın büyüklerinden Ümmi Sinan hazretleriyle görüştü. Ümmi Sinan ona Halvetilik tarikatında hilafet verdi. Şeyh Ahmed-i Semerkandi ise ona “Kübreviyye” ve “Nur-i Bahriyye” yolunun hilafetini vermişti. O bu yolları birleştirerek Uşakilik tarikatını kurdu. Şöyle anlatılır : Hac seferine çıkmadan önce oğlu Mustafa Efendiye hanımının hamile olduğunu söyleyerek ; “ Bizim bu fani alemi terk etmemiz yakındır. O saadetli oğlumun ismini Abdurrahim koy ve kendisinin ilim ve terbiyesi ile meşgul ol.” Diye vasiyette bulundu.
Hüsameddin-i Uşaki , hac farizasını yerine getirip geri dönerken , Konya’da rahatsızlandı ve 1594 (H. 1003) senesinde orada vefat etti. Cenaze namazı Konya’da kılındı. Vasiyeti üzere İstanbul’a götürülmek üzere yola çıkarıldı. Konya valisi , cesedin kokmaması için ilaçlamak istediyse de oğulları ve talebeleri buna karşı çıktı. Mübarek bedeni hiç kokmadan İstanbul’a getirildi. Şimdiki kabrinin bulunduğu yere defnedildi.
Şöyle anlatılır : Ali Efendi isminde misk satıcısı bir zat vardı. Bir şey tartarken hak geçmesin diye çok dikkat ederdi. Ali Efendi , Mekke-i mükerremede hacı olduktan sonra Resul-i Ekrem’in kabr-i şerifini ziyaret için Medine-i münevvereye gitmek istedi. Fakat ayaklarındaki bir hastalıktan dolayı gidemedi. Bu duruma çok üzüldü. Bir gece rüyasında Peygamber efendimiz ona “ Ağlama! Kasımpaşa’da evladım Hüsameddin-i Uşaki’nin kabrini ziyaret et. Onu ziyaret etmek beni ziyaret etmek gibidir” buyurdu.
Bir zelzele yüzünden Hüsameddin-i Uşaki’nin türbe ve dergahı harap olmuş ve çökmüştü. Yağmur suları kabre doluyordu. Zamanın Padişahı Sultan İkinci Abdulhamit Han bir gece rüyasında onu gördü. Uşaki hazretleri Sultan’a ; “ Kabrimdeki mahzuru izale ediniz ” dedi. Sultan , dergahın ve türbenin yerinin bulunmasını emretti. Yapılan araştırmalar sonunda Kasımpaşa’da dergahın ve türbenin yeri bulundu. Dergah ve türbe yeniden yaptırılarak şimdiki haline getirildi.
Hüsameddin-i Uşaki çeşitli eserler yazdı. Bunlardan bazıları şunlardır :
1) Evrad-ı Kebir
2) Hizb-üt Tesbih
3) Ahzab-ı Usbuiye
4) Şerhu Virdi Settar
____________________________________________
¹ Mustafa Özdamar , “ PİRAN ”
² Türkiye Gazetesi Yayınları , “ İSTANBUL EVLİYALARI ”
İstanbul Kasımpaşa da ; eburrıza Dergahı sokaktadır. dolapdere deki İstanbul Bilgi üniversitesi Kampüsünün arka sokağındadır. Pir Hüsamettin Uşşaki hz nin türbesini geçtikten sonra ilk soldaki sokak.
Ebu’r-Rıza hazretleri , Hüsameddin-i Uşaki zamanında Mısır’dan İstanbul’a gelmiştir. Hüsameddin-i Uşaki’nin “ Nerede bulunuyorsunuz ? ” sualine “ Kayyum ism-i şerifindeyim” cevabını vermiştir. Hüsameddin-i Uşaki’nin “ Üst tarafı bizde var ” buyurmaları üzerine tekmil-i süluk maksadıyla Cenab-ı Pir’e rabıta hasıl etmiş , sülukun üst tarafını Hüsameddin-i Uşaki hazretlerinden görmüşlerdir. İrtihali 1001 (1593) ‘ tedir ve mezkur tekkede medfundur.
Eburruza Dergahı
Devran-ı Mukabele günü Pazar olan , 1001 H. /1592 M. İnşa tarihli dergah ,Kasımpaşa Hacı Ahmed Mahallesi , eburrıza Dergahı sokakta yer alan 1210 ada, 7 parsel yer alır.
Eburrıza Dergahı Şeyhleri ;
Eburrıza Şeyh Seyyid Mehmet (öl 1152/1740) – Bosnevi Şeyh Mehmet (öl 1193/1780) – Şeyh Seyyid Mehmet Şehabettin (öl 1234/1819)
Şeyh Seyyid İsmail Bedrettin (öl 1292/1876) – Şeyh Seyyid Mehmet Şemsettin (öl 1312 /1895)
————-
Kaynaklar
Sefine-i Evliya , Hüseyin Vassaf , Kitabevi Yayınları
Dersaadet dergahları , Mustafa Özdamar , Kırk Kandil yayınları
Kasımpaşa da ayni baba sokaktadır. Kasımpaşa polis karakolu ve kasımpşa lisesinin hemen yanında. Metroyla gelmek isterseniz ; Şişhane durağında inip kasımpaşa doğru yürürken sağ tarafınızda 50 mt ileride sağda
Aynî dede , İstanbul’da yaşamış büyük velilerdendir. Doğum tarihi ve yeri belli değildir. Esas ismi bilinmemektedir. İbrahim Paşa isimli bir zatın rüyasını tabir ederken o zat , “ aynî dir dedem , aynî dir ” diyerek beğenisini dile getirmiş ve bu olaydan sonra Aynî Dede lakabı ile şöhret bulmuştur.
Gençliğinde Bursa’da gezerken bir dervişin , Sümbül Sinan Efendi’ye yönlendirmesi üzerine İstanbul’a gitti. Dervişin selamı ile talebeliğe kabul edilerek kısa zamanda tasavvufda yüksek derecelere kavuştu.
Aynî Dede bir gece rüyasında Peygamber Efendimizi gördü. O’na : “ Deysuka’ya git. Şu görünümde , şu halde olan Nasuh Paşa adlı fakire doğru yolu göster ” buyurdu. Ertesi gece rüyasında yine : “ Niçin hemen gitmedin ? ” diye ikaz edildi. Sabah mürşidinden izin alıp yola çıktı. Aynî Dede o zatı bulup irşad hizmetine başladı.
Bir gün o zat sohbete gelmeyince Aynî Dede sevenleri ile beraber o zatın evine gitti. Niçin gelemediğini sordu. O zat : “ Efendim , vücudumda takat kalmadı. Gözüm ve gönlüm başka alemi seyretmekte. Bütün alem gül bahçesi gibi olup ahiret kokusunu duydum. Bir Yasin-i Şerif okusanız da ruhum tertemiz olsa gönlüm açılsa ? ” dedi. Aynî Dede , Yasin-i Şerif okumaya başladı. Daha okuma bitmeden o zat ruhunu teslim etti.
Bir gün Aynî Dede , sevenleri ile kırlarda dolaşırken , sağanak halinde yağmur yağmaya başladı. “ Dostlarımızın bizim yüzümüzden sıkıntı çekmesi layık değildir ” dedi ve bir daire çizdi. Hepsini dairenin içine aldı. Böylece hiç biri ıslanmadı.
Ömrünü pek çok talebe yetiştirmekle geçiren Aynî Dede , 971 ( m. 1564 ) yılında vefat etti. Kabri , Kasımpaşa’dadır. Yüce Allah sırrını mukaddes ve mübarek kılsın. ¹
AYNİ ALİ BABA KADİRİ ZAVİYESİ
Kasımpaşa , Bedrettin Mahallesi , Refik Saydam Caddesi , Aynî Ali Baba Sokak , 908 ada , 3 parsel sayılı , “ mihrablı , semahane , fevkani ve tahtani sekiz oda , iki sofa , iki hela , tulumbalı kuyu ve bir medhalden ibaret ” Aynî Ali Baba Kadirî Zaviyesinin devran-ı mukabele günü Cuma’ydı. ²
Kaynaklar ;
¹ Pamuk Yayıncılık , “ İstanbul Ve Anadolu Evliyaları ”