Ana Sayfa>Yollar(Sayfa 9)

Şeyh Muhammed Ayni (k.s.)

Siirt – Eruh – Ayne (bağgöze köyü).

Anadolu velilerinden. Doğum tarihi bilinmemektedir. 1859 (H.1276) senesinde vefat etti. Türbesi Eruh’ta Ayni (Bağgözü) köyündedir. Babası Şeyh Muhammed, mürşid-i kamil bir zattı. Memleketinde ilim tahsiline başlayıp ilm-i aletten Şerh-i Şemsiyye kitabına kadar okudu. İlim tahsili sırasında bir gün Şeyh Salih Sibkî’yi ziyaret için Basret köyüne gitti.Şeyh Salih hazretleri onun mürşid olmaya istidatlı ve kabiliyetli bir kimse olduğunu görerek onu yetiştirip kendine vekil olarak insanların irşâdı ile vazîfelendirdi. Bu emir üzerine bir hafta Ayni, bir hafta da Basret köyünde kalmak suretiyle insanların irşadı ile meşgul oldu. Dünyaya hiç meyletmezdi. Üstün haller sahibiydi.

O devrin paşalarından Kenan Paşa, Şeyh Muhammed Ayni hazretlerini ziyaret maksadıyla Siirt’e oradan da Ayni köyüne gitmişti. Askerleriyle birlikte Ayni köyüne varınca, caminin avlusunda bir hasır üzerine oturdu. Paşa için yemek hazırlamak istediler. Şeyh hazretleri; “Bu hususta tekellüfe girmeyiniz, kendinizi zorlamayınız.” dedi. Evinde arpa unundan yapılmış iki yufka ve iki gün önce pişirilmiş et yemeği vardı. Bunları yedirmek bizim için ar olur dedilerse de, Şeyh hazretleri; “Bunlar yemek olarak kafidir. Mevcud olan bunlardır. Bunları ikram etmekte bir mahzur yoktur.” dedi. Sonra kendisi Kenan Paşa’nın yanına gitti.Paşa onu görünce ayağa kalkıp hürmetle elini öptü ve duâ istedi. Sofrayı getirmelerini söyleyince, Paşanın önüne iki yufkayı ve et yemeğini koydular. Bunları yedi. Sonra kalkıp Şeyh Muhammed Ayni hazretlerinin elini tekrar öptü. Teşekkür ederek müsade isteyip ayrıldı. Dönerken yolda adamlarından biri, Şeyh’in huzurunda ne yemeği yediğini sorunca; “Arpa ekmeği ve bayat et yemeği yedim. Yemin ederim ki ömrümde böyle lezzetli yemek yemedim.” dedi.

Şeyh Halid Zibari onun halifesi ve damadıdır. Damadı olunca onu kendine vekil etmek istedi. Ancak o bunu kabul etmeyip medrese hocalığı yapmak istediğini bildirdi. Bu hususta uzun müddet ısrar etti. Kabul ettiremedi. Bir gün talebelerine; “Hazırlık yapınız. Yarın oradaki ve çevresindeki insanları irşad için Basret köyüne gideceğiz.” dedi. Adeti üzere bir hafta Ayni köyünde bir hafta da Basret köyünde ikamet ederdi. İhtiyarlayıp gidip gelemeyecek hale gelinceye kadar bu adetine devam etti. Bu sebeple o havalinin irşad işini Hâlid Zibârî’ye vermek istiyordu.

Pekçok müridinin de bulunduğu bu yolculukları sırasında, namaz vaktinde namaz kılmak ve istirahat için bir akarsuyun başında durdular. Bu sırada şeyhlerinin ve Peygamber efendimizin ruhaniyetinden yardım isteyerek talebesi Şeyh Hâlid Zibarî’nin kalb gözünün açılması ve halifelik teklifini kabul etmesi için dua etti. Şeyh Halid Zibari bu sırada bir ağaç altında bir müddet uyumuştu. Uyandığında yüzünde bir nur parlıyordu. Hocası onun güzel bir rüya gördüğünü anlayıp ne gördüğünü sordu. O da; “Rüyâmda Şeyh Hâlid Cezeri’yi gördüm. Bana hırka giydirdi kalb gözüm açıldı. Sizin emrinize uymamı, razı olmamı söyledi.” dedi.Sonra Basret köyüne gittiler. Orada kendi yerine Şeyh Hâlid Zibarî’yi halife tayin etti. İnsanlara İslamiyeti anlatmakla vazîfelendirdi. Bunun üzerine o da Basret köyüne yerleşti. İrşâdı o havâlide, Siirt ve Mardin çevresine kadar yayıldı.

Vefâtı yaklaşınca, evladlarına ve talebelerine yaptığı vasiyetinde Aynî köyünün batısındaki tepenin üzerine defnetmelerini söyledi. Kabri üzerine üstü açık, kubbesiz türbe yapmalarını ve kubbe yerine türbenin ortasına o bölgede meşhur olan bıtım ağacı dikmelerini söyledi. Vefatından sonra kabri üzerine yapılan türbenin üstünü de bir kubbe ile kapattılar. O gece köy halkı bir gürültü duydu. Sabahleyin yaptıkları kubbenin yıkıldığını gördüler.Tekrar ve daha sağlam bir şekilde yaptılar. Fakat gece şiddetli bir gürültü ile yine yıkıldı. Bunun üzerine vasiyetine uyarak kubbesiz bir türbe yaptılar, ortasına da bir bıtım ağacı diktiler. Bu ağaç büyüyüp türbenin üzerini kubbe gibi kapattı. Dalları türbenin duvarından taşmadan âdetâ çadır gibi türbeyi kapatmaktadır.
[toggle title=“Kaynaklar load=”hide”] Kaynak( Allah bu çalışmaları yapanlardan razı olsun. Ebedi saadet nasip etsin. Amin)
Kitâbu Ahvâl-üd-Dürriyye fî Silsilet-iz-Zibâriyye
[/toggle]

Şeyh Hamid-i Mardini (k.s.)

Mardin – Merkez’de

Şeyh Hamid-i Mardini, 1802 yılında Siirt’te doğdu. Aslen Kufe’den gelerek Önce Musul’a, daha sonra da Siirt’e yerleşmiş olan seyyid bir aileye mensuptur. Ailesi Siirt’te yaşarken Şeyh Halid-i Cezeri tarafından Mardin’in irşadı ile gorevlendirilmesi neticesinde yaklaşık kırk yıl bu şehir ve çevresinde görev yapması nedeniyle Şah-ı Mardin diye anılmaya başlanmıştır.

Seyyid nesep olan Şeyh Hamid-i Mardini, Siirt Ulu Camii vaizi ve Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın talebesi olan Abdullah Efendi’nin oğludur. Tahsiline babasının yanında başladıktan sonra Molla Halil-i Siirdi’nin yanında devam etti ve medrese icazeti aldı. Ardından Şam’da Şeyh Hasan el-Baytar, Medine’de Şeyh Yusuf es-Savi, Halep’de Şeyh Ebu’l-Vefa el-Halebi ve Şeyh Davud-i Bağdadi’den ders okudu. Medrese ilimlerini tamamladıktan sonra tasavvufi hayata yonelen

Şeyh Hamid-i Mardini, o donemde Guneydoğu’da daha yaygın olan ve babasının da muntesibi olduğu Kadiriyye tarikatına intisab etti. Sonra Şam’a giderek orada Şeyh Halid Nakşibendi’den ve dönüşte Şeyh Abdulkadir Bilvanisi’den Nakşbendiyye zikri dersleri de almıştır. 1833 yılında hac yolculuğu sırasında da Haleb’de Şeyh Halid-i Halebi’den Kadiri hilafeti aldı.

Şeyh Hamid-i Mardini’nin hayatına baktığımızda sürekli bir arayış içerisinde olduğunu görmekteyiz. Zamanı tam olarak belli olmamakla birlikte 1933 yılındaki hac ziyaretinden sonra Basret’e Şeyh Halid-i Cezeri’nin yanına gelerek seyr u suluka girdi ve Nakşbendiyye icazeti aldı. Seyr u sülukunu tamamladıktan sonra kendisine icazet verilerek Mardin ve çevresini irşad etmek ve tarikat hizmetlerini yaymak üzere görevlendirildi.

1844 yılında Mardin’e giden Şeyh Halid-i Mardini, kırk yıl kadar ilim ve irşad ile uğraştı ve 1882 yılında seksen yaşında Mardin’de vefat etti ve orada defnedildi.

Şeyh Hamid-i Mardini, değişik alanlarda bircok eser kalem almıştır.
Bunlardan bazısı şu şekildedir:
1. er-Risaletu’l-vehbiyye fi suneni’s-salavati’r-rubaiyye
2. Haşiyetu ala tefsiri Kadı Beydavi
3. Haşiye ala Nuhbetu’l-Fiker
4. Urcuzetu’t-tullab fi’z-zuruf ve’l-car ve’l-mecrur ve’l-i’rab
5. Fethu’l-Vehhab şerhu urcuzetu’t-tullab
6. Haşiyetu ala Fevaidi’d-Diyaiyye
7. er-Risaletu’z-zehebiyye fi akaidi ehli’s-sunneti ve cemaati’l-Muhammediyye[toggle title=“Kaynaklar load=”hide”]Kaynak( Allah bu çalışmaları yapanlardan razı olsun. Ebedi saadet nasip etsin. Amin)
Mevlana Halid-i Bağdadi’nin Halifelerinden Şeyh Halid-i Cezeri ve Basret Dergahı , İbrahim Baz , Tasavvuf Dergisi , 2013/2 s.139-167
[/toggle]

Şeyh Salih-i Sıpki (k.s.)

Şırnak – Cizre – Basret ( İnceler) köyünde (1992 yılında köy boşaltılmıştır)

Bitlis velilerinden. Aslen Bitlislidir. Doğum tarihi bilinmemektedir. 1852 (H.1269) senesinde Cizre’nin Buhtan Dağı köylerinden Basret’te vefât etti. Türbesi bu köydedir. Evliyanın büyüklerinden Şeyh Hâlid Ceziri‘nin sohbetinde kemale erdi. Bu hocasının ikamet ettiği Basret köyüne gidip ondan zahiri ve batıni ilimleri öğrenip hilâfetle şereflenerek icâzet aldı. Hocasının vasiyeti üzerine vefatından sonra Basret köyünde insanları irşâd ile meşgul oldu ve bölgenin halkını irşad etti.

Kerâmetleri pekçoktur. Cinler de onun sohbetinden istifade etmek için huzurunda toplanırdı. Buhtan emiri Bedir Hanın oğullarından biri ölmüştü. Talebelerinden bir kısmı ile birlikte Bedir Hana taziyeye gittiler. Talebeleri yolda, Emire; “Allah ecrini artırsın, sabır versin.” gibi şeyler söylenmesi için aralarında konuştular. Bedir Han onların geldiğini duyunca adamlarıyla birlikte karşılamaya çıktı. Şehir dışında karşılayıp Şeyh Salih Sıbki hazretlerinin elini öptü. Atının üzengisinden tutup arkasından yürüdü. Şehre girince oturdukları mecliste emirler, âlimler ve halk toplandı. Saygı ile huzurunda oturdular. Bedir Hana oğlunun vefâtından dolayı başın sağolsun derken Emire sanki bir talebesine hitap eder gibi; “Allah ecrini artırsın. Ey Emir! Oğlunun vefâtını duyunca çok sevindim! İnşâallah diğer oğullarının büyüğü, küçüğü de ölür! Yaşarlarsa senin gibi zâlim olurlar!” Bu sözleri söyleyince; meclisinde bulunanlar ve talebeleri Emir Bedir Hanın zâlim bir kimse olduğunu bildikleri için kızıp ona zarar vermesinden çok korktular. Emir çok kızmasına rağmen birşey diyemedi. Ancak kendi kendine, ben bu zâtı bir tecrübe edeyim. Eğer gerçekten velî bir zât ise ona talebe olurum. Öyle değilse şiddetli bir cezâ vereyim!” dedi.

Şeyh Sâlih Sıbki köyüne döndükten sonra, Emir, adamlarından birine helal malından kırk mecidiye para verdi. Bu paraların arasına da haram bir para karıştırdı. Eğer bu haram parayı ayırmadan hepsini alırsa o velî değildir, diyerek gönderdi. Emirin adamı Basret köyüne varıp paraları Şeyh Sâlih Sıbkî hazretlerine verip; “Bunlar size, Emir Bedir Hanın hediyesidir, diyerek kırk mecidiyeyi önüne koydu. Emirin helal paralar arasına karıştırdığı haram parayı göstererek; “Bunu emire götür. Bu para haramdır. Onun helal malından değildir!” diyerek gelen kimseye geri verdi. Emirin adamı gelip durumu anlatınca, Emir Bedir Han onun velî bir zât olduğunu anlayıp ona âşık oldu. Huzuruna gidip elini öptü ve sâdık talebelerinden olup, adil, tebeasını gözeten, haktan ayrılmayan bir emir oldu. O kadar âdil ve güzel ahlâklı bir emir oldu ki, adâleti ve güzel ahlâkı, âlimler ve halk arasında darb-ı mesel hâlini aldı.

Şeyh Sâlih Sıbkî hazretlerinin Şeyh Yahyâ isminde bir oğlu vardır. Halîfeleri Şeyh-ül-Hazîn lakabıyla meşhur Şeyh Muhammed Fersâfî, Şeyh Muhammed Aynî, Şeyh Muhammed Ahtabî’dir. Vefâtına yakın halîfelerinden Şeyh Muhammed Aynî’nin makamına geçip, Basret de kendine vekâlet etmesini vasiyet etti. Basret köyündeki türbesi ziyâret mahallidir. Türbesine ziyârete gelenlerden gereken edebi göstermeden içeri giren kimselerin, bir belâya tutulduğu halk arasında meşhurdur.

[toggle title=“Kaynaklar load=”hide”]Kaynak( Allah bu çalışmaları yapanlardan razı olsun. Ebedi saadet nasip etsin. Amin)
Kitâbu Ahvâl-üd-Dürriyye fî Silsilet-iz-Zibâriyye
[/toggle]

Şeyh Halid-i Cezeri (k.s.)

Şırnak – Cizre – Basret ( İnceler) köyünde (1992 yılında köy boşaltılmıştır)

Şeyh Halid-i Cezeri hazretleri , Cizre ilçesinde doğmuştur. Doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Cizre’nin köklü ailelerinden biri olan Hacı Zuraf ailesinden olan Şeyh Halid-i Cezeri, Hacı Zuraf’ın amcasıdır. Bugun Cizre’de Ozkan, Oktaykaan ve Emek soyadını taşıyanlar bu ailenin mensuplarıdır.

Şeyh Halid-i Cezeri, ilim tahsiline memleketi olan Cizre’de başladı. O dönemlerde Botan bölgesinin en meşhur medresesi olan Cizre’deki Kırmızı Medrese’de birçok büyük alimden ders aldı.

Mevlana Halid-i Bağdadi, Irak’tan Şam’a geçerken, tarih boyunca bir ilim ve irfan merkezi olan Cizre’ye uğrayarak Nakşbendi tarikatını anlatmak ve halkı irşad etmek ister. Cizre’de halkın büyük teveccühü ile karşılanır. Kendisini misafir ve ziyaret eden ilim ehli arasından “Molla Halid” olarak tanınan Halid-i Cezeri’nin ilmini ve halini beğenir ve onu Şam’a davet eder. Bunun uzerine Halid-i Cezeri, Mevlana Halid-i Bağdadi ile birlikte Şam’a gider ve orada seyr u suluka girer. Bu sürenin ne kadar olduğu konusunda kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Halid-i Cezeri, şeyhinin yanında büyük bir mahviyet ve tevazu ile hizmete devam etmiş, onun teveccühüne nail olmuş ve eğitimini tamamladıktan sonra kendisine tasavvufi icazet verilerek Cizre, Mardin, Diyarbakır ile Botan bolgesinde bulunan dağlardaki köylerin irşadı ile görevlendirilmiştir.

Mevlana Halid-i Bağdadi’nin önde gelen halifelerinden biri olan Şeyh Halid-i Cezeri, şeyhi tarafından özellikle Cizre halkının irşadı icin görevlendirilmiş ve bu vazife tamamlanmadan şehri terk etmemesi istenmiştir. Bu emir uzerine, ilk yıllarda onun faaliyetlerine karşı çıkanlar olmuşsa da o bir yandan muderrislik vazifesi, bir yandan da yoğun bir irşad hizmeti yürütmüştür. Bu vazifenin Cizre’de ne kadar sure ile devam ettiği tam olarak bilinmemekle birlikte kaynaklarda geçen ve halen Cizre’de ilimle uğraşan hemen herkesin sözlü olarak naklettiği bir olay, Halid-i Cezeri tarafından Cizre’deki irşad hizmetlerinin tamamlandığına bir işaret olarak kabul edilir.

Buna göre, şehri çevreleyen Dicle nehrinin iki yakası arasında bir köprü bulunmadığından gecişler ve her turlu taşımacılık “Kelek” adı verilen tahta sallarla gerçekleştirilmektedir. Bir zaman bu tahta sallardan biri üzerinde yolcularca unutulan bir çanta uzun süre orada kalır. Nihayet, çantanın sahibi olmadığına inanılan bir kişi tarafından alınması üzerine şehir halkı bu olaya büyük tepki göstererek çantayı alan kişiyi şehirden cıkarırlar. İşte bu olay üzerine Şeyh Halid-i Cezeri, şeyhi Halid-i Bağdadi tarafından verilen Cizre’nin irşadı vazifesinin tamamladığına kanaat getirir ve kuzeyde bir yere yerleşme arzusu duyar. Bunun üzerine Gabar Dağı’nın batısında bulunan Demirboğaz (Kerhver) köyüne yerleşir. Ancak bir süre sonra Kerhver köyünün doğusunda ve Gabar Dağının zirvesine daha yakın Basret köyüne geçer.

Basret Köyü, içinden geçen bir çay ile batıda Hacıaliye, doğuda ise Derşev aşiretlerinin sınırlarının ortasındadır. O tarihte sıklaşan ve şiddetlenen iki aşiret arasındaki sınır tartışmaları nedeniyle, her iki aşiretin ileri gelenleri bir araya gelerek Kerhver köyünde ikamet eden Şeyh Halid-i Cezeri’yi hakem tayin ederler. Ancak yapılan anlaşmaya sadakat konusunda sorunlar devam edince, iki aşiretin arasındaki bu köyün kullanımını Şeyh Halid-i Cezeri’ye vermek ve onun ilim ve irfanından istifade etmek konusunda anlaşırlar. Şeyh Halid-i Cezeri, kendisine yapılan bu teklifi kabul ederek Eski Basret olarak bilinen yerleşim alanında büyük bir mescid ve buna bağlı bir medrese ve bir dergah kurarak tedris ve irşad hizmetlerine başlar.

Şeyh Halid-i Cezeri’nin tedris ve irşad hizmetleri arttıkca Hacıaliye ve özellikle Basret köyünün doğusunda ve Gabar Dağı’nın zirvesinde bulunan Derşev Köyü ve Derşev aşireti mensuplarından cok sayıda kişi ona intisap ederler. Medrese ve dergahta eğitim alan Derşevi ailesine mensup Şeyh Muhammed Nuri ed-Derşevi ve Şeyh Abdulhakim ed-Derşevi gibi birçok alim ve arif yetişir. Basret Dergahı kısa sürede bölgede adından çok zikredilen bir irfan merkezi haline gelir. Bölgenin tanınmış alimlerinden biri olan Molla Halil-i Siirdi, Şeyh Halid-i Cezeri’yi Basret köyünde sık sık ziyaret eder, onun sohbetlerine katılır ve ondan hilafet alır.

Doğu ve Guneydoğuda irşad hizmeti yürüten hemen bütün tarikat şeyhlerinin ortak yönlerinden bir tanesi, her yıl ortalama üç ay kadar kendi çevrelerinde ve halifelerinin bulundukları bölgelerde belli sayıdaki talebesiyle birlikte irşada çıkmalarıdır. Şeyh Halid-i Cezeri de bu çercevede irşad faaliyetleri yürütmüştür. Bircok tanınmış alim Şeyh Halid-i Cezeri’nin yanında medrese okumuş ve tasavvufi eğitimden gecerek ondan icazet almıştır. Bu alimlerden , Basret dergahında postnişin olan Şeyh Salih-i Sıpki , Mardin ve çevresinin irşadı için görevlendirdiği Şeyh Hamid-i Mardini ve Gavs-ı Hizani olarak bilinen Sıbgatullah Arvasi hazretleri en önemlileridir.

Şeyh Halid-i Cezeri, kurduğu medrese ve dergah ile tedris ve irşad merkezi haline getirdiği Basret köyünde 1839 tarihinde vefat etmiştir. Kabrinin üzerine Mardinli ustalar tarafından kubbeli bir türbe yapılmıştır. Vefatından sonra türbesi bölge halkının en onemli ziyaret mekanlarından biri haline gelmiştir.

Halid-i Cezeri’nin erkek cocuğu olmamış, üç kızını üç halifesi veya ailesinden birileri ile evlendirmiştir. Kendisinden sonra Basret Dergahı’nın postnişini olan Şeyh Salih-i Sıpki ile Mardin bolgesindeki halifesi Şeyh Hamid-i Mardini’nin oğlu damadı olmuştur.

Şeyh Halid-i Cezeri Hazretleri’nin Silsile-i Şerifi

[toggle title=“Kaynaklar load=”hide”]Kaynak( Allah bu çalışmaları yapanlardan razı olsun. Ebedi saadet nasip etsin. Amin)
Mevlana Halid-i Bağdadi’nin Halifelerinden Şeyh Halid-i Cezeri ve Basret Dergahı , İbrahim Baz , Tasavvuf Dergisi , 2013/2 s.139-167
[/toggle]

Taşkesenli Şeyh Abdulkuddüs Efendi

Erzurum – Taşkesenli camii aile haziresinde.

1913 yılında Taşkesen köyünde dünyaya gelir. Babası Taşkesenli Şeyh İbrahim Efendi olup annesi Muhsine hanımdır. Nesebi, baba tarafından Hazreti Abbas (r.a)’a, anne tarafından Hazreti Hüseyin (r.a)’e ulaşır. İlk tahsiline Taşkesen medresesinde babası ve amcası Molla Hüseyin Efendi yanında başlar. Tahsil hayatı çok çileli bir döneme rastlamaktadır.1918-1930 yılları hem İstiklal Harbinin olduğu yıllar ve sonrasında yapılan inkilap hareketleri ve benimsetilme çalışmalarını yoğun olduğu yıllardır. Daha 13 yaşında iken babası İbrahim Efendi Şapka Kanununa muhalefetten dolayı Şark İstiklal Mahkemesi tarafından önce hapis cezasına ve sonrasında Manisa Demirci’ye sürgün edilmiş, evi, medresesi ve bütün mal varlığı ile ateşe verilerek yakılmıştır. İhtiyar annesi ile birlikte derhal köyü terk etmeleri emredilmiştir. 1945 yılında tekrar Sancak köyüne dönerek baba medresesini inşa etmiş ve ilim, tasavvuf üzerine medresede talebelere hizmet vermiştir. 1978 yılında vefat etmiş ve Taşkesen’deki babasının türbesine defn edilmiştir.

[toggle title=“Kaynaklar load=”hide”]

Kaynak( Allah bu çalışmaları yapanlardan razı olsun. Ebedi saadet nasip etsin. Amin)

Erzurum’un Kandilleri , Abdurrezzak Türk , Arı sanat Yayınları

Silsile-i Aliyye’nin Taşkesenli Halkası , Fuat Taşkesenligil

[/toggle]

Taşkesenli Şeyh Muhammed Sırrı Efendi

Erzurum – Asri Kabristanında.

Şeyh Ahmet Efendinin küçük oğludur. 1895 yılında Erzurum’un Caferiye Mahallesinde dünyaya gelir. Medrese tahsiline küçük yaşta ağabeysi Ziyaeddin Efendinin yanında başlar ve Kuran, fıkıh, kelam, hadis ve tefsir gibi ilimleri alır. Ağabeysinin genç yaşta vefatı üzerine derslerine Müftügil lakabıyla bilinen Tortum Müftüsü Barlı Mehmet Efendide devam ederek Mantık ve Farsça dersleri yanı sıra diğer dersleri de tamamlayarak icazetini alır. İslami ilimlerde derin bir vukufiyete ulaşan Sırrı Efendi, irşat ilmini babasının halifesi olan Şeyh İbrahim Efendiden almış ve onun halifesi olmuştur.

Birinci Dünya savaşında 18 yaşındadır. Ağabeyisi Şeyh Ziyaeddin Efendi ile birlikte Doğu cephesine giderek askere moral dersleri verir. Şeyh Ziyaeddin Efendi’nin hastalanması üzerine birlikte Erzurum’a döner, zor şartlar altında tahsiline devam etmeye çalışır. 1925 yılındaki Şapka Hadisesinden dolayı gözetim altında tutulur. Bilahare serbest bırakılarak, Erzurum merkezi dışında ikamete zorlanır. Sırrı Efendi, babası Şeyh Ahmet Efendinin yaz aylarında ara sıra gidip ikamet ettiği ve yazlığının bulunduğu Toparlak köyüne yerleşerek bu zor şartlar altında yüklenmiş olduğu görevi sürdürmeye çalışır.

Aynı dönemde Toparlak köyünde öğretmen olarak bulunan Iğdasorlu Hacı Kamil Efendinin yanına giderek talebeye Kuranı Kerim derslerini de okutmasını ister. Yasak olmasına rağmen Öğretmen Bey bu isteği kabul eder, uygulamaya geçirir. O dönem Nebi Hanlarında askeri kışla vardır. Birileri askeri birliğe giderek ihbarda bulunur. Durumun istihbaratını yapan komutan yanına birkaç asker alarak okula ani baskın yapar, sınıftan içeri girer herkesin önünde Kuran vardır. Ama bir şey göremezler ve çıkıp giderler. Sırrı Efendinin yazlığı okulun yan tarafındadır. Öğretmen heyecanla dışarı çıktığında, Sırrı Efendiyi yazlığının önünde oturur görür. Şeyh Sırrı Efendi öğretmeni yanına çağırarak ona, herkes baktığını görmek ister ama bazı şeyler vardır ki, bakıldığı halde görülmez der. Anlatılır ki, bu durumu yaşayan öğretmen Kamil Efendi, Şeyh Efendiye intisap edip ondan dersler almaya başlar ve yanında yetişir.

Erzurum merkez camilerinden Caferiye, Kadana ve diğer camilerde merkez vaazlığı yaparak halkı dini yönden aydınlatmağa çalışır. Taşkesen silsilesinin hayatını kürsülerde geçiren büyük alimlerinden biridir. Bu arada talebe yetiştirmeyi de ihmal etmemiş, oğlu Abdurrahman Efendi, oğlu Mazhar Efendi, Iğdasorlu Hacı Kamil Efendi (Toparlak köyü öğretmeni) ve Molla Sait Efendi gibi şahsiyetleri okutup yetiştirir. 7 Temmuz 1954 tarihinde rahatsızlanarak Rahmeti Rahmana kavuşur. Kabri, Taşkesenli aile mezarlığındadır. Kıble tarafında oğlu Fetullah Efendi diğer tarafında oğlu Ömer Efendi ile birlikte yatmaktadırlar

Taşkesenli Muhammed Sırrı Efendi’nin Silsile-i Şerifi

Mezar şahidesi
Baş taşında:
Huvel Hayyul Baki
Allahumme nevir mergade
Hazer-ragiden Nakşi bendi
Vel Kamil-ul mükemmilül encumendiyi
Mevlana Hazreti eş şeyh
Muhammet Sırrıyi Efendi
İbnil kutbil muhakkikir-rabbani
Mevlana hazreti eş şeyh
Ahmedi Taşkeseniyi
Bi nuril Kerimetis-Sebül Mesani
El Fatiha Sene: H.1370 (M.1954)
Ayakucundaki taşında:
Ulema i izam
Ve meşayihi 156 ve r. Kiramdan
Meşhur Taşkesenlizade
Hacı Sırrı Efendinin
Ruhi için Fatiha
D.T. 1311 (M.1895)
Vefatı. 7.71954 yazılıdır.

[toggle title=“Kaynaklar load=”hide”]Kaynak( Allah bu çalışmaları yapanlardan razı olsun. Ebedi saadet nasip etsin. Amin)
Erzurum’un Kandilleri , Abdurrezzak Türk , Arı sanat Yayınları
Silsile-i Aliyye’nin Taşkesenli Halkası , Fuat Taşkesenligil
[/toggle]

Taşkesenli Şeyh Zeki Hoca Efendi

Erzurum – Taşkesenli camii avlusundaki Aile kabristanında.

1931 yılında Erzurum’un taşkesen köyünde dünyaya geldi. İlk tahsilini Taşkesen köyü medresesinde dayısı ve kayınpederi Şeyh Şehabettin Efendi’nin yanında yaptı. Daha sonra Horasan Yüzören Köyünde Şeyh Muhammed Efendi, Taşkesenli Molla alaattin efendi ve Karayazı Erenler Köyü’nde Şeyh Yahya Efendi gibi zatlardan kelam, hadis, tefsir, fıkıh ve mantık dersleri aldı ve son olarak yine kayınperedi Şeyh şehabettin Efendi’nin yanında tahsilini bitirdi. 

Şeyh Abdurrahman Tagi hazretlerinin torunu Şeyh Muhammed Maşuk Efendi’nin halifesi Yüzören Köyü İmamı Taşkesenli Şeyh Muhammed Efendi’nin yanında manevi ders alarak
hilafet ünavanını aldı.

Nakşibendi Şeyhi Taşkesenli Şeyh Zeki Hoca Efendi, Taşkesenli ailesinin manevi önderi ve Taşkesenli Kültür Eğitim ve Dayanışma Vakfınında fahri başkanı olarak Erzurum’a ikamet etmekte iken 23 Nisan 2002 tarihinde sabah namazını eda etmekte iken vefat etti. O yaşamı boyunca dine ve din adamlarına hizmet etmeyi kendine en asli görev olarak addetmişti. O, Tekman ve çevresinin manevi önderiydi. O’nun vefatıyla gönüller bir kez daha dağlandı gözyaşları sel olup aktı. O’nun sadece ismini duyan cenazesine koşup geldi . O’nun cenazesindeki mahşeri kalabalığı gören bin kat daha üzüldü ve orada kimi kaybettiğini bir kez daha iyice anladı. Son yıllarda belki de Erzurum halkı bu kadar kalabalık bir cenazeye katılım görmemişti. Cenazesi onbinlerin tekbir sesleri ve gözyaşları arasında Erzurum tebrizkapı semtindeki emir Şeyh Camiinden alınıp dedesi Şeyh Ahmet Efendi’nin de türbesinin bulundduğu ( Deli Ömer tarlası Taşkesen sokak) Taşkesenli camii yanına defnedildi.

Taşkesenli Şeyh Muhammed Zeki Efendi (k.s.) ‘nin Silsile-i Şerifi

Mezar taşı:
Huvel baki
Taşkesenli
Şeyh Muhammet Zeki
Ruhuna Fatiha
D. T.1932
Vefatı. 23.04.2002

[toggle title=“Kaynaklar load=”hide”]

Kaynak( Allah bu çalışmaları yapanlardan razı olsun. Ebedi saadet nasip etsin. Amin)

Erzurum’un Kandilleri , Abdurrezzak Türk , Arı sanat Yayınları

Silsile-i Aliyye’nin Taşkesenli Halkası , Fuat Taşkesenligil

[/toggle]

 

Taşkesenli Şeyh Alaeddin Efendi (k.s.)

Erzurum – Tekman ilçesi – Taşkesen köyü kabristanında.

Şeyh Alaeddin Efendi, ilim ve irşat faaliyetleriyle bilinen Taşkesenli ailesinin bir ferdi olarak 1881 yılmda Taşkesen Köyü’nde dünyaya teşrif etmiştir. Taşkesenli Şeyh Ahmed Efendi’nin küçük kardeşi Molla Abdullah Efendi’nin büyük oğludur.

Yaşadığı iklimin tabii bir neticesi olarak çok küçük yaşlarda tedris hayatının içerisinde bulunmuştur. Taşkesenli ailesinin her ferdi gibi çocukluk yılları aile büyüklerinin ders verdiği Taşkesen Medresesi’nde geçmiştir. Erken yaşlarda başlayan talebeliğinde Kur’an-ı Kerim tilaveti ve ilk Arapça bilgilerini Taşkesen Medresesi müderrislerinden olan babası Molla Abdullah’ın yanında almıştır.

Sonraki yıllarda medrese tahsilini ikmal etmek üzere Vuslat sarayının gül bahçelerine yönelmiş mükemmel büyüklerden amcası Şeyh Ahmed Taşkeseni’nin evinin bulunduğu Erzurum’a, amcasının yanına gelmiş ve Caferiye Medresesi’nde tedrise devam etmiştir. Çok kısa bir zaman amcası Şeyh Ahmed Efendi’den de ders almış olan Molla Alaeddin Efendi, ilim tahsilinin büyük kısmını Şeyh Ahmed Efendi’nin oğlu, büyük alim Şeyh Ziyaeddin Efendi’nin yanında yapmıştır. Şeyh Ziyaeddin Efendi’nin yanında; sarf, nahiv, akaid, fıkıh, tefsir, hadis, mantık, belağat, meanî, beyan, bedi…ilimlerinden oluşan medrese tahsilini ikmal etmiştir. İcazetini de hocası, aynı zamanda amcasının oğlu olan Şeyh Ziyaeddin Efendi’den almıştır.

Aynı zamanda Tariken Nakşidir. Şeyh Ziyauddin Efendi’nin halifesidir. İcazetini aldıktan sonra, Taşkesenli ailesinin mutad geleneği olan ilim ve irşat faaliyetlerinde bulunmuş, başta Taşkesen Köyü olmak üzere görev yaptığı, Horasan’nın Komasor, Tekman’ın Çukuryayla (Bastok) ve Köprüköy’ün Alaca köylerinde ilmi faaliyetlerini devam ettirmiş ve görev yaptığı her yerde çok sayıda talebe yetiştirmiştir. Yetiştirdiği talebeleri arasında; Taşkesenli ailesinin ilmi mirasım devam ettiren, Erzurum’da ve İstanbul’a taşındıktan sonra da Istanbul’da ilahiyat fakültelerinde hocalık yapan çok sayıdaki akademisyenle ders halkaları kurmuştur. Ahmed Davudoğlu ve Mehmed Savaş Hocaefendilerle Hanefi fıkhının önemli alimlerinden olan İbn Abidîn’in ”Reddul-Muhtar” adlı eserini ve Muhammed Ali es-Sabüni’nin Ahkam Tefsiri’ni tercüme eden ve ilim muhitlerince yakından tanınan Mazhar Taşkesenlioğlu, Taşkesenli ailesinin son donemdeki önemli alimlerinden olan şeyh Muhammed Zeki Taşkesenli, Erzurum ve Pasinler’de tanınan zatlardan olan Molla Eşref , Taşkesenli Ata (Ataullah) Efendi, Taşkesen köyünden Molla Refik Karabulut, Ali Haydar Taşkesenligil, Molla Habib Tekin, Geçit (Madrekli) Molla Ahmed, Çatlı Molla Halid, Yüzören köyü imamı olarak ma’ruf olan amcazadesi Molla Muhammed Efendi, Altunan köyünden Molla Halis ve Molla Nureddin, Cökoğlan köyünden Molla Haydar, Molla Nurettin ve Molla Enver, Çukuryayla (Bastok) köyünden Molla Ziya, Molla Abdulkerim, Molla Sıddık ve yeğeni Molla Zümrüt, Karlıova’dan Halifan Şeyhlerinden Şeyh îbrahim, Akçakoca Köyü’nden Molla Halis yer almaktadır.

Molla Alaeddin Efendi, özellikle fıkıh ilmine vuküfiyyeti, fetva vermedeki isabeti ile İstanbul ve Ankara’nın gerektiğinde müracaat noktası olmuştur. Fıkıh ve Arapça gramerindeki yetkinliğiyle yaşadığı dönemde Erzurum ve civarında tanınmış, dersin daha iyi anlaşılması için örnekleri gündelik hayattan vererek somutlaştırması ve ders işleyişindeki nüktedan kişiliğiyle öğrencileri tarafından çok sevilen bir alim olarak bilinmektedir.

Alaeddin Efendi kısa boylu, çok zayıf ve nurani yüzlü, ihtişamı, gösterişi sevmeyen, halk içerisinde bulunduğu zaman, halktan ayırt edilemeyen bir hayat sürmüştür. Birgün, köylüsü Kasım Efendi’nin evinde otururlarken. Molla Halid, Taşkesen’e okumaya gelir. Hane sahibi akrabasıdır. Gayesi, aynı köylü Kasım Efendi’nin yardımını sağlayarak, Alaeddin Efendi’nin yanında okumaktır. Alaeddin Hoca Efendi, Molla Halide sorar:
– Niçin geldin?
– Kasım Amca yardımcı olsun, Seyda’nın yanında okumak için der.
Alaeddin Efendi sana burada yer yok dediğinde, aldığı cevap- Ey sofi kararı sen niye veriyorsun. Dur bakalim Seyda ne diyecek der. Sohbete fazla dayanamayan Kasım Efendi: – Oğlum, Hoca Efendi karşında, kararı o verecek ki sende okuyabilesin dediğinde Molla Halid, Sarığı ve cübbesinde bir ihtişam görmediğimden sandım ki bu köylü bir sofidir. Hocam elin ver öpeyim, beni bağışla der. Bu anekdot da Hoca Efendi’nin hep halk gibi yaşadığını, ayırt edilmediğini anlatıyor.

1967 yılında Taşkesen Köyünde vefat eden Molla Alaeddin, babasıyla amcaoğlu olan Şeyh İbrahim Efendi’nin Türbesinin de bulunduğu Taşkesen Köyü mezarlığında metfundur. Mezarı toprak mezar, çevre düzenlemesi yapılıp korumaya alınırsa daha iyi olur.

Taşkesenli Şeyh Şahabettin Efendi

Erzurum – Taşkesenli Ahmed Efendi camii haziresindeki aile kabristanında

Erzurum’un Sultanmelik Mahallesi’nde dünyaya gelir. Babası Taşkesenli Şeyh Ziyaettin Efendi, dedesi de Şeyh Ahmet Efendi’dir. Gerek baba ve gerekse anne tarafı hep ilim ve irfanla iştigal etmiş olan zatlardır.

İlk tahsiline babasının yanında başlayan Şeyh Şahabettin Efendi, daha sonra medrese tahsiline Tortum Müftüsü Mehmet Bey veya Büyük Müftü olarak tanınan aynı zamanda halasının kocası ve babasının talebesi olan Muhammed Sıddık Efendi’nin yanında Arapça ve Farsça okuyarak devam eder. Aynı zattan kelam, mantık, hadis ve tefsir derslerinden icazet alır.

Dedelerinin maruz kaldığı akibete o da uğrar. Rus ve Ermenilerin Erzurum’u işgalinden ve daha sonra da Şapka İsyanından etkilenen ailesi ile birlikte Erzurum’un dışında ikamete zorlanır. Bunun üzerine Pasinler’in Ketvan ve Kurnuç köylerinde uzun süre imamlık görevi yapar. Bu yıllarda maddi ve manevi sıkıntılar içinde vazifesini yürüten Şeyh Şahabettin Efendi, aynı zamanda çevre köylerde irşad faaliyetleri yürütür. Bu köylerde ve çevresinde büyük bir saygınlık kazanan Şeyh Şahabettin Efendi, fıkhi meseleleri izah etmekle de ün kazanır.Şeyh Şahabettin Efendi talebe okuturken baş gösteren Ermeni zulümlerine karşı çıkmak için Pasinler’in köylerini gezer, halkı cihada davet eder ve Ermeniler’le savaşır. Gazi ünvanını alan Şeyh Şahabettin Efendi, 11 Ocak 1956’da Erzurum’da vefat etmiş ve Şeyh Ahmet Efendi’nin Taşkesenli Camii bahçesinde bulunan türbesi yanına defnedilmiştir. Hayatını ilme ve irşada vakfeden Şeyh Şahabettin Efendi, Horasan Müftüsü olarak meşhur olan küçük kardeşi Şeyh Muhammed Sıddık Efendi ve Nakşibendi Halifesi Yüzören köyü imamı Muhammed Efendi gibi büyük zatları yetiştirir.

[toggle title=“Kaynaklar load=”hide”]

Kaynak( Allah bu çalışmaları yapanlardan razı olsun. Ebedi saadet nasip etsin. Amin)

Erzurum’un Kandilleri , Abdurrezzak Türk , Arı sanat Yayınları

Silsile-i Aliyye’nin Taşkesenli Halkası , Fuat Taşkesenligil

[/toggle]

Taşkesenli Şeyh Muhammed Sıddık Efendi

Erzurum – Asri Kabristanında amcası Muhammed Sırrı Efendi’nin yanında.

Şeyh Ziyaettin Efendinin oğlu ve Şeyh Ahmet Efendinin torunu olan, Muhammet Sıddık Efendi Erzurum’un Sultan Melik Mahallesinde dünyaya gelir. İki aylık iken yetim kalan Sıddık Efendi, ağabeyi Şehabettin Efendinin nezaretinde büyür ve onun talebesi olur. Arapça, Fıkıh, Hadis, Tefsir, Kelam, Mantık ve Farsça okuyarak icazetini ağabeyisinden alır. Medrese ilmi devam ederken ilk ve ortaokulu da Erzurum’da okuyarak bitirir.   

1952–1954 yılları arasında Tekman ilçesi müftülüğünde, 1954–1960 yılları arası Horasan müftülüğünde bulunur. 1960 sonrası Erzurum merkez vaizliğine atanan Hoca Efendi Erzurum’da Horasan Müftüsü namıyla anılır. 1960 İhtilalinde altı ay Sivas’ta tutuklu kalan Sıddık Efendi tahliye olduktan sonra Erzurum merkez vaizliği devam eder. Bu sıralarda Bitlis’te Abdurrahman-i Taği Hazretlerinin torunlarından Şeyh Taha Efendiye giderek manevi irşat dersleri alır. Onun halifesi olur.

Şeyh Muhammet Sıddık Efendi, Erzurum’un çeşitli camilerinde vaazlarıyla halkı aydınlatırken, bir yandan da Derviş Ağa Camiinin yanındaki evinde talebe okutur, hatmeler yaptırır ve yüzlerce kişinin ruhen aydınlanmasına vesile olur. Talebeleri, yeğeni Taşkesenli Şeyh Zeki Efendi, Tortum eski Müftüsü Hafız Yahya (Sevindik) Efendi, Karayazılı Eşref (Ağgül) Hoca Efendi, Pasinlerin Kevank köyünden, Hafız Şuayıp Hoca Efendi gibi şahsiyetlerdir. Muhammet Sıddık Efendi, babası gibi şair ruhlu olup nüktedandır.
Bazı söz ve gazellerinden kısa örnekler şöyledir;
Günah hastalığının İlacı
Tövbe kökünü istiğfar yaprağıyla karıştırıp
Gönül havanında tevhit tokmağıyla güzelce dövmeli
İnsaf eleğinden eleyip gözyaşıyla hamur etmeli
Aşk ateşinde pişirip muhabbet balına katarak
Gece ve gündüz kanaat kaşığıyla yenmeli.
KASİDE
Gurubum geldi ey Saki, bana medle’e görünmez mi,?
Ölümüm geldi ey Mevla, bana lütfün görünmez mi?
Beni candan usandırdı feleğin çarkı canbazi,
Acep nesimi hevadan bana zerre görünmez mi?
Meclisi ekabirde kusurum i’tirafından ,
Bağışlanır cürümler hep bana, şefkat uyanmaz mı?
“Herisün Aleyküm” sırrını hatırla ey cana,
Benim de ümmeti olduğuma lütfun yakışmaz mı.
Büyük dergahına tuttum yüzüm Gaffar-u Rahzanım.
Bana baran rahmetinden acep bir katre yağmaz mı.
Niçün böyle ümitsizlik içinde kaldın Ey Sıddık,
“Öd’uni estecip leküm” senedi kafi gelmez mi…
MÜNACAAT
Hasta halim, dilperişanım meded yarap meded,
Dembedem artmakta efganım meded yarap meded.
Tövbekarı affedersin, sitredersin cürmünü,
Sahip bikes olanın, el meded yarap meded.
Nefsi şeytan şerrinden hem koru bu acizi,
Nazıri didarın eyle, el meded yarap meded.
Kabr-u mahşerde mizanda hem sıratta kıl delil,
Zat-i pak-i Mustafayi, el meded yarap meded.
Hür-u gilman Sıddık’ın canına hiç minnet degil,
Maksadi görmek cemalin, el meded yarap meded.

Şeyh Muhammet Sıddık Efendinin kasidelerini ve münacat isimli manzum divanı ve sözlerini ihtiva eden neşredilmemiş bir “Fikir Bahçesi” isimli eseri bulunmaktadır. Cenaze namazı Emir Şeyh Camiinde kılındıktan sonra Asri mezarlıktaki Taşkesenli aile kabristanına defin edilir. Kabri amcası Sırrı Efendi’nin yanındadır.

[toggle title=“Kaynaklar load=”hide”]

Kaynak( Allah bu çalışmaları yapanlardan razı olsun. Ebedi saadet nasip etsin. Amin)

Erzurum’un Kandilleri , Abdurrezzak Türk , Arı sanat Yayınları

Silsile-i Aliyye’nin Taşkesenli Halkası , Fuat Taşkesenligil

[/toggle]