İlyas Şah

İlyas Şah

Afyon Merkez’de Mevlevi camii içerisinde

Süleyman Şah germiyaninin küçük oğludur. İlyas Şah dünyaya geldiği gün babası rüyasında İlyas (a.s.) gördü. İlyas (a.s.) , Süleyman Şah’a üç tane hurma ikram etti. Bir tanesini kendisi bir tanesini hanımı bir tanesini de yeni doğan çoçuğun yemesini tavsiye etti. Ertesi gün Süleyman Şah yenidoğan çocuğa İlyas ismini verdi. İlyas Şah hayatını dervişlikle geçirdi. H. 760 yılında vefat ettiği tahmin edilmektedir. Kabri Mevlevi camiinde Sultan Divaninin yanındadır.
[toggle title=“Kaynaklar load=”hide”]

Abdulhalim Durma , Afyon Evliyaları
Mehmet Gündoğan , Afyon Alim ve Evliyaları , Medrese kitabevi , 1999
H. Fikri Yazıcıoğlu , Afyon Evliyaları ve İlim Adamları , 1969
[/toggle]

Hızır Şah Çelebi

Hızır Şah Çelebi

Afyon Merkez’de Mevlevi camii içerisinde

İkinci Sultan Veled diye meşhur olan Divani Mehmed Çelebi’nin oğlu olan Hızır Şah Çelebi, 1497 yılında dünyaya gelir. 1525 yılında hilafetnamesini alan Çelebi babası Divani Mehmed Semai’nin vefatıyla da makamlarına geçer.
Olup dil-i sir seyr-i enfüs ü afak ü nagah
Vera-yı perde-i gaybe çekince peyker-i canı
Didi tarihini bir müstemend-i derd-i hicranı
Beka mülkine çekdi ‘askerin Sultan Divani

1570’te vefat eden Hızır Şah’ın Şeyh Şah Mehmed Çelebi isminde bir oğlu ile II. Destina Hatun isminde bir kızı olur.
[toggle title=“Kaynaklar load=”hide”]

Abdulhalim Durma , Afyon Evliyaları
Mehmet Gündoğan , Afyon Alim ve Evliyaları , Medrese kitabevi , 1999
H. Fikri Yazıcıoğlu , Afyon Evliyaları ve İlim Adamları , 1969
[/toggle]

Furuni Mehmet Dede

Furuni Mehmet dede

Afyon Merkez’de Mevlevi camii içerisinde

Sultan Divani hazretlerinin Çiltenan olarak adlandırılan 40 mürdindendir. Divan-ı Kebir getirmek için Sultan Divani ile beraber İran’a setahat etmiştir. Uzun süren yolculuk esnasında Acemistan topraklarında giderken dervişlerin yanındaki yiyecek bitip açlık tehlikesiyle karşılaştılar.

Sultan Divani hazretleri Mehmet Furuni Dedeye hitaben ” Ey Dervişi Tennur Mehmet Furuni Dede bu dervişlere kayıp cebinden ekmek bahşet ” diye emretti . Hak aşıkı Mehmet Dede ellerini Semaya kaldırıp dua etti. Hep birlikte el kaldırıp, Cenab-ı Hakka yalvardılar. Dua bittikten sonra Mehmed Dede kolunun altından sıcak pide çıkartarak derviş arkadaşlarına dağıttı. Bu hadiseden sonra Mehmed dedeye Furuni ismi verildi. Hicri 936 yılında vefat etmiştir. Kabri Mevlevihane camiinde Sultan divanı hazretlerinin yanındadır.

[toggle title=“Kaynaklar load=”hide”]

Abdulhalim Durma , Afyon Evliyaları
Mehmet Gündoğan , Afyon Alim ve Evliyaları , Medrese kitabevi , 1999
H. Fikri Yazıcıoğlu , Afyon Evliyaları ve İlim Adamları , 1969
[/toggle]

Sultan Divani

Afyon – afyon mevlevihanesi

Sultan Veled ve Ulu Ârif Çelebi’den sonra Mevlevîlik tarîkatine mühim hizmetlerde bulunan önemli isimlerden DSC01985olan Sultan Dîvânî (Dîvâne Mehmed Çelebi), Hz. Mevlânâ’nın yedinci kuşak torunlarındandır.
Doğum tarihi ile ilgili net bir bilgiye sahip olmamakla beraber, 1448 veya 1471 tarihlerinden birinde doğmuş olmasının kuvvetli bir ihtimal olduğunu söyleyebiliriz.
Afyonkarahisar bölgesi, 13. yüzyılda Germiyanoğulları beyliğine bağlı idi. Germiyanoğlu Bey’i Mehmet Bey, Hz. Mevlâna ve Mevlevîliğe karşı muhabbeti olan bir devlet idarecisidir. Bu muhabbetin neticesinde, oğlu Süleyman Şah’a, Sultan Veled’in kızı (Hz. Mevlâna’nın Torunu), Mutahhara Hatun’u almış ve Çelebi sülâlesi ile akrabalık kurulmuştur.
Mehmet Çelebi çok güzel semâ ettiği için babası tarafından kendisine “Semâî” lakâbı verilmiş, kendisi de şiirlerinde “Semâî” mahlasını kullanmıştır. Kendisine “Dîvâne” de den- miştir. Bu Farsça sıfat, “Hak yolunda kendinden geçen, aklını kaybeden, ilâhî aşkın etkisiyle hayrete düşen, şaşırıp kalan” anlamlarını içermektedir. Mehmed Çelebi’ye ait bazı menkıbelere baktığımızda, halkın kendisine bu sıfatı yakıştıracak bazı sebepler bulunmaktadır. Bu yakıştırmanın, tasavvufî düşünce geleneğinde kendine özgü bir konumu da mevcuttur.
Yaygın olarak kullanılan diğer lâkabı “Dîvânî”nin ise; Timur tarafından Semerkand’a götürülen, daha sonra da Şah İsmail’ce Tebriz’e nakledilen Hz. Mevlâna’nın Eseri “Dîvan- ıKebir”i, rüyasında gördüğü Hz. Mevlâna’nın manevî işaretiyle Tebriz’e gidip getirmesinden dolayı verildiği düşüncesi hakimdir.
Bu iki yaklaşımı kendi içerisinde bulunduğu şartlara göre değerlendirmemiz daha sağlıklı olacaktır. Zaman içerisinde her iki lakab da sıkça kullanılmış, özellikle “Dîvânî” halk arasında daha fazla tercih edilmiştir.
Sadık müridi Muğlalı İbrahim Şâhidî Dede’nin anlattığına göre Sultan Dîvânî; rind meşrep, coşkun ve cezbeli bir mevlevîdir.
Muğlalı İbrahim Şâhidî Dede; mürşidi ile yaptığı seyahatleri kayda geçirerek, türünün ilk örneği olan (ilk edebî seyahatnâme) “Gülşen-i Esrâr”ı yazmıştır.
Edebi Kişiliği
Sultan Dîvânî’nin, “Şiirleri” ve “Tarîkat’ül Arifîn” adlı tasavvufî bir risalesi mevcuttur. Şiir tekniği bakımından devrin üstad şairlerini aratmayan Semâî, özellikle bazı şiirlerinde ses tekrarları ve benzerliklerinden faydalanmak suretiyle âhenk bakımından mükemmeliyete ulaşmıştır.
Göründü karşıdan bir gevher-i pâk
(Karşıdan bir temiz cevher göründü)
Her lâle yanak dillere bir dâğ-ı nişândur
(Her lâle yanak gönüller için bir nişan yarasıdır)
Tasavvufi Kişiliği
Babası tarafından veliahd tayin edilen ve şeyhlik makamına oturtulan Dîvâne Mehmed Çelebi, denilebilir ki Mevlevîlik tarîkatinin Bânî-î Sânîsidir (İkinci Kurucusu). O, vecd ve istiğ- raka dalmış cezbeli bir şeyh, Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferinde büyük yararlılıklar gösteren bir alperen,Yavuz ve Kânûnî başta olmak üzere bir kısım üst düzey devlet ricali üzerinde etki- li olmuş bir siyaset ve teşkilat adamıdır. Hayatı ile ilgili bilgi veren kaynaklarda, bilhassa mürîdi Şâhidî İbrahim Dede’nin Gülşen-i Esrâr adlı eserinde, yaptığı faaliyetler ve kerametleri hakkında bilgiler mevcuttur.
Şâhidî İbrahim Dede, Dîvâne Mehmet Çelebi’ye intisabını ve birlikte yaşadıkları bazı hadiseleri şöyle anlatır. “…ben de ona uydum, yokluk denizine daldım. Daima önünde yalınayak koşardım. Yolda üzengilerine pabuç asılmış bir at verir, binmemi emrederdi. Binsem bile biraz sonra iner, ayaklarımdan pabuçları çıkarırdım. O, benim atımı bir abdala verir, ‘sakın kimse binmesin’ der, yedekte çektirirdi. Bir an bile bensiz olamazdı. Lutfeder de ‘Şâhidî’ derdi, ‘Neden böyle cefâlar ediyorsun, neden yaya yürüyorsun, neden ayakların yalın? Gönlüm inciniyor, acıyorum sana.’ Bense: ‘Ey şâh-ı velâyet, ayakkabılarımla senin bastığın yollara basamam ben’ derdim. Bunu duyunca: ‘Ah Şâhidî, yaktın beni’ derdi.
Sultan Dîvânî Tarafından Açılan Mevlevîhaneler
Burdur, Galata(İstanbul), Eğirdir, Muğla, Sandıklı, Bağdat(Irak), Cezayir, Kahire (Mısır), Lazkiye (Suriye), Midilli (Yunanistan), Sakız (Yunanistan).
Vefatı
Şâhidî İbrahim Dede’nin 1544’te yazdığı Gülşen-i Esrar’ında, Dîvâne Mehmet Çelebi’nin sağ olduğuna dair işaretler ve 1545’te bir mesnevî vakfiyesine şahâdeti; Şâhidî Dede’nin Şeyhi’nin vefatından sonra, her sene kabrini ziyaret maksadıyla Afyonkarahisar’a geldiği, muayyen bir süre kalıp döndüğü, H.957/M.1550 tarihindeki ziyaretlerinde vefat ettiği ve şeyhinin yanına gömüldüğü dikkate alınırsa, Dîvâne Mehmed Çelebi’nin H. 953/M.1546 veya H.954/M.1547 yıllarında vefat etmiş olması gerektiği söylenilebilir.
Kendisinden sonra Afyonkarahisar Mevlevî tekkesi postuna oğlu Hızır Şah oturmuştur.

Abdulbaki Baykara

İstanbul – Merkez Efendi ‘de Yenikapı Mevlevihanesinin hemen yanında yer alan Hamuşan Kabristanında

Yenikapı Mevlevihanesi ‘nin son şeyhi olan Meh­med Abdülbaki Efendi, Şeyh Mehmed Celaleddin Dede ile Meclis-i Zabtiye üyesi ve Mevlevilik tarikatına bağlı olan Mustafa Naili Efendi’nin kızı Nazife Zeliha Hanım’ın çocu­ğudur.

Dedesi, Yenikapı Mevlevihanesi‘nin tanınmış şeyhi Os­man Selahaddin Dede‘dir. Abdülbaki Dede küçük yaşta Mevlevi sikkesi giymiş ve on iki yaşında sema çıkarmıştır. Dedesi başta olmak üzere devrinin tanınmış isimlerinden Kur’an, Farsça, Arapça ve Mes­ nevi konusunda dersler almıştır.

Bunlar arasında Sütlüce Sadi Dergahı Şeyhi Hasirizade Mehmed Elif Efendi ve Mesne­vihan Mehmed Esad Efendi, Mesnevi konusunda Abdülbaki Dede’nin eğitiminde önemli bir yere sahiptir. Abdülbaki Efendi, babası Celaleddin Efendi’nin is­teğiyle ve Konya’daki Abdülvahid Çelebi’nin izniyle 1903 yı­lından itibaren Yenikapı Mevlevihanesi postnişinliğine vekalet etmeye, şeyh sikkesi giyip İsm-i Celal okutmaya ve sema ayini icrasına başlamıştır.

Babasının 1908 yılında Hakk’a yürümesi üzerine II. Abdülhamid’le iyi geçinmek isteyen Abdülhalim Çelebi, Abdülbaki Efendi’yi padişahın sevmediği Yenikapı Mevlevihanesi şeyhliğine atama konusunda tereddüt etti. Bu gerginliğin kaynağı, Abdülbaki Dede’nin dedesi Osman Sela­haddin Dede’nin şeyhliğinden beri Yenikapı Mevlevihanesi’nde özgürlükçü siyasi fikirlerin zemin bulmasıdır.

Ancak aynı yıl 31 Mart Olayı gerçekleşti ve II. Abdülhamid’in yerine Sultan V. Mehmed Reşad getirildi. Sul­tan Reşad’ın Abdülbaki Dede ile ilişkileri çok iyiydi. Bu ge­lişmeler sonucunda Abdülhalim Çelebi, yirmi beş yaşındaki Abdülbaki Dede’yi Yenikapı Mevlevihanesi’ne şeyh tayin etti.

il. Abdülhamid zamanında kundaklanan Yenikapı Mevlevihanesi, bu dönemde biraz nefes almıştır. Tadilattan ge­çen tekke Balkan Harbi ve I. Dünya Savaşı sırasında yaralılar için hastane olarak kullanılmıştır. Tekkenin dervişleri I. Dün­ya Savaşı sırasında kurulan Mevlevi Alayı’na katılmış, şeyh de binbaşı rütbesi ve komutan vekili olarak Şam’a gitmiştir.

Abdülbaki Dede erken bir yaşta Şevkiye Hanım ile evlenmiştir. Bu evlilikten Ahmed Gavsi ve Mehmed Celaled­din adındaki oğulları ve Fatma Kerra adında bir kızı olmuştur. Bu evlilik 1912 yılında son bulmuştur. Abdülbaki Dede, aynı yıl Doktor Mustafa Münif Paşa’nın üvey kızı Emine Güzide Hanım’la evlenmiştir. Bu evlilikten Osman Selahaddin Rüsuhi ve Nazife Gevher adındaki çocukları dünyaya gelmiştir.

1925 yılında tekkelerin kapanması üzerine Abdülba­ki Dede için dramatik bir hayat başlamıştır. Kütüphaneleri Tas­nif Komisyonu üyeliğinde bulunan şeyh, kısa süreliğine de İs­ tanbul Türk Ocağı’nın müdürlüğünü yapmıştır. Darülfünun ‘da Farsça hocalığına getirilmiş, ama 1933 üniversite reformu sı­rasında yerine Alman bir hocanın atanması sonucu yine işsiz kalmış, evini geçindiremez olmuştur.

1935 yılında kalp krizi geçiren ve Hakk’a yürüyen Abdülbaki Dede’ nin cebinden bir iş başvurusu çıkmıştır. Ab­dülbaki Dede, Yenikapı Mevlevihanesi’nde sırlanmıştır.