Fahri Kulu Efendi

 

Konya – Hacı Fettah Kabristanında Şeyhi Muhammed Bahauddin efendi’nin yakınında

Fahri Kulu Efendi (k.s.) Silsile-i Şerifi

1880 yılında Taşkent’te doğdu. Annesi Ayşe Hanım’dır. Babası, âlim bir zat olan Mehmed Hocadır. Babası Hadimli Mehmet Vehbi Efendi’yi de okutmuştur.

Fahri Efendi, daha yaşını doldurmadan annesini, 2-3 yaşlarında babasını kaybetmiştir. Efe dayısı ve anneannesinin himayesinde ilk tahsilini tamamlamıştır. Arkasından Taşkent Rüşdiyesini bitirdik­ten sonra dayısı onu tahsilini ilerletmesi için Konya dı­şında tanıdığı Mudurnulu bir hocanın yanına göndermiş, fakat gereken ilgi gösterilmeyince Konya’ya dönmek zo­runda kalmıştır.

Okumak isteyen Fahri Efendi’yi dayısı, daha sonraları Konya’ya getirerek Sivaslı Ali Kemal Hoca’ya ( veya Ala­dağlı Hoca’ya) teslim etmiştir. Bahauddin Efendi ile tanışması ise şöyle olmuştur: Bir gün hocası ile çarşıya çıkmış, Kapu Camii’nin doğu şadırvanının önünde, o sıralar Paşadairesi müderrisi Mu­hammed Bahauddin Efendiye rastlamışlar, iki hoca se­lamlaşıp görüşmüşler. Hocası çömezine “Evladım, bu gelen zata şeyh efendi derler, yanına vardığımızda elini öp” der, Fahri Efendi de öper. Bu genç talebenin tavrı ve hali şeyh efendi hazretlerinin hoşuna gider ve ‘Bunu bize ver bizde okusun’ teklifinde bulunur. Bu görüşmeyle Fahri Efendi’nin ilmî ve manevî hayatı başlamış olur. Fahri Efendi, daha sonra İstanbul’a giderek zamanın meşhur âlimlerinden medrese tahsili görerek icazet al­mıştır. On yıl kadar süren İstanbul’daki tahsil hayatı sırasında Sebilürreşad ve Beyan-ı Hak gibi çeşitli dergilerde ve ga­zetelerde ilmî, edebî ve fikrî yazılar yazmıştır. Fahri Efendi, Arapça ve Farsçanın yanında Rumcayı da çok iyi bilirdi. Bir dönem Sofya’da vaizlik yapmıştır.

Fahri Efendi Hoca, Konya’ya dönerek Şeyhi Bahaud­din Efendi’nin vefatı üzerine de halifelik görevini üstlen­miştir. Ana dili gibi Arapça, Farsça ve Rumca bilen Fah­ri Efendi, Bahauddin Efendi’nin küçük oğlu Ahmet Ziya Efendi’nin müdürü olduğu Islâh-ı Medaris’te müdür yar­dımcılığı görevinde bulunmuş, birçok talebenin yetişme­sine emek vermiştir.

Medrese Hocalığı döneminde Konya’da neşredilen Meşrık-ı İrfan gazetesinde yazılar yazan Fahri Efendi medreselerin kapatılması üzerine evine çekilerek, ömrü­nü ibadet ve taatla geçirip, vefatına kadar irşada devam etmiştir. Gelen ziyaretçilerini evde kabul ederek, onların yetişmeleri için sohbetlerde bulunmuş, halka her zaman yardımcı, onların her türlü dertlerine derman olmayı ken­dine görev edinmiştir.

Âlim, fazıl, edip ve son derece nezih bir kimse olan Fahri Efendi, tasavvuftan ileri gelen büyük bir hoşgörü­ye sahip olarak tanınmış, bu nedenle herkesin hürmeti­ni kazanmıştır. Tevazu sahibi olduğu, ev işlerine yardım ettiği, “Siz yorulmayın, biz yaparız” denilince “Benim de bu kadar hizmetim bulunsun” diyerek, misafirlerine bizzat kendisinin hizmet ettiği kaydedilir. Güzel şiirler yazan, birçok dinî ve tasavvufî konuyu veciz bir şekilde mısralara döken Fahri Efendi, meşhur “Kaside-i Bürde” yi tercüme edecek derecede Arapça’ya ve şiir gücüne sahipti. “Ahirete İman” isimli şiirinin bir bö­lümü şöyledir;
“Gözet ahkâm-ı Mevlâyı, yarın ruz-i kıyamet var
Mücazât var, mükâfat var, günahkâra ikâbullah
Unutma zinhar ölmek var, ölüp sonra dirilmek var
Çırılçıplak derilmek var, bürür âfakı havfullah”138

Fahri Efendi’nin keramet sahibi olduğu, ziyaretine ge­lenlerin kalbinden geçenleri bildiği, soru sormak isteyen­lerin sorularını sohbeti sırasında cevaplandırdığı ifade edilmiştir. “Diyanet İşleri eski Başkanlarından Ahmet Ham­di Akseki, ziyarete geldiği Çimili Hakkı Efendi Hoca’ya, Muhyiddin-i Arabi’nin Füsus ve Fütühat-ı Mekkiyye gibi eserlerini tercüme ettiği hâlde bazı kısımlarını halâ an­layamadığını söyler. Hakkı Efendi de meselenin Fahri Efendi’ye açılmasını tavsiye eder. O akşam sohbet sıra­sında fikri sorulan Fahri Efendi, mütevazı bir şekilde açık­lamalar yapar. Hayret içinde kalan Ahmet Hamdi Akseki, Fahri Efendi gittikten sonra Hakkı Efendi’ye;
-“Yahu Hakkı Efendi, bu nasıl ilim. Ömrümüz boşa git­miş, ilim buymuş” demekten kendini alamaz.
Fahri Efendi, 26 Temmuz 1950’de vefat etti. Hacı Fettah Mezarlığı’nda Şeyhi Muhammed Bahauddin Efendi’nin yakınına defnedildi.
Kabir taşında şu kitabe yazılıdır;
“Geldim iline müflis ve muzdarrım İlâhî
Bir sadakaya nur-u cemalinden İlâhî
Zenbil-i niyazım boş, dolduruver lütfen İlâhî
İhsanına enbarına medyunum İlâhî
Taşkentli Muhammed oğlu Fahreddin Kulu.”139

[toggle title=“Kaynaklar” load=”hide”] Kaynak( Allah bu çalışmaları yapanlardan razı olsun. Ebedi saadet nasip etsin. Amin)
Muhammed Kudsi Bozkıri, Yrd. Doç. Dr. İsmail Bilgili – Ahmet Çelik [/toggle]

Abalı Şeyh – Büyük Hacı İsa Efendi

 

Konya – Taşkent – Bolay Köyü

Muhammed Kudsi Bozkıri hazretleri’nin halifesi

Abalı Şeyh – Büyük Hacı İsa Efendi (k.s.) Silsile-i Şerifi 

Büyük Hacı İsa Efendi , Hadim’in Bolay köyünde 1813 yılında dünyaya geldi. Birçok âlim yetiştiren bir aileye mensuptur. İlk tahsilini babası ulemadan Süleyman Efendi’de yaptı. İsa Efendi, Hadim’de Hocası Münzevi Said Efendi’nin, sonra da Konya medreselerinde meşhur müderrislerin derslerine de vam ederek ilim sahasında ilerleyip, icazet aldı. Bu arada tanınmış hattatlardan olan Ali Fevzi Efendi’den yazı dersleri alarak hattat oldu.

Müderris olduktan sonra Bolay’a dönen İsa Efendi, orada bir cami, medrese ve çeşme yaptırarak, medresede birçok talebe okutup yetiştirdi. Misafirperverliği, cömertliği, ilim ve irfanıyla meşhur olarak halkın sevgisini kazanan Hacı İsa Efendi, siyah bir aba giydiği için “Abalı Şeyh” olarak da anıldı.

Genç yaşında Memiş Efendi’ye intisap ederek onun halifelerinden birisi oldu.

Karaman, Konya ve İstanbul’da özellikle de sarayda vaaz eden İsa Efendi, ilk zamanlar tasavvufa karşı çıkmış, ancak başından geçen bir olaydan sonra Memiş Efendi’ye intisap etmiştir. Bu olay şöyledir:

Bir gün Karaman’da vazederken tarikat ve tasavvuf ehli hakkında ileri geri konuşmuş hatta Memiş Efendi’nin de aleyhinde bulunmuştu. Öfkelendiği bir sırada vazettiği caminin kümbeti büyük bir gürültü ile patlayınca, herkes bu olaya şaşırıp kaldı. Bu yüzden kendisine kümbet patlatan hoca lâkabı takıldı. Konuşmasını keserek misafirhaneye çekilen İsa Efendi, gece rüyasında Memiş Efendi’yi gördü. Önüne diz çöktüğü Memiş Efendi, elinde bir makas olduğu hâlde:

-“Gel bakalım Abalı. Sen çok ileri gittin, uzat şu dilini keseyim” deyince İsa Efendi özür diledi. Bunun üzerine Memiş Efendi: -“Senin manevî ilim ve hâle ihtiyacın var, bunun için bize gelmen gerekir. Yarın doğruca bize geleceksin” hitabıyla kan ter içinde uyanır.

Sabah erkenden Bozkır’ın yolunu tutarak, Memiş Efendi’nin huzuruna çıkar, elini öper, tekrar özür diler ve ona intisap eder. Bir süre Memiş Efendi’nin yanında misafir kalır, seyr-ü sulûkunu tamamladıktan sonra Bolay köyüne döner. Şeyhinin ilk halifesi olarak, şeriat ve tarikat ilmini birlikte yayar.

1874 yılında irşat ile meşgul bulunduğu Bolay Köyü’nde bir içme suyu meselesi sebebiyle kavga eden köylüleri ayırmak için araya girdiği sırada başına gelen bir taşla yaralanır ve bu sebeple de vefat eden İsa Efendi, köyünde defnedilir.

Büyük Hacı İsa Efendi olarak anılan merhumun yazdığı “Evrad-ı Bahâiye” ile bir “Delâil-i Hayrat” torunlarının çocuklarında bulunmaktadır.

[toggle title=“Kaynaklar” load=”hide”] Kaynak( Allah bu çalışmaları yapanlardan razı olsun. Ebedi saadet nasip etsin. Amin)
Muhammed Kudsi Bozkıri, Yrd. Doç. Dr. İsmail Bilgili – Ahmet Çelik , [/toggle]

Ali Rıza Kudsi Efendi

Suriye – Kasiyun dağı eteğindeki takva camii bahçesinde

Ali Rıza Kudsi Efendi Silsile-i Şerifi

Hasan Kudsi Efendi’nin oğullarından Ali Rıza Kudsi Efendi 1304/1886 tarihinde Konya’da doğdu Babasın dan, Muhammed Bahauddin Efendi ve Şeyhzade Ahmed Ziya Efendi’den dersler aldı.Ali Rıza Kudsi Efendi medrese eğitimi yanında Rüştiye ve Daru’l-Muallimin’den de mezun oldu. Çanakkale Savaşı’na katılarak sol kolundan yaralandı.

Yeğenoğlu Medresesinde bir ara görev yaptı. Daha sonra Paşadairesi’nde müderris oldu. Islâh-ı Medaris’te Arapça, akaid ve kıraat derslerini okuttu. Fahri Efendi, Hacıveyiszade Mustafa Efendi ve Ahmed Kudsi Eminoğlu öğrencilerindendir.

Ali Rıza Kudsi Efendi, Nakşî tarikatında Şeyh Zeynel Abidin Efendi’nin halifesidir. Konya’da İntibah dergisini çıkararak başyazarlığını yaptı. Ayrıca Babalık dergisinde de yazılar yazdı.
-Namaz’da Miktar-ı Kıraat,
-Ezan ve Hutbe,
-El-Firakul İslamiyye,
-Küllühüm Müslimün adlı eserleri vardır.

Kurtuluş Savaşı sonrası yurt dışına çıktı. Önce Mısır’a sonra Suriye’ye gitti. Şam’da 1956 yılında vefat edip Kasyun Dağı eteğinde Takva Camii’nin bahçesine defnedildi.
Mezar taşında şunlar yazılıdır:
“El-Fâtiha Ya Rahîm Hâzâ Kabru’l-Merhûm ve’l-Mağfûr Eş- Şeyh Ali Kudsî Min Hüddâmi’t-Tarikati’l-Aliyye En-Nakşibendî Sene 1375 H. (1956 M.)”
Kendi yerine Muhammed Cığıl Efendi (1904–1987)’yi halife olarak bıraktı.

[toggle title=“Kaynaklar” load=”hide”]Kaynak( Allah bu çalışmaları yapanlardan razı olsun. Ebedi saadet nasip etsin. Amin)
Muhammed Kudsi Bozkıri, Yrd. Doç. Dr. İsmail Bilgili – Ahmet Çelik , [/toggle]

Muhammed Zeynel Abidin Efendi

Medine – Cennetül Baki’de Hz. Osman’nın civarında

Muhammed Zeynel Abidin Efendi (k.s.) Silsile-i Şerifi

Bahauddin Efendinin büyük oğlu Zeynel Abidin, 1866 yılında Konya’da doğdu. İlk tahsilini Konya’da, medrese tahsilini de İstanbul’da yaptı. Babası Şeyh Bahauddin Efendi’den sonra Nakşî Halidî şeyhi oldu.

Orta boylu, şişmanca olan Zeynel Abidin Efendi, beyaz bir derviş arakıyesi üstüne gelişi güzel sarılmış sarığı, sırtında bir lâta ve bol bir cübbe, ayağına ise futa gibi daracık lapçinler ve üzerine de taka gibi yayvan pabuçlar giyer, tel çerçeveden yapılan gözlükler takardı.

Nakşibendî Tekkesi Konya Postunda iken şöhreti Bozkır ve civarı, Hadim, Taşkent, Karaman, Seydişehir ve Beyşehir’e   kadar yayıldı. Islah-ı Medâris’i kurdu. Bir müddet müderrislik yaparak talebe yetiştirdi.

Politikaya atılan Zeynel Abidin Efendi, 1908’deki Meclis-i Mebusan seçimlerinde Konya’dan, İttihat ve Terakki Fırkası milletvekili seçildi. 1911 yılına kadar İttihat ve Terakki Partisi’nin diğer mebuslarıyla birlikte hareket eden Zeynel Abidin Efendi, Meclisten Konya’ya fazla tahsisat ayrılması için Konyalı mebuslarla birlikte hareket etti. Şehrin valileriyle görüşerek çeşitli meselelerin halline yardımcı oldu.

1911 yılının ortalarına doğru İttihat ve Terakki Partisi’nin bazı çalışmalarını onaylamayan Zeynel Abidin Efendi, muhalefet safına geçerek, 21 Kasım 1911 de Hürriyet ve İtilaf Fırkası kurucuları arasında yer aldı.

Hürriyet ve İtilaf Partisi merkez teşkilatı idare heyetinde görev alan Zeynel Abidin Hocaefendi, Konya’da il teşkilatını kurdurarak, Mazlumzade Hacı Osman’ın sahipliği, Mehmet Hilmi Efendi’nin mesul müdürlüğü altında, Mehmet Burhanettin, Rusçuklu Ali Şevki, Ali Rıza gibi yazarların yazılarıyla destek verdiği “Meşrik-i İrfan” gazetesini destekledi.

İttihatçıların bütün gayretlerine rağmen nüfuzunun geniş bir sahaya yayılması sonucu 18 Ocak 1912 ikinci dönem Mebusan seçimlerinde, Bozkır, Hadim, Taşkent, Karaman, Beyşehir, Seydişehir seçmenleri Zeynel Abidin Efendi’ye oy verdiler. Konya merkezdeki altmış dört seçmenden dördü oy kullanmadı, geriye kalan altmış kişiden, elli dokuzunun reyini aldı. Ancak nedendir bilinmez, Meclis-i Mebusan’da, mazbatası uzun müddet tasdik edilmedi, münakaşalara yol açtı.

İttihat ve Terakki Partisi Hükümetinin, Mahmut Şevket Paşa’nın öldürülmesi olayında suçladığı Zeynel Abidin Efendi diğer Hürriyet-İtilafçılarla birlikte hapis yattı. Daha sonra Gemlik’e sürgün gönderildi.

30 Ekim 1918 Mondros Antlaşması’ndan sonra İstanbul’a geri geldi. Hürriyet ve İtilaf Partisi’nin yeniden canlandırılmasına ön ayak oldu.

Keskin zekâsı, kuvvetli medrese mantığı ile bilenmiş şahsiyetinden ayrı olarak yaman bir politikacıydı. Konya ağzı ile hitabet kudreti ve belâgat kabiliyetinin yanı sıra kaleminin de kuvvetli oluşu sebebiyle Hürriyet-İtilafın ileri gelenleri arasında Konyalı yabana atılır biri değildi. Bu özelliğini duyan Padişah Vahdettin, halka yakın olmak, halkla temas kurmak için her çeşit vasıta ve teşkilattan mahrum bulunduğu bir sırada Zeynel Abidin Hoca’ya iltifat ve itibar etmiştir.

Zeynel Abidin Efendi’nin Sultan Vahdettin ile tanışması şöyle anlatılır;
“Zeynel Abidin Hoca’nın uzun yıllar mebusluk yapmış, dini ve umumi kültürü geniş, zeki ve becerikli bir zat olmasına rağmen, halkla anlaşmasına çok ehemmiyetli bir vasıta teşkil eden mahalli lisanını bırakmamış olması padişahın hoşuna gidiyordu.

Öğrendiği Frenkçe kelimeleri bile Konya ağzına çevirerek telâffuz etmekten kendini alamayan Zeynel Abidin Hoca’nın, padişahla tanıştığı o zamanki memleketin durumuna göre siyasi içtihadı;

— Velinimetim, bu memleketi ancak bir İslam demokrasisi kurtarabilir! Tarzındaki ifadesinden ibaretti.

Padişah Vahdettin’e Tanzimat hareketlerine karşı olduğunu, Yeniçeri Ordusu’nun kaldırılmaması gerektiğini ve Gülhane Hatt-ı Hümayunu’nu okuyan Mustafa Reşid Paşa’nın affedilmesinin mümkün olmadığı yolundaki düşüncelerini de aktaran Zeynel Abidin Hoca, padişahın emriyle Edirne iline vali tayin edildi.

Üç-beş gün Edirne valiliğinden sonra Padişah Vahdettin Zeynel Abidin Efendi’yi I. Damat Ferit Hükümeti’ne Ayan üyeliğine aldırdı

Zeynel Abidin Efendi, Milli Mücadele’den sonra “Yüzellilikler” listesi ile yurtdışına çıkarıldı.

Zeynel Abidin Efendi, ailesiyle birlikte önce Hatay İskenderun’a daha sonra da Mısır ve Şam’a giderek yerleşti. 1935 yılından itibaren de Medine-i Münevvere’ye yerleşti. Islâh-ı Medaris’te okuyan ve sonradan Medine’ye yerleşen Saatçi Osman Efendi, Zeynel Abidin Efendi hakkında şunları anlatır:

“Zeynel Abidin Efendi’ye Medine’de iken şu soru sorulmuş;

– Efendi Hazretleri tasavvufu ve dervişliği en kısa olarak nasıl tarif edersiniz. Kendisinin bu suale verdiği şu cevabın, yıllardır tesiri altında bulunmaktayım:
-Derviş, hazır askerdir!

Böyle bir tarif, tasavvuf tarihinde görülmemiştir. Bu tarif beni kendimden geçirmiş, mest etmiştir… Bu tarife göre mücahitler hep derviştir ve dervişlerin de hep mücahit olmaları lâzımdır.

Derviş, kendi nefsini terbiye edip İslâm’ı yaşadığı gibi, ümmet-i Muhammediye’yi de yaşatıp kurtarmakla vazifelidir… Sahabe-i Kiram, en büyük dervişlerdir. Çünkü İslâm’ı hem yaşamış, hem yaşatmaya çalışmış ve daima hazır birer asker olarak cihad etmişlerdir.”

Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi ise Zeynel Abidin Efendi için şunları anlatır:“Zeynel Abidin Efendi, Ziya Efendi kadar âlim değildi. Fakat son derece zeki ve basiret sahibi idi. Uzak görüşlüydü. Cesur ve pehlivan yapılı bir zattı. Baştan hep taraf olduğumuz İttihat ve Terakki Cemiyetinin iç yüzünü ilk fark ederek bizi uyaran ve o fesat ocağına karşı mücadele bayrağını açmamıza sebep olan Zeynel Abidin Efendi olmuştur. -Bu teşekkül, bu fırka masonların ve Yahudilerin, İslam ve Osmanlı düşmanı zümrelerin elinde alettir. Bu fırka sonunda memleketin başına büyük felaketler getirecektir. Bizim bundan ayrılmamız gerekir, demiş, sonuna kadar da bu fikirde ve mücadelesinde devam etmiştir.

Medreselerin ıslah edilmesi gerektiğine inanarak kardeşi Ziya Efendi’yi bu işe sevk ve teşvik eden ondan Islâh-ı Medaris açmasını temin eden de Zeynel Abidin efendidir.”

Burhanzadeler’den Rüveyda Hanım ile evlenen Zeynel Abidin Efendi’nin Ayşe, Emine, Behiye ve Kadriye adında dört kızı oldu.

Şam’da vefat eden Rüveyda Hanım’ın cenazesi Zülkifl Mezarlığına, Medine’de vefat eden Zeynel Abidin Efendi’nin cenazesi ise Medine Baki Mezarlığı’nda Hz. Osman (r.a)’ın kabri civarına defnedildi.

Soyu; Yardımcı ve Öncü soy isimleri ile devam etmektedir.
Eserleri:
1- İslamiyet ve Meşrutiyet
2- Malumat-ı Medeniye adlı Osmanlı’nın son dönemi ve milli mücadele dönemini içeren anıları vardır

[toggle title=“Kaynaklar” load=”hide”]
Kaynak( Allah bu çalışmaları yapanlardan razı olsun. Ebedi saadet nasip etsin. Amin)
Muhammed Kudsi Bozkıri, Yrd. Doç. Dr. İsmail Bilgili – Ahmet Çelik , [/toggle]

Hacı Muhammed Bahaeddin Efendi (k.s.)

Konya – Merkez – Hacı Fettah Kabristanında

Hacı Muhammed Bahaeddin Efendi hazretlerinin Silsile-i Şerifi

Kutbü’l-ârifin, kıdbetü’l-vasüîn Şeyh Muhammed Bahaüddin Efendi, 1250/1831 yılında Karacahisar Köyü’nde doğdu. Babası ile birlikte Hocaköy’e hicret etti ve orada babası, Memiş Efendi’nin rahle-i tedrisinde yetişti. Babasının vefatından sonra 1279/1862 yılında Konya’ya yerleşti ve burada O’nun halifesi olarak Tarikat-ı Nakşibendiye-i Halidiye kolunu yaydı ve irşadlarda bulundu.

Ödemişli Hasan Kudsi Efendi’nin kızı Ayşe Hanım’la evlendi, Zeynelâbidîn, Ahmet Ziya, Rıfat ve genç yaşlarında vefat eden Nuri adında dört erkek çocuğu oldu.

Kütüb-ü Sitte ve Cevami-i Hadis hafızı da olan Muhammed Bahaüddin Efendi’nin, Bâisü’l Mağfireti fî Beyan-ı Akvâli’l-Vahdeh, Âdabü’l mürîd ve İkazü’n-nâimîn ve Tenbîhü’l mukallidîn eserlerinden bazılarıdır.

Nakşibendî Tarikatı’nın Anadolu’da yayılmasında büyük emeği geçmiştir. Pek çok halifesi ve müridi olan Bahaüddin Efendi, Konya’da büyük Şeyh olarak anılmış, şeriat uleması tarafından da sevilip sayılmıştır.

Muhammed Bahaüddin Efendi, Bekir Sami Paşa (Paşa Dairesi) Medresesi’nde hem müderris hem de tekkenişîndir. 1883 yılında 30 talebesine Dürrü’n-naci ve Dürrü’l-muhtar, ertesi yıl da aynı sayıda talebesine aynı kitapları okutur.

Müspet ilimlerle din ilimlerinin bir arada okutulmasını istemiş ve oğulları, babalarının bu düşüncesini Islah-ı Medâris’de uygulamaya çalışmışlardır. 1906 yılında Konya’da vefat eden Muhammed Bahaüddin Efendi, Hacı Fettah Kabristanı’ndaki türbesine defnedilmiştir. Türbesi, dört sütun üzerine oturmuş etrafı açık bir kubbeden ibarettir. Yanında eşi ile ikinci oğlu Rifat Efendi metfundur. Başta Hacıveyiszade Hocamız ve Fahri Efendi olmak üzere pek çok insan, Şeyh Muhammed Bahaüddin Efendi’den istifade ile ondan feyz almışlardır.

Alâeddin Caddesi civarında Merkez Bankası’nın batı tarafında faaliyette bulunan, Paşa Dairesi de denilen Ebubekir Sami Paşa Medresesi’nde de uzun yıllar müderrislik yapmış ve pek çok talebe yetiştirmiştir. Hayatları üzerinde ayrıca duracağımız Ahmet Ziya, Rifat ve Zeynelabidîn Efendiler, Muhammed Bahaüddin Efendi’nin oğullarıdır. Vefatından sonra tarikatın hilafeti, oğlu Zeynelabidîn Efendi’ye intikal etmiştir.

Şeyh Muhammed Bahaüddin Hazretleri’nin hayatları kabir taşı kitabelerinde özetlenir.

Kabir taşı kitabesi şöyledir:

Hüve’l-Bakî
Sâkin-i Kabr kutbu’l-arifin
Kıdvetü’l-vasılin umdet-ü ehl-i
Es Sahv ve’l müttekîn Şeyh Muhammed
Bahauddin Kuddise Sırrahu Hazretleri Bozkırî
Memiş Efendi nâmıyla meşhur âfâk
Şeyh Muhammed Kudsi kuddise sırrahu Hazretlerinin
Büyük mahdumu ve halife-i mutlakası
Ve Şeyh Hasan Kudsi Hazretlerinin damad-ı âlileridir.
Bozkır kazasının Karacahisar
Karyesinde 1247 tarihinde tevellüd
Buyurup peder-i âli güherleriyle Hâce
Karyesine hicret ve anda pederi
Kutb-u müşârün-ileyhden ulum-u tahsil
Ve tekmil-i meratib-i sulûk iderek ulûm-i
Akliyye ve nakliyyede felekcâh
Ve terbiye-i mürîdanda âyetün min âyetillah olmuştur.
Ve 1279 senede
Konya’ya hicretle tarikat-ı
Aliyye-i Nakşibendiye-i Halidiyye
Üzre irşâd-ı sâlikîn
Ve neşr-i envâr-ı ulûmu din ile
Meşgul olup fi 22 Cemaziyelûlâ
Sene 1324 fî 2 Temmuz pazar gicesi
Saat bir de irtihal buyurmuştur
Mettenallahii Teâlâ bi-enfasihı’l-kudsiyyeti
2 Temmuz senet-i hicriyye-i şemsiyye 1284

[toggle title=”Kaynaklar” load=”hide”]
KVS, H.1300, 1301;
Arabacı, a.g.e. s. 491;
Uyar, Konya Bilginleri, S 120-121, s. 41.Sural, a.g. dizi yazı, 10 Eylül 1975;
İsmail Bilgili-Ahmet Çelik, a.g.e. s.57-58, 115-116;
A. Osman Koçkuzu, “Bahaddin Efendi” DİA, s. 4/458.
[/toggle]

Hacı Abdullah Efendi

Hacı Abdullah Efendi Türbesi ; Konya – Seydişehir’de Seyyid Harun-u Veli hazretlerinin 50 mt yakınında

Muhammed Kudsi Bozkıri hazretleri’nin Halifesi

Hacı Abdullah Efendi (k.s.) Silsile-i Şerifi
1. Hz. Seyyid-i Kâinât Muhammed-i Mustafa (sas.)
2. Hz. Ebû Bekir (ra.)
3. Hz. Selmân-ı Fârisî (ra.)
4. Hz. Kasım İbni Muhammed (ks.)
5. Hz. Câfer-i Sâdık (ks.)
6. Hz. Bâyezid-i Bistâmî (ks.)
7. Hz. Ebu’l-Hasen-i Harakânî (ks.)
8. Hz. Ebû Ali-i Fâremedî (ks.)
9. Hz. Yusuf-ı Hemedânî (ks.)
10. Hz. Abdülhâlık-ı Gücdüvânî (ks.)
11. Hz. Ârif-i Rivgerî (ks.)
12. Hz. Mahmud İncir-i Fağnevî (ks.)
13. Hz. Ali-i Râmitenî (ks.)
14. Hz. Muhammed Baba-ı Semmâsî (ks.)
15. Hz. Emir Külâl (ks.)
16. Hz. Şâh-ı Nakşibend Muhammed Bahâüddîn (ks.)
17. Hz. Alâeddîn-i Attar (ks.)
18. Hz. Yakub-ı Çerhî (ks.)
19. Hz. Ubeydullâh-ı Ahrâr (ks.)
20. Hz. Muhammed Zâhid (ks.)
21. Hz. Muhammed Derviş (ks.)
22. Hz. Hâcegi-i Emkenegî (ks.)
23. Hz. Muhammed Bâkî (ks.)
24. Hz. İmam Rabbânî Ahmed Fâruk es-Serhendî (ks.)
25. Hz. Muhammed Ma’sûm (ks.)
26. Hz. Şeyh Seyfüddin (ks.)
27. Hz. Seyyid Nur Muhammed-i Bedvânî (ks.)
28. Hz. Şemsüddin Cân-ı Cânân-ı Mazhar (ks.)
29. Hz. Şeyh Abdullâh-ı Dehlevî (ks.)
30. Hz. Mevlânâ Ziyâüddin Hâlid-i Bağdâdî (ks.)
31. Hz. Şeyh Muhammed Kudsi Bozkıri (ks.)
33. Hz. Hacı Abdullah Efendi (ks.)

 

1222/1807 yılında Bozkır’ın Karacahisar Köyü’nde dünyaya geldi. Babası Yegen Efendi diye tanınan Seyyid Mehmet b. Ali’dir. Annesi ise Karacaardıçlı Zeynep Hanım’dır. Ailesinin tek çocuğu olan Abdullah Efendi, küçük yaşlarda annesini, beş yıl kadar sonra da babası Mehmet Efendi’yi kaybetti. Üvey annesinin yanında sıbyan mektebini bitirdikten sonra, babasının talebelerinden birisi onu, Hocaköy’de Memiş Efendi’nin medresesine kaydettirdi. Abdullah Efendi bundan sonra tamamen Memiş Efendi’nin terbiye ve tedrisinde yetişti.

Memiş Efendi, bu çok sevdiği talebesini, vefat eden Şeyh Nuri Efendi’nin dul kalan eşi Arife Hanım’la evlendirerek, talebe yetiştirmek üzere genç yaşında Seydişehir’e gönderdi.

1833 yıllarında Seydişehir’e gelerek müderrisliğe başlayan Abdullah Efendi, Şeyh Nuri Efendi Medresesi’nde talebe yetiştirmeye başladı. Oğlu Hacegan Efendi de medrese tahsilini tamamlayarak babasına yardımcı oldu.

Bu sıralarda Memiş Efendi, Seydişehir’in Çavuş köyüne gelip yerleşti. Bundan sonra medresesini oğullarına bırakan Abdullah Efendi sık sık hocası Memiş Efendi’yi ziyaret etmeye ve yanında kalmaya başladı.

Memiş Efendi, zahirî ilimlerde eşsiz bir âlim olan Abdul­lah Efendi’ye, tasavvuf ilmini de öğretti. Abdullah Efendi, Hocasının vefatından sonra tamamen kendisini ibadet, itikâf ve ezkara verdi. Bu hâli tam on altı yıl devam etti.

Bu dönemde Nakşî şeyhi olarak ünü bütün Türkiye’ye yayıldı. Anadolu’nun dört bir tarafından halk akın akın onu ziyarete gelmeye başladı. Zamanının devlet büyüklerinin de sevgi ve itibarını kazandı. II. Abdülhamit Han’ın bile kendisini gizlice iki defa ziyarete geldiği rivayet edilmektedir. Kerameti zahir evliyadan kabul edilen Abdullah Efen­di, bir ara hac görevini de ifa etmiş ve 1901 yılında vefat etmiştir. Hıdır Mescidi denilen bugünkü türbesinin bulun­duğu yere defnedilmiştir.

Otuz altı yıl müderrislik, otuz dört yıl da Nakşibendî Tarikatı’nın şeyhliğinde bulunan Abdullah Efendi, pek çok halife yetiştirmiş ve bunlar vasıtası ile tarikatının yayılmasına vesile olmuştur. Türbesi çok ziyaret edilen ziyaretgâhların başında gelir.

Abdülaziz Mecdi Efendi’nin naklettiğine göre, Ayaşlı Şakir Efendi’nin cezbeye tutularak tasavvuf yoluna gire­ceğini Abdullah Efendi önceden haber vermiştir. Şu hik­metli sözler ona aittir:

“Lisanda olan kelime-i tevhit arızidir. Ölüm halinde fay­dası olmaz. Tevhidin kalbî olması da lâzımdır.”

“Size zulmetmemeleri için, ehlinin gayri yanında haki­katleri söylemeyin.”

“Hakikati de ehlinden gizlemeyin. Eğer gizlerseniz, on­lara zulmetmiş olursunuz.”

Hacı Abdullah Efendi’nin öğrenci ve halifelerinden ba­zıları şunlardır;
1- Hacı Hacegan Efendi
2- Çerkeşli Hacı Hilmi Efendi (Cidde’de vefat etti.)
3- Abdülaziz Mecdi Tolun
4- Sivaslı Ali Kemali Efendi (1920’de Delibaş ayaklanmasında şehid edilmiştir. Kabri Üçler mezarlığındadır.)
5- Ayaşlı Şakir Efendi (1917’de vefat etmiştir. Kabri Şems mezarlığında idi.)149
6- Bergamalı Hacı Abdullah Efendi
7- Eskişehirli Hacı Abdullah Efendi ( 11 yıl aralıksız üç aylarda Seydişehir’de Hacı Abdullah Efendinin yanında erbaine girmiştir.)
8- Akseki Çimili Kara Hafız Hacı Osman Efendi; (Çimili Ahmet Fevzi Efendi (1856–1952)nin babasıdır)
9- Çumralı Hacı Hüseyin Efendi
10- Vilayet muhasebesinden Osman Efendi
11- Denizli Yatağanlı Müderris Mehmed Efendi (1842-1916).

Hacı Abdullah Efendi’den devam eden bazı silsileler ise şöyledir
1- Hacı Abdullah Efendi – Abdülcelil Akhisari – Muham­med Zühdü Asmacı (Manisa) – Ahmed Müştak İlban Re­cebi (Manisa)154
2- Hacı Abdullah Efendi – Ahmed Hilmi Tarsusi – Hacı Ab­dullah Sıddık Mersini – Hacı Huriye Emret – Hacı Gülsüm155
3- Hacı Abdullah Efendi – Halil Develioğlu

Bu kol Biberiye Tarikatı olarak da bilinir. Halil Develioğlu önceleri Rufai, Kadiri ve Bektaşi tarikatında iken sonraları Hacı Abdullah Efendi’ye mürit olmuştur. Biberiye tarikatı denmesinin sebebi yemeklerinde acı biber yiyerek çile çıkarmalarından dolayıdır.

Kaynaklar
Kaynak( Allah bu çalışmaları yapanlardan razı olsun. Ebedi saadet nasip etsin. Amin)
Muhammed Kudsi Bozkıri, Yrd. Doç. Dr. İsmail Bilgili – Ahmet Çelik [/toggle]

Memiş Efendi – Muhammed Kudsi Bozkıri (k.s.)

Memiş Efendi hazretlerinin türbesi ;  Konya – Seydişehir’de çavuş köyünde

”Bir Türk geldi ve bizde ne varsa aldı gitti.”  Mevlana Halid-i Bağdadi

Memiş Efendi
Memiş Efendi

Hacı Memiş Efendi yalnız Konya’nın değil, bütün Anadolu’nun ilminden ve feyzinden istifade ettiği büyük bir Alim ve ünlü bir Veli’dir. Hacı Memiş (Muhammed Kudsi) Efendi 1784 yilinda Konya ili, Bozkır ilçesi, Ali Çerçi köyünde dünyaya geldi.
Babasinin adı Mustafa Efendi, annesinin adı Halime Hanım’dır. Soyu Peygamberimiz Hz.Muhammed (sav)’e dayanır. Çocukluğu Bozkır’ın Karacahisar köyünde geçti. Kendi akrabalanndan aynı zamanda Ebu Said Hadimi Hazretleri’nin de talebesi olan İbrahim Efendi’nin terbiyesi altında yetişti. Daha sonra Karacahisar’da İbrahim Efendi’nin oğlu Müderris Yeğen Muhammed Efendi’den de ders alarak ilmini genişletti.
Alanya, Hadim, Kayseri ve İstanbul’da tahsiline devam ederek eşi bulunmaz bir alim oldu. Meviana Halidi Bağdadi Hazretleri’nin halifesi olan Ödemişli Şeyh Hasan Kudsi Efendi’den Nakşî Halidi Tarikatı İcazeti aldı. . . . Şam’da bulunan Mevlana Halidi Bağdadi Hazretlennı görme arzusu kendisinde dayanılmaz bir hal alınca Şam’a gitti Kırk gün Mevlana Halidi Bağdadi Hazretleri’nin yanında bulunarak O’ndan da İcazet aldı. Mevlana Halidi Bağdadi hazretleri , Hacı Memiş Efendi ile ilgili şöyle buyurmuştur ” Bir Türk geldi ve bizde ne varsa aldı gitti.”
Bir müddet Kudüs’te kaldı. Oradan Mekke-i Mükerreme’ye giderek Hacı oldu. Sonra, dönerek medresesini kurdu. Öğrenci yetiştirmeye başladı.
Daha sonra, Bozkır Hocaköy (Üçpınar)’e yerleşti. Hocaköy(Uçpınar)’de yine medresesini kurarak öğrenci yetiştirmeye devam etti. Orada 17 yıl kaldı. Hocaköy (Üçpınar)’de kendisini çekemeyenlerin çoğalması üzerine Seydişehir’e göç etti. Seydişehir’de talebesi Hacı Abdullah Efendi’nin yaninda 5 ay kaldıktan sonra aynıilçenin Çavuş köyüne gitti. Çavuş’ta da medresesini kurarak talebe okutmaya devam etti.
İlim ve tasavvufu birlikte yürüten Memiş Efendi (rh.a) Miladi 28 “Ekim’1852 / Hicri 14 Muharrem 1269 yilinda Perşembe günü 71 yasinda iken Çavuş köyünde Hakk’ın Rahmetine kavuşmuştur. Talebelerinden ve Halifelerinden Hacı AbdullahEfendi, Hacı Memiş Efendi’yi yıkayıp kefenlemiş, Hocakoy’den gelenlerin hazır olduğu kalabalık bıi cemaatle cenaze namzını kıldırmıştır. Çavuş köyündeki medresenin yanındaki yere defnolunmuştur.
Hacı Memiş Efendi’nin külahla örtülü olan türbesi, Hacı Abdullah Efendi’nin öncülüğünde 1866 yılında yaptırılmıştır.
Hacı Memiş Efendi vefat ettiği zaman geride: bir post, bir hasır, bir çarık ve birde asa’dan başka bir şey bırakmamıştır.
Hayatta iken; “Vücudunu çürüten er olmaz” buyururlardı. Vefatından 13 yıl sonra türbesi inşa edilirken kabri açıldığı zaman kefeni ve vücutları, hayatta olduğu gibi hiç bozulmadığı görülmüştür.
Hacı Memiş Efendi’nin türbesi Konya-Seydişehiryolu üzerinde, Konya”dan itibaren 70. km’deki Çavuş Kasabası’ndadır.
Hacı Memiş Efendi ,Baki aleme göç ettikleri zaman 4 hanımından 7 oğlu ve 4 kızı bulunmakta idi. Torunlarından Zeynel Abidin Efenedi , Rıfat Efenedi ve Ziya Efendi 1909’da Konya’da Islahı Medaris’i açtılar. Onların yetiştirdikleri talebeler
Memleketimize pek çok hizmetlerde bulundular. Bunlardan bazıları: Fahri Kulu, Hacı Veyiszade Mustafa Kurucu, Saatçi Osman Efendi, İbrahim Hakkı Konyalı ve Abdullah Tannkulu (rahmetullahi aleyhim ecmain).
Ayrıca, sayılan elliye yaklaşan Halifeleri ile de Nakşibendî Tarikatının Halidiye kolunun Anadolu’da yayılmasına vesile olmuştur.

Halifelerinde Bazıları ;
1- Şeyh Muhammed Bahaeddin Efendi (v. 1906) ; Hacı Memeiş efendi ‘nin en büyük oğlu , Konya’da irşad faaliyetini yürütmüş ve Hacı Fettah Kabristanına sırlanmıştır.
2- Şeyh Hacı Abdullah Efendi (v. 1903) ; Seydişehir’de irşad etmiştir. Kabri şerifi Seyyid Harun Veli hazretlerinin hemen karşısındadır.
3- Topbaşzade Hacı Ahmed Kudsi Efendi (v.1889) ; Kadınhan’ın da irşad etmiş , kabri şerifi Mevlana Türbesi bahçesindedir.
4- Muhammed Zahreddin Efendi (v. 1859) ; Bozkır – avdan köyü
5- Şeyh Hacı Feyzullah Efendi (v.1876) – İstanbul

Hacı Memiş Efendi ‘nin Şemaili ve Ahlakı
Hacı Memiş Efendi ; orta boylu, esmere yakın tenli olup alın ve kaşlarının arası açık idi. Kaştan ince ve uzun, gözleri orta ve siyah idi. Burnunun ucu yüksek, ağzı büyük ve genişti. Sakalı gür ve büyükçeydi. Vefat ettiği zaman beyazı siyahından daha çoktu. Kemikleri iri ve kuvvetli idi. Alnında velilik nuru parlamakta olup heybetli bir görünüşe sahipti. Kendisini aniden gören kimse korku ile dolardı. Hacı Memiş Efendi gayet vakur ve sekinet sahibiydi. Asla kahkaha ile gülmezdi. Ara sıra tebessüm ederdi.Çok sıcak kanlı idi. Kendisi ile sohbet eden kimse ondan asla ayrılmak istemezdi.Dili tatlı, yüzü gayet sevimliydi.
Daima hakikatlerden bahseder, marifetleri açıklardı. Hiçbir zaman gereksiz konuşmaz, daima hayırla nasihat buyururlardı. Sözlerini işiten kimseye asla usanma gelmezdi. Keramet eseri olarak, kim dünya sıkıntı ve darlıkları yönünden şikayetçi oiarak onun yanına gelse, hemen ferahlığa kavuşur, büyük bir rahatlık hissederdi. Eğer kendisinde dünya sevgisi varsa, hemen yok olur, geçim sıkıntısı ve dertlerinden kurtulurdu. Netice olarak İlahi dergaha yönelen melek yüzlü bir kimse oluverirlerdi.
Gariplere, yetimlere, yoksullara çok yardlm ederdi. Cömertlikte ve eli bollukta zamanın bir tanesiydi. Dünyaya ve içindekilere iltifat gostermezdi. Sayılmayacak derecede evinde misafirleri olurdu. İmkanları kıt bir köyde oturmasına rağmen hepsini yediri, içirirdi. Herkesi dünya sevgisinden meneder, Allah’ın sevgisine yöneltirdi. ” Rızık için üzülüp ızdırap çeken kimse insan defteri dışındadır.”
buyururdu.

Hacı Memiş Efendi’nin Kızları ve Oğulları ;
Oğulları ;
1- Muhammed Bahaeddin Efendi
Hacı Memiş Efendi’nin 2. hanımı Gümüş Kadın’dan en büyük oğludur. 1834’de Bozkır Karacahisar’da doğmuştur. Hasan Kudsi Efendi’nin kızı Emine Hanımla evlenmiştir. 1862’de Konya Bekir Sami Paşa Medresesi’ne Müderris oldu
44 yıl bu medresede eğitim öğretim faaliyetleri yaninda Nakşı Halidi Tarikatı üzerine Babasinin Halifesi olarak irşat görevini yürüttü. Orayı bir ilim merkezi haline getirdi 1906’da Konyatda vefat etmiştir. Şeyh ve müderris idi. türbesi Konya , Hacı Fettah Mezarlığı’ndadır. Zeynelabidin Efendi (1869-1940) ve Muhammed Rifat Efendi (1871-1920) ve Ahmet Ziya Efendi (1875-1923) isimlerinde üç çocuğu vardır.
2- Mustafa Asım Efendi ( Koca Müftü)
Bozkır Müftüsü idi. M.1906’da Hocaköy’de etmiştir. Orada metfundur.Annesi Gümüş Kadın’dır.
3- Ubeydullah Efendi
M.1881’de Hocaköy ‘de vefat etmiştir. Kabri Kurşunlu Camii bahçesindedir.Annesi Gümuş kadındır.
4- Halid Efendi
(1841 – 1909) Karaman’da vefat etmiştir. Kabri Karaman Ketane Camii bahçesindedir.Annesi Emiş Kadın’dır.
5- Zeynelabidin Efendi
18 yasinda Bozkır Karacahisar köyünde vefat etmiştir. Kabri oradadır. Kur’an-ı Kerim Hafızı idi. Annesi Emiş Kadın’dır.
6- Sıddık Efendi
(1851 – 1921)Bozkır Hocaköy ‘de vefat etmiştir. Orada metfundur.Annesi Emiş Kadın’dır.
7- Hasan Kudsi Efendi
(1847 – 1921) Konya’da vefat etmiştir, Kabri Hacı Fettah Mezarlığındadır. Annesi Emine Hanım’dır.

Kız Çoçukları
1- Havva Hanım
Annesi Havva Hanım’dır. Bozkır Karacahisar’da doğmuştur. Softa Hoca Mehmet Efendi ile evlenmiştir. Kabri Bozkır Hocaköy’dedir.
2- Fatma Hanım
Annesi Gümüş Kadın’dır. Bozkır Kadısı Abdullah Efendi ile evlenmiştir.M.1863’de Hocaköy ‘de vefat etmiştir. Kabri oradadır.
3- Ayşe Hanım
Annesi Gümüş Kadın’dır. Avdan’lı Şeyh Muhammed Zahreddin Efendi ile evlenmiştir. Kabri Bozkır Avdan köyündedir.
4- Hatice Kübra Hanım
Annesi Emiş Kadın’dır. Hocaköy’lü Mehmet Efendi ile evlenmiştir. M.1926yılındaBozkır Hocaköy ‘de vefat etmiştir. Kabri Hocaköy’dedir.

HACI MEMİŞ EFENDİ’DEN MENKÎBELER
1- Hacı Memiş Efendi , her zaman Allah’ın emirlerinİ ve yasaklannı insanlara bildirmeye çalışırdı. Dini uğrunda canını feda etmekten çekinmezdi. Islamın emirlerine uymada çok titizlik gösterir. “Bir kişinin şeriatta ne kadar eksikliği varsa bir o kadar da tarikatta noksanı olur!” derdi. Tarikatla şeriatı bir bilirdi. Herhangi bir konuda, “Şeriatte böyle amma hakikatte veya tarikatte bu böyle değil” diyenlere çok
kızar ve; “Bunlar Şeytana uyarak temiz şeriatı işlemez hale getirirler ve böylece sapıklardan olurlar” buyururdu. Memiş Efendi’nin temsil ettiği ilim ve tasavvuf hareketi Ebu Said el Hadimi’nin ilmi geleneğine ve Mevlana Halidî Bağdadî’nin
tasavvuf anlayışına dayanır.

2- Hacı Memiş Efendi , İslam’ın yaşanması için çalışır ve didinirdi. Şeriatle hakikati bir bildiği için. “Şeriat hakikatin ta kendisidir. Bazıları kabuk ve iç ile bir benzetme yapmışlarsa da biz buna razı değiliz. Çünkü kabuk ile iç arasinda nevi bakımdan ayrılık vardır” buyururdu.

3- Hacı Memiş Efendi ‘nin aim bir müridi vardı.25 sene fakirlik çektiğinden dolayı, ücretli olarak köylere Ramazan imamlığına (cerr)’e giderdi. Ona:”Cerre çıkma!
Yaninda olanla kanaat et! Allahü’Zülcelal’e tevekkül ol’ Eğer geçmiş senenin gelirlerinden az olursa, eksiğini ben tamamlayacağım”. Buyurdu. O alim murid cerre çıkmakdan vazgeçerek eldeki ile kanaat etti. O zat sonradan ; ”Senelerce sefillik çektim. Geçim darlığım vardı. Bir mal sahibi de olamadım. Şimdi ise , Allah’a hamdolsun hem sefaletten kurtuldum, hem de mal sahibi olarak zengin oldum” diyerek devamlı şükrederdi.

4- Hacı Memiş Efendi (rh.a) Keramet göstermekten çok çekinirdi. Eğer keramet bir müridin kurtuluşuna sebeb olacaksa çaresiz olarak açığa vururlardı. Nitekim alimlerden çok yavaş kabiliyete sahip bir müride, bir gün üç saatlik bir uzak’lıktaki bir köyde bir kalb daralması geldi. İçinden şöyle geçiyordu: “Alemde şeyh endişesini neden çekeyim, Tarikat için neden bir sürü zahmete katlanayım? Bu meslekten bir şey anlayamadım. Bundan sonra ben de diğer insanlar gibi kendi işlerimle meşgul olacağım” diyerek tasavvufu inkara yöneldi. Bu düşüncelerini hiç bir kimseye açmadan Hacı Memiş Efendi’nin huzuruna gelince, Hacı Memiş Efendi ona: “Kimin şeyhi yoksa onun şeyhi şeytandır!.. değil mi? Hak yoldan çıkmaya hangi akıllı cesaret edebilir?” buyurarak o müridinin yanlış düşüncesin! gönlünden çıkardı.

5- Hacı Memiş Efendi ‘nin öğrencilerinden biri, rüyasında kendisini Yazıcızade Muhammed Efendi’nin ‘Muhammediyye’ adlı kitabını cild ve kağıdı ile beraber yediğini gördü.Uyandıktan sonra: “İnşaallah bundan sonra Hacı Bayram Veli ve Yazıcızade Muhammed Efendi hazretlerini ziyaret edip oraya intisap edeyim. Bizim feyzimiz oralardan görünüyor”diye rüyayı yorumladı.Namaz vakti yaklaşınca namaz kılmak için camiye çıkınca Hacı Memiş Efendi o zata yöneldi ve aniden: “Bir kimse önündeki hazır olan bayramı bırakıp da niçin başka yere Bayram aramağa gitsin? Bazan kişiye şeyhinden olan feyzi diğer bir şeyhtenmîş gibi görünür. Bu Allah’ın bir hikmetidir. Sen amellerinde samimi ol! diyerek ogrencisine güzel bir ders verdi.

6- Hacı Memiş Efendi’nin blr müridi tasavvufi eğitimini tamamlamadan memleketine gitmek istedi. Hacı Memiş Efendi ona, “Gitme! Eğitiminı tamamla! dedi. Buna rağmen o kişi memleketine gitti. Sonra çok ağır bir hastalığa tutuldu.Hasta ve ümidsiz bir halde yatarken, bir gece rüyasında Hacı Memiş Efendi’nin yanında olduğunu gördü. Hacı Memiş Efendi elinde bir kazma ile karnındaki hastalığa sebeb olan şeyin üzerine birkaç defa vurup oradan bir şey çıkardı. Öğrencisi uyandığında hiçbir hastalığının kalmadığını görünce Allah’a hamd ederek tekrar hocasının yanına döndü.

7- Hacı Memiş Efendi yetenekli öğrencilerine ilgi alaka gösterirdi. Böyle bir öğrencisine; “Sen denizin ötesine bile gitsen benim elimden kurtulamazsın” buyurdu. Bir süre sonra, o öğrenci ilim tahsili için Mısır’a gitti. Bir gün dersini anlamadığı için üzüntülü olarak uyuyakaldı. Gece rüyasında dersi tamamiyle öğrenmişti. Senelerden sonra Hacı Memiş Efendi’yi ziyarete geldiğinde Hacı Memiş Efendi ona tebessüm ederek; “Sana ben denizin ötesinde bile olsan elimden kurtulamazsın demedim mi?” diye buyurdu. Bu sözlerinden sonra o mürid o
geceleyin öğrenmiş olduğu dersin Hazretin öğrettiğine dair kerametlerini hissettiğini sonradan anlatmıştır.

8- Hacı Memiş Efendi’nin türbesine bitişik olan camı, zaman içinde harap olup, ihtiyacı karşılamayınca yıkıarak yerine biraz daha geniş olarak yeniden yapılmıştı. Cami inşaatl devam ederken Beyşehirli bir kimse gelip kapı ve pencereleri
kendisinin yaptıracağını bildirmiş. Beklemedikleri bu yardım karşısında: “Rüyanda babanı mı gördün?” diye takıldıkları o kişi şunları söylemiş:
” Ben 6 yaşıma kadar felçli idim ve yürüyemiyordum. Annemle babam beni alarak Hacı Memiş Efendi’nin türbesi gelip, sandukanın yanına yatırdılar. Kendileri de namaza durunca sandukadan bir el uzanarak beni ayağa kaldırdı “Ben de
yürüyerek aşağıya inmeye başlayınca, namazlannı bozarak arkamdan yetişen annemle babama durumu anlattım. Bu yüzden merhuma minnet borcum vardı, onu ödemek istedim” dedi.

9- Şeyh Mustafa Efendi, Hacı Memiş Efendi ‘nin halifelerindendi. Hacı Memiş Efendi ‘nin vefatından sonra kabirlerini tamir hususunda çok gayret sarf eder. Tamir esnasinda kabir, ayak tarafından açılır. Mustafa Efendi elini açılan yerden kabre sokunca mübarek ayaklarının vefatı uzun seneler geçmesine rağmen hala sıcak, soğumamış olduğunu görür. Kabirde yatan Efendimiz Hazretleri; “Daha sıcak değil mi?” diye buyurmuşlar. Bu sözleri işiten halife hazretleri bağırarak düşüp bayılmıştır. Bu halde bir müddet yatmışlardır.

10- Bir adam Hacı Memiş Efendi için; Ben bir yemek hazırladım. Eğer kamil (haluk, gerçek) bir veli, evliya ise bu hazırladığım ve meşru olmayan” yemeği yemez dedi ve Hacı Memiş Efendiyi evine yemeğe davet etti. Hacı Memiş Efendi müritlerinden birini alarak davete icabet etti. Eve vardılar yemeği yemek için,sofraya oturarlar;
Mürit oruçlu olduğu için başka bir odaya gitti. Ev sahlibi Memiş Efendiye; ”Efendim müridinizde sofraya çağırsanız” dedi. Hacı Memiş Efendi adamın niyetini anladığından; ” O bir şahindir. Değme leşe kanmaz!” buyurdu. Adam bu sözden bir şey anlamadı. Bu sefer müridin yanına gidip, ” Hacı Efendi seni sofraya bekliyor” dedi.
Mürid’de; “Efendimiz Hacı Memiş Efendi koskoca bir okyanustur. Herhangi bir leş onu asla bulandıramaz” dedi. Bu sözlerden sonra yaptığı işten utanan adam yaptıklarından dolayı tövbe istiğfar edip Hacı Memiş Efendinin samimi talebelerinden oldu.

11- Devlet tarafından Konya yöresine gönderilen ve büyük alimlerden olan bir müfettiş Bozkır’a gelir. Burada Halidiye tarikatına ve Hacı MemişEfendiye intisap edenlere zulüm ve işkence edermiş. Bu müfettiş sonunda Hacı Memiş Efendi’yle de karşılaşmış. Hacı Memiş Efendi’ye; ” Allah, Kur’anı Kerim (Zümer suresi 54. Ayetinde) “Rabbinize inabe edin(bağla-nın)”buyuruluyor. Inabe şeyh olmaz, Hakka olur ”der.
Hacı Memiş Efendi; Sen alim birisin, ayette geçen “Rabbinize” (ila rabbiküm) kelimesinde geçen “ila” niçin? Konulmuştur diye sorar.
Müfettiş; “ila” kelimesi Arap dili kurallarina göre bir şeyi sonlandırmak için kullanılır deyince Hacı Memiş Efendi: “Efendi Allah hakkında bir son olur mu? Başlangıcı yok ki sonu olsun. Hakkın varlığına başlangıç ve son düşünmek caiz değildir. Böyle bir şey asla mümkün de değildir. Fakat Allah yolunda fani olan ve Hakka ulaşan Şeyhe bağlanmak Hakka bağlanmaktır” buyurur. Bu cevaptan sonra alim olan bu müfettiş yanlış düşüncelerden vazgeçer ve Hacı Memiş Efendinin iyi bir öğrencisi olur.

[toggle title=“Kaynaklar load=”hide”]
Kaynak
www.memisefendi.net
[/toggle]