Ana Sayfa>evliya(Sayfa 39)

İmam Maturidi (k.s.)

Özbekistan – Semerkand’da ; Şehir kabristanın yakınında bulunan Çingene Mahallesi denilen bölge de . Özbekistan Devlet kolejinin 200 mt ilerisinde

Ehl-i sünnetin iki itikad imamından birincisidir. İsmi, Muhammed bin Muhammed Matüridi’dir. Künyesi, Ebu Mensur’dur. Doğum yeri Semerkand’ın Matürid nahiyesidir. Hicri 333 (m. 944) yılında Semerkand’da vefat etti.

İmam-ı Matüridi, imam-ı a’zam Ebu Hanife’nin naklen bildirdiği ve yazdığı Ehl-i sünnet itikadının, kelam bilgilerini, ondan nakledenler vasıtasıyla kitaplara geçirdi, izah ve ispat etti. Kelam ilminde, akaidde müctehid olan imam-ı Matüridi, kelam ve fıkıh ilmini Ebu Nasr İyad’dan öğrendi.

İlimde çok iyi yetişen imam-ı Matüridi, çeşitli kitaplar yazmak ve talebe yetiştirmek suretiyle Ehl-i sünnet itikadını yaymıştır.

Yetiştirdiği talebelerden el-Hakim es-Semerkandi adıyla meşhur Ebul-Kasım ishak bin Muhammed, Ebu Muhammed Abdülkerim bin Musa el-Pezdevi, Ebul-Leys el-Buhari ve Ebul-Hasen bin Said gibi ilim ve takva yönünden yükselmiş olan büyük âlimler başta gelmektedir. Böylece, İmam-ı a’zam hazretlerinden gelen itikad bilgilerini nakleden İmam-ı Matüridi’den sonra da, talebeleri ve talebelerinin talebeleri bu hususta binlerce kitap yazarak, Peygamber efendimizin gösterdiği doğru yol olan Ehl-i sünnet itikadını yaymışlardır.

İmam-ı Matüridi‘nin yaşadığı devir, Abbasi Devleti’nin zayıflamaya başladığı ve yeni İslam devletlerinin kurulduğu, çeşitli siyasi güçler ve itikadi fırkalar arasında mücadelenin arttığı bir zamana rastlar. İmam-ı Matüridi de diğer İslam âlimleri gibi, kendi zamanında Ehl-i sünnet itikadını müdafaa etmiş, açık bir şekilde izah ederek yaymış ve müslümanların bu doğru itikada uymalarını sağlamıştır. Bu hususta takip ettiği usul, İmam-ı a’zamın el-fıkh-ül-ekber, er-Risale, el-fıkh-ül-ebsat, el-Âlim vel müteallim ve el-Vasiyye gibi itikadla ilgili kitaplarında bildirilen itikad bilgilerini, akli ve nakli delillerle açıklayarak tasnif etmek olmuştur. Böylece Matüridi hazretleri, Ehl-i sünnet itikadında müctehid imam oldu.

Kaynak ; www.dinimizislam.com

Sort

Hz. Kusem İbn Abbas (r.a.)

Özbekistan – Semerkand’da Büyük Şehir kabristanın içinde .

‘ Şah-ı Zinda ”

Özbekler Hz. Kusem İbn Abbas ‘ni Şah-ı Zinda (Yaşayan Sultan) olarak adlandırırlar . Bunun Sebebi ise ; Kusem hz.’i 7. yy da İslamı yaymak için geldiği Semerkand’da Çilehanesinde ibadet ederken Zerdüştler tarafından kafası kesilerek şehit edilmiştir. Çilehanesinde bulunan kuyuya düşen Kusem hz’i ; Özbeklere göre ölmemiş hep o kuyuda ibadet etmekte ve Özbekleri korumaktadır.

Hz. Peygamber (asv)’in amcası Hz. Abbas’ın oğludur. Annesi Ümmü’l-Fazl Lübâbe bint Haris el-Hilâliyye, Hz. Hatice (r.anha)’den sonra Müslüman olan ilk kadın olup Resûl-i Ekrem (asv)’in hanımlarından Meymûne (r.anha)’nin kız kardeşidir. Resûlullah (asv) kendisine benzetilen Kusem’i arkadaşlarıyla oynarken görmüş ve bineğinin arkasına bindirmişti.

Kusem, Hz. Peygamber (asv)’in cenazesi yıkanırken hazır bulunmuş, cesedi sağa sola çevirmiş, Resûlullah (asv)’ı kabrine yerleştirmiş ve kabirden en son o çıkmıştı. Bu sebeple Resûl-i Ekrem (asv)’e en son dokunan kişi olarak tanınır.

Kusem, Hz. Hüseyin (ra)’in süt kardeşiydi. Hz. Peygamber (asv)’den ve babasından, ayrıca kardeşi Fazl ve Talha b. Ubeydullah’tan hadis rivayet etmiş, kendisinden Hânî b. Hânî, Abdülmelik b. Muhammed b. Amr ve Ebû İshak es-Sebîî rivayette bulunmuştur.

Hz. Ali (ra)’in hilâfeti döneminde Mekke valiliğine tayin edilen Kusem, onun ölümüne kadar bu görevini sürdürdü. Kusem’in Medine valiliği yaptığı da söylenmiştir. Mekke’deki idarî görevleri yanında hac emirliği yaptı (38/658) ve fetvalar verdi.

Hz. Muâviye (ra)’in 39 (659) yılında Yezîd b. Şecre er-Ruhâvî’yi hac emîri olarak tayin etmesine karşı çıktı. Bunun üzerine Yezîd b. Muâviye kumandasında 3000 kişilik bir ordu Mekke’ye doğru hareket etti. Kusem, ordunun Mekke’ye girmesini engellemek için halka çağrıda bulunduysa da gerekli destek ve yardımı sağlayamadı. Yezîd herhangi bir mukavemetle karşılaşmadan Mekke’ye girdi. Kusem, hac emirliğine Yezîd b. Şecre er-Ruhâvî dışında birinin getirilmesi isteğini tekrarladı. Ebû Saîd el-Hudri’nin görüşü doğrultusunda hac idaresine Şeybe b. Osman getirildi.

Kusem, Muâviye döneminde Horasan Valisi Saîd b. Osman b. Affân’ın kumandasında Horasan civarındaki fetihlere katıldı. Savaşta gösterdiği kahramanlık karşılığında ganimetten bin hisse ayrılması teklif edildiyse de ganimetlerin beşe taksim edilip diğer kişilerin hakları verildikten sonra kendisine pay ayrılması gerektiğini belirtti. Fazilet ve takva sahibi olan Kusem, Saîd b. Osman’la birlikte Semerkant seferine katıldı (56/675) ve Semerkant’ta şehid oldu. Merv’de vefat ettiği de belirtilmiştir. Mezarı zamanla ziyaretgâh haline gelmiş, etrafına cami ve medrese yapılmıştır.

Semerkantlılar arasında “şâh-ı zend” (yaşayan sultan) olarak anılan Kusem’in mezarına Bâbür devrinde Mezarşah adı verilmiştir. (bk. TDV. İslam Ansiklopedisi, Kusem b. Abbas md.)

Metin için Kaynak ; www.sorularlaislamiyet.com

Sort

İmam Buhari (k.s.)

Özbekistan – Semerkand merkeze 25 km uzaklıkta Büyük bir Külliyesi var.

Kur’an-ı kerimden sonra en kıymetli kitab olan Sahih-i Buhari adıyla meşhur hadis kitabını yazan büyük hadis âlimidir. İsmi, Muhammed bin İsmail olup, künyesi Ebu Abdullah’tır. Hadis ilminde yüksek derecede olup, 300.000’den fazla hadis-i şerifi senetleriyle birlikte ezbere bilen bir âlim olduğu için “İmam”, Buharalı olduğu için “Buhari” denilmiş, İmam-ı Buhari ismiyle meşhur olmuştur. 810 (H. 194) senesinde Buhara’da doğdu. 870 (H. 256) senesinde Semerkand’ın Hartenk kasabasında vefat etti.

Küçük yaşta babasını kaybeden Buhari, ilk tahsiline doğum yeri olan Buhara’da başladı. Duası makbul saliha bir hanım olan annesi, onun ve kardeşinin yetişmesi için gayret sarf etti. On yaşından itibaren hadis âlimlerinin derslerine devam etti. On beş yaşına girmeden 70.000 hadis-i şerifi ezberledi.

Hadis ilminde kısa sürede o derece ilerledi ki, hocaları ile karşılıklı ilmi münazaralarda bulunmaya başladı. Nitekim hocası Dâhili, bazı hadis rivayetlerindeki eksikliklerini onun yardımıyla tamamlamıştır. On altı yaşındayken Abdullah bin Mübarek ve Veki bin Cerrâh’ın kitaplarını ezberledi. Fıkıh ilminde, müctehidlerin bildirdiklerini öğrendi. Sonra annesi ve kardeşiyle birlikte hacca gitti. Hac farizasını ifa ettikten sonra annesi ve kardeşi Buhara’ya döndüler, İmam-ı Buhari ise, Mekke’de kalıp, hadis-i şerif toplamaya başladı. On sekiz yaşındayken Sahabe ve Tabiin fetvalarını topladı. Abdullah bin Zübeyr el-Hamidi’den Şafii fıkhını öğrendi. Bu arada Medine-i münevvereye gidip Resulullah efendimizin kabri şerifini ziyaret edip, geceleri kabri şerif başında Tarih-ul-Kebir kitabını yazdı. Mekke ve Medine’den başka, Bağdat, Basra, Kûfe, Mısır, Nişâbur, Belh, Merv, Askalan, Dımeşk, Hums, Rey ve Kayseriyye gibi ilim merkezlerini dolaşıp, hadis âlimleriyle görüşüp binden fazla âlimden hadis ve diğer ilimleri öğrenip nakletti.

Kuvvetli zekaya ve hafızaya sahip olan İmam-ı Buhari, işittiği hadis-i şerifi hemen ezberliyordu. Onunla hadis-i şerif dinleyenler yazdığı halde, o, yazma ihtiyacını duymuyordu. Muhammed bin Selam el-Bikendi, İbrâhim bin el-Eşâs, Ebu Âsım eş-Şeybani, Abdurrahman bin Muhammed bin Hammad, Hâlid bin Mahled, Ebu Nasr-il-Ferâdisi, Abdân bin Osmân el-Mervezi, Ali bin el-Medini, Ahmed bin Hanbel, Yahya bin Main, İshak bin Raheveyh, Süleyman bin Harb, Abdullah bin Zübeyr el-Hamidi gibi hocalar elinde yetişti.

İmam-ı Buhari hazretleri, ilim tahsilini bitirdikten sonra, Mısır’dan Maveraünnehr’e kadar tanınmış ilim merkezlerinde hadis ve çeşitli ilimler okuttu. Derslerinde binlerce talebe bulunurdu. Kendisinden 70.000’den fazla talebe hadis dinlemiştir. Bunlar arasında, Tirmizi, Nesai, Ebu Zür’a ve Ebu Bekr bin Huzeyme, İbni Ebi Davud, Muhammed bin Nasr-ul-Mervezi, Müslim bin Haccâc, İbni Ebiddünya gibi büyük ve tanınmış hadis âlimleri de vardı.

Binlerce talebe yetiştirdikten sonra Nişabur’a oradan da Buhara’ya döndü. Bir müddet Buhara’da kalıp, hadis ve ilim öğretmekle meşgul oldu. Bir rivayete göre Buhara valisi çocukları için özel ders verilmesini, buraya kimsenin girip, dersi dinlememesini istedi. Buhari cevabında; “Ben bir kısım kimseleri hadis dinlemekten men edip, birkaç kişiye hadis öğretmem” buyurdu. Bu durum valiyle arasının açılmasına sebep oldu. Buhara’dan ayrıldı. Allahü teâlâya, şikayet yoluyla valinin verdiği sıkıntıyı arz etti. Duası kabul olup, aradan bir ay geçmeden vali azledildi, zindana atıldı. Bu arada Semerkandlılar kendisini davet ettiler. Giderken yolda, Semerkandlılardan bir kısım insanların isteyip, bir kısmının istemediği haberini alınca, Hartenk köyünde kaldı. İşin iç yüzünü öğrenmek istemişti. İnsanların bu hâlinden kalbi daraldı ve canı sıkıldı. Teheccüd namazından sonra ellerini açıp; “Yâ Rabbi! Yeryüzü bu genişlikle bana dar oldu. Beni tarafına al!” diye dua etti. O ay, orada hastalandı ve 870 yılının Ramazan bayramı gecesi Semerkant’tan 72 km uzaklıkta olan Hartenk’de vefat etti. Kabri oradadır.

İmam-ı Buhari hazretleri, çok cömert olup, herkese iyilik ederdi. Fakirlere çok sadaka verir, talebelerinin ihtiyaçlarını bizzat karşılardı. Bayram günleri hariç bütün yılını oruçla geçirirdi. Haramlardan ve şüphelilerden daima kaçar, gıybetten çok korkardı. “İsterim ki Rabbime kavuştuğumda hiç gıybet etmemiş olayım ve böyle bir şey için kimse beni aramasın” buyururdu. Gecenin ilk saatlerinde biraz uyur, sonra kalkar ilim ve ibadetle meşgul olurdu. Kur’an-ı kerimi üç günde bir defa hatmederdi.

Hadis ilminin ve hadis âlimlerinin önderi olan İmam-ı Buhari hazretleri, yüz binlerce hadis-i şerifi ezberlemişti. Hadis-i şerifleri metinleri ve senetleriyle ezbere bilirdi. Hadis-i şeriflerin ravilerini çok inceler dinin emirlerine uymayan, edeplerini gözetmeyen, ahlakında bir kusur olanların rivayet ettiği hadis-i şerifleri almazdı. Hadis-i şerifin metnini ezberlediği gibi, o hadis-i şerifi rivayet eden kimselerin, künyelerini, doğum ve ölüm tarihlerini, ahlak ve yaşayışlarını, kimden rivayette bulunduklarını, o raviden başka kimlerin hadis-i şerif aldığını öğrenir ve ezberlerdi. Bir kimse hadis rivayetinde ve ravilerin senedinde hataya düşse, hemen İmam-ı Buhari hazretlerini bulup sorar ve doğrusunu öğrenirdi. Gittiği her yerde, etrafı hadis-i şerif almak ve öğrenmek isteyenlerle dolup taşardı. İmam-ı Buhari hazretlerinin hadis ilmindeki rumuzu “H” harfidir. Aynı zamanda tefsir ve kelam ilimlerinde de üstad olan İmam-ı Buhari hazretlerinin tefsire dair bildirdiği rivayetler tefsir âlimlerinin eserlerini süslemektedir. Kelam ilmine dair eserler de yazmıştır.

Eserleri
1) Câmi-us-Sahih:
En büyük ve en meşhur eseridir. Sahih-i Buhari ismiyle de tanınır. İslam âlimleri söz birliğiyle; “Kur’an-ı kerimden sonra en sahih kitap Sahih-i Buhari’dir” buyurmuşlardır. İmam-ı Buhari bu kitabı Mescid-i Haram’da yazdı. Her hadis-i şerifi kitabına yazmadan önce istihare yapmıştır. Gusledip, Kâbe’de makâmın gerisinde iki rekat namaz kılıp, koyduğu sağlam usûllere göre sahih olduğu kesin olarak belli olan hadis-i şerifleri yazmıştır. Bu kitabı müsveddeden temize çekme işini de Medine-i münevverede Peygamber efendimizin kabri şerifi ile minberi arasında bulunan Ravda-i Mutahherada yaptı. Bu eserini nasıl yazdığını kendisi şöyle anlatmıştır: “Câmi-us-Sahih kitabına her hadis-i şerifi koymadan önce gusledip, iki rekat namaz kılıp, istihare yaptım. Ondan sonra hadis-i şerifi kitaba koydum. Bunları yapmadan hiçbir hadisi yazmadım. Bu kitabı on altı yılda tamamladım.”

Kütüb-ü Sitte adı verilen altı sahih hadis kitabının en başta geleni olan Sahih-i Buhari’nin, Ali el-Yünûni tarafından el yazmasıyla çoğaltılan metni muteber olmuştur. Bu nüshanın aslı Kâhire’de Akboğa Medresesi Kütüphanesindedir. Sahih-i Buhari’nin birçok şerhleri ve baskıları yapılmıştır. 1894’te Sultan İkinci Abdülhamid Han tarafından Mısır’da yaptırılan iki cilt baskısı pek nefis, ciltlenmiş, altın tuğra ve nukûş ile süslenmiştir. Bu baskı Bulak’ta Emiriyye Matbaasında yapıldı. Zeynüddin Ahmed Zebidi, mukarrer rivayetleri birleştirerek Buhari-i Şerif Tecrid-i Sarih ismiyle kısaltılmıştır.

2) Tarih-ul-Kebir
3) Tarih-ul-Evsat
4) Tarih-us-Sagir (Bu üç eser hadis ravilerinin hayatlarını ve hadis ilmindeki yerlerini ihtiva etmektedir)
5) Kitab-u Duafâ-is-Sağire (Zayıf ravilerin hallerinden bahseder)
6) Et-Tarih fi Marifeti Ruvât-ül-Hadis
7) Et-Tevârih-ul-Ensab
8) Kitab-ül-Kûnâ
9) El-Edeb-ül-Müfred (Ahlakla ilgili hadis-i şerifleri toplayan eserdir)
10) Ref’ul-Yedeyn fissalâti
11) Kitab-ül-Kırâati Half-el-İmam
12) Halk-ul-Ef’âl-il-İbâdi ver-Reddü alel-Cehmiyye
13) El-Akide yâhut Et-Tevhid (Kelam ilmiyle ilgilidir)
14) El-Câmi-ul-Kebir
15) Et-Tefsir-ül-Kebir
16) Kitab-ül-Mebsût
17) Esmâ-üs-Sahabe

Sort

Hz. Cabir Bin Muhammed El – Ensari (r.a.)

 

Eyüp te ; Düğmeciler caddesi ile oluklu bayır yokuşu sokağı’nın köşesinde numara 26′da bulunan düğmeciler camii avlusunda

Ayvansaray ‘da cabir camii içerisinde medfun bulunan ve Sahabe-i kiramdan olan Cabir bin Abdullah hz’nin oğludur. Annesi Daye Hatun da ; Kocamustafapaşa camii bahçesinde medfundur. İstanbul’a feth için ailecek geldikleri anlaşılmaktadır.Kabri şerifi eyüpde  Düğmeciler camiindedir.Düğmeciler camii 1589 da vefat eden dökmecizade Kazasker Mehmet Bakır efendi tarafından Mimar Sinan’a 1565 tarihinde inşa ettirilmiştir.1895 senesinde zelzeleden harap olunca tamir ettrilmiştir. 1970 de esaslı bir tamir daha görmüştür.

Kaynaklar :
İstanbul’da Bulunan Ashab-ı Kiram kabir ve makamları ; Cafer E. Babadağlı ; Sarayburnu Kitaplığı
İstanbul ve Anadolu Evliyaları ; Pamuk yay.

Hz. Cafer Bin Abdullah El – Ensari (r.a.)

Eyüp’te ; Sultan çeşmesi caddesi üzerinde bulunan Hoca Kasım Günani camii bahçesindedir

Hazret-i Cafer , Hazreti Eyyüb Sultan ile birlikte istanbul önlerine gelmiştir.Kendisinin sakasıdır. Savaşta askerlere su dağıtmıştır. Kabri şerifi Eyüp ‘te Hoca Kasım Günani Camii nin bahçesindedir.Bu camii 1845 de Sultan Mahmut’un emriyle yeniden yapılmıştır.Sultan Mahmut’un yazdırdıpı kitabede şunlar yazılıdır;

Hamdulillah asr-ı Mamud Han-ı Haydar Şimde

Buldu istihkami elhak cami-i din-i Hanif.
Emr-i hayr izharı üzre oldu bu mabed dahi
Yapılıp envar-ı zikrullah ile zinet elif
Hem de nev-abüd oldu piş-i mihrabındaki
Cafer-i ensariye meşhed olan kabr-i münif
Vasıl olsun tül-i ömre ol imam-ül müslimin
Kıblegah-ı ehl-i iman ola ta beyt-i şerif
Ehl-i sünnet Es’ada tarihe eyler serfürü
Hoca Kasım Mescidi bünyad olundu pek latif
1835
Hazreti Cafer’in kabir taşında ise ;

Halid Hazretleri’nin saksı Ashab-ı Kiram’dan Cafer İbn-i Abdullah Ensari Radiyallahu anh merkad-i şerifidir. Tarihi 46.

Kaynaklar ;
İstanbul’da Bulunan Ashab-ı Kiram kabir ve makamları ; Cafer E. Babadağlı ; Sarayburnu Kitaplığı
İstanbul Evliyaları ve Fetih Şehidleri , Şevket Gürel ,1988

Hz. Ali Tabli (r.a.)

İstanbul – Fatih’de Şehzade camiinin avlusunda

Sahabe-i Kiramdan olduğu rivayet edilir. Eyyüp Sultan (r.a.) hz ile beraber gelen orduda askerleri gayrete getirmek için tabl çalarken şehid düşen sahabelerdendir. İsmi de zannediyoruz buradan geliyor. Kabr-i şerifi ;Şehzadebaşı camii avlusunda sol tarafta büyük bir çınarın gölgesindedir. Önceleri kabrinin üzerinde sahabden Hz. Ali Tabli diye bir levha vardı; Ancak daha sonradan bu levha kaldırılmıştır.

Kaynaklar ;
İstanbul’da Bulunan Ashab-ı Kiram kabir ve makamları ; Cafer E. Babadağlı ; Sarayburnu Kitaplığı
İstanbul Evliyaları ve Fetih Şehidleri , Şevket Gürel ,1988
İstanbul ve Anadolu Evliyaları ; Pamuk yay.

Hz. Hamdullah El – Ensari (r.a.)

YA vedud caminin karşısında Eyüpden Unkapanına giderken sağ tarafta Hz. Ka’b ve Hz. Ebu Şeybe El-Hudri nin kabir lerinin bulunduğu Toklu ibrahim dede mezarlığındadır.

Ebu Şeybe el-Hudri hz ile yanı türbe çatısı altında kabri şerifi yer alır . Hakkında herhangi bir bilgiye sahib değiliz. Türbe-i şerifi Fatih Sultan Mehmet Han zamanında yapılmış ve Türbedarlığına da Şeyh Toklu İbrahim dede tayin edilmiştir.Türbenin Bugünkü şekli Sultan II. mahmut tarafından 1835 yılında yapılmıştır.Türbe si bugün kapalıdır ancak ebu şeybe el-hudri hz nin türbesine açılan bir pencereden kabri şerifine bakabilmekteyiz. Kitabesini Sahaflar Şeyhizade Es’ad efendi tanzim etmiş ve yeserizade Mustafa İzzet Efendi tarafından talik ile yazılmıştır.
” Her tarafda Han Mahmud-ı keramet-pişenin
Nev-be-nev asar-ı hayr-etvarı olmakda bedid

İşte ezcümle bu Ensari-i Gazi türbesin
Eyledi ihyada bezl-i himmet-i tahsin-reşid
Himmete şayestir kim sahibi ol türbenin
Ba-Alemdar-ı NEbi gelmişdi ber-kavl-i sedid
Hayr u nasra ömr ü şevketle Hudavend-i mecid
Yazdı tarihe mücavher harfile vak’anüvis
Oldu Hamdullah GAzi merkadi el-hakk cedid
(1251) (1835) ”

Kaynaklar :
İstanbul’da Bulunan Ashab-ı Kiram kabir ve makamları ; Cafer E. Babadağlı ; Sarayburnu Kitaplığı
İstanbul Evliyaları ve Fetih şehidleri  ; Şevket Gürel

Hz. Ebu Şeybe El – Hudri (r.a.)

 

YA vedud caminin karşısında Eyüpden Unkapanına giderken sağ tarafta Hz. Ka’b ve Hamidullah El-ensari hz nin türbesinin bulunduğu Toklu ibrahim dede mezarlığındadır.

İlerlemiş yaşına rağmen, Peygamber Efendimiz’in Fetih Hadisi ‘ndeki övgüye mazhar olmak için İstanbul ‘un fethi seferine iştirak etmiş saha­ bedendir. Sefer sırasında, 85-90 yaşındadır. Peygamber Efendimiz’in sütkardeşi kabul edilmektedir. Surlar önünde, vefat etmiş ve oraya defnedilmiştir. İbn Hacer el-Askalani, ibn Abdülberr, Suyuti ve Abdul­lah Ahıskavi gibi alimler Ebu Şeybe el-Hudri hazretlerinin vefatıyla il­gili şu bilgiyi vermektedir.

” Yunus b. El-Haris es-Sakafi şöyle anlattı : Müsris ‘in babasından bah­sederken şunları anlattığını duydum : Resulullah ‘ın ashabından olan Ebu Şeybe el-Hudri (radıyallahu anh) Kostantıniyye surlarında beraber bu­lunduğumuz bir zaman vefat etti. Biz de kendisini oraya defnediverdik.”

Bu ifadelerden, Ebu Şeybe el-Hudri hazretlerinin İstanbul surları yanında şehit olduğu, beraberinde bulunan Müsris adlı oğlunun diğer askerlerle beraber cenaze namazını kılarak onu vefat ettiği yere defnettiği anlaşılmaktadır. Ebu Şeybe hazretleri Osmanlı döneminin tanınmış müverrihlerinden/tarihçilerinden Hüseyin Ayvansarayi’ye göre de, İstanbul’da şehadet makamına erdiği kesin olan sahabedendir .

Ebu Şeybe el-Hudri Hazretleri sura yakın bir yerde vefat edeceği zaman şu hadis -i şerifi rivayet etmiştir: “Peygamberimiz’in şöyle buyurduğunu işittim: “Her kim ihlasla La ilahe illallah derse cennete girer.” Kaynakların verdiği bilgiye göre bu hadisi söyleyip vefat etmiş ve bulunduğu yere defnedilmiştir .

Türbe

Ebu Şeybe el-Hudri hazretlerinin türbesi Ayvansaray’da, Fatih İlçesi ‘nde, da­ ha önce Tokludede Mahallesi olarak anı­lan eskiden Atik Mus­tafapaşa, şimdiki Ka­rabaş Mahallesinde, Tokludede Sokağı­nın bitimindeki sur­lar arasındaki Toklu Dede Haziresi ‘nde bulunmaktadır.

Osmanlı kaynakla­rında halk arasında Tokludede Haziresi olarak bilinen me­zarlıkta İstanbul’u fethe gelen bini aş­kın sahabenin defne­dildiği ifade edilmektedir. Bu inançtan dolayı mezarlık, Sahabeler Haziresi olarak da bilinmek­tedir.

Ebu Şeybe el-Hudri Türbesi, Fatih Sultan Mehmed tarafından yaptırılan sınırlı sayıdaki sahabe türbesindendir. Türbedarlığa, Nime’l-ceyş’ i, fethin övülmüş askerlerinden ve devrin velilerinden Şeyh Toklu İbrahim Dede getirilmiştir.

Toklu İbrahim Dede, burada daha önce inşa edilen, kiliseyi mescide çevirmiştir. Tokludede Mescidi olarak adlandırılan bu mescit günümüze ulaşmamıştır. Ebu Şeybe el-Hudrı Türbesi ‘nin ihtiyaçları için, Fatih Sul­tan Mehmed ‘in oğlu, Veli lakabıyla da anılan, Sultan II. Bayezid (1481- 1512) Vakfı’ndan tahsisat ayrılmıştır. Bu uygulamalar mekana Os­ manlılar’ ın ilk dönemlerinden itibaren verilen önemi göstermektedir. Vasıf Efendi ‘nin 1108/1696-97 ‘yi gösteren tarih mısraları da türbenin bu tarihlerde yeni bir onarıma tabi tutulduğuna işaret etmektedir.

“Tamire yazdı tarih Vasıf görünce bi-pak Bin yüz sekizde cana pak oldu ravza-i pak 1108/1696.”

Daha sonra, Ebu Zer makamının banisi olan Sadrazam Çorlulu Ali Paşa (v. 1123/1711) bu türbeyi de tamir ettirmiştir. Türbenin bulunduğu mahallede doğmuş olan Hafız Mustafa Efendi adında bir hayırsever, türbenin rahatlıkla ziyaret edilebilmesini temin için 1186/1772 yılında yeni bir yol inşa ettirmiştir.

Bugünkü mevcut yapı, Sultan II. Mahmud tarafından 1251/1835 yılında inşa ettirilmiştir. Türbe giriş kapısı üzerinde bulunan manzum kitabe, Sultan Il. Mahmud tarafından ihya edildiğini göstermektedir. Kitabenin metni Vak’anüvis Sahhaflarşeyhizade Mehmed Es’ad Efendi’ye ait olup, Hattat Yesarizade Mustafa İzzet Efendi tarafından ta’lik hatla yazıl­ mıştır. 168×63 cm. ebadındaki, mermer üzerine kabartma tekniğiyle hak­ kedilen yazıların harfleri sarı renge boyanmıştır. 125111835 tarihli bu kitabe şöyledir:

“Daver-i ashab-ı sfret Şah-ı Mahmudü ‘ş-şiyem
Zatıdır girdar-ı hayr-asar ile her dem elif

Hazret-i Bu Şeybeti’l-Hudrf ‘ye ta ‘zfm eyledi
Türbesin tecdfd ile ol şah-ı agah u arif

Gel hulus üzre dua kıl zaira tebcflile
Merkad-ı pak-i sahabfdir bu me ‘va-yı şerif

Tas/iye zeylinde yad oldukça ashab-ı güzfn
Nazm-ı ahdi ol şehinşahın ola nusret-redif

Oldu dildade melaik Es ‘ada tarihine
Merkad-ı Bu Şeybe ‘yi Şah-ı cihan yapdı latif

Sene: 1251 (1835)”

Bilahare Sultan Abdülaziz döneminde de (1861-1876) tamir ettirildiği anlaşılan türbe son dönemlerde 1953, 1975-1977, 1984 yıllarında ve 1994’ten sonrada tamirden geçirilmiştir. Ebu Şeybe el-Hudri Türbesi, dikdörtgen planlı, taştan bir yapıdır. Hemen bitişiğinde, ortak çatı altında yine sahabeden Hamdullah el-Ensari’nin türbesi yer almaktadır. Türbenin giriş kapısına bakan alanda hazire içeri­ sinde sahabe olduğu rivayet edilen Ahmet el-Ensari hazretlerinin mezarı bulunmaktadır.

Hazire ve bu türbelerin etrafı tamamen surlarla çevrilidir. Bu yönüyle de İstanbul’ da tek olma özelliğine sahiptir. Duvarları moloz taşla örül­ müştür. Kapı ve pencerelerin dikdörtgen açıklıkları kesme küfekiden sövelerle çerçevelenmiştir. Pencereler de demir parmaklıklarla donatıl­ mıştır. Türbenin kapısı Tokludede Sokağı ‘na açılan taraftadır. Hazire içerisinde dar bir geçiş yolu bulunmaktadır.

Ebu Şeybe el-Hudri (radıyallahu anh)’ın, sandukası oldukça büyüktür. Ziyaretçilerin de ilgisini çeken ve incelemelerimiz sırasında ilginç soru­ lara muhatap olmamıza neden olan sandukanın, uzunluk ve genişliği 5×2 metre, yüksekliği ise 1,75 metredir. Bugün mermer bir zemin üzerine oturan sandukanın bundan iki asır önce sedefli bir parmaklıkla çevrili olduğu bildiriliyorsa da, günümüzde böyle bir şebeke bulunmamaktadır. Sandukanın ayakucu tarafında bir kuyu mevcuttur.

Ünlü hadis alimi Taberani el-Mu’cerrülkebir adlı eserinde Ebu Şeybe el­ Hudri hazretleri ile Ebu Said el-Hudri hazretlerinin kardeş olduklarını belirtmektedir. Süleymaniye Kütüphanesi, Nuri Arlasez Koleksiyo­ nu’nda bulunan yazmaya göre, Ebu Şeybe el-Hudrı hazretleri ile Ebu Said el­ Hudrı hazretleri kardeş olup, aynı sanduka altında medfundur. Türbeye giriş kapısının hazi­ reye bakan iç yüzünde kapı üstündeki tahtanın üzerinde eğri olarak konulmuş olan kitabede Yesarizade ‘nin hat­ tı ile “Tevekkel Allah ” (Al­ lah’a tevekkül et) yazılıdır. Türbenin içerisinde kıble tarafına sonradan bir ahşap mihrap konulmuştur. Duvar­ larına alelusul yerleştirilmiş bol sayıda sıradan hat ve resim çerçeveleri bulunmaktadır.

Tokludede Haziresi içinde bulunan Ayios Basileios Ayazması 20 . yüzyılın başlarına kadar var olmakla birlikte, bugün taş ve molozlarla dolmuş ve kaybolmuştur. Hazirenin kuzey köşesinde kare planlı bir kule bulunmaktadır. Ebu Şeybe el-Hudri Türbesi, bir zamanlar Ebu Eyyub el-Ensari hazret­ lerinin türbesi gibi , yoğun kalabalıklar tarafından ziyaret edilmesine rağmen, günümüzde eskisi kadar kalabalığa rastlanmamaktadır. Bunun en önemli nedeni türbenin genellikle kapalı olmasıdır.

Hazire

Türbenin bulunduğu hazirede önemli tarihi şahsiyetlerin mezarları bu­ lunmaktadır. Bu mezarlar da, bu mekanın Osmanlı ilim ve devlet ricali tarafından ne kadar önemli olduğunu göstermekte dir. Diğer sahabelerle birlikte, başta Toklu İbrahim Dede olmak üzere, İbn Sina’nın el-Kanun adlı kitabının mütercimi Tokadı Hoca Mustafa Efendi (v. 1196/1782), Şeyhülislam Sıdkizade el-Hac Ahmed Reşid Efendi (v. 1250/18 34), Mehmed el-Kefevi (v. 1244/1828), Hüseyin Ayvansarayi’nin babası Ayvansaraylı İsmail Efendi (v. 1165/1752) Hattat Mustafa Efendi gibi birçok tanınmış zevat bu hazireye defnedilmiştir.

Kaynaklar ;

İstanbullu sahabeler , Dr. Necdet Yılmaz , Dr. Coşkun Yılmaz , Bilge Yayım Habercilik ve Danışmanlık , 2013

 

Hz. Kab (r.a.)

İstanbul – Eyüp den Unkapanına giderken Ya Vedud caminin karşısında yer alan Hz.Kab caminin hemen yanında

Eyüp Sultan sınırları dahilinde, Anadolu yakasına geçerken Haliç Köp­rüsü ‘nün sağında kalan bir türbe vardır. Köprüden kuşbakışı görülebilen bu türbe, Ayvansaray Caddesi ‘nin sağında, çevre yolu ile surların ara­sında yemyeşil çimlerle kaplı bir alanda yer almaktadır. Yanında yine kendisi gibi bakımlı ve yeni yapıldığı belli olan ancak tarihi dokusunu koruyan bir cami bulunmaktadır. Türbe, caminin sur tarafındadır. İsmi Hz. Ka’b Türbesi’dir.Türbeye adı verilen Ka’b hazretleri’nin kim olduğu belli değildir. Kay­naklarda, türbeye ait kayıtlarda, kitabelerde sadece Ka’b ismi kulla­nılmaktadır. Hakkında bilgi verilmemektedir. Elimizdeki kaynaklarda, ismi Ka’b olan dört sahabeden söz edilmektedir. Bunların hayatlarıyla il­gili bilgi verilirken İstanbul’la bir alakaları gösterilmemektedir.

Ka’b b. Adi

Ka’b b. Adi (r.a.), Peygamber Efendimiz’in vefatından kısa bir süre önce Medine-i münevvere’ ye giderek Müslüman olmuş 25/646 yılı nda , Müslümanların fetih seferlerinden çok önce Mısır’da vefat etmiştir.

Kab b. Malik

Kab b. Malik ( r.a. ), Sevgili Peyga mberi mi z in meşhur üç şairinden birisidir. II. Akabe Biatı ‘ na ka tılmış , Mekkeli müşriklerin zulmünden bunalan Pe ygamberimiz’ i, Medine ‘ ye davet eden ensardan Medine’nin yerlilerindendir.

Tebük seferi dışında bütün gazvelere katılmıştır. Uhud Harbi ‘nde büyük kahramanlık göstermiş, onyedi yerinden yaralanmıştır. O, Peygamber Efendimiz ‘ in , Peygamber Efendimiz de onun zırhını giymiştir. Tebük se­ ferine katılmadığı için büyük üzüntü duyan, Peygamberimiz’in tavsiye­ sine uyarak haklarında Allah’ın hükmünü bekleyen üç sahabeden birisidir. Sahabeden kimsenin kendisiyle konuşmadığı, selam bile ver­ mediği elli günlük boykottan sonra, haklarında ayet indirilerek ken­ disinin ve iki arkadaşının bağışlandığı bildirilmiştir. Hayatının sonlarına doğru gözlerini kaybetmiştir. 50/670’de vefat etmiştir. Vefat tarihi ilk İstanbul seferine uygun düşmekle beraber bu kuşatmaya katıldığına dair bir bilgiye rastlanılmamıştır. Günümüzde türbeye yapıştırılan latin harfleriyle “Sahabeden Ka’b bin Malik” şeklindeki levhanın dayanağı bulunmamakta olup bir yakıştırmadır.

Kab Hücre (r.a.)

Hayatıyla ilgili ayrıntılı bilgimiz olmayan Ka’b b. Hücre hazretle ri, hakkında fidye ayeti (Bakara 2/196) nazil olan sahabedir. Hayatının sonlarına doğru Kufe’ye yerleşmiş , ömrünün son günlerini Medine-i münevvere ‘ de tamamlamıştır. 672 ‘ de vefat etmiştir. Vefat tarihi birinci sefere iştirak etmeye müsait olmasına rağ men İstanbul kuşat masına katıldığına dair bilgi bulunamamıştır.

Ka’b b. Züheyr

Ka’b b, Züheyr (r.a. ), “Kasidei Bürde” isimli, Peygamberimiz’i anlatan şaheser şiiriyle tanınmıştır. Allah Resulü ‘nü hicveden şiirinden dolayı öldürülmesi emredilen Ka’b b. Züheyr hazretleri, 630’da Medine’ye giderek Müslüman olmuş ve meşhur “Baned Sü’ ad Kasidesi “ni okumuştur. Bu şiirdeki “Muhakkak ki Peygamber kendisiyle aydınlanılan, Allah ‘ın çekilmiş yalın kılıçlarından bir kılıçtır” beytini söylediğinde Resul-i Ekrem Efendimiz duygulanarak üzerindeki Yemen hırkasını (bürde) onun omuzlarına atmıştır. Ka ‘b b. Züheyr hazretlerine ait olduğu söylenen bu hırka bugün Topkapı Sarayı Müzesi ‘nde muhafaza edilmektedir. 24/645 ‘te vefat etmiştir.

Türbe, Ka’b. b. Malik veya Ka’b b. Züheyr adına yapılan makam olabileceği gibi, hakkında bilgi sahibi olamadığımız Ka ‘b isminde başka bir sahabeye ait olarak da kabul edilebilir. Bu şahsın, Peygamber Efendimizi görenlerden olmakla beraber, yeterince tanınmadığından elimizdeki kaynaklara geçmemiş bir sahabe olması da ihtimal dışı değildir.

Türbe

1950 yılında türbenin durumu
1950 yılında türbenin durumu

Türbe, vaktiyle evlerden oluşan bir yerleşim birimi içerisinde idi. 1973-1974 yıllarında Haliç Köprüsü ve çevreyolu yapımı için istimlak edilmiş ve türbe ile Hacı Hüsrev mescidi dışında tüm yapılar ortadan kaldırılmıştır.

17 . yüzyılın sonlarında yapılan asıl mescit , bugünkü yerinin biraz daha yukarısında bulunmaktaydı. Çeşme , maksem ve diğer birimleriyle , Haliç Köprüsü ve çevre yolunun yapımı sırasında, mahallenin ortadan kal­dırılmasıyla birlikte işlevsiz hale gelmiş ve harap olmuştu. Kalıntıları toprak yığınları arasında kalan kompleks, bugünkü yerine, mescit, çeşme ve maksemiyle birlikte 1998 yılında, aslına uygun olarak inşa edilmiştir.

Türbenin bulunduğu mahalle önceleri, Abdülvedud Mahallesi ve Çınar Mahallesi ismiyle anılıyordu. Hemen yanında Çınarlı Fırın ve Beylik Değirmeni bulunuyordu. Türbenin ne zaman inşa edildiği belirlenememiştir .

1251/1835 ve 1274/1858 tarihlerinde tamir edildiği tespit edilebilmektedir. 1274/1858 tarihli, tamirle alakalı yazışmalardan, türbeye ait bir türbedarlık ve türbedar meşrutası

1983 yılında Kab türbesi

bulunduğu anlaşılmaktadır. Bir zamanlar var olduğu belirtilen ahşap çatı ve ahşap sanduka yok olmuştur. Uzun süre bakımsız kalmış, büyük tahribata uğramıştır. 1980’li yıllara ait fotoğraflarda kabrin etrafında üstü açık dört duvar olduğu görülmektedir.

Dikdörtgen planlı türbenin dış cephesi 6,90×10,8 m.dir. Kuzeyinde, Haliç Köprüsü ‘ne bakan cephesinde dört adet demir parmaklıklı pencere ve bir kapı bulunmaktadır.
Ortadaki iki pencerenin ortasına gelecek şekilde, hemen üzerinde son­radan, “Mescidü’l-Ka ‘b” yazılı bir kitabe konulmuştur. Eskiden, kapının üzerinde bulunan sü­lüs hatla “Ashabdan Ka ‘b hazretleri” ya­zılan küçük mermer levha bugün yerin­ de değildir. Kabir, türbenin ku­ zeydoğu köşesinde pencerenin altında bulunmaktadır. 1,77 x 2,95 m. eba­ dında bir mermer kaide üzerine yer­leştirilmiş, üstüne de sanduka konul­muştur. Sandukayı çevreleyecek şekilde 4×2,55 m ebadında ahşap bir camekan yaptırılmıştır.

Kabrin ayak tarafının geldiği duvara mermer üzerine 42×50 cm. eba­dında kabartma şeklinde yazılan sarıya boyanmış sonradan yazılmış şu kitabe bulunmaktadır:
“Kudumlarla bab-ı sa ‘b
Yere göçmüş bila tü ‘b
Aman Ya Hazret-i Ka ‘b
Şefaate ir gör bizi. “

Altında da bu kitabenin Latin harflerine çevrilmiş şekli yer almaktadır.
Kabrin yer aldığı camekan bölme dışındaki alan mescit haline getirilmiş, sonradan, ahşap mihrap ve minber yerleştirilmiştir. Türbenin çevresi İstanbul Büyükşehir Belediyesi Tarafından yeşil alan olarak düzenlenmiş, gezinti parkı haline getirilmiştir.

Kaynaklar ;
İstanbullu sahabeler , Dr. Necdet Yılmaz , Dr. Coşkun Yılmaz , Bilge Yayım Habercilik ve Danışmanlık , 2013

Hz. Hafir (r.a.)

İstanbul – Eyüp Eğrikapı ‘da Sur kapısının hemen önündedir

Eyüp Sultan hz’yle birlikte geldiği kuşatmada şehid düştüğü rivayet edilen sahabilerdendir. Bazı kaynaklara göre daha önce bilinmeyen bu kabir Sultan I. Mahmut Han devrinde (1730-1754) Darüssade Ağası Beşir Ağa tarafından keşfedilmiştir. Kabri şerifi Eğrikapıda Surkapısına bitişik vaziyettedir. Türbe kapısının hemen girişinde Sahaflar Şeyhizade Es’ad efendinin yazdığı meşhur Hattat Yesarizade Mustafa İzzet efendi’nin kamışından çıkmış güzel yazılı bir levha Ve üzerinde de Sultan II. Mahmut Han’ın tuğrası vardır. İstanbuldaki sahabe kabirlerinin 9 tanesinde bu tuğra bulunur.

Türbe kapısındaki yazı şöyledir.
”Şahi hayrat eser Hazret-i Han Mahmud’un
Ahdi adline bu mehed dahi oldu abad.
Öyle meşhed ki alemdarı Nebi dadarinin
Tahliye olmuş idi türbe-i envarı nihad
Böyle ta’zime seza yerleri ihya eyledi,
Zatına dense müceddid kim eder istib’ad
Mehneti nur ola ta ruh-i sahabide zemin
Ol şebin şevketini ede füzun Rabbi ibad
Oldu bu merkadin ihyasına Es’ad tarihi
Hafir’in ruhuu Sultan-ı cihan kıldı şad.
(1251- 1835) ”
”Himmetine hısn-ı kafir
Feth-i küşad bablar verir
Aman ya Hazreti Hafir
Şefaat et gör bizi . ”

Kaynaklar ;
İstanbul’da bulunan ashab-ı kiram kabir ve makamları ; Cafer E. Babadağlı ; Sarayburnu kitaplığı
İstanbul ve Anadolu Evliyaları ; Mustafa Necati Bursalı ; Şifa yayınevi
İstanbul ve Anadolu Evliyaları ; Pamuk yayınları