Ana Sayfa>Silsile(Sayfa 17)

Hoca İshak B. İsmail Ata

Kazakistan – Güney Kazakistan – Turbat kasabası.

XIV. yüzyılda Taşkent ile Sayram arasındaki İspicab’da halkı irşad ile meşgul olmuştur. XIV. Yüzyılın ortalarında yazılmış olan “Hadikatu’l-Arifin”, hem genel anlamda tasavvuf, hem de ilk Yesevi şeyhlerinin düşüncelerini günümüze aktaran en eski eserlerden biridir. Kabri İspicab’ın (isficab) Hüziyan nahiyesinin Türbet diye anılan kasabasındadır. Bu kasaba bugün Kazakistan’ın güneyinde, Çimkent ile Taşkent arasındaki Kazıgurt ilçesinin doğusunda olup Turbat diye anılmaktadır. Emir Timur, mezarının üzerine bir imaret inşa ettirmiştir. Hadikatü’l-Arifî’ne göre silsile geriye doğru şöyle gider: İsmail Ata, İbrahîm Ata, Süksük Ata, Süfi Muhammed Danişmend, Hakim Ata, Ahmed Yesevî. Günümüzde mezarı. Güney Kazakistan Bölgesi’nde Lenin merkezinin Turbat köyünde yer almaktadır.

Süzük Ata (Süksük Ata)

Özbekistan’ın Taşkent ilindeki Beşağaç mahallesinde bulunmaktadır. Sembolik mezarlar arasında Süzük Ata’yla ilgili bilgilere çok rastlanmaktadır. Süzük Ata Hakim Atanın evlatlarındandır. A. Nasirov un sunduğu bilgilere göre Süzük Ata, İsmail Atanın küçük oğludur. Muhammed Şerif Hüseynî’nin ”Hüccet el-Zakirîn” isimli eserinde bu zat, Süzük Ata veya Süksük Ata şeklinde anılır. Asıl ismi ise Mustafa Kuludur. Sayramda doğmuştur. Neden böyle ad verildiği konusunda Büzürgani Sayram eserinde onun kaşlarının kalın ve gözlerinin ela olduğunu ve Ahmet Yesevi ona “Süzüğüm geldi, gel yavrum” dediğini bilgi olarak getirir. Başka bir kaynakta getirildiğine göre, Mustafa Kulu 1140-1217 yıllannda yaşamış olup, Ahmet Yesevinin Gevheri Huştaç adlı kızının küçük çocuğudur. Mevcut şecere bilgilerinde; Gevher Huştaç’ın Süleyman Veliyle evlendiğini fakat onların çocuklarının olmadığını görürüz. Süzük Ata büyüyünce Taşkent’in Beşağaç semtindeki Çukurköprü, Mirler ve Çakar mahalleleri arasına gelip yerleşir. Süzük Ata el sanatı ustalarından biri olup, sonradan onun yaşadığı mahalle Süzük adını almıştır.

Safi Muhammed Danişmend Zernuki

“Mir’a-tü’l-kulub” isminde eseri bulunmaktadır. Bazı araştırmacılar Danişmend’in Ahmet Yesevînin üçüncü bazıları ise dördüncü halifesi olduğunu belirtmektedir. Muhammed Danîşmend, Ahmed Yesevi’nin ağabeyi Hace Sadr(eddîn) ibn İbrahim’in oğlu ve Yesevî’nin ise öz yeğeni olup önde gelen Yesevi halifelerindendir. Hazinî’nin Cevahiru’l-Ebrar’ın da Yesi dergahındaki ilk postnişin olarak birinci halife olarak gösterir. Otrar’da tekke kurmuş ve kırk yıl irşad faaliyetinde bulunduktan sonra burada vefat etmiştir. Mezarı Kazakistan’ın Otrar şehrindeki Süfihanede’dir.

Sadr Ata (Sadreddin Muhammed)

Muhammed Alim Sıddiki’nin ”Lemehat min nefehati’l-kuds” isimli eserinde Sadr Atanın mezarının Taşkent’ten 2 fersah uzakhktaki Orta Sarayda olduğu geçmektedir. 737 yılında tasnif edilmiş ”Tuhfet’ül-ensab el-Alaviye” isimli eserin müellifi Hoca Abdurrahim Hisari, Sadr Ata mezanrının Köhek’te olduğunu, 1697 yılında yazılan ”Huccet’uz-Zakirin” isimli eserin müellifi Muhammed Şerif b. Muhammed’in ise bu mezarın Taşkent’ten 2 fersah uzaktaki Evser'(?) de bulunduğunu söyler. Sadr Ata, Kuzey Türkistan’daki Sarayçık’a giderek Altınorda hükumdarı Özbek Han’ı İslam’a davet ederek Özbek Han ile birlikte 70 bin Türkü Müslüman yapmıştır.

Seyyid Ata (Seyyid Ahmed B. Seyyid Ebu Bekir)

Özbekistan Taşkent’in Sabır Ralhimov semtinde bulunmaktadır. Seyyid Atanın asıl adı Seyyid Ahmet b. Seyyid Ebu Bekir (vefatı 1291 veya 1310) olup, Zengi Atanın ikinci halefidir. Seyyid Ata’nın mezkur sembolik türbesi 18. yüzyıla ait bir mezarlıktadır. Seyyid Atanın asıl mezarı Harizm’dedir. Başka bir kaynakta Seyyid Atanın kabrinin Hakim Ata kabri yakınında olduğu belirtilmektedir. Ayrıca Türkmenistan’ın Ürgeç kentinde Yesevî silsilesi halifelerinden Seyyid Ahmed adında bir türbe daha yer almaktadır.

Uzun Hasan Ata

“Kul Gedayî” mahlasıyla dini-tasavvufi şiirler yazmakta olup 12.-13. yüzyıllarda yaşamıştır. Ahmed Yesevi’den “Gözlü Ata” unvanını almıştır. Günümüzde Türkmenistanda Balkan vilayetine bağlı Türkmenbaşı şehrinin 150 km kuzeydoğusunda Uzun Hasan Ataya ait olduğu söylenen bir kabir ile çevresinde oluşan kabristan yer almaktadır.

Şeref Ata

Türkmenistan – Köhneürgenç şehrindeki Harezm şahı Tekeş’in türbesinin doğu tarafında.

Hakim Atanın evlat edinerek özel bir ilgiyle yetiştirildiği kişi olarak bilinmektedir. Kaynaklarda ismi Şeyh Şerafüddin el-Hasi veya Şeyhül-İslam Şerafüddin el-Harezmi el-Hasi olarak geçmekte olup Harezm Hanlığın merkezi olan Ürgenç’te yaşamıştır. 13. yüzyılın sonları ile 1314 yılının başında “Muinu’l-Mürid” isimli kitabını tamamlamıştır. Kabri bugün yaşamakta olan torunları tarafindan da teyid edildiği üzere, Türkmenistanın Köhneürgenç şehrindeki Harezm Şahı Tekeş’in türbesinin doğu tarafındadır.

 

Süleyman Hakim Ata

Özbekistan – Taşkent – Akkurgan Kasabası ( Kaynaklar böyle zikrediliyor ancak tam olarak yerini tesbit edemedik) .

Ahmed Yesevi’nin üçüncü halefidir. Necdet Tosun, Hakim Atanın asıl isminin Süleyman Bakırgani olduğunu ifade ederek Harizm bölgesinde irşadla meşgul olduğunu söylemektedir. Eserleri; “Bakırgan Kitabı, Ahir Zaman Kitabı, Hazret-i Meryem Kitabı ve Mi’racname’dir. Hakim Atanın hayatı ve menkıbeleri yazarı belli olmayan Türkçe mensur Hakim Ata Kitabında toplanmıştır. 1186 yılında vefat edince Özbekistan’ın günümüzdeki Taşkent ilinin Akkurgan ilcesine defnedilmiştir. Mahlası Kul Süleyman, Süleyman Hoca olarak geçmektedir. Anber isimli esinden Muhammed Hoca, Asgar Hoca ve Hubbi Hoca olmak üzere üç çocuğu vardır. Yesevilik silsilesi ile ilgili bazı kaynaklarda 95 yıl yaşadığı belirtilmektedir. Zengî Ata, Hakîm Atanın en meşhur mürididir.

Kasım Bin Muhammed (k.s.)

Mekkeden medineye giderken 105 km de KHULAIS denen bir kasabada mescidi kebir caminin yakinindaki mezarlikda

Tabiînin büyüklerinden. Medîne-i münevveredeki yedi büyük âlimden biri. İnsanları Hakk’a davet eden, onlara doğru yolu gösterip hakîkî saadete kavuşturan ve kendilerine silsile-i aliyye denilen büyük âlim ve velîlerin üçüncüsüdür. Adı, Kasım bin Muhammed bin Ebû Bekr-i Sıddîk et-Teymî’dir. Babası Muhammed, hazret-i Ebû Bekr’in oğludur. Annesi Sevde, son Sâsânî hükümdarı Yezdücürd’ün kızı olduğundan, İmâm-ı Zeynel-Âbidîn ile teyze çocuklarıdır. Hazret-i Osman’ın hilâfeti zamanında 651 (H. 31) yılında doğdu. Babası Mısır’da şehîd edilip küçük yaşta yetim kalınca, halası ve Peygamberimizin mübarek hanımı hazret-i Âişe’nin yanında büyüdü. 719 (H. 101) veya 725 (H. 106) yılında Mekke ile Medîne arasında Kudeyd denilen yerde Kabe’yi ziyaret için giderken vefat etti.

Hazret-i Ebû Bekr-i Sıddîk’in torunu olan Kasım bin Muhammed, Eshâb-ı kiramdan bir çoğuna yetişmiş ve onlardan ilim öğrenmiştir. Başta halası hazret-i Âişe olmak üzere, Ebû Hüreyre, Abdullah ibni Abbâs ve Abdullah ibni Ömer, hazret-i Muâviye gibi meşhûr sahâbîlerden hadîs-i şerîf rivayetinde bulunmuştur. Kendisinden de; Tabiînin büyüklerinden oğlu Abdurrahmân, Salim bin Abdullah, İmâm-ı Şa’bî, akranlarından İbn-i Amr, Yahya bin Sa’îd ve Sa’d bin Sa’îd el-Ensârî, Abdullah bin Ömer, Sa’d bin İbrahim, Abdullah bin Avn ve daha bir çoğu hadîs-i şerîf rivayet etmişlerdir.

Kasım bin Muhammed, Selmân-ı Fârisî’nin sohbetlerinde bulunarak yetişip bir ruh mütehassısı olmuştu. Tasavvuf ilminde, verâ ve takvada yâni Allahü teâîânın haram ettiklerinden sakınıp kaçınmada eşi yoktu. Silsile-i aliyye büyüklerinden dördüncüsü olan İmâm-ı Ca’fer-i Sâdık da, bunun sohbetinden feyz aldı (Bkz. Ca’fer-i Sâdık).

Kasım bin Muhammed, hadîs ve fıkıh ilminde zamanının en yükseği idi. İlimde ve takvada eşine rastlanmıyacak bir yüksekliğe erişmişti. Büyük hadîs ve fıkıh âlimlerinden Yahya bin Sa’îd; “Medîne’de Kâsım’dan üstün bir kimseye yetişmedik” derken, İbn-i Sa’d da; Tabakât adındaki eserinde; “Kasım, hadîs ilminde sika yâni güvenilir bir râvi, fıkıh ilminde yüksek bir âlim ve her bakımdan imâm, önder olan bir zâttı. Pek çok hadîs-i şerîf bildirdi. Takva ve verâ sahibi idi” diyerek kendisini medhetmektedir. Ebü’z-Zenâd da; “Ben, Kasım’dan daha çok hadîs ve fıkıh bilen bir kimse görmedim” demektedir. Yine büyük hadîs âlimlerinden Süfyân ibni Uyeyne de; Kasım bin Muhammed’in devrinin en büyük âlimi olduğunu söylemiştir. Ömer bin Abdülazîz’in de; “Eğer birini yerime halîfe seçmem îcâb etseydi, Kâsım’ı seçerdim” dediği rivayet edilmiştir. Ömer bin Abdülazîz, halifeliği zamanında Kasım bin Muhammed’i, halası hazret-i Âişe’ye âid olan ne kadar hadîs-i şerîf ve başka rivayetler biliyorsa, onların hepsini toplamakla görevlendirmiştir. Hattâ Ömer hin Ahdülazîz birkerresinde; ilmin yok olup, âlimlerin son bulması endişesi üzerine, Medîne valisi Ebû Bekr bin Muhammed Din Hazne’ye mektup yazarak şöyle demiştir: “Resûlullah’ın hadîs-i şerîflerini, sünnetlerini Amre binti Abdurrahmân el-Ensârî’nin ve Kasım bin Muhammed’in rivayetlerini araştır ve yaz! Zîrâ ben ilmin yok olup, âlimlerin de tükenmesinden korkuyorum.” Amre ile Kasım bin Muhammed, hazret-i Âişe’nin talebesi idiler. Onun Resûlullah’dan rivayet ettiği hadîs-i şerîfleri en iyi bilen bunlardı.

O, fıkıh ilminde de yüksek bir âlimdi. Medîne’de yetişen ve kendilerine fükahâ-i seb’a adı verilen yedi büyük âlimden birisiydi. Allah ve Resûlü adına konuşmanın ve dînî mes’elelerde fetva vermenin mes’ûliyetini en iyi şekilde idrâk edenlerdendi. Yahya bin Sa’îd’in bildirdiği şu sözleri, bunu açıkça göstermektedir: “İnsanın, Allah’ın hakkını bildikten sonra câhil olarak yaşaması, bilmediği şeyi söyleyerek fetva vermesinden hayırlıdır.” Hâlbuki, Abdurrahmân bin Ebî Zenâd, onun hakkında; “Peygamberimizin sünnetini Kasım bin Munammed’den daha iyi bilen birisini görmedim” diyor. Kendisinden bir mes’ele sorulunca: “Anlamıyorum, bilmiyorum” derdi. Ona sormayı çoğalttıkları zaman da; “Vallahi, sorduğunuz her şeyi bilmiyorum. Şayet bilseydik, sizden saklamazdık. Çünkü bildiklerimizi saklamamız bize helâl değil” derdi. Dînî mes’eleler hakkında çok hassas davranır, ancak açık olanları hakkında fetva verirdi. Her sabah Mescid-i Nebî’ye gelir, iki rek’at namaz kılar, sonra Resûlullah’ın minberi ile kabri arasına oturur, kendisine sorulan mes’elelere fetva verirdi. Nitekim mezheb imamlarından Mâlik bin Enes (rahmetullahi aleyh) de onun hakkında; “Kasım bu ümmetin fakîhlerinden idi” buyurmuştur.

Kasım bin Muhammed, çok mütevâzî, alçak gönüllü idi. Bir gün köylünün birisi ona; “Sen mi daha çok biliyorsun, Salim bin Abdullah mı?” diye sordu. Cevâb olarak; “Burası Sâlim’in evidir” deyip başka söz söylemedi. Muhammed bin İshak da, onun için; “O benden daha iyi bilir deyip, yalan söylemeyi veyahut ben ondan daha iyi bilirim diyerek kendisini üstün göstermeyi istemedi” dedi. Hâlbuki Kasım bin Muhammed, her ikisinden de âlimdi. Ebû Eyyûb-i Sahtiyânî; “Ondan daha faziletli bir kimse görmedim” derken, İmâm-ı Buhârî de: “Zamanının en fazîletlisiydi” demiştir.