Hz. Edhem (r.a.)

Eyüp’de ; Abdurrahman şerefbey caddesi no :26

Eyyub el-Ensari hz’nin sakası(sucusu) olduğu rivayet edilmektedir. Türbesi şehid yeri olarak kaydedilmektedir.Türbenin etrafı ve üzeri kapalı kesme taştan inşa olunmuştur. Türbe’nin içerisinde 3 kabir vardır.Bunlardan biri saray hocalarından Hafız Abdullah Efendi’ye, diğer Eyüp İmamı Abdullah Efendiye aittir. Türbenin caddeye bakan geniş ve üstü yuvarlak tek bir penceresi vardır. Halk arasında Edhem baba diye anılıp bilinmektedir.

Türbesinde şu kitabe vardır ;

Hazret-i Halid Radıye anhü Rabbü’l-Vahid
Sakası Edhem Hazretleri’nin Meşhed-i Alileri
Fatiha Hicretü’n-Nebi
sene 46

Kaynaklar;
İstanbul’da Bulunan Ashab-ı Kiram kabir ve makamları ; Cafer E. Babadağlı ; Sarayburnu Kitaplığı
İstanbul ve Anadolu evliyaları ; Pamuk yayınları

Hz. Hamdullah El – Ensari (r.a.)

YA vedud caminin karşısında Eyüpden Unkapanına giderken sağ tarafta Hz. Ka’b ve Hz. Ebu Şeybe El-Hudri nin kabir lerinin bulunduğu Toklu ibrahim dede mezarlığındadır.

Ebu Şeybe el-Hudri hz ile yanı türbe çatısı altında kabri şerifi yer alır . Hakkında herhangi bir bilgiye sahib değiliz. Türbe-i şerifi Fatih Sultan Mehmet Han zamanında yapılmış ve Türbedarlığına da Şeyh Toklu İbrahim dede tayin edilmiştir.Türbenin Bugünkü şekli Sultan II. mahmut tarafından 1835 yılında yapılmıştır.Türbe si bugün kapalıdır ancak ebu şeybe el-hudri hz nin türbesine açılan bir pencereden kabri şerifine bakabilmekteyiz. Kitabesini Sahaflar Şeyhizade Es’ad efendi tanzim etmiş ve yeserizade Mustafa İzzet Efendi tarafından talik ile yazılmıştır.
” Her tarafda Han Mahmud-ı keramet-pişenin
Nev-be-nev asar-ı hayr-etvarı olmakda bedid

İşte ezcümle bu Ensari-i Gazi türbesin
Eyledi ihyada bezl-i himmet-i tahsin-reşid
Himmete şayestir kim sahibi ol türbenin
Ba-Alemdar-ı NEbi gelmişdi ber-kavl-i sedid
Hayr u nasra ömr ü şevketle Hudavend-i mecid
Yazdı tarihe mücavher harfile vak’anüvis
Oldu Hamdullah GAzi merkadi el-hakk cedid
(1251) (1835) ”

Kaynaklar :
İstanbul’da Bulunan Ashab-ı Kiram kabir ve makamları ; Cafer E. Babadağlı ; Sarayburnu Kitaplığı
İstanbul Evliyaları ve Fetih şehidleri  ; Şevket Gürel

Hz. Ebu Şeybe El – Hudri (r.a.)

 

YA vedud caminin karşısında Eyüpden Unkapanına giderken sağ tarafta Hz. Ka’b ve Hamidullah El-ensari hz nin türbesinin bulunduğu Toklu ibrahim dede mezarlığındadır.

İlerlemiş yaşına rağmen, Peygamber Efendimiz’in Fetih Hadisi ‘ndeki övgüye mazhar olmak için İstanbul ‘un fethi seferine iştirak etmiş saha­ bedendir. Sefer sırasında, 85-90 yaşındadır. Peygamber Efendimiz’in sütkardeşi kabul edilmektedir. Surlar önünde, vefat etmiş ve oraya defnedilmiştir. İbn Hacer el-Askalani, ibn Abdülberr, Suyuti ve Abdul­lah Ahıskavi gibi alimler Ebu Şeybe el-Hudri hazretlerinin vefatıyla il­gili şu bilgiyi vermektedir.

” Yunus b. El-Haris es-Sakafi şöyle anlattı : Müsris ‘in babasından bah­sederken şunları anlattığını duydum : Resulullah ‘ın ashabından olan Ebu Şeybe el-Hudri (radıyallahu anh) Kostantıniyye surlarında beraber bu­lunduğumuz bir zaman vefat etti. Biz de kendisini oraya defnediverdik.”

Bu ifadelerden, Ebu Şeybe el-Hudri hazretlerinin İstanbul surları yanında şehit olduğu, beraberinde bulunan Müsris adlı oğlunun diğer askerlerle beraber cenaze namazını kılarak onu vefat ettiği yere defnettiği anlaşılmaktadır. Ebu Şeybe hazretleri Osmanlı döneminin tanınmış müverrihlerinden/tarihçilerinden Hüseyin Ayvansarayi’ye göre de, İstanbul’da şehadet makamına erdiği kesin olan sahabedendir .

Ebu Şeybe el-Hudri Hazretleri sura yakın bir yerde vefat edeceği zaman şu hadis -i şerifi rivayet etmiştir: “Peygamberimiz’in şöyle buyurduğunu işittim: “Her kim ihlasla La ilahe illallah derse cennete girer.” Kaynakların verdiği bilgiye göre bu hadisi söyleyip vefat etmiş ve bulunduğu yere defnedilmiştir .

Türbe

Ebu Şeybe el-Hudri hazretlerinin türbesi Ayvansaray’da, Fatih İlçesi ‘nde, da­ ha önce Tokludede Mahallesi olarak anı­lan eskiden Atik Mus­tafapaşa, şimdiki Ka­rabaş Mahallesinde, Tokludede Sokağı­nın bitimindeki sur­lar arasındaki Toklu Dede Haziresi ‘nde bulunmaktadır.

Osmanlı kaynakla­rında halk arasında Tokludede Haziresi olarak bilinen me­zarlıkta İstanbul’u fethe gelen bini aş­kın sahabenin defne­dildiği ifade edilmektedir. Bu inançtan dolayı mezarlık, Sahabeler Haziresi olarak da bilinmek­tedir.

Ebu Şeybe el-Hudri Türbesi, Fatih Sultan Mehmed tarafından yaptırılan sınırlı sayıdaki sahabe türbesindendir. Türbedarlığa, Nime’l-ceyş’ i, fethin övülmüş askerlerinden ve devrin velilerinden Şeyh Toklu İbrahim Dede getirilmiştir.

Toklu İbrahim Dede, burada daha önce inşa edilen, kiliseyi mescide çevirmiştir. Tokludede Mescidi olarak adlandırılan bu mescit günümüze ulaşmamıştır. Ebu Şeybe el-Hudrı Türbesi ‘nin ihtiyaçları için, Fatih Sul­tan Mehmed ‘in oğlu, Veli lakabıyla da anılan, Sultan II. Bayezid (1481- 1512) Vakfı’ndan tahsisat ayrılmıştır. Bu uygulamalar mekana Os­ manlılar’ ın ilk dönemlerinden itibaren verilen önemi göstermektedir. Vasıf Efendi ‘nin 1108/1696-97 ‘yi gösteren tarih mısraları da türbenin bu tarihlerde yeni bir onarıma tabi tutulduğuna işaret etmektedir.

“Tamire yazdı tarih Vasıf görünce bi-pak Bin yüz sekizde cana pak oldu ravza-i pak 1108/1696.”

Daha sonra, Ebu Zer makamının banisi olan Sadrazam Çorlulu Ali Paşa (v. 1123/1711) bu türbeyi de tamir ettirmiştir. Türbenin bulunduğu mahallede doğmuş olan Hafız Mustafa Efendi adında bir hayırsever, türbenin rahatlıkla ziyaret edilebilmesini temin için 1186/1772 yılında yeni bir yol inşa ettirmiştir.

Bugünkü mevcut yapı, Sultan II. Mahmud tarafından 1251/1835 yılında inşa ettirilmiştir. Türbe giriş kapısı üzerinde bulunan manzum kitabe, Sultan Il. Mahmud tarafından ihya edildiğini göstermektedir. Kitabenin metni Vak’anüvis Sahhaflarşeyhizade Mehmed Es’ad Efendi’ye ait olup, Hattat Yesarizade Mustafa İzzet Efendi tarafından ta’lik hatla yazıl­ mıştır. 168×63 cm. ebadındaki, mermer üzerine kabartma tekniğiyle hak­ kedilen yazıların harfleri sarı renge boyanmıştır. 125111835 tarihli bu kitabe şöyledir:

“Daver-i ashab-ı sfret Şah-ı Mahmudü ‘ş-şiyem
Zatıdır girdar-ı hayr-asar ile her dem elif

Hazret-i Bu Şeybeti’l-Hudrf ‘ye ta ‘zfm eyledi
Türbesin tecdfd ile ol şah-ı agah u arif

Gel hulus üzre dua kıl zaira tebcflile
Merkad-ı pak-i sahabfdir bu me ‘va-yı şerif

Tas/iye zeylinde yad oldukça ashab-ı güzfn
Nazm-ı ahdi ol şehinşahın ola nusret-redif

Oldu dildade melaik Es ‘ada tarihine
Merkad-ı Bu Şeybe ‘yi Şah-ı cihan yapdı latif

Sene: 1251 (1835)”

Bilahare Sultan Abdülaziz döneminde de (1861-1876) tamir ettirildiği anlaşılan türbe son dönemlerde 1953, 1975-1977, 1984 yıllarında ve 1994’ten sonrada tamirden geçirilmiştir. Ebu Şeybe el-Hudri Türbesi, dikdörtgen planlı, taştan bir yapıdır. Hemen bitişiğinde, ortak çatı altında yine sahabeden Hamdullah el-Ensari’nin türbesi yer almaktadır. Türbenin giriş kapısına bakan alanda hazire içeri­ sinde sahabe olduğu rivayet edilen Ahmet el-Ensari hazretlerinin mezarı bulunmaktadır.

Hazire ve bu türbelerin etrafı tamamen surlarla çevrilidir. Bu yönüyle de İstanbul’ da tek olma özelliğine sahiptir. Duvarları moloz taşla örül­ müştür. Kapı ve pencerelerin dikdörtgen açıklıkları kesme küfekiden sövelerle çerçevelenmiştir. Pencereler de demir parmaklıklarla donatıl­ mıştır. Türbenin kapısı Tokludede Sokağı ‘na açılan taraftadır. Hazire içerisinde dar bir geçiş yolu bulunmaktadır.

Ebu Şeybe el-Hudri (radıyallahu anh)’ın, sandukası oldukça büyüktür. Ziyaretçilerin de ilgisini çeken ve incelemelerimiz sırasında ilginç soru­ lara muhatap olmamıza neden olan sandukanın, uzunluk ve genişliği 5×2 metre, yüksekliği ise 1,75 metredir. Bugün mermer bir zemin üzerine oturan sandukanın bundan iki asır önce sedefli bir parmaklıkla çevrili olduğu bildiriliyorsa da, günümüzde böyle bir şebeke bulunmamaktadır. Sandukanın ayakucu tarafında bir kuyu mevcuttur.

Ünlü hadis alimi Taberani el-Mu’cerrülkebir adlı eserinde Ebu Şeybe el­ Hudri hazretleri ile Ebu Said el-Hudri hazretlerinin kardeş olduklarını belirtmektedir. Süleymaniye Kütüphanesi, Nuri Arlasez Koleksiyo­ nu’nda bulunan yazmaya göre, Ebu Şeybe el-Hudrı hazretleri ile Ebu Said el­ Hudrı hazretleri kardeş olup, aynı sanduka altında medfundur. Türbeye giriş kapısının hazi­ reye bakan iç yüzünde kapı üstündeki tahtanın üzerinde eğri olarak konulmuş olan kitabede Yesarizade ‘nin hat­ tı ile “Tevekkel Allah ” (Al­ lah’a tevekkül et) yazılıdır. Türbenin içerisinde kıble tarafına sonradan bir ahşap mihrap konulmuştur. Duvar­ larına alelusul yerleştirilmiş bol sayıda sıradan hat ve resim çerçeveleri bulunmaktadır.

Tokludede Haziresi içinde bulunan Ayios Basileios Ayazması 20 . yüzyılın başlarına kadar var olmakla birlikte, bugün taş ve molozlarla dolmuş ve kaybolmuştur. Hazirenin kuzey köşesinde kare planlı bir kule bulunmaktadır. Ebu Şeybe el-Hudri Türbesi, bir zamanlar Ebu Eyyub el-Ensari hazret­ lerinin türbesi gibi , yoğun kalabalıklar tarafından ziyaret edilmesine rağmen, günümüzde eskisi kadar kalabalığa rastlanmamaktadır. Bunun en önemli nedeni türbenin genellikle kapalı olmasıdır.

Hazire

Türbenin bulunduğu hazirede önemli tarihi şahsiyetlerin mezarları bu­ lunmaktadır. Bu mezarlar da, bu mekanın Osmanlı ilim ve devlet ricali tarafından ne kadar önemli olduğunu göstermekte dir. Diğer sahabelerle birlikte, başta Toklu İbrahim Dede olmak üzere, İbn Sina’nın el-Kanun adlı kitabının mütercimi Tokadı Hoca Mustafa Efendi (v. 1196/1782), Şeyhülislam Sıdkizade el-Hac Ahmed Reşid Efendi (v. 1250/18 34), Mehmed el-Kefevi (v. 1244/1828), Hüseyin Ayvansarayi’nin babası Ayvansaraylı İsmail Efendi (v. 1165/1752) Hattat Mustafa Efendi gibi birçok tanınmış zevat bu hazireye defnedilmiştir.

Kaynaklar ;

İstanbullu sahabeler , Dr. Necdet Yılmaz , Dr. Coşkun Yılmaz , Bilge Yayım Habercilik ve Danışmanlık , 2013

 

Hz. Kab (r.a.)

İstanbul – Eyüp den Unkapanına giderken Ya Vedud caminin karşısında yer alan Hz.Kab caminin hemen yanında

Eyüp Sultan sınırları dahilinde, Anadolu yakasına geçerken Haliç Köp­rüsü ‘nün sağında kalan bir türbe vardır. Köprüden kuşbakışı görülebilen bu türbe, Ayvansaray Caddesi ‘nin sağında, çevre yolu ile surların ara­sında yemyeşil çimlerle kaplı bir alanda yer almaktadır. Yanında yine kendisi gibi bakımlı ve yeni yapıldığı belli olan ancak tarihi dokusunu koruyan bir cami bulunmaktadır. Türbe, caminin sur tarafındadır. İsmi Hz. Ka’b Türbesi’dir.Türbeye adı verilen Ka’b hazretleri’nin kim olduğu belli değildir. Kay­naklarda, türbeye ait kayıtlarda, kitabelerde sadece Ka’b ismi kulla­nılmaktadır. Hakkında bilgi verilmemektedir. Elimizdeki kaynaklarda, ismi Ka’b olan dört sahabeden söz edilmektedir. Bunların hayatlarıyla il­gili bilgi verilirken İstanbul’la bir alakaları gösterilmemektedir.

Ka’b b. Adi

Ka’b b. Adi (r.a.), Peygamber Efendimiz’in vefatından kısa bir süre önce Medine-i münevvere’ ye giderek Müslüman olmuş 25/646 yılı nda , Müslümanların fetih seferlerinden çok önce Mısır’da vefat etmiştir.

Kab b. Malik

Kab b. Malik ( r.a. ), Sevgili Peyga mberi mi z in meşhur üç şairinden birisidir. II. Akabe Biatı ‘ na ka tılmış , Mekkeli müşriklerin zulmünden bunalan Pe ygamberimiz’ i, Medine ‘ ye davet eden ensardan Medine’nin yerlilerindendir.

Tebük seferi dışında bütün gazvelere katılmıştır. Uhud Harbi ‘nde büyük kahramanlık göstermiş, onyedi yerinden yaralanmıştır. O, Peygamber Efendimiz ‘ in , Peygamber Efendimiz de onun zırhını giymiştir. Tebük se­ ferine katılmadığı için büyük üzüntü duyan, Peygamberimiz’in tavsiye­ sine uyarak haklarında Allah’ın hükmünü bekleyen üç sahabeden birisidir. Sahabeden kimsenin kendisiyle konuşmadığı, selam bile ver­ mediği elli günlük boykottan sonra, haklarında ayet indirilerek ken­ disinin ve iki arkadaşının bağışlandığı bildirilmiştir. Hayatının sonlarına doğru gözlerini kaybetmiştir. 50/670’de vefat etmiştir. Vefat tarihi ilk İstanbul seferine uygun düşmekle beraber bu kuşatmaya katıldığına dair bir bilgiye rastlanılmamıştır. Günümüzde türbeye yapıştırılan latin harfleriyle “Sahabeden Ka’b bin Malik” şeklindeki levhanın dayanağı bulunmamakta olup bir yakıştırmadır.

Kab Hücre (r.a.)

Hayatıyla ilgili ayrıntılı bilgimiz olmayan Ka’b b. Hücre hazretle ri, hakkında fidye ayeti (Bakara 2/196) nazil olan sahabedir. Hayatının sonlarına doğru Kufe’ye yerleşmiş , ömrünün son günlerini Medine-i münevvere ‘ de tamamlamıştır. 672 ‘ de vefat etmiştir. Vefat tarihi birinci sefere iştirak etmeye müsait olmasına rağ men İstanbul kuşat masına katıldığına dair bilgi bulunamamıştır.

Ka’b b. Züheyr

Ka’b b, Züheyr (r.a. ), “Kasidei Bürde” isimli, Peygamberimiz’i anlatan şaheser şiiriyle tanınmıştır. Allah Resulü ‘nü hicveden şiirinden dolayı öldürülmesi emredilen Ka’b b. Züheyr hazretleri, 630’da Medine’ye giderek Müslüman olmuş ve meşhur “Baned Sü’ ad Kasidesi “ni okumuştur. Bu şiirdeki “Muhakkak ki Peygamber kendisiyle aydınlanılan, Allah ‘ın çekilmiş yalın kılıçlarından bir kılıçtır” beytini söylediğinde Resul-i Ekrem Efendimiz duygulanarak üzerindeki Yemen hırkasını (bürde) onun omuzlarına atmıştır. Ka ‘b b. Züheyr hazretlerine ait olduğu söylenen bu hırka bugün Topkapı Sarayı Müzesi ‘nde muhafaza edilmektedir. 24/645 ‘te vefat etmiştir.

Türbe, Ka’b. b. Malik veya Ka’b b. Züheyr adına yapılan makam olabileceği gibi, hakkında bilgi sahibi olamadığımız Ka ‘b isminde başka bir sahabeye ait olarak da kabul edilebilir. Bu şahsın, Peygamber Efendimizi görenlerden olmakla beraber, yeterince tanınmadığından elimizdeki kaynaklara geçmemiş bir sahabe olması da ihtimal dışı değildir.

Türbe

1950 yılında türbenin durumu
1950 yılında türbenin durumu

Türbe, vaktiyle evlerden oluşan bir yerleşim birimi içerisinde idi. 1973-1974 yıllarında Haliç Köprüsü ve çevreyolu yapımı için istimlak edilmiş ve türbe ile Hacı Hüsrev mescidi dışında tüm yapılar ortadan kaldırılmıştır.

17 . yüzyılın sonlarında yapılan asıl mescit , bugünkü yerinin biraz daha yukarısında bulunmaktaydı. Çeşme , maksem ve diğer birimleriyle , Haliç Köprüsü ve çevre yolunun yapımı sırasında, mahallenin ortadan kal­dırılmasıyla birlikte işlevsiz hale gelmiş ve harap olmuştu. Kalıntıları toprak yığınları arasında kalan kompleks, bugünkü yerine, mescit, çeşme ve maksemiyle birlikte 1998 yılında, aslına uygun olarak inşa edilmiştir.

Türbenin bulunduğu mahalle önceleri, Abdülvedud Mahallesi ve Çınar Mahallesi ismiyle anılıyordu. Hemen yanında Çınarlı Fırın ve Beylik Değirmeni bulunuyordu. Türbenin ne zaman inşa edildiği belirlenememiştir .

1251/1835 ve 1274/1858 tarihlerinde tamir edildiği tespit edilebilmektedir. 1274/1858 tarihli, tamirle alakalı yazışmalardan, türbeye ait bir türbedarlık ve türbedar meşrutası

1983 yılında Kab türbesi

bulunduğu anlaşılmaktadır. Bir zamanlar var olduğu belirtilen ahşap çatı ve ahşap sanduka yok olmuştur. Uzun süre bakımsız kalmış, büyük tahribata uğramıştır. 1980’li yıllara ait fotoğraflarda kabrin etrafında üstü açık dört duvar olduğu görülmektedir.

Dikdörtgen planlı türbenin dış cephesi 6,90×10,8 m.dir. Kuzeyinde, Haliç Köprüsü ‘ne bakan cephesinde dört adet demir parmaklıklı pencere ve bir kapı bulunmaktadır.
Ortadaki iki pencerenin ortasına gelecek şekilde, hemen üzerinde son­radan, “Mescidü’l-Ka ‘b” yazılı bir kitabe konulmuştur. Eskiden, kapının üzerinde bulunan sü­lüs hatla “Ashabdan Ka ‘b hazretleri” ya­zılan küçük mermer levha bugün yerin­ de değildir. Kabir, türbenin ku­ zeydoğu köşesinde pencerenin altında bulunmaktadır. 1,77 x 2,95 m. eba­ dında bir mermer kaide üzerine yer­leştirilmiş, üstüne de sanduka konul­muştur. Sandukayı çevreleyecek şekilde 4×2,55 m ebadında ahşap bir camekan yaptırılmıştır.

Kabrin ayak tarafının geldiği duvara mermer üzerine 42×50 cm. eba­dında kabartma şeklinde yazılan sarıya boyanmış sonradan yazılmış şu kitabe bulunmaktadır:
“Kudumlarla bab-ı sa ‘b
Yere göçmüş bila tü ‘b
Aman Ya Hazret-i Ka ‘b
Şefaate ir gör bizi. “

Altında da bu kitabenin Latin harflerine çevrilmiş şekli yer almaktadır.
Kabrin yer aldığı camekan bölme dışındaki alan mescit haline getirilmiş, sonradan, ahşap mihrap ve minber yerleştirilmiştir. Türbenin çevresi İstanbul Büyükşehir Belediyesi Tarafından yeşil alan olarak düzenlenmiş, gezinti parkı haline getirilmiştir.

Kaynaklar ;
İstanbullu sahabeler , Dr. Necdet Yılmaz , Dr. Coşkun Yılmaz , Bilge Yayım Habercilik ve Danışmanlık , 2013

Hz. Hafir (r.a.)

İstanbul – Eyüp Eğrikapı ‘da Sur kapısının hemen önündedir

Eyüp Sultan hz’yle birlikte geldiği kuşatmada şehid düştüğü rivayet edilen sahabilerdendir. Bazı kaynaklara göre daha önce bilinmeyen bu kabir Sultan I. Mahmut Han devrinde (1730-1754) Darüssade Ağası Beşir Ağa tarafından keşfedilmiştir. Kabri şerifi Eğrikapıda Surkapısına bitişik vaziyettedir. Türbe kapısının hemen girişinde Sahaflar Şeyhizade Es’ad efendinin yazdığı meşhur Hattat Yesarizade Mustafa İzzet efendi’nin kamışından çıkmış güzel yazılı bir levha Ve üzerinde de Sultan II. Mahmut Han’ın tuğrası vardır. İstanbuldaki sahabe kabirlerinin 9 tanesinde bu tuğra bulunur.

Türbe kapısındaki yazı şöyledir.
”Şahi hayrat eser Hazret-i Han Mahmud’un
Ahdi adline bu mehed dahi oldu abad.
Öyle meşhed ki alemdarı Nebi dadarinin
Tahliye olmuş idi türbe-i envarı nihad
Böyle ta’zime seza yerleri ihya eyledi,
Zatına dense müceddid kim eder istib’ad
Mehneti nur ola ta ruh-i sahabide zemin
Ol şebin şevketini ede füzun Rabbi ibad
Oldu bu merkadin ihyasına Es’ad tarihi
Hafir’in ruhuu Sultan-ı cihan kıldı şad.
(1251- 1835) ”
”Himmetine hısn-ı kafir
Feth-i küşad bablar verir
Aman ya Hazreti Hafir
Şefaat et gör bizi . ”

Kaynaklar ;
İstanbul’da bulunan ashab-ı kiram kabir ve makamları ; Cafer E. Babadağlı ; Sarayburnu kitaplığı
İstanbul ve Anadolu Evliyaları ; Mustafa Necati Bursalı ; Şifa yayınevi
İstanbul ve Anadolu Evliyaları ; Pamuk yayınları

Hz. Abdussadık Amr Bin Same (r.a.)

Kabri şerifi Eğrikapı sur dibin de Hz. hafir in hemen ilerisindedir

Sahabelerden olduğu rivayet edilenlerden biri de buzattır. Künyesi Abdüssadık bin same’dir. İstanbul’ a ne vakit ne zaman geldiği bilinmemektedir.

Kabri şerifi Eğrikapı sur dibin de Hz. hafir in hemen ilerisindedir. Burasının makam mı yoksa asıl kabir mi olduğu mechuldür.

Kabir taşında şu ibare vardır;

Hüvel Hayyul Baki

Haza merkad-i şerif

Min ashabil kiram

Abdussadım Amir b. ibadühü b. same r.a.

Tamiri : 1205- 1790

İstanbulda Medfun sahabeler hakkındaki özel levhada da şu dörtlük yazılıdır;

Değil zar size Amir

Niyazım var size dair

Aman Abdüssadık Amir

Şefaate ir gör bizi

Kaynaklar ; İstanbul ve Anadolu evliyaları ; Pamuk yayınları

İstanbul ve Anadolu evliyaları ; Mustafa Necati Bursalı ; Şifa yayınevi

Lohusa Hatun

 

İstanbul Kasımpaşa’da ; Şişhaneden Kasımpaşa ya doğru inerken Şişli Dolmuş duraklarının hemen karşısı. Metroyagelecekler için Şişhane metro durağından indikten sonra Kasımpaşa ya doğru devam ediyoruz. Şişli Dolmuş duraklarının karşısı

Güzel İstanbulumuzun kadın evliyalarından birisi de Lohusa Sultandır. Lohusa Hatun çocuk sahibi olamadan vefat eden padişah kızıdır. Çocuğu olmayan kadınlar ona gelir, adakta bulunur ve hemen dilekleri yerine gelir. İstanbul’da zahiri ulemalarla, batıni ulemalar her zaman vardır. İşte sesi ile, sohbeti ile herkesi büyüleyen, aynı zamanda iç ve dış güzelliği dillere destan insan güzeli bir hoca varmış. Her genç gibi zamanının padişahın kızı da bu genç hocaya aşık olmuş, genç imam da onu sevmiş.

Yusuf güzeli imama bir hal olmuş, ne sohbet ediyor, ne de insanlara karışıyor. Annesi onun bu haline çok üzülüyormuş. Oğluna, derdini anlatmasını istemiş. O da: ‘’Benim derdim saraydadır. Eğer derdime çare bulmak istersen, Padişaha git kızını bana iste. Ben O’nun kızını bu vaazımda gördüm. İkimiz de birbirimizi seviyoruz’’ demiş.

Ama bu, korka korka saraya gitmiş. Oğlunun arzusunu padişaha iletmiş. Padişah pek öfkelenmiş: «Ne haddini bilmez adammış bu hoca» diye haykırmış. Ancak ana çok ısrar etmiş. Padişah da: «Kırk katır yükü altın getirsin vereyim» demiş. Ana bu isteği oğluna söyleyince, insan güzeli imam hemen yerinden kalkmış ve doğru bahçeye gitmiş, bahçenin toprağını kırk katıra yükleyerek saraya götürmüş, açılan torbaların içinden çil çil altınlar çıkmış.

Padişah da: «Kırk katır yükü altın getirsin vereyim» demiş. Ana bu isteği oğluna söyleyince, insan güzeli imam hemen yerinden kalkmış ve doğru bahçeye gitmiş, bahçenin toprağını kırk katıra yükleyerek saraya götürmüş, açılan torbaların içinden çil çil altınlar çıkmış.

Padişah bunun üzerine kızını vermek zorunda kalmış, kalmış ama: Beni kalbimden yaraladın, ben bu evlenmeye asla razı değilim. Evlat acısı çektirdin. Hak Celle de sana çektirsin diye beddua etmiş ve bu beddua tutacak ki yıllarca çocukları olmamış.

Bir gün Hacca gidip Ka’be’de yapılan duaların kabul olunacağı inancı ile orada Allah Teala Hazretlerine yalvarmaya karar vermişler. Ancak Lohusa Sultan yolda hastalanmış ve hamile olduğu anlaşılmış. Sevinç gözyaşları ile geri dönmüşler. Bu hastalıktan kurtulamıyarak birkaç gün içinde vefat etmiş. Şimdiki Şişhane’de türbesine defnedilmiş.

Zaman zaman hanımın türbesini ziyaret eden Hoca Efendi türbenin içinden bir bebek sesi duyar. Bunun üzerine kabri açmaya başlar. Genç hanımın cesedi sanki canlı, hiç bozulmamış, bir de göğsüne ağzını koymuş minicik bir bebek. İşte Lohusa Sultan bu…

Bulut Dede

Adana – Seyhan ‘da Sarı Yakup Mahalesinde yer alan Kunduracılar çarşısının içerisinde yer alır.

Bulut Dede Ziyareti, Adana’nın Ali Dede Mahallesi’nde Ayakkabıcılar Çarşısı içindedir. Şehrin merkezinde olmasına rağmen bakımsız bir durumdadır. Bakıcısı yoktur, türbenin küçük bir avlusu, bu avluya bakan küçük bir odada da Bulut Dede’nin sandukası vardır. Türbenin bahçesinde bir adak ağacı vardır, yeşil ve beyaz bezler bağlanır. Bulut Dede Türbesi’nin kimin tarafından yaptırıldığı bilinmiyor. Kaynak kişiler türbenin bulunduğu yere nur indiğini bu nedenle buraya türbe yapıldığını söylüyorlar. Kaynak kişiler nurun yere bulut şeklinde indiğini anlatıyorlar. Bulut Dede’ye ziyaretçiler cuma günü gelmektedir. Yağmur yağdırma, rahatsızlıklardan kurtulma, iş bulma, çocuk sahibi olma için de adak adanır. Dilek gerçekleşirse yiyecek dağıtılır.

Hayatı hakkında bir bilgimiz yoktur. Diğer bir kaynak kişi Bulut Dede’nin Adana’da yaşamış yedi ulu kardeşten biri olduğunu söylüyor. Bunları Cabbar Dede, Çoban Dede, Sadık Dede, Bulut Dede, Ali Dede, Yoğurt Dede, Tosun Dede olarak sıralıyor. Babası Bulut Dede‘yi bir çiftçiye tutma olarak vermiş, sağlığında gölge yapsın diye üstünde bir bulut gezermiş.

Bulut Dede Türbesi‘ne hem dilek tutma hem de yağmur yağdırma için gidilir. Özellikle perşembe gecesi gidilir. Kurban adanır, helva ve yiyecek dağıtılır. Bulut Dede’nin ağası Bulut Dede‘nin ulu biri olduğunu anlayıp bahçeye türbesini yaptırmış. Yağmur duası için Bulut Dede ziyaretine gidilir. Bulut Dede‘nin mezarında Nasr Duası okunur. Ağaçlara oyuncak salıncaklar yapılarak, bu salıncaklarda oyuncak bebekler sallanır. Bebekler sallanırken şu sözler tekrarlanır.

Allahım bize rızkımızı ver
Yağmur yağdır
Bize sulu sulu yağmuru
Vermekten eksik olma

Yağmur duasına katılanlar “Biz buraya geldik sığındık, sen bizim dileklerimizi Allah’tan iste” derler. Türbede Bulut Dede’nin külahı ve teşbihi vardır. 260 yıl önce yaşadığına inanılır.

Kaynak ; Adana Yağmur Yağdırma Törenlerinde ‘’ Boğa Dede – Bulut Dede ve Tosun Dede Kültü , Doç. Dr. Erman Artun

 

Çoban Dede

Adana – Çukurova ilçesinde Turgut Özal Bulvarının arka tarafında yer alır.

Çukurova velilerinden Kütüklü köyü yakınlarında kabri bulunan Abdülcabbar dede’nin kardeşi olarak bilinmektedir. Dördüncü Murat Han Bağdat seferine giderken 1638 yılında Misis’e bağlı Havraniye köyünde konaklamış ve Abdülcabbar dede ile görüşerek bir müddet sohbet edip duasını almıştır.

Doğum tarihi kesin olarak bilinmeyen Çoban dede’nin 17.yy. da yaşadığı tahmin edilmektedir. O tarihlerde şimdiki Seyhan barajının bulunduğu araziye hakim bir tepede mezarı bulunan Çoban Dede’nin veli bir zat olduğu barajın yapıldığı yıllarda anlaşılmıştır.

Yıllar önce şu an Çoban Dede’nin kabrinin bulunduğu alan çalılık bir araziden ibaretmiş. Oradaki çakılları almak için harfiyat çalışmasına başlanınca, dozerin kepçesi kabrin olduğu kısımda kırılmış bu defalarca tekrarlanmasına rağmen bir türlü sonuca ulaşılamamış.Bu harikulade olaylar burada yatan zatın velilerden olduğuna delil sayılarak kabrin üzerine türbe yapılmıştır.

Adana Büyükşehir Belediye Başkanlığının çalışmaları ile türbe ve etrafı düzenlenmiş, ziyarete gelen insanlarımızın ibadetlerini yapabilmeleri için abdesthane ve mescid yaptırılmıştır.

Şeyh Movsar İlishani (k.s.)

Nasıl Gidilir ; Adana – Ceyhan ‘ da İnce tarla köyünde.

Şeyh Movsar el- İlishani hazretleri , Türkiye’de çok fazla bilinmeyen ama Çeçenistan ve Kafkasya da Büyük saygı, sevgi ve hürmet gösterilen bir Allah dostudur.

Tasavvuf Kültürünü Kafkasya getiren ve İnguşetya başta olmak üzere Kuzey Kafkasyanın her yanında Kadiri tarikatının yaygınlaşmasını sağlayan Büyük Alim Şeyh Kunta Hacı (k.s.) ‘nın abisidir. Kardeşi Kunta Hacı (k.s.) ile beraber ehl-i sünnet ve-l cemaat temeline dayalı bir itikatın yerleştiricisi olmuşlardır. Ayrıca 1860 yıllarda Çarlık rusyası ile Çeçenler arasında yaşanan ve onbinlerce Çeçenin hayatını kaybettiği ve mazlum bir halkın yok olma sürecine girdiği bir zamanda Kunta Hacı hazretleri ve Şeyh Movsar hz. her zaman halkının yanında yer almış, Rus saldırılarına ve katliamlarına maruz kalan Çeçen halkına daima moral ve manevi kuvvet aşılamış binlerce insanın İslama girmesine de vesile olmuşlardır.

Şeyh Movsar ve Şeyh Kunta Hacı (k.s.) 3 ocak 1864 yılında Rusların Şali (Şiela) baskınlarında tutuklanarak Rusya ‘nın Novorod Eyaletinin Üstüjino kentindeki hapishane çok zor 2 yıl geçirmişlerdir. Sonrasında gizemli bir şekilde Hapisden kurtulmayı başaran Şeyh Movsar hz. ‘i yanlarında binlerce Çeçen muhacirlerle birlikte 1866 -1870 yılları arasında ; Osmanlı Devleti’ne sığınmışlardır. Şeyh Movsar ve beraberindeki Çeçenler, Adana’nın Ceyhan ilçesine bağlı İncetarla (Mercin) mevkiini yurt edinmişlerdir. Osmanlıya sığınan Çeçenler daha sonra çeşitli bölgelere yayılmışlardır. Bugün Kahramanmaraş, Sivas, Adana başta olmak üzere pekçok bölgede Çeçen kökenli vatandaşlarımız yaşamaktadır.

Şeyh Movsar hicret ettikten kısa bir süre sonra İnce tarla köyünde vefat etmiştir.

Şeyh Kunta hacı hz ise ; 2 yıl cezaevinde zor şartlarda yaşadıktan sonra ; Bir gün Kunta Hacı’nın koğuşunu açan nöbetçi asker odada kimseyi bulamaz. 35 yaşındaki Kunta Hacı, bilinmeyen bir şekilde ortadan kaybolur, kendisinden haber alınamaz. Ruslar, tehlikeli gördükleri bu genç insanı öldürüp halkı yatıştırmak için onun kendiliğinden ortadan kaybolduğu haberini yaymışlardır. Daha Sonra Şeyh Kunta hacı hazretlerinden haber alınmaz . Vefat ettiği yer ve kabri belli değildir. Çeçenler Kunta Hacı ‘ya o kadar değer verirler ki ; Onun ölmediğine ve ileri de Kıyamete yakın Hz .İsa a.s. İle geri geleceğine inanırlar.

Şeyh Movsar hazretlerinin kabrinin ise nerede olduğu tam olarak belli değildi. Özellikle 1975 yılında İnce tarla köyünde yer alan kabristanın hemen yanında Devlet su İşlerinin tahliye kanallarından çıkan topraklar ; kabirlerin üzerine gelişi güzel dökülerek kabirleri yok etmiştir.

Sonrasını Seyfullah Türksoy şöyle anlatıyor ;

”Geçtiğimiz yıl, tarafımızdan başlatılan Kunta Hacı film projesi, Şeyh Movsar’ın kabrinin ortaya çıkarılmasında bir ilk adım oldu. Filmde, Kadiri zikriyle alakalı bölümler vardı. Bu bölümlerde, filmin orijinalitesi açısından Türkiye’deki Çeçenlerin rol almasını istedik. Fakat Türkiye’deki Çeçen vatandaşlarımız arasında, Çeçenistan’da çok meşhur olan Kadiri zikirlerini bilen kimse yoktu. Bu amaçla, Çeçenistan’ın Naurski bölge müftüsü Rıdvan Dadayev ve birkaç Kadiri müridini Türkiye’ye davet ettik. Ardından bu kardeşlerimizin Sivas’taki Çeçenlerle buluşmasını sağladık. Rıdvan Dadayev ve müridler, bir yandan Kadiri zikrini oradaki Çeçenlere öğretirken diğer yandan da İmam Movsar’ın kabriyle ilgili araştımalar yaptılar. Çeçenistan’dan gelen müridler, bazı yaşlı Çeçenlerin anlatımlarından hareketle Ceyhan İncetarla’daki mezarı ziyaret ettiler. Buradaki köylülerin anlatımları tarihi bazı vesikalarla örtüşünce, İmam Movsar’ın ve beraberindeki arkadaş ve akrabalarının mezarının bu bölgede olduğuna kanaat getirildi. Haber, Çeçenistan’da heyecanla karşılandı ve müridleri gözyaşına boğdu.”

Böylelikle başlatılan çalışmlarla ; Türk ve Çeçen yetkililerin gayretleriyle Adana İl Kültür ve Turizm Müdürlüğünün 1 Haziran 2010 tarihli izni ile kazı çalışmaları başlamış, 6′ı erkek, 8′i kadın ve 10′u çocuk olmak üzere 24 adet mezar teknik çalışmalarla ortaya çıkarılarak bugünkü halini almıştır. Bugün Kabristan da ; Şeyh Movsar (k.s.) hazretlerinin yanı sıra ; Şeyh Kunta-Hacı’nın eşi Seda Hanım – Şeyh Kunta-Hacı ‘nın diğer kardeşi Visha el-ilishani – Şeyh Kunta- Hacı2nın Müridi Aysan Bolat El-Hatuni de yer almaktadır.

Çençenistan’da Halen Şeyh Kunta Hacı ve Şeyh Movsar hz’ne çok büyük saygı ve muhabbet beslenir. Her yıl özellikle mayıs ayında Çeçenistanda binlerce kadiri mürridleri uçaklarla Adanaya gelip Şeyh Movsar hz2ni ziyaret edip ; Kabristanın hemen yanında bulunan Kadiri zikir halkasında MEVLAYI ZİKR EDERLER. Bugün Kabristanın türbedarlığını Çeçenler yapmaktadır.

Bugün Çeçen halkı Kafkasya’da İslamın bayraktarlığını yapıyorsa, İslam dininin hakikatlerini yaşıyorsa; Çeçenistan’ın her köşesinde Kadiri zikirleriyle Allah’ın ve Hz.Peygamberin adı anılıyorsa, Rus kültürünün bazı kötü alışkanlıklarından uzak kalabilmişse, bunda Kunta Hacı ve Şeyh Movsar hz2nin tasavvuf öğretilerinin rolü çok büyüktür..

Şeyh Movsar’ın mezarı Türkiye’de, Adana’nın Ceyhan ilçesinde.Kunta Hacı’nın mezarı ise bilinmiyor. Çeçenler , Kunta Hacı’nın aziz ruhunun her zaman yanlarında olduğuna inanıyorlar.