Şeyh Muhammed Ayni (k.s.)

Siirt – Eruh – Ayne (bağgöze köyü).

Anadolu velilerinden. Doğum tarihi bilinmemektedir. 1859 (H.1276) senesinde vefat etti. Türbesi Eruh’ta Ayni (Bağgözü) köyündedir. Babası Şeyh Muhammed, mürşid-i kamil bir zattı. Memleketinde ilim tahsiline başlayıp ilm-i aletten Şerh-i Şemsiyye kitabına kadar okudu. İlim tahsili sırasında bir gün Şeyh Salih Sibkî’yi ziyaret için Basret köyüne gitti.Şeyh Salih hazretleri onun mürşid olmaya istidatlı ve kabiliyetli bir kimse olduğunu görerek onu yetiştirip kendine vekil olarak insanların irşâdı ile vazîfelendirdi. Bu emir üzerine bir hafta Ayni, bir hafta da Basret köyünde kalmak suretiyle insanların irşadı ile meşgul oldu. Dünyaya hiç meyletmezdi. Üstün haller sahibiydi.

O devrin paşalarından Kenan Paşa, Şeyh Muhammed Ayni hazretlerini ziyaret maksadıyla Siirt’e oradan da Ayni köyüne gitmişti. Askerleriyle birlikte Ayni köyüne varınca, caminin avlusunda bir hasır üzerine oturdu. Paşa için yemek hazırlamak istediler. Şeyh hazretleri; “Bu hususta tekellüfe girmeyiniz, kendinizi zorlamayınız.” dedi. Evinde arpa unundan yapılmış iki yufka ve iki gün önce pişirilmiş et yemeği vardı. Bunları yedirmek bizim için ar olur dedilerse de, Şeyh hazretleri; “Bunlar yemek olarak kafidir. Mevcud olan bunlardır. Bunları ikram etmekte bir mahzur yoktur.” dedi. Sonra kendisi Kenan Paşa’nın yanına gitti.Paşa onu görünce ayağa kalkıp hürmetle elini öptü ve duâ istedi. Sofrayı getirmelerini söyleyince, Paşanın önüne iki yufkayı ve et yemeğini koydular. Bunları yedi. Sonra kalkıp Şeyh Muhammed Ayni hazretlerinin elini tekrar öptü. Teşekkür ederek müsade isteyip ayrıldı. Dönerken yolda adamlarından biri, Şeyh’in huzurunda ne yemeği yediğini sorunca; “Arpa ekmeği ve bayat et yemeği yedim. Yemin ederim ki ömrümde böyle lezzetli yemek yemedim.” dedi.

Şeyh Halid Zibari onun halifesi ve damadıdır. Damadı olunca onu kendine vekil etmek istedi. Ancak o bunu kabul etmeyip medrese hocalığı yapmak istediğini bildirdi. Bu hususta uzun müddet ısrar etti. Kabul ettiremedi. Bir gün talebelerine; “Hazırlık yapınız. Yarın oradaki ve çevresindeki insanları irşad için Basret köyüne gideceğiz.” dedi. Adeti üzere bir hafta Ayni köyünde bir hafta da Basret köyünde ikamet ederdi. İhtiyarlayıp gidip gelemeyecek hale gelinceye kadar bu adetine devam etti. Bu sebeple o havalinin irşad işini Hâlid Zibârî’ye vermek istiyordu.

Pekçok müridinin de bulunduğu bu yolculukları sırasında, namaz vaktinde namaz kılmak ve istirahat için bir akarsuyun başında durdular. Bu sırada şeyhlerinin ve Peygamber efendimizin ruhaniyetinden yardım isteyerek talebesi Şeyh Hâlid Zibarî’nin kalb gözünün açılması ve halifelik teklifini kabul etmesi için dua etti. Şeyh Halid Zibari bu sırada bir ağaç altında bir müddet uyumuştu. Uyandığında yüzünde bir nur parlıyordu. Hocası onun güzel bir rüya gördüğünü anlayıp ne gördüğünü sordu. O da; “Rüyâmda Şeyh Hâlid Cezeri’yi gördüm. Bana hırka giydirdi kalb gözüm açıldı. Sizin emrinize uymamı, razı olmamı söyledi.” dedi.Sonra Basret köyüne gittiler. Orada kendi yerine Şeyh Hâlid Zibarî’yi halife tayin etti. İnsanlara İslamiyeti anlatmakla vazîfelendirdi. Bunun üzerine o da Basret köyüne yerleşti. İrşâdı o havâlide, Siirt ve Mardin çevresine kadar yayıldı.

Vefâtı yaklaşınca, evladlarına ve talebelerine yaptığı vasiyetinde Aynî köyünün batısındaki tepenin üzerine defnetmelerini söyledi. Kabri üzerine üstü açık, kubbesiz türbe yapmalarını ve kubbe yerine türbenin ortasına o bölgede meşhur olan bıtım ağacı dikmelerini söyledi. Vefatından sonra kabri üzerine yapılan türbenin üstünü de bir kubbe ile kapattılar. O gece köy halkı bir gürültü duydu. Sabahleyin yaptıkları kubbenin yıkıldığını gördüler.Tekrar ve daha sağlam bir şekilde yaptılar. Fakat gece şiddetli bir gürültü ile yine yıkıldı. Bunun üzerine vasiyetine uyarak kubbesiz bir türbe yaptılar, ortasına da bir bıtım ağacı diktiler. Bu ağaç büyüyüp türbenin üzerini kubbe gibi kapattı. Dalları türbenin duvarından taşmadan âdetâ çadır gibi türbeyi kapatmaktadır.
[toggle title=“Kaynaklar load=”hide”] Kaynak( Allah bu çalışmaları yapanlardan razı olsun. Ebedi saadet nasip etsin. Amin)
Kitâbu Ahvâl-üd-Dürriyye fî Silsilet-iz-Zibâriyye
[/toggle]

Şeyh Hamid-i Mardini (k.s.)

Mardin – Merkez’de

Şeyh Hamid-i Mardini, 1802 yılında Siirt’te doğdu. Aslen Kufe’den gelerek Önce Musul’a, daha sonra da Siirt’e yerleşmiş olan seyyid bir aileye mensuptur. Ailesi Siirt’te yaşarken Şeyh Halid-i Cezeri tarafından Mardin’in irşadı ile gorevlendirilmesi neticesinde yaklaşık kırk yıl bu şehir ve çevresinde görev yapması nedeniyle Şah-ı Mardin diye anılmaya başlanmıştır.

Seyyid nesep olan Şeyh Hamid-i Mardini, Siirt Ulu Camii vaizi ve Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın talebesi olan Abdullah Efendi’nin oğludur. Tahsiline babasının yanında başladıktan sonra Molla Halil-i Siirdi’nin yanında devam etti ve medrese icazeti aldı. Ardından Şam’da Şeyh Hasan el-Baytar, Medine’de Şeyh Yusuf es-Savi, Halep’de Şeyh Ebu’l-Vefa el-Halebi ve Şeyh Davud-i Bağdadi’den ders okudu. Medrese ilimlerini tamamladıktan sonra tasavvufi hayata yonelen

Şeyh Hamid-i Mardini, o donemde Guneydoğu’da daha yaygın olan ve babasının da muntesibi olduğu Kadiriyye tarikatına intisab etti. Sonra Şam’a giderek orada Şeyh Halid Nakşibendi’den ve dönüşte Şeyh Abdulkadir Bilvanisi’den Nakşbendiyye zikri dersleri de almıştır. 1833 yılında hac yolculuğu sırasında da Haleb’de Şeyh Halid-i Halebi’den Kadiri hilafeti aldı.

Şeyh Hamid-i Mardini’nin hayatına baktığımızda sürekli bir arayış içerisinde olduğunu görmekteyiz. Zamanı tam olarak belli olmamakla birlikte 1933 yılındaki hac ziyaretinden sonra Basret’e Şeyh Halid-i Cezeri’nin yanına gelerek seyr u suluka girdi ve Nakşbendiyye icazeti aldı. Seyr u sülukunu tamamladıktan sonra kendisine icazet verilerek Mardin ve çevresini irşad etmek ve tarikat hizmetlerini yaymak üzere görevlendirildi.

1844 yılında Mardin’e giden Şeyh Halid-i Mardini, kırk yıl kadar ilim ve irşad ile uğraştı ve 1882 yılında seksen yaşında Mardin’de vefat etti ve orada defnedildi.

Şeyh Hamid-i Mardini, değişik alanlarda bircok eser kalem almıştır.
Bunlardan bazısı şu şekildedir:
1. er-Risaletu’l-vehbiyye fi suneni’s-salavati’r-rubaiyye
2. Haşiyetu ala tefsiri Kadı Beydavi
3. Haşiye ala Nuhbetu’l-Fiker
4. Urcuzetu’t-tullab fi’z-zuruf ve’l-car ve’l-mecrur ve’l-i’rab
5. Fethu’l-Vehhab şerhu urcuzetu’t-tullab
6. Haşiyetu ala Fevaidi’d-Diyaiyye
7. er-Risaletu’z-zehebiyye fi akaidi ehli’s-sunneti ve cemaati’l-Muhammediyye[toggle title=“Kaynaklar load=”hide”]Kaynak( Allah bu çalışmaları yapanlardan razı olsun. Ebedi saadet nasip etsin. Amin)
Mevlana Halid-i Bağdadi’nin Halifelerinden Şeyh Halid-i Cezeri ve Basret Dergahı , İbrahim Baz , Tasavvuf Dergisi , 2013/2 s.139-167
[/toggle]

Şeyh Salih-i Sıpki (k.s.)

Şırnak – Cizre – Basret ( İnceler) köyünde (1992 yılında köy boşaltılmıştır)

Bitlis velilerinden. Aslen Bitlislidir. Doğum tarihi bilinmemektedir. 1852 (H.1269) senesinde Cizre’nin Buhtan Dağı köylerinden Basret’te vefât etti. Türbesi bu köydedir. Evliyanın büyüklerinden Şeyh Hâlid Ceziri‘nin sohbetinde kemale erdi. Bu hocasının ikamet ettiği Basret köyüne gidip ondan zahiri ve batıni ilimleri öğrenip hilâfetle şereflenerek icâzet aldı. Hocasının vasiyeti üzerine vefatından sonra Basret köyünde insanları irşâd ile meşgul oldu ve bölgenin halkını irşad etti.

Kerâmetleri pekçoktur. Cinler de onun sohbetinden istifade etmek için huzurunda toplanırdı. Buhtan emiri Bedir Hanın oğullarından biri ölmüştü. Talebelerinden bir kısmı ile birlikte Bedir Hana taziyeye gittiler. Talebeleri yolda, Emire; “Allah ecrini artırsın, sabır versin.” gibi şeyler söylenmesi için aralarında konuştular. Bedir Han onların geldiğini duyunca adamlarıyla birlikte karşılamaya çıktı. Şehir dışında karşılayıp Şeyh Salih Sıbki hazretlerinin elini öptü. Atının üzengisinden tutup arkasından yürüdü. Şehre girince oturdukları mecliste emirler, âlimler ve halk toplandı. Saygı ile huzurunda oturdular. Bedir Hana oğlunun vefâtından dolayı başın sağolsun derken Emire sanki bir talebesine hitap eder gibi; “Allah ecrini artırsın. Ey Emir! Oğlunun vefâtını duyunca çok sevindim! İnşâallah diğer oğullarının büyüğü, küçüğü de ölür! Yaşarlarsa senin gibi zâlim olurlar!” Bu sözleri söyleyince; meclisinde bulunanlar ve talebeleri Emir Bedir Hanın zâlim bir kimse olduğunu bildikleri için kızıp ona zarar vermesinden çok korktular. Emir çok kızmasına rağmen birşey diyemedi. Ancak kendi kendine, ben bu zâtı bir tecrübe edeyim. Eğer gerçekten velî bir zât ise ona talebe olurum. Öyle değilse şiddetli bir cezâ vereyim!” dedi.

Şeyh Sâlih Sıbki köyüne döndükten sonra, Emir, adamlarından birine helal malından kırk mecidiye para verdi. Bu paraların arasına da haram bir para karıştırdı. Eğer bu haram parayı ayırmadan hepsini alırsa o velî değildir, diyerek gönderdi. Emirin adamı Basret köyüne varıp paraları Şeyh Sâlih Sıbkî hazretlerine verip; “Bunlar size, Emir Bedir Hanın hediyesidir, diyerek kırk mecidiyeyi önüne koydu. Emirin helal paralar arasına karıştırdığı haram parayı göstererek; “Bunu emire götür. Bu para haramdır. Onun helal malından değildir!” diyerek gelen kimseye geri verdi. Emirin adamı gelip durumu anlatınca, Emir Bedir Han onun velî bir zât olduğunu anlayıp ona âşık oldu. Huzuruna gidip elini öptü ve sâdık talebelerinden olup, adil, tebeasını gözeten, haktan ayrılmayan bir emir oldu. O kadar âdil ve güzel ahlâklı bir emir oldu ki, adâleti ve güzel ahlâkı, âlimler ve halk arasında darb-ı mesel hâlini aldı.

Şeyh Sâlih Sıbkî hazretlerinin Şeyh Yahyâ isminde bir oğlu vardır. Halîfeleri Şeyh-ül-Hazîn lakabıyla meşhur Şeyh Muhammed Fersâfî, Şeyh Muhammed Aynî, Şeyh Muhammed Ahtabî’dir. Vefâtına yakın halîfelerinden Şeyh Muhammed Aynî’nin makamına geçip, Basret de kendine vekâlet etmesini vasiyet etti. Basret köyündeki türbesi ziyâret mahallidir. Türbesine ziyârete gelenlerden gereken edebi göstermeden içeri giren kimselerin, bir belâya tutulduğu halk arasında meşhurdur.

[toggle title=“Kaynaklar load=”hide”]Kaynak( Allah bu çalışmaları yapanlardan razı olsun. Ebedi saadet nasip etsin. Amin)
Kitâbu Ahvâl-üd-Dürriyye fî Silsilet-iz-Zibâriyye
[/toggle]

Şeyh Halid-i Cezeri (k.s.)

Şırnak – Cizre – Basret ( İnceler) köyünde (1992 yılında köy boşaltılmıştır)

Şeyh Halid-i Cezeri hazretleri , Cizre ilçesinde doğmuştur. Doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Cizre’nin köklü ailelerinden biri olan Hacı Zuraf ailesinden olan Şeyh Halid-i Cezeri, Hacı Zuraf’ın amcasıdır. Bugun Cizre’de Ozkan, Oktaykaan ve Emek soyadını taşıyanlar bu ailenin mensuplarıdır.

Şeyh Halid-i Cezeri, ilim tahsiline memleketi olan Cizre’de başladı. O dönemlerde Botan bölgesinin en meşhur medresesi olan Cizre’deki Kırmızı Medrese’de birçok büyük alimden ders aldı.

Mevlana Halid-i Bağdadi, Irak’tan Şam’a geçerken, tarih boyunca bir ilim ve irfan merkezi olan Cizre’ye uğrayarak Nakşbendi tarikatını anlatmak ve halkı irşad etmek ister. Cizre’de halkın büyük teveccühü ile karşılanır. Kendisini misafir ve ziyaret eden ilim ehli arasından “Molla Halid” olarak tanınan Halid-i Cezeri’nin ilmini ve halini beğenir ve onu Şam’a davet eder. Bunun uzerine Halid-i Cezeri, Mevlana Halid-i Bağdadi ile birlikte Şam’a gider ve orada seyr u suluka girer. Bu sürenin ne kadar olduğu konusunda kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Halid-i Cezeri, şeyhinin yanında büyük bir mahviyet ve tevazu ile hizmete devam etmiş, onun teveccühüne nail olmuş ve eğitimini tamamladıktan sonra kendisine tasavvufi icazet verilerek Cizre, Mardin, Diyarbakır ile Botan bolgesinde bulunan dağlardaki köylerin irşadı ile görevlendirilmiştir.

Mevlana Halid-i Bağdadi’nin önde gelen halifelerinden biri olan Şeyh Halid-i Cezeri, şeyhi tarafından özellikle Cizre halkının irşadı icin görevlendirilmiş ve bu vazife tamamlanmadan şehri terk etmemesi istenmiştir. Bu emir uzerine, ilk yıllarda onun faaliyetlerine karşı çıkanlar olmuşsa da o bir yandan muderrislik vazifesi, bir yandan da yoğun bir irşad hizmeti yürütmüştür. Bu vazifenin Cizre’de ne kadar sure ile devam ettiği tam olarak bilinmemekle birlikte kaynaklarda geçen ve halen Cizre’de ilimle uğraşan hemen herkesin sözlü olarak naklettiği bir olay, Halid-i Cezeri tarafından Cizre’deki irşad hizmetlerinin tamamlandığına bir işaret olarak kabul edilir.

Buna göre, şehri çevreleyen Dicle nehrinin iki yakası arasında bir köprü bulunmadığından gecişler ve her turlu taşımacılık “Kelek” adı verilen tahta sallarla gerçekleştirilmektedir. Bir zaman bu tahta sallardan biri üzerinde yolcularca unutulan bir çanta uzun süre orada kalır. Nihayet, çantanın sahibi olmadığına inanılan bir kişi tarafından alınması üzerine şehir halkı bu olaya büyük tepki göstererek çantayı alan kişiyi şehirden cıkarırlar. İşte bu olay üzerine Şeyh Halid-i Cezeri, şeyhi Halid-i Bağdadi tarafından verilen Cizre’nin irşadı vazifesinin tamamladığına kanaat getirir ve kuzeyde bir yere yerleşme arzusu duyar. Bunun üzerine Gabar Dağı’nın batısında bulunan Demirboğaz (Kerhver) köyüne yerleşir. Ancak bir süre sonra Kerhver köyünün doğusunda ve Gabar Dağının zirvesine daha yakın Basret köyüne geçer.

Basret Köyü, içinden geçen bir çay ile batıda Hacıaliye, doğuda ise Derşev aşiretlerinin sınırlarının ortasındadır. O tarihte sıklaşan ve şiddetlenen iki aşiret arasındaki sınır tartışmaları nedeniyle, her iki aşiretin ileri gelenleri bir araya gelerek Kerhver köyünde ikamet eden Şeyh Halid-i Cezeri’yi hakem tayin ederler. Ancak yapılan anlaşmaya sadakat konusunda sorunlar devam edince, iki aşiretin arasındaki bu köyün kullanımını Şeyh Halid-i Cezeri’ye vermek ve onun ilim ve irfanından istifade etmek konusunda anlaşırlar. Şeyh Halid-i Cezeri, kendisine yapılan bu teklifi kabul ederek Eski Basret olarak bilinen yerleşim alanında büyük bir mescid ve buna bağlı bir medrese ve bir dergah kurarak tedris ve irşad hizmetlerine başlar.

Şeyh Halid-i Cezeri’nin tedris ve irşad hizmetleri arttıkca Hacıaliye ve özellikle Basret köyünün doğusunda ve Gabar Dağı’nın zirvesinde bulunan Derşev Köyü ve Derşev aşireti mensuplarından cok sayıda kişi ona intisap ederler. Medrese ve dergahta eğitim alan Derşevi ailesine mensup Şeyh Muhammed Nuri ed-Derşevi ve Şeyh Abdulhakim ed-Derşevi gibi birçok alim ve arif yetişir. Basret Dergahı kısa sürede bölgede adından çok zikredilen bir irfan merkezi haline gelir. Bölgenin tanınmış alimlerinden biri olan Molla Halil-i Siirdi, Şeyh Halid-i Cezeri’yi Basret köyünde sık sık ziyaret eder, onun sohbetlerine katılır ve ondan hilafet alır.

Doğu ve Guneydoğuda irşad hizmeti yürüten hemen bütün tarikat şeyhlerinin ortak yönlerinden bir tanesi, her yıl ortalama üç ay kadar kendi çevrelerinde ve halifelerinin bulundukları bölgelerde belli sayıdaki talebesiyle birlikte irşada çıkmalarıdır. Şeyh Halid-i Cezeri de bu çercevede irşad faaliyetleri yürütmüştür. Bircok tanınmış alim Şeyh Halid-i Cezeri’nin yanında medrese okumuş ve tasavvufi eğitimden gecerek ondan icazet almıştır. Bu alimlerden , Basret dergahında postnişin olan Şeyh Salih-i Sıpki , Mardin ve çevresinin irşadı için görevlendirdiği Şeyh Hamid-i Mardini ve Gavs-ı Hizani olarak bilinen Sıbgatullah Arvasi hazretleri en önemlileridir.

Şeyh Halid-i Cezeri, kurduğu medrese ve dergah ile tedris ve irşad merkezi haline getirdiği Basret köyünde 1839 tarihinde vefat etmiştir. Kabrinin üzerine Mardinli ustalar tarafından kubbeli bir türbe yapılmıştır. Vefatından sonra türbesi bölge halkının en onemli ziyaret mekanlarından biri haline gelmiştir.

Halid-i Cezeri’nin erkek cocuğu olmamış, üç kızını üç halifesi veya ailesinden birileri ile evlendirmiştir. Kendisinden sonra Basret Dergahı’nın postnişini olan Şeyh Salih-i Sıpki ile Mardin bolgesindeki halifesi Şeyh Hamid-i Mardini’nin oğlu damadı olmuştur.

Şeyh Halid-i Cezeri Hazretleri’nin Silsile-i Şerifi

[toggle title=“Kaynaklar load=”hide”]Kaynak( Allah bu çalışmaları yapanlardan razı olsun. Ebedi saadet nasip etsin. Amin)
Mevlana Halid-i Bağdadi’nin Halifelerinden Şeyh Halid-i Cezeri ve Basret Dergahı , İbrahim Baz , Tasavvuf Dergisi , 2013/2 s.139-167
[/toggle]