II. Mahmut devrinin önemli kişilerinden Emin Efendi’nin oğlu olan Ahmed İzzet Efendi , Unkapanı’nda Bir Şazeli Şeyhine intisap etmiş iken, çocukluğunda bir rüya üzerine Sineklibakkal’daki Tekke’de zamanın kutbu Kuşadalı İbrahim Halveti hazretlerine intisap etmiştir. Onun gözde halifelerinden birisi olmuştur.
Bulundukları Tekke yandığı zaman Şeyhi , Ahmet Efendi’ye ” Oğlum, üzülme masivayı yaktın , geleceğine bak.” demiştir. Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) neslinden gelen , Ahmed İzzet Efendi , Keçecizade Ali Efendi’nin halefi , Muhammed Kırımi vefatı üzerine Kazasker Hasan Rafet Efendi Tekkesi diye anılan , şu anda medfun bulunduğu mekana Şeyh tayin edilmiştir. Bu görevi süresinde çok kıymetli alimler ve tasavvuf büyükleri yetiştirmiştir.
Ömrünün son yıllarını, imamlık ve Şeyhlik vazifesiyle geçiren Ahmet İzzet Efendi (1875) tarihinde vefat etmiş zamanın büyüklerinde Cerrahi Şeyhi Ali efendi , Seyyid Nizam dergahı şeyhi Mahmut Celaleddin ve Ulemadan Tikveşli Yusuf Efendi tarafından yıkanmıştır.
Fakirlere ve talebelere destek verir, yedirip içirmeyi çok sever. Mekke ve Medine fakirlerine buradan devamlı yardım gönderirdi. Ayrıca önemli özeliklerinden birisi de hastalara bakar dertlerine deva olurdu. Çaresiz insanlara yol gösterirlerdi.
Buhari-i Şerifi her yıl bu dergahta hatim ettirirlerdi.
İstanbul – Kocamustafa paşa’daki Ramazan Efendi camii avlusundadır.
Şeyh Ramazan Mahfi Efendi ,949/1542 senesinde Afyon’da dünyaya geldi. Ramazaneddin-i Mahfi diye tanınmıştır. Akli ve nakli ilimleri tamamlayarak devrin meşayıhından olan Halvetiyye-yi Ahmediyye Şeyhi Kasım Çelebi’den el almıştır. Şeyh Kasım Çelebi’nin vefatından sonra halifesi olan Şeyh Muhammed Muhyiddin Karahisarı’nin yanında seyr ü sülükunu tamamlamış ve onun halifesi olmuştur. Şeyh Ramazan Efendi, Şeyh Muhyiddin efendi’den aldığı hilafet ile 994/1586 yılında İstanbul’a gelmiştir. Sevenlerinden biri olan Bezzazzistan Kethudası Hüsrev çelebi tarafından Koca Mustafa Paşa da kendisi için bir tekke bina ettirmiştir.Hüsrev çelebi tekkeyi 994/1586 de Mimar Sinan’a yaptırmıştır. Şeyh Ramazan Efendi güzel ahlak sahibi bir zat idi. İlahi aşk yolunun saliklerine yol gösterir, insanların dertlerine çareler bulurdu.Rüyâ tâbirinde çok derin bilgilere sâhipti. Şeyh Ramazan Efendi ,’‘ Mahfi” mahlasından anlaşıldığı gibi kemalini gizleyen bir Allah dostudur. Hüseyin Vassaf’ın ifadesi ile ”tarik-i tesettür’‘ e meyyaldir. Bu nedenle zamanında gerekli şöhreti bulamamış , hayatı tafsilatlı olarak kaleme alınamamıştır. Ramazan Efendi son zamanlarında tekkesinde halktan uzak bir hayat yaşadı. Yetmiş altı yıllık ömrünün otuz iki yılını dergahta şeyhlik yaparak sürdürmüştür. 1025/1616 yılında vefat ederek tekkesinin avlusuna defnedilmiştir. Ölümüne ”Rıza-ı Pak” ”Eş-Şeyhül Mücahid” ” Kabetül Uşşak’‘ ” geçti Şeyh bugün” gibi tarihler düşülmüştür. Ramazan Efendi vefatından sonra birçok halife bırakmıştır.
Şu beyit meşhurdur ;
Mahfi bugünü gözleyip Girdi yola aşk özleyip Aşıkların cem eyleyip Gitsin bugün hu hu deyu
Tasavvufla ilgili de şu sözü meşhurdur;
Tasavvuf kimse gönlün yıkmamaktır Haram ve nehyi olana bakmamaktır
Menkıbeleri ;
…..Sünbül Efendinin, Ramazan Efendi hakkında gösterdiği kerâmet şöyle anlatılır: “Ramazan Efendinin dergâhının olduğu yer önceleri bahçe idi. Bir gün Sünbül Efendi buradan geçerken, dergâhın bulunduğu yerde oturarak; “Buradan tevhîd kokusu geliyor.” buyurdu. Hâlbuki Ramazan Efendi daha doğmamıştı. Fakat daha sonra İstanbul’a gelen Ramazan Efendi buraya gelip yerleşti ve insanlara doğru yolu gösterdi.”
……..Zamânın vezirlerinden Mahmûd Paşa, Ramazan Efendiye bağlı olanlardan idi. Vezirliği bırakarak, tasavvufa yönelip, bu bağlılığı devâm ettirmek istiyordu. Bir gün Sadrâzam Yemişçi Hasan Paşanın elinden kaçıp, Ramazan Efendiye sığınmıştı. Sadrâzam onun, Ramazan Efendinin dergâhında gizlendiğini öğrenince, adam gönderip, oradan almalarını emretti. Fakat Ramazan Efendi, Mahmûd Paşayı teslim etmedi. Bir gün Sadrâzam bizzat kendisi gelip, vezîri teslim almak isteyince, Ramazan Efendi; “Bizim dergâhımızda paşa yoktur. Cümlesi derviştir. İsterseniz gelsinler, görünüz, hangisi Mahmûd Paşa ise alınız.” dedikten sonra, dervişleri çağırdı. Mahmûd Paşa onların arasında aba giymiş olarak bulunuyordu.Hasan Paşa onu bu hâlde görünce, işte budur demeye gücü yetmedi ve oradan ayrılıp gitti.”