Ahmet Talibi İrşadi Baba (k.s.)

Çanakkale – Kilitbahir’de

Talib-i İrşadi hazretleri , 1819’da Tire-Bayındır’da dünyaya gelmiş olup, Derebeyizade Helvacıoğlu Ahmed Efendi namıyla da hatırlanır. 1839 yılında medresede ilim tahsiliyle meşgul iken Uşşakiyye’den Ömer Hulusi ve Hüseyin Hakki efendilerle karşılaşmıştır. Ömer Efendi, “Talib benim irşad senin” diye Hüseyin Hakki Efendi’ye teslim etmiş, Hakki Efendi de bu göreve “Efendim can senin canan senin” diye mukabelede bulunmuştur. On beş sene mücahede ile meşgul olup, “Talib-i İrşadi” namıyla meşhur olmuştur.

Hüseyin Vassaf’ın naklettiğine göre, 1854’te zuhur eden bir hal ile yedi sene dağlarda, sahralarda inziva hayatı yaşamış, saçını sakalını uzatmış, bilahare bu hal zail olmuştur. Bu süre içerisinde haram yememiş, haram içmemiş, haram işlememiş sadece saç ve sakalını uzatmış, bir hasır parçasına bürünmüş olarak şeyhi Hakki Efendi’nin huzuruna gelmiştir. 1860’da Hakki Efendi’den müstahlef olmuş, Uşşakiyye’nin İrşadiyye kolunu kurmuştur.

Uzunçarşılı, Karesi Meşahiri adlı eserinde, “Beni dur eyleme ya Rab visal-ı zat-ı pakinden/Mekandan la-mekan zatın görünür dilde hal içre” gibi beyitleri olan İrşadi’nin bir divanı tutacak kadar ilahisi olduğunu, mensuplarının pirlerinin yolundan giderek saç ve sakalını uzattığını haber vermektedir. Yirmi bir sene Çanakkale, Biga, Balıkesir, Karabiga, Çardak, Lapseki, Bayramiç, Kumkale, Edremit ve Gelibolu taraflarını dolaşmıştır.

S. Nüzhet Ergun, Bektaşi Şairleri’nde, onun aslında Bektaşi olduğunu, zarardan korunmak için kendisini Uşşaki olarak tanıttığını, takiyye yaptığını, “Nazenin-i Uşşaki” denilen tarikatın Bektaşilik’ten başka bir şey olmadığını, gerçek Uşşakilerin İrşadileri kendilerinden saymadıklarını kaydetmektedir. Devamla Hulusi Baba’nın müridi olan İrşadi’nin daha sonra “Kasabalı” ve “Hakki-i Mürebbi”den icazet aldığını dolayısıyla ilk ve son şeyhinin Uşşaki kisvesine bürünmüş Bektaşilerden başkası olmadığını ifade etmektedir.

Talibi-i İrşadi hazretleri , 1881 senesinde Kilitbahir’de vefat ederek, oraya defnedilir.

İrşadi Baba, Balıkesir’de Azibler Tekkesi adında bir dergah da inşa etmiş, meşihatına vefatından sonra Şeyh Kudsi Ahmed Baba geçmiştir. Talib-i İrşadi’nin diğer halifeleri şunlardır: Baş halifesi Hüseyin Hüsnü Baba, Çardak’ta görevli Şeyh Safi Baba, Gelibolu’da Şeyh Hüseyin Necib Efendi ve Şeyh Ahmed Şucaeddin (Şucai) Baba, Bayramiç’te Şeyh Hasan Niyazi Baba.

 Kaynak ; Çanakkale Evliyaları , Abdulhalim Durma

Abacı Dede

Dört duvarı kargir, catısı ahşap basit bir yapıdır. Kendi adı ile anılan sokağa bakan bir penceresi, yan tarafındaki çıkmaz sokağa açılan ahşap bir kapısı vardır. Hiç bir yerinde kitabesi yoktur. Türbeye bir basamakla inilmektedir. Abacı Dede’nin lahdi sonradan yapIlmış olup tuğladandır Çimento ile sıvanmış bulunan bu lahdin üzerinde ahşap bir sanduka ve onun uzerinde de bir puşide vardır. Çok temiz bir şekilde bakılan türbenin içindeki bu lahdin baştarafında Abacı Dede’nin ayrıca bir şahidesi bulunmaktadır. Şahide 1116 (1704-5) tarihlidir. Bu taşın önünde, Abacı Dede’nin annesi olduğuna inanılan, 1094 (1683) tarihli, Ümmühani Hatun’un kırık şahidesi vardır.

Abacı Dede’nin, Üskudar’ın büyük şöhret sahibi, cezbeli dervişlerinden biri olduğu ve 1704 tarihindeki vefatı üzerine oturduğu mahal olan bu yere gömüldüğü söylenir. Yine bir halk rivayetine gore, Nevşehirli İbrahim Paşa (öl. 1730) ününü işittiği bu velinin uzerine sonradan bir turbe yaptırmıştır.

Abacı Dede’nin, ”Aba” ’ adı verilen kalın, yünlü bir kumaştan elbise yapıp sattığı veya hayatı boyunca bir abası olduğu ve hatta ” Bir abam var atarım / Nerde olsa yatarım ” tekerlemesinin bu zat tarafından söylendiği bu semtin sakinlerince beyan edilmektedir.

Abanın, yaradılış icabı dervişane, alcak gönüllülünü feda edemeyen kimseler tarafından giyildiği de bilinmektedir.

Kaynak( Allah bu çalışmaları yapanlardan razı olsun. Ebedi saadet nasip etsin. Amin)
Kaynaklar : İstanbul Ansiklopedisi , Reşad Ekrem Koçu 1 / 2