Oruç Baba

İstanbul -Topkapı Şehremini Pazartekke Kürkçü Bostan Sokak’ta

Adı Şeyh Zekai Mustafa’dır. Bursa Yenişehir’den İbrahim Bey’in oğludur. Simavlı Şeyh Hasan Efendiden tarikatını tamamladı. İstanbul’a gelerek Topkapı Şehremini Pazartekke Kürkçü Bostan Sokak’ta Pir Ümmî Sinan dergahına şeyh tayin olundu. Sinaniye şeyhlerinden Çuhadar Muhammed Efendi’den de hilafet aldı. Tasavvufi şiirlerini toplayan divanı çok meşhurdur. Halveti, Sinanî ve Şabanî tarikatı ariflerinden olan Şeyh Zekai Mustafa Efendi’yi İstanbul halkı «ORUÇ BABA» olarak bilmektedir. Rivayete göre Oruç Baba Ramazan ayının ilk orucu Hızır Aleyhisselam ile birlikte bir yudum sirke ve bir zeytin tanesi ile açmıştır. Bundan dolayı Ramazan ayının ilk günü iftar vakti genç – ihtiyar, kadın-erkek bin bir ümitli binlerce müslüman, mahşeri bir kalabalık ORUÇ BABA türbesine akın ediyor. Bir yudum sirke ile oruçlarını açıyorlar, ziyaret ediyorlar, dileklerinin kabulü için dualar ediyorlar. O’nun kimseyi geri çevirmediğine inanırlar, ilk iftarı orada açan darlık görmez. «Hu ile arif Zekaî azm-i lahut eyledi» mısrasının delalet ettiği 1227 – (1812) tarihinde vefat etmiştir. Kabiri sade. mütevazidir. Divanından: Evliyadan yücedir Şah-ı şehîdin payesi Kaabe kavseyni ev ednadan alınmış mayesi Yesrip ve Batha’dan hurşid-i tecellî berk urup Kerbela toprağına düştü o nurun sayesi.

Kaynak ; İstanbul Evliyaları ve Fetih Şehidleri – Şevket Gürel , İstanbul’daki Tarihi Türbe ve Mescidleri İmar Vakfı , 1988

Telli Baba

istanbul – sarıyer – kavaklar a giden yol üzerinde

Kabirleri; Sarıyer’den Kavaklar’a giderken yolun hemen sağındadır.

İstanbul fetih gazilerinden olup fetihte Boğazlar bölgesi gözcüsüdür. Ancak Telli Baba’nın kim olduğu bilinmiyor. Telli Baba, ak gelinlik içinde yuva kurmak isteyen genç kızların evliyası, kısmet arayanların umut kapısıdır. İstanbul’da her gün kaç genç kız gelin olursa, bunlardan hemen hepsinin duvağından koparılan gelin telleri mutlaka Sarıyer’deki Telli Baba türbesini süslemektedir. Arkadaşının mürüvvetine sevinip «Darısı başıma» diyerek aldığı gelin telini Telli Baba’ya getiren genç kız «Bahtıma hayırlı kısmetler düşer, Telli Baba» dileğiyle tellerini bağlar.

Kısa zamanda o genç kız gelin olursa zifaftan önce Telli Baba türbesine gelir, el açar, dua ederek şükran borcunu öder.

1945 senesinde merhum mermerci Hasan Yılmaz tarafından tamir edilen Telli Baba’nın türbesi her gün her yaşta müslümanlar tarafından dolup taşmaktadır.

Aksaray, Çakırağa Mahallesi, Çakırağa Mescidi dahilinde başka bir Telli Dede kabri daha vardır.

Kaynak ; İstanbul Evliyaları ve Fetih Şehidleri – Şevket Gürel , İstanbul’daki Tarihi Türbe ve Mescidleri İmar Vakfı , 1988

Nurettin Cerrahi (k.s.)

İstanbul – fatih – cerrahi asitanesi

Halvetiyye-Ramazaniyye tarikatının Cerrahiyye kolunun kurucusu. İstanbul’da Cerrahpaşa Camii’nin karşısındaki Yağcızade Konağı’nda dünyaya geldi. Adı Muhammed’dir. Babasının adı Abdullah Ağa, annesinin adı ise Emine Nesime Hatun’dur. Doğum tarihi konusunda kaynaklarda birbirinden farklı rakamlar vardır. Babası, IV. Mehmed döneminde sarayda mirahurluk görevinde bulunmuştur.

Nureddin Cerrahi ilköğrenimine Cerrahpaşa sıbyan Mektebi’nde başladı. Hocası Yusuf Efendi’den Kur’an okudu ve hüsn-i hat dersi aldı. Ardından Süleymaniye Medresesi’ndeki tahsili esnasında, daha sonra şeyhülislam olan Yenişehirli Abdullah Efendi‘nin öğrencisi oldu. Bu yıllarda tanıştığı meşhur divan şairi Nabi Efendi’den edebi konularda ders aldı.

Genç yaşta, 1696’da kadı olarak Mısır (Kahire) Mevleviyeti’ne tayin edildi. Devlet ricalinden olan dayısı Hacı Hüseyin Efendi’ye veda ziyareti için Üsküdar Toygartepe’deki konağına gitti. Dayısı onu konağın karşısındaki Selami Ali Efendi Tekkesi‘ne götürdü. Tekke’nin postnişini, Köstendil’de bir süre müftülük yapmış olan Halveti-Ramazani şeyhi Köstendilli Alaeddin Ali Efendi idi. Tekke’de icra edilen ayin sırasında vecde gelen Nureddin Cerrahi, şeyh efendinin gösterdiği yakın ilgiden de etkilenerek hemen orada şeyhe intisap etti. Mısır Mevleviyeti’ne tayin fermanı ile nişanını şeyhülislama iade ederek Mısır’a gitmekten vazgeçti.

Yedi yıl boyunca, ikamet ettiği Cerrahpaşa’dan Üsküdar’a geçip şeyhinin tekkesine devam eden ve zaman zaman şeyhinin izniyle halvete giren Cerrahi, seyrü sülukünü tamamlayarak 1703 yılı başlarında Halvetiye Tarikatı’ndan icazet aldı. Halife tayin edildi. Şeyhi tarafından kendisine taç ve hırka· giydirildi.

Darüssaade Ağası Hacı Beşir Ağa ile Sultan III. Ahmed’in gördüğü rüyalar üzerine, Sultan III. Ahmed’in emriyle Fatih -Karagümrük’teki Canfeda Hatun Camii’nin yanındaki konak satın alınıp yıktırıldı ve arsası üzerine Nureddin Cerrahi adına bir tekke inşa edildi.

1703’te törenle açılan tekkede Cerrahi hazretleri ömrünün sonuna kadar, on sekiz yıl fasılasız irşad faaliyetlerinde bulundu. Yedi halife yetiştirmiş, bu halifelerin faaliyetleri ve açtıkları tekkeler vasıtasıyla Cerrahiye tarikatı, 18 ve 19. yüzyıllarda yaygın tarikatlardan biri haline gelmiştir.

Vefatı
Nureddin Cerrahi hazretleri, kırk gün süren bir hastalık döneminin ardından 1 Ekim 1721’de vefat etti. Çok kalabalık bir cemaatin iştirak ettiği cenaze namazını Fatih Camii’nde devrin şeyhülislamı Molla Mehmed Efendi kıldırdı. Cenaze namazından sonra Karagümrük’teki tekkesine defnedildi. Yeri Cennet, makamı ali olsun! Şefaatlerini dileriz.

Cerrahi Tekkesi

İstanbul’un önde gelen tekke merkezlerinden biri olan tekke, zaman içinde dört defa yeni baştan inşa edilmiş, çeşitli onarımlara, değişikliklere ve ilavelere sahne olmuştur. 1844’te Sultan Abdülmecid tarafından tekke tamir edilmiş ve bir de şadırvan yaptırılmıştır. Türbede, altlarındaki kabirlerde birden fazla kişinin gömülü olduğu, toplam otuz kadar ahşap sanduka mevcuttur. Cerrahi tekkesi, gerek zamanında gerekse tekkelerin kapatılmasından sonraki yıllarda İstanbul’un tasavvuf kültürü ve musikisi açısından en önemli merkezlerden biri olmuştur. Pazartesi günleri icra edilen ayinler musiki tarihinde önemli yerleri olan zakirbaşılar tarafından yönetilmiştir .

Eserleri
1. Mürşid-i Dervişan,
2. Evrad-ı Kebir,
3. Evrad-ı Sağir.
4. Divan.
Divan şiiri geleneği içinde dini-tasavvufı mahiyetteki şiirlerini “Nuri” mahlasıyla yazardı.

Şiirlerinden biri:

Dil beyitini pak eden
Dervişi anka eden
Alem-i lahuta giden
Mevla zikridir zikri

Zikirden halet alan
Aşınay-ı ruh olan
Ukbada devlet bulan
Mevla zikridir zikri

Terk ehline karışan
Hem zevkine erişen
Bahr-ı ledünle görüşen
Mevla zikridir zikri

Kaynak ; Yolumuzu Aydınlatanlar -1 , Yahya Kutluoğlu , İbb Yayınları

Zembilli Ali Efendi

Sultan II. Bayezid, Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman dönemlerinde toplam 24 sene şeyhülislamlık yapan büyük İslam Alimi Zembilli Ali Efendi‘nin asıl adı Ala­addin Ali bin Mehmed bin Cemaleddin’dir. Mevlana Sini Ali Cemali lakabıyla da tanınmaktadır. Doğum tarihi kesin olarak bilinememektedir, Aksaraylı yahut Karamanlı olduğuna dair farklı görüşler vardır.

Tahsil hayatına memleketinde başlayan ve daha sonra İstanbul’a gelen Ali Efendi, Molla Hüsrev’in öğ­rencisi olmuştur. İlim tahsiline Bursa’da, Hüsamzade Mevlana Muslihüddin’in yanında devam etmiş ve ondan icazetini alarak müderrisliğe başlamıştır.

Fatih Sultan Mehmed döneminde Edirne’deki çe­şitli medreselerde talebe okutmuştur. Sadrazamla arasını açan bir olay nedeniyle müderrislik görevinden istifa ederek tasav­vufla ilgilenmeye başlamıştır. II. Bayezid’in padişah olmasıyla saraya davet edilen Ali Efendi, bu isteği geri çevirerek müder­rislik görevinde devam etmeyi tercih etmiştir. Bursa, İznik ve Amasya Medreselerinde bir müddet ilmi faaliyetlerini sürdür­müş, Amasya kadılığı yaptığı sırada görevinden ayrılarak hacca gitmiştir. Bu yolculuk vesilesiyle Mısır’da bir yıl kalarak zama­nının şöhretli ilimleriyle görüşmüş ve ilim meclislerine iştirak etmiştir. Hacda bulunduğu 1497 yılında, II. Bayezid tarafından şeyhülislamlığa atanmıştır.

Ali Efendi İstanbul’a döndüğünde, şeyhülislamlık vazifesiyle müderrisliği bir arada yürütmüştür. Kendisinden sonra gelen şeyhülislamlar da bu durumu bir gelenek haline getirerek Bayezid Medresesi’nde eş zamanlı müderrislik yap­mışlardır.

Dinin hükümlerine ölesiye bağlılığı, iktidarlar kar­ şısında eğilip bükülmeden tavizsiz duruşu ve şaşmaz adalet terazisiyle padişahların hayranlığını kazanan Ali Afendi, şey­hülislamlık görevini Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman dönemlerinde de sürdürmüştür. Devletin askeri ve siyasi meselelerinde de inisiyatif üstlenmiş, Mısır Seferi’nin fetvasını vermiş, Rodos Seferi’nde hazır bulunarak padişaha ve orduya manevi destek sağlamıştır. 1526 yılında İstanbul’da vefat eden Ali Efendi, Zeyrek’de yaptırdığı sıbyan mektebinin bahçesine defnedilmiştir.

Ali Efendi’nin “Zembilli” lakabını alması, fetva iste­yenlerin sorularını yazdıkları kağıtları koyabilmeleri için evi­nin penceresinden devamlı olarak zembil adı verilen bir sepeti aşağıya sarkıtması dolayısıyladır. İstanbullular alimin sorulara verdiği cevapları yine bu zembilin içinden alırlardı.

1998 yılına kadar gelebilmeyi başaran Zeyrekteki ­evi, maalesef duyarsızlık neticesinde yıkılmıştır.

Eserleri. Ali Cemâlî Efendi’nin ilmî gelişmeleri takip ederek kendisini sürekli yenilediği ileri sürülür ve kitaba da çok meraklı olup çeşitli yerlerden eserler getirttiği belirtilir. Başlıca eserleri şunlardır:

1. Muhtârât mine’l-Fetâvâ (Fetâvâ-yı Ali Efendi). Hanefî fıkhına dair bu telif eserin İstanbul kütüphanelerinde çeşitli nüshaları bulunmaktadır (Süleymaniye Ktp., Âşir Efendi, nr. 138; Esad Efendi, nr. 644; Fâtih, nr. 2387, 2388, 2389; Lâleli, nr. 1154).

2. Muhtasarü’l-Hidâye. Fıkha dair bir eserdir.

3. Risâle fî hakkı’d-devrân (Risâletü’d-deverân). Eserde sûfî raksının zikir maksadıyla yapılması durumunda haram olmadığı belirtilir ve eserin biri mensur, diğeri manzum iki nüshasının bulunduğu kaydedilir. Süleymaniye Kütüphanesi’nde (Hacı Mahmud Efendi, nr. 3093/2) Risâle fî cevâzi devrâni’ṣ-ṣûfiyye adıyla kayıtlı nüsha Arapça ve mensurdur.

Âdâbü’l-evsiyâ adlı ahlâka dair eser Ali Efendi’ye nisbet edilirse de bu eserin oğlu Fudayl Çelebi tarafından kaleme alındığı tesbit edilmiştir

 

Kaynak ; İstanbul’un 100 Sufisi , Ebru Erte , İBB Yayınları .

Yedi Emirler Türbesi

istanbul -fatih – baş imam sokakta

Ta Buhara’dan kalkıp İstanbul fethine katılan ve Ni’me’l-Ceyş’den (mutlu gazilerden) olan yedi yüce zat, Fatih, Malta Baş İmam Sokağı üzerinde müstakil türbelerinde medfundurlar. Kitabelerinde:

‘’ Seyyid Hamza, Seyyid Ukeyl, Seyyid Abdulaziz, Seyyid Abdurrahman, Seyyid Abdürrahim, Seyyid Abdülgafür. Seyyid Cafer ruhları için Fatiha ‘’ yazılıdır. Kazlıçeşme, Demirhane Caddesi üzerinde de Yedi Emirlerin türbeleri vardır. Caddeye bir kapısı ve bir penceresi olan incir ağacının gölgesinde medfun olan bu yedi fetih gazisinin güzel bir kitabeleri vardır:

Gazi fetihte Sultan Mehmed Han ile bu yedi kimse beraber anın ile darbetmişti. Cümlesi birden şehadet şerbetini nuş eyleyip Yedikule haricinde bunca yıl esrar Etmişti. 1297.

Kaynak ; İstanbul Evliyaları ve Fetih Şehidleri – Şevket Gürel , İstanbul’daki Tarihi Türbe ve Mescidleri İmar Vakfı , 1988