Şeyh Mustafa Devati

Şeyh Mustafa Devati Efendi’nin türbesi ; İstanbul – Üsküdar’da Selman-ı Pak caddesinde yer alan Şeyh Devati camii yanındaki türbesinde

Aziz Mahmud-ı Hüdai hazretlerinin kamil bir tarikat haline getirdiği Celvetî tarikatının önemli isimlerinden biri olan Devati Mustafa Efendi’nin ne zaman ve nerede doğduğu hakkında bir bilgi yoktur. Ancak Üsküdar’da doğduğu ve burada gençliğini geçirdiği tahmin edilmektedir. Babasının adı Resul’dur Gençliğinde divit sanatıyla uğraştığı için “divitçi” anlamında kendisine “devati” lakabı verilmiştir. Mustafa Efendi’nin tasavvuf yoluna girmesinde gördüğü bir rüya etkili olmuştur. Rüyasında kendisini yanar iken gören Mustafa Efendi uyandığı vakit “alemde bir mürşid-i kamil bulamadım ki benim derdime derman olsun” diye üzüldüğünü beyan etmektedir. Bu ifadeden onun uzunca bir müddet dervişlik yolunun özlemini çektiği anlaşılmaktadır. Daha sonra kendisinin elinden tutulduğu ve Resulullah Efendimiz’in imamlığında gece namazı kıldığı ve Efendimizin ona “Senin derdine derman ve ulu Mevla’ya vuslatına çare Üsküdarlı Ahmed Efendi (Muk’at) dendir” demiştir.

Bu rüya üzerine Muk’ad Ahmed Efendi‘ye intisab eden Devati Mustafa Efendi dervişlik yolunda seyr ü sülükunü tamamlamak için çaba göstermiş. Tasavvuf eğitiminin önemli bir safhasında Efendimiz’in manevî işareti ve şeyhinin de arzusu ile Kastamonu’ya gitmiştir.
Bu durumu kendisi şu sözlerle açıklamaktadır: “…Gördüm ki Sultan-ı Kevneyn (s.a.v.) orada oturuyor. Mübarek yüzlerinin nuru şimşek gibi çakıyor. Efendime hürmet edip yer gösterdi. Efendim de oturdu. Nebi-i Muhterem: “Bu yanındaki kimdir?” buyurdu. Efendim de “Sultanımın yetimi Mustafa kulundur” dediler. Efendimiz: “Bunu Kastamonu’ya gönderin, sonra Üsküdar’a gelir. Emr-i Hak bunun üzerine cari olmuştur” buyurdular. Bu konuda söz çoktur ancak anlatmaya izin yoktur..’

Devati Mustafa Efendi bu manevî işaret ile Kastamonu’ya gitmiş belli bir müddet orada ikamet etmiştir. Müşahedelerinden bahsederken Kastamonu ile ilgili birkaç hatırasını da nakleden Mustafa Efendi’nin bu beyanlarından Kastamonu’ya ilk gidişi sırasında şeyhlik vazifesini almadığı anlaşılmaktadır. Kastamonu’dan birkaç kez Üsküdar’a şeyhini ziyaret etme arzusu ile gitmek istemişse de her defasmda izin verilmediğini, ancak son gitme arzusunda olumlu bir netice aldığını beyan eden Mustafa Efendi bu şekilde Kastamonu’dan şeyhinin yanına gelmiştir. Şeyhinin yanına vardığında onun yanında bir sepet üzüm olduğu ve bunlardan iki salkımının kendisine uzattığını bildiren Devati hazretleri, şeyhinin “bunlardan bir salkımından birer tane fukaraya dağıt. Ama sakın iki tane verme hazmedemezler” dediğini ve kalan diğer salkımı da kendinin yemesini söylediğini beyan eder. Orada birçok kimsenin gelip Muk’ad Ahmed Efendi’ye” “Birer tane de bize ver Sultanım” dediği ancak Ahmed Efendi’nin: “Bunlardan size verilmez, bu Celvetî erenlerine mahsustur” diyerek başka kimselere vermediğini söylemektedir. Daha sonra şeyhinin “Bu evin anahtarını bunun eline verin” buyurmasıyla kendisine şeyhlik vazifesinin verildiğini bildirmektedir. Hatta bu esnada Efendimiz’in ve Hüdai hazretlerinin manen orada bulunduklarını ve “bundan sonra bu kapıda her kim ma’na talep ederse cevap bulacaktır” buyurduklarını da bildirmektedir.

Bundan sonra Devati Mustafa Efendi’nin Kastamonu’ya tekrar dönüp dönmediği hakkında kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak Osmanlı Arşiv kayıtlarına göre Kastamonu Kırkçeşme mahallesinde bulunan Celvetî dergahı Devati hazretlerinin ihya ettiği bir yer olduğu anlaşılmaktadır. Bu Kastamonu’da şeyh olarak bulunmuş olma ihtimali kuvvetlendirmektedir.

Buna göre Mustafa Efendi şeyhlik icazetini aldıktan sonra tekrar Kastamonu’ya dönmüş ve orada bir tekke kurarak irşad faaliyetlerine başlamıştır. Nitekim 1291/1875 tarihine kadar kayıtlarda tekkenin şeyhlik görevinin devam ettiği bildirilmektedir. Bu bağlamda Mustafa Efendi’nin şeyhinin vefatından yani 1049/1639 yılından önce burada bir tekke kurduğu anlaşılmaktadır.

Üsküdar’a döndükten sonra Devati hazretlerinin ilme yöneldiği ve ulemadan birinin yanında mülazım olarak bulunduğu nakledilmektedir. Mülazımlıktan sonra imtihanda başarı sağlayıp Kırklı bir medreseye müderris olarak tayin edilmiştir. 1061-1067 yılları arasında Molla Kesret Medresesi ile Valide Sultan Daru’l hadîs’inde müderris olarak görev yapmıştır.

1067/1656 tarihinden itibaren müderrislik hayatına son veren Devatİ Mustafa Efendi, bu tarihten sonra Üsküdar Selmanağa mahallesinde bulunan Şeyh camiinde irşad faaliyetlerinde bulundu. 1061/1650 tarihinde Arslan Ağazade Mustafa Bey tarafından yaptırılan bu camiye Devatî Mustafa Efendi de bir meşruta ve aşevi ilave ettirmiştir.

Bu camide 1656 tarihinden sonra üç yıl irşad vezifesinde bulunan Mustafa Efendi 1659 tarihinde vefat etmiş ve tekkenin bahçesine defnedilmiştir. Mustafa Efendi’nin aile hayatı ile ilgili bilgiler son derece azdır. Oğlu Devatizade Mehmet Efendi hemen hemen ailesinden bilinen tek kişidir. Mehmet Efendi Hudai asitanesi Şeyhlerinden Mehmet Fenayi Efendi’ye ( öl.1664) intisab etmiştir. Bir süre müderrislik yapan Devatizade Mehmet Efendi , babasının vefatından sonra Şeyh camiine Postnişin olarak tayin edilmiştir. Gafuri Mehmet Efendi’nin vefatı ile Hudai asitanesine şeyh olarak tayin edilmiştir. Mehmed Efendi Şeyh Camiinde yaklaşık sekiz yıl, Hüdaî asitanesinde ise on iki yıl kadar görev yapmış ve 1090/1679 yılında vefat etmiştir. Kabri Şeyh camiinde babasının kabrinin yaninda yer almaktadır.

Kaynaklar
II. Uluslararası Şeyh şaban-ı Veli Sempozyumu
Evliyalar Ansiklopedisi – Türkiye Gazetesi

Saçlı İbrahim Efendi

Edirne – Kıyık caddesinde No :35 ‘de cadde üzerinde .

Saçlı İbrahim Efendi’nin tam adı, Saçlı İbrahim b. Mustafa b. Abdurrahman’dır. Aslen İzmit’lidir. Babası Solakbaş Mustafa Ağa’dır ki, ömrünün sonlarında Nakşibendiyye yoluna sülük etmiştir. İbrahim Efendi, 1000/1591 tarihinde Sırthamamı adlı mahalde dünyaya gelmiş olup , 1003/ 1594 tarihinde çıkan bir yangında evleri yanması üzerine Tophane’ye taşınmışlardır. Hatta bu sebeple kendisine “Tophaneli İbrahim Efendi” de denilmiştir.

Babasının 1005/ 1597’de vefat etmesi üzerine, Sultan Ahmed’in hocası Mustafa Efendi’nin terbiyesi altına tevdi olunan Saçlı İbrahim Efendi, ilk ilimleri bu zattan öğrenmiştir. O sırada Sultan Ahmed tahta çıkınca Mustafa Efendi’nin yardımıyla Hazine Odası’na tayin olunmuş ve sonra Has Odası’na geçmiştir. On sene kadar Enderun-ı Hümayün’da kemalleri tahsil etmiştir. Günlerden bir gün Aziz Mahmud Hüdayi’nin Sultan tarafından saraya davet buyrulduğunu görünce, o dakika Hz. Pir’e karşı İbrahim Efendi’de bir muhabbet husule gelmiştir. Hz. Pir’in beraberinde asitanelerine gitmiş, kendisine biat ederek inabet almıştır. 1035/ 1626 yılında ise hilafete nail olmuştur.

Hafız Hüseyin Ayvansarayi Vefayat’ında Muk’ad Ahmed Efendi’den müstahleftir diyorsa da, doğrusu Pir Aziz Mahmud Hüdayi’den mezun olduğudur. İbrahim Efendi, önce Silistre’ye halife olarak tayin edilmiş, 1047/ 1637 Şevvali’nde Hüdayi Asitanesi’ne postnişin olan Muk’ad Ahmed Efendi’nin Silistre’ye atanması üzerine, Edime’de Şeyh Halil Efendi’den boşalan Dizdarzade Tekkesi meşihatine naklolunmuştur. Daha sonra kendisine Sultan Selim Camii Vaizliği de tevcih olunan İbrahim Efendi, günleri böyle geçirmekte iken 22 Receb 1071/8 Şubat 1661 tarihinde Salı günü sabah namazını kılarken farzın ikinci rek’atında beka yurduna göçmüştür. Sevenlerinden Naili Efendi vefatına şu tarihi söylemiştir: “Yöneldi Saçlı İbrahim Efendim kurb-ı Mevla’ya (1071/ 1661).

Zahiri ve batini ilimlere sahip bir kamil mürşid olan Saçlı İbrahim Efendi, aynı zamanda şair olup, “Sıdki” mahlasıyla yazdığı şiir ve ilahileri vardır. Vefeyat’da şu ilahisi kaydedilmiştir:

Kulların derdine timar eyle
Lütfu çok rahmeti çok
Sultanım Kerem u şefkatini işar eyle
Lütfu çok rahmeti çok Sultanım

Sıdki’ye eyle meded ihsanı
Hasret u derd ile yandı canı
Nakd-ı vaslın ana kıl erzanı
Lütfu çok rahmeti çok Sultanım

Ahmed Badi Efendi Riyaz-ı Belde-i Edirne adlı eserinde onun şu beytini nakletmiştir:
Bülbül niyaz için güle fasl-ı bahar arar
Aşık mahabbet etmek için gülizar arar

Saçlı İbrahim Efendi, Edirne’de tesis ettiği dergahın haziresinde, Hekimzade Türbesi karşısında medfundur. Buraya Eski Tophaneli de denilmiştir. Türbesi ve dergahı 1208/ 1793 tamir olunmuş ise de hala haraptır. Münhal olan meşihate son dönemde Gülşeniyye’den Şeyh Tal’at Efendizade Ahmed Hayali Efendi tayin olunmuştur.

Saçlı İbrahim Efendi Tekkesi
Dizdarzade Ahmet Efendi Zaviyesi, Dizdarzade, Şadırvanlı Tekke ve Tebrizi Asil Çelebi adlarıyla da bilinen Saçlı İbrahim Efendi Tekkesi, Meydan Mahallesi, Kıyık Caddesi’nde yer almaktaydı. Celveti tarikatına bağlı tekke, Tebrizli Asil Çelebi tarafından Dizdarzade Ahmet Efendi için yaptırılmıştır.

Günümüzde mevcut olmayan tekkenin çatısı ahşaptan  olup, bahçesinde Dizdarzade Ahmet Efendi ve Şeyh Halil Efendi’nin ahşap türbeleri ile şadırvan ve bir minare olduğu bilinmektedir. H.1165/M. 1751 yılındaki depremde yarısı yıkılan bu minarenin, diğer yarısı ise yıktırılmıştır.

H.1295/M. 1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda yıkılan tekke, H.1308/M.1890 yılında II. Abdülhamid tarafından yeniden inşa edilmiş ve dönemin Edirne Valisi Hacı İzzet Paşa tarafından kaleme alınan aşağıdaki yenileme kitabesi, giriş kapısı üzerine konmuştur. Kitabenin okunuşu

“Hazreti Abdülhamid Han hamid ül hasletin
Ömrü ikbalin firavan eyleye rabb-ül enam
Kıldı tecdiden bina bu tekkeyi ol Padişah
Olmuş iken nice yıllardır rehin inhidam
Feyz-i enfas rical Celvetiye andadır
Cilve-ger nur hüdayiden hidayet suph-u şam
Gel devam et zikr ü tevhide hulus-i kalble
Olasın ta vasil ser menzil darüsseliim
Bir mübeşşir geldi İzzet verdi tarihin haber
Saçlı İbrahim Efendi oldu tamam
Sene H.1308/M.1890″ şeklindedir.

Bugün, Edime Müzesi’nde Saçlı İbrahim Efendi mezarının 1975 yılına ait 3621 envanter numaralı bir fotoğrafı bulunmaktadır. Bu fotoğrafta Saçlı İbrahim Efendi’nin, bir evin köşesindeki mezarı görülmektedir. Yol yapım çalışmaları sırasında yeri değiştirildiği düşünülen bu mezar bugün Kıyık Caddesi üzerinde bulunmaktadır.

Kaynak ; Edirne Tekkeleri , N. Çiçek Akçıl , Edirne Valiliği Kültür yayınları

Osmanlının İkinci Başkenti Edirne’de Tasavvuf Kültürü , Dr. Selami Şimşek , Buhara Yayınları