Ana Sayfa>Özel(Sayfa 26)

Konur Alp

Konuralp

Bilecik – Söğüt Ertuğrul Gazi Türbesinde

Ertuğrul Gazi zamanında seferlere katılmaya başlamıştır . Osman Gazi ve Orhan Gazi zamanında da askeri hizmetlerde bulunmuştur. Beyliğin genişlemeye başlaması ile ile birlikte uçlarda fetih ve iskan hareketlerinin önderliğini yapmıştır. Kara Çepiş Kalesi alındıktan sonra bir süre bu kaleyi mesken edinmiş ve Akyazı’ya kadar olan bölgelere sürekli akınlar düzenlemiştir. Akyazı , Bolu, Mudurnu ve Samandıra kalelerinin fethedilmesinde büyük hizmetleri olmuştur. Orhan Gazi’nin hükümdar olduğu yıllarda 1337 tarihinde vefat ettiği söylenmektedir. Kabrinin Düzce yakınlarındaki ” Konuralp ili” denilen bölgede olduğu sanılmaktadır. Söğütteki kabri ise makamı olduğu düşünülmektedir.

[toggle title=”Kaynaklar” load=”hide”]

Mehmed Hakan Alşan , Horasan Erenleri , Kurtuba Yayınları , 2012
[/toggle]

Halime Hatun

Halime Hatun

Bilecik – Söğüt’de Ertuğrul gazi türbesinde

Ertuğrul Gazi’nin eşi ve Osmanlı Deceletinin kurucusu Osman Bey’in annesidir. Türkmen bir aileden gelir.Hakkında çok fazla bilgi yoktur. Savcı Bey – Gündüz Alp ve Osman Bey olmak üzere üç yiğit yetiştirmiştir.. 1281 yılında Söğüt ‘de vefat etmiştir. Kabri Ertuğrul gazi türbesinin hemen yanındadır.

Dündar Bey

Dündar Bey

Bilecik – Söğüt – Ertuğrul Gazi Türbesinde

Osmanlı Devleti’nin kurucusu olan Osman Gazi’nin amcasıdır.

Ertuğrul Gazi hakkındaki bilgiler açık olmakla birlikte, Dündar Bey hakkındaki bilgiler daha da açıktır. Dündar Bey’in hayatının ilk dönemleri Osmanlı Devleti’nin doğuşu ile ilgili efsanelere karışmakla birlikte, onun Osman Gazi’nin hayatında belirli bir yer tuttuğu görülmektedir. Süleyman Şah, 4 oğlu ile Kayı boyunun beyi olarak İran’da Mahan hükümdarı iken, Moğol saldırısı üzerine Anadolu’ya göç etmiş, Ahlat’a geldikten sonra Erzincan ve Amasya taraflarına geçmişti. Ancak, burada yerleşme imkanı bulamayınca eski yurduna dönmeye karar veren Süleyman Şah, Elbistan- Halep yolu ile Fırat kıyısına inmişti. Caber Kalesi çevresinde ırmağı geçerken boğulması üzerine ona bağlı Kayılar ikiye bölünmüşler; oğullarından Sungur Tigin ile Gün Doğdı doğuya gitmeye karar vermişti. Ertuğrul Gazi ile Dündar ise Anadolu’da yerleşmek üzere Pasin’e doğru yollarına devam etmişlerdi. Kayı boyunun yerleşmesi ile ilgili bu haberlerde Dündar Bey’in, Ertuğrul Gazi’nin ve daha sonra da Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Gazi’nin yanında, bu devletin kuruluşunda hizmet ederken görüyoruz.

Ertuğrul’un ölümü üzerine onun yeni doğan kabileler birliğine baş olmak istediği bazı aşiretlerin de Dündar Bey’i tuttukları bilinmektedir. Ancak Osman Gazi bu birliğe seçildikten sonra Dündar, yeğenini bütün gücü ile desteklemiştir. Bir süre sonra Osman Gazi ile Dündar’ın araları tekrar açılmış, özellikle Köprü-Hisar yöresine yöneltilen saldırılar karşısında Dündar, Osman Gazi’ye cephe almıştır. Bu konuda bütün gaziler Osman Gazi ile aynı düşüncede oldukları halde Dündar bu sefere karşı çıktı. Dündar, Köprü- Hisar’ın alınmasının bir yandan Germiyan Beyliği’nin, bir yandan da Rum tekfurlarının düşmanlığına yol açacağını ileri sürüyor ve bu düşüncesinde ayak diriyordu. Bu karşı düşüncenin kuvvetleri arasında ayrılık ve anlaşmazlık yaratacağını anlayan Osman Gazi, sinirlenerek amcasını bu toplantıda bir okla öldürmüştür (1302). Neşri tarafından ileri sürülen bu söylentiyi birçok Osmanlı tarihçileri kabul etmezler. Dündar öldüğü tarihte 90 yaşını aşmış bulunuyordu ki, buna göre en az 1212 yılında doğmuş olması gerekir.
[toggle title=”Kaynaklar” load=”hide”]

www.e-tarih.org
[/toggle]

Satuk Buğra Han (k.s.)

Satuk Buğra Han 1

Doğu Türkistan’ın Kaşgar Eyaleti Kızılsu Bölgesinde

Babası; bugün Doğu Türkistan sınırları dahilinde bulunan Kaşgar şehri civarında hükümran olan Karahanlı Devleti hükümdar ailesinden Bezir Arslan Han; onun da babası, Bilge Mangur Kadir Han idi. Soyları, Afrasiyab bin Besen vasıtasıyla Türk bin Yafes bin Nuh aleyhisselama ulaşmaktadır. 829 (H. 245) yılında bir Karahanlı şehzadesi olarak doğan Satuk Buğra Han, babası Bezir Han’ın ölümü üzerine, amcası Oğulcak Kadir Hanla evlenen annesinin himayesinde büyüdü. 12 yaşlarında iken müslüman olmakla şereflenip Abdülkerim ismini aldı. 25 yaşında iken islâm nimetine kavuştuğunu herkese ilan etti. 26 yaşında iken, putperest olan amcasını öldürüp Karahanlı tahtını ele geçirdi. İlk, Müslüman-Türk hükümdarı oldu. 70 yıl hakanlık yaptı. Güzel idaresi, kavminden binlerce kimsenin müslüman olmasına sebeb oldu. 955-956 (H. 344) senesinde, Kaşgar civarında bulunan Artuc kasabasında vefat edip oraya defnedildi.

Abdülkerim Satuk Buğra Han’ın müslüman olması hususunda, tarihçiler çeşitli bilgiler vermektedir. Bunlardan Müneccimbaşı, “Cami-ud-duvel” adlı eserinde; “Karahanlılardan ilk müslüman olan, Satuk Buğra Kara Han’dır. Onun müslüman olmasının sebebi şöyledir: O, rüyasında bir zat gördü. Bu zat ona; “Müslüman ol, dünyada ve ahırette selamete erersin” dedi. Bunun üzerine rüyasında müslüman oldu. Sabahleyin uyanınca, İslâmiyet’i kabul edip müslüman olduğunu açıkladı. Satuk Buğra Han, vefat edince, yerine oğlu Mûsâ bin Satuk geçti. Bundan sonra onun oğlu Ali bin Mûsâ, sonra bunun oğlu Nasr Arslan hükümdar oldu…” demektedir.

İbn-ul-Esir de, “El-Kamil fit-tarih” adlı eserinde; “Satuk Buğra Han, rüyasında yanına, gökten bir adamın inip geldiğini gördü. Ona Türkçe; “Müslüman ol, dünyada ve ahırette selamet bul” dedi. Bunun üzerine rüyasında müslüman olan Satuk Buğra Han, uyanınca da müslüman oldu” diyerek ondan bahsetmektedir.

Abdülkerim Satuk Buğra Han’ın müslüman olması hususu, onun adına yazılmış olan “Tezkire-i Satuk Buğra Han” adlı eserde de yer almıştır. Bu eserin muellifinin Ahmed ibni Sa’d-ul-Erganî olduğu rivayet edilir. Farsça ve Türkçe pek çok nüshası bulunan bu esere, sonradan sıhhatli olmayan bilgiler ve efsaneler karıştırılmıştır. Bu bakımdan bu eserde verilen malumat, muteber kabul edilmemektedir.

Abdülkerim Satuk Buğra Han hakkında bilgi veren en önemli kaynak Cemal Karsî’nin yazmış olduğu “Mulhakat-us-surah” adlı eserdir. Cemal Karsî de, Ebu’l-Fütuh Abdu’l-Gafîr ibni Şeyh Ebu Abdullah Hüseyn Fadlî’den rivayet etmektedir. Rivayete göre, Horasan ve Maveraünnehr’de hükümran olan Samanoğulları Devleti hükümdarlarından İsmail bin Ahmed, Nuh bin Esed’in vefatından sonra idareyi ele alınca, Türklerle olan önceki iyi münasebetlerine sadık kaldı. Bu sırada Türklerin başına Satuk Buğra Han’ın amcası Oğulcak Kadir Han geçmişti. Oğulcak Kadir Han’a, İslâm elçileri gelip gidiyordu. Fakat o, elçilerin söylediklerini ve İslâm’a davetlerini kabul etmiyordu. Samanîlerden Nasir bin Ahmed, kardeşleriyle giriştiği taht kavgasında mağlub olunca, Kaşgar’a gelerek Oğulcak Han’a sığındı. Oğulcak Kadir Han, onu hoş karşılayıp himayesine aldı. Yardım ve ikramda bulunup; “Sen evine geldin, ailene kavuştun” dedi. Sonra da Artuc nahiyesinin idaresini Nasir bin Ahmed’e verdi. Semerkand ve Buhara’dan gelen kafileler, Artuc’da yiyecek ve çeşitli mallar satıyorlardı. Nasir bin Ahmed, Artuc’da bulunduğu sırada, kendisini himaye eden Türk hakanı Oğulcak Kadir Han’a kıymetli hediyeler vererek, onun gönlünü kazanmaya çalıştı. O zaman müslüman olmayanlar, yiyecekleri ve giyecekleri memleketin bir yerinde topluyorlardı. Bunlardan istifade edebilmek, ancak onlarla yakınlık kurduktan sonra mümkün oluyordu. Nasir bin Ahmed, bir ara Oğulcak Kadir Han’a müracat edip, ondan, cami yapmak için öküz derisi genişliğinde bir yer istedi. Oğulcak Kadir Han bu isteğini kabul etti. Nasir bin Ahmed de, bir öküz kesti. Bu öküzün derisini ince ince dildi. Metrelerce uzunlukta sırım yaptı. Sırımın çevrelediği yer kadar toprağa sahib oldu. Sonra da kendisine verilen bu küçük yere bir cami yaptı. Bu yer Artuc Camii’nin bulunduğu yerdir. Onun bu zekasına, insanlar hayret ettiler.

Bu sırada Oğulcak Kadir Han’ın yeğeni Satuk Buğra Han, güzel simalı, zeki, akıllı ve fasih bir lisan ile güzel konuşan on iki yaşlarında bir genç idi. Artuc’a gelip giderken Nasir bin Ahmed’le tanıştı. Zaman zaman onunla gizlice görüşüp, İslâmiyet hakkında bilgi aldı. Kalbinde İslâmiyet’e karşı sevgi ve muhabbet hasıl oldu. Arasıra Buhara’dan gelen kafileleri görmek için Artuc’a giderdi. Yine bir defasında Artuc’a gitmişti. Nasir bin Ahmed, Artuc’a gelen ticaret kafilesine gayet hoş muamele ve ikramda bulundu. Öğle vakti olunca, müslümanlar öğle namazını kılmak için abdest alıp namaza gittiler. Satuk Buğra Han, bu sırada henüz müslüman olmamıştı. Fakat, müslümanların namaz kılması hoşuna gitti. Niçin namaz kıldıklarını merak edip, sebebini Nasir bin Ahmed’den sordu. O da; “Bizim üzerimize her gün beş vakit namaz kılmak farzdır” dedi. “Bunu sizin üzerinize kim farz kıldı” deyince, Nasir bin, Ahmed; “Allahü teâlâ farz kıldı” deyip, Satuk Buğra Han’a îmanı, İslâm’ı anlatmaya başladı. Sevgili peygamberimiz Muhammed aleyhisselamm, Eshab-ı kiramın ve müslümanların üstün hallerinden bahsetti. Sonra da; “Allah’dan başka ilah yoktur. İbadet ancak O’na yapılır. Muhammed aleyhisselam emin ve sadık bir peygamberdir. İnsanların her bakımdan en üstünüdür. O’ndan başka tabi olunacak bir kimse yoktur. O’nun getirdiği din olan İslâmiyet’ten de güzel bir din yoktur” dedi. Satuk Buğra Han’ın kalbinde îman nuru parladı. İslâmiyet’i kabul ederek müslüman oldu ve Abdülkerim isrnini aldı. Bu hadiseye Oğulcak Kadir Han’dan gizlediler. Bu arada, Satuk Buğra Han, Kur’ân-ı kerirni ve İslâmiyet’i öğrendi. Amcası Oğulcak Kadir Han’ın, bu durumun farkına varmasından çekiniyordu. Bundan sonra, yakın akrabasından elli kişinin müslüman olmasına vesile oldu. İslamiyet’i kabul eden bu elli kişilik grup, genç Türk şehzadesi Satuk Buğra Han’a tabi oldu. Oğulcak Kadir Han ise Abdülkerim Satuk Buğra Han’ın müslüman olduğundan şüphelenerek, durumu incelemeye başladı ve peşine adam taktı. Bunlar, Satuk Buğra Han’ı gizliden gizliye takib edip, durumu araştırıyor, ne yaptığını anlamaya çalışıyorlardı. Bir defasında onun abdest alıp namaz kıldığını gördüler. Durumu Oğulcak Kadir Han’a bildirdiler. Oğulcak da onun müslüman olduğunu çevresine ve annesine bildirdi. Oğulcak Kadir Han bu hadiseden sonra, Abdülkerim Satuk Buğra Han’ı bizzat kendisi de denemek istedi. Bg maksadla ona, puthaneyi tamir etme vazifesini vermeye karar verdi. Bu durumu annesi haber alınca, oğlu Abdülkerim Satuk Buğra Han’ı haberdar etti. Amcasının kendisini denemek istediğini ve herkesten çok çalışrnasını söyledi. Nihayet Oğulcak Kadir Han bu hususta emir verince, Abdülkerim Satuk Buğra Han derhal çalışmaya başladı. Zaten Nasir bin Ahmed ona bu hususta gerekli telkinlerde bulunmuş; “Şimdi puthane olarak yapılır, sen sonra orayı camiye çevirirsin” demişti. Abdülkerim Satuk Buğra Han, puthanenin tamir işinde gayretle çalıştı. Herkes birer birer kerpiç taşırken, o ikişer ikişer taşıyordu. Bu çalışması sırasında bir taraftan da dua ediyor; “Ey yüce Allah’ım! Eğer bana, din düşmanlarına ve sana iman etmeyenlere karşı yardım edersen, beni, İslâmiyet’in yayılmasına, senin isminin yüceltilmesine vasıta kılarsan; ben elbette bu puthaneyi mescid yaparım. Senin kulların, orada sana ibadet etmek için toplanırlar. Sana ibadet etmek için orada bir mihrab ve seni sena (yüce ismini anmak) için bir de minber yaparım. Bundan sonra sadece senin rızan için ezan okur ve kendim imam olurum” diyordu.

Abdülkerim Satuk Buğra Han yirmi beş yaşına geldiği sırada, İslâm ilimlerini iyice öğrenmişti. Müslüman olduğunu açıkça etrafına îlan etti. Bundan sonra da, hâlâ müslüman olmak şerefine erişemeyen ve Karahanlı Devleti’nin başında bulunan amcası Oğulcak Kadir Han ile mücadeleye karar verdi. Bir gün, yanına inananlardan elli kişilik bir süvari grubu alarak ava gitmek maksadıyla yola çıktı. Yegag Balık adlı beldeye varınca, şehrin kalesini kuşattı. Bu kuşatma üç ay sürdü. Bunu haber alan Oğulcak Kadir Han, ona karşı derhal harekete geçti. Bu sırada, Abdülkerim Satuk Buğra Han’ın etrafında üç yüz kadar Kaşgarlı süvari toplanmıştı. Oğulcak Kadir Han ile Fergana savaşını yaptı. Bunu takib eden günlerde, taraftarları bin kişiye yükseldi. İlk fethettikleri yer de Atbaşı oldu. Sahib olduğu üç bin kişilik atlı bir orduyla Kaşgar üzerine yürüyüp, orayı da fethetti. Amcası Oğulcak Kadir Han’ı öldürdü. Kaşgar’da kendisine karşı çıkan asîleri ağır bir yenilgiye uğrattı. Kaşgar halkını İslâm’a davet etti. Onlar da müslüman oldular. Kaşgar’dan sonra Bormekik şehrini de aldı. Memleketin idaresini ele geçirip, ülkesinde İslâmiyet’i sür’atle yaydı.

Abdülkerim Satuk Buğra Han, müslüman olduktan sonra, Allahü teâlânın rızası için cihada başladı. Türk ülkelerinde İslâm’ı yaydı. Zaferler kazandı. Büyük bir mücahid ve cihangir oldu ve her tarafta tanındı. Doğru olarak öğrendiği İslâm dinini hiç saptırmadan Ehl-i sünnet alimlerinin bildirdiği gibi yaydı. Bu, onun en büyük meziyeti ve hizmeti oldu. Onun vesîlesiyle Türklere İslâmiyet saf bir şekilde; Peygamber efendimizin bildirdiği, Eshab-ı kiramın ve Tabiînin aynen naklettiği Ehl-i sünnet itikadına uygun olarak ulaştı.

Abdülkerim Satuk Buğra Han, Türklere İslâmiyet’i anlatıp yaymakta fazla zorluk çekmedi. Türklerin bazı örf ve adetleri İslâmiyefe uygunluk gösteriyordu. Zaten Türkler, Nuh aleyhisselamın oğullarından müslüman olan Yafes’in neslinden geliyordu. Yafes, mü’min idi. Evladı çoğalınca, onlara reis oldu. Hepsi, dedelerinin gösterdiği gibi, Allahü teâlâya ibadet ederdi. Yafes nehirden geçerken boğulunca, Türk ismindeki küçük oğlu, babasının yerini tuttu. Bunun evladı çoğaldı. Nesline Türk denildi. Bu Türkler, ecdadı gibi müslüman, sabırlı, çalışkan insanlardı. Bunlar, zamanla çoğalarak Asya’ya yayıldı. Başlarına geçen bazı zalim hükümdarlar, semavî dini bozarak, puta taptırmaya başladılar. Bunlardan, bugün Sibirya’da yaşayan Yakutlar, hâlâ puta tapmaktadır. Dinden uzaklaştıkça, eski medeniyet ve ahlâklarını da kaybetmişlerdi. Hele Hunlar ve onların reislerinden Atilla, dinsizliği ve zulmü ile Allah’ın gadabı ismini almıştı. İslâm güneşi, Mekke-i mukerremeden doğarak, ilim, ahlâk ve her türlü fazilet ışıklarını dünyaya saçınca, Romalıların, Asya’ya kadar yayılan sefahat ve ahlâksızlıkları ve Asya’yı, Afrika’yı kaplamış olan dinsizlik, cahillik ve vahşet altında yetişmiş diktatörler, sömürdükleri insanların İslâmiyet’i işitmelerine, anlamalarına mani oldular. Bu engeller kılıc gücü ile ortadan kaldırıldı. Türk hakanları, asaletleri ve uyanık olmaları sebebi ile islamiyet’in işitilmesine mani olmadılar. Türk’ün asaleti ile İslâmiyet’in şerefi bir araya gelmeden önce, Asurîler Türkistan’a girerek, Türkleri, güneşe, yıldızlara tapınmaya alıştırmıştı. Tan yeri ağarınca, güneşe tapınırlardı. Bu sebepten, güneşin ismi, tanyeri ve nihayet tanrı oldu. Türkler sonradan tekrar iman ile şereflenip, büyük gruplar halinde müslüman oldular. Sapıklık zamanında uydurdukları tanrı ismini kullanmaz oldular. Kur’ân-ı kerîmde bildirilen; “Benim ismim Allah’dır. Beni Allah diye çağırınız. Allah diye ibadet ediniz. Allah diye yalvarınız!” meâlindeki muteaddid ayet-i kerîmelere uydular. Bu bakımdan Allahü teâlâya, kendi istediği ismi söylemeyip de, inanmıyanların, O’nun en sevmediği mabudlarına koydukları tanrı ismi ile O’nu çağırmanın yanlış ve uygunsuz olduğunun şuuruna vardılar.

Abdülkerim Satuk Buğra Han’ın müslüman olmakla şereflenmesi ve ülkesinde İslâmiyet’i yayması, Türk Tarihi’nin en büyük ve en güzel hadiselerinden biridir. Daha önceden, Oğuz ve Kalag Türkleri arasında müslüman olan gruplar olmuşsa da, devlet olarak İslâmiyet’i kabul eden ilk Türk boyları Karahanlılar ve İdil Türkleri olmuştur. Türkler devlet olarak müslüman olduktan sonra, İslâmiyet’in bayrakdarlığını yapıp dünyanın dört bir tarafına yaydılar. Eshab-ı kiramdan sonra tarihte nadir görülen hizmetler yapıp, din uğrunda cihad ettiler. Sevgili peygamberimiz Muhammed aleyhisselamın bildirdiği İslâmiyet’i, Ehl-i sünnet îtikadını; Karahanlı Türkleri, Türkistan’da; Gazneli Türkleri, Hindistan’da; Oğuz, Selçuklu Türkleri, Anadolu’da ve tarihin en muhteşem müslüman Türk devleti olan Osmanlılar da üç kıtaya yaydılar. Böylece müslüman Türkler, İslâmiyet’e bin yıldan fazla bir zaman hizmet ettiler. Abdülkerim Satuk Buğra Han, Karahanlıların başına geçip hükümdar olduktan sonra, kendisinin müslüman olmasına vesile olan Samanîlere de yardımda bulunmuştur. İbn-i Haldun’un “El-iber” add eserinde ve Cemal Karsî’nin, “Mulhakat-us-Surşh” adlı eserindeki rivayete göre 915 (H. 303) senesinde Hasan ibni Kasım Ed-Daî tarafından Cürcan’a vali tayin edilen Leyla bin Nu’man, Samanîlere karşı isyan etmişti. Etrafına da şiîleri toplamıştı. Samanîler, Abdülkerim Satuk Buğra Han’dan yardım istediler. Samanîlerin kendi orduları Horasan’da başlayan isyanı bastıramamış, asilere yenilmişti. Şiîler, büyük bir ordu ile Horasan’ın merkezi olan Nişabur’u işgal etmişlerdi. Samanîlere yardım etmek üzere hareket eden Abdülkerim Satuk Buğra Han, 921 (H. 309) yılında Leyla bin Nu’man’ın karşısına çıktı. Bu sırada Amid şehrinde bulunan Leyla bin Nu’man’ı mağlub edip yakaladı ve idam ettirip başını Buhara’ya gönderdi.

Abdülkerim Satuk Buğra Han, daha sonra yaptığı savaşlarda; Yagma, Çiğil, Oğuz kabilelerinin yerleşmiş bulunduğu Türkistan şehirlerini birer birer ele geçirdi. İslamiyet’i yayma hususunda, meşhûr alimlerden olan Ebu’l-Hasen Muhammed bin Süfyan Kalamati Horasanî’den çok istifade etti. Ayrıca Karahanlılar Devleti’nin doşu kısmına hakim olan Büyük Kağan, Çinlilerden yardım alarak 942 (H. 332) yılında Abdülkerim Satuk Buğra Han’a karşı savaş açtı. Abdülkerim Satuk Buğra Han müslümanların yardım ve desteğiyle, onunla Balasagun savaşını yaptı ve galib geldi.

Abdülkerim Satuk Buğra Han’dan sonra, oğulları devrinde de ülkesine pek çok İslâm alimi gelip, İslâmiyet’i doğru olarak anlattılar ve yayılmasına çalıştılar. Kendisinden sonra Mûsâ Tunga adında bir oğlu yerine geçti. Bundan sonra da bunun oğlu Beytar Süleyman Arslan hükümdarlık yaptı. Başka oğulları ve kızları olduğu da rivayet edilmiştir.

1) Mülhakat-üs-Surah (Cemal Karsî), (nşr. V. Bartold, st. Petersburg) sh. 130, 135

2) Câmi-üd-düvel; sh. 240, 1030

3) El-Kamil fit-tarih

4) El-İber (İbn-i Haldun); cild-4, sh. 339

5) Rehber Ansiklopedisi; cild-17, sh. 147 cild-9, sh. 249

6) Kaşgar Tarihi (Mehmed Atıf), İstanbul 1300, sh. 52

Turgut Alp

Turgut Alp

Bilecik – Söğüt – Ertuğrul Gazi Türbesinde

Osman Gazi’nin kumandanlarından olup aynı zamanda O’nun istişare meclisinde de bulunmaktadır. Pek çok savaşta bulunmuş ve faydalı olmuştur. Osman Gazi , İnegöl’ün fethi için Turgut Alp’i görevlendirmişti. (1299) Osman Gazi , Bilecik ve Yarhisar’ı kolaylıkla fethinin doğurduğu şaşkınlık ve düşmanın maneviyatının sarsılmasından faydalanmak için derhal Turgut Alp’i bir miktar süvari kuvveti ile İnegöl üzerine yolladı. Turgut Alp bu kaleyi savaşla zaptetmeyi başardı , kalenin tekfurunu ve aldığı ganimeti ise Osman Gazi’ye getirdi.

Hasan Alp

Hasan Alp

Bilecik – Söğüt – Ertuğrul Gazi Türbesinde

Ertuğrul Gazi’nin babası ile Anadolu’ya göç eden ilk kafilelerden olduğu bilinmektedir. Ertuğrul Gazi döneminin kumandanlarından olup aynı zamanda Ertuğrul Bey’in silah arkadaşlarından ve de istişare meclisinin üyelerindendir. Osman Gazi zamanında da kendisine gerekli saygı ve itibar gösterilmiş ve her zaman fikirlerinden faydalanılmıştır. Beyliğin genişlemesi ve beş idari bölüme ayrılması ile Yarhisar nahiyesinin idaresi de Hasan Alp’e verilmiştir. Tevarihi Ali Osman adlı eserde kendisinden şöylece bahsedilmektedir : “ Hasan Alp derlerdi , hizmetinde yararlı bir dilaver dahi var idi : Süleyman Şah ile doğu ülkelerinden gelmişti. Saygı gösterilen bir komutandı. Yar Hisar şehri ona tımarlığa verip rağbet eyledi. Bu anılan serdarların mezarları dahi zikrolunan diyarlarda meşhurdur. Kendileri dünyadan iki yüzyıl var. Halen eserleri il dilinde anılır. ”

Aydoğdu Bey

Aydoğdu Bey

Bilecik – Söğüt – Ertuğrul Gazi Türbesinde

Gündüz Alp’in oğlu ve Osman Gazi’nin yeğenidir. Bursa , Adranos , Bidnos , Ketsel ve Kite tekfurlarının birleşmesi ile meydana çıkan Bizans ordusu ile yapılan ” Koyun Hisarı ” savaşında şehit edilmiştir. Mezarının Dizboz’da , Koyun Hisarına gidilen yol üzerinde bulunduğu söylenmektedir. Söğüt’teki kabri makamıdır. Aydoğdu Bey’in , genç yaşta yöreye nam saldığı ve çok bahadır bir alp olduğu bilinmektedir. Şehid edilmesinden sonra dahi ona olan saygı asla azalmamıştır.

Aşıkpaşaoğlu eserinde : ” Mezarı taşla çevrilmiştir. O ilde at dahi sancılansa , onun mezarına iletirler ve dolaştırırlardı. Allah Teala’nın tüm canlılar böyle şifa buldu. ” der. Oruç Bey’e göre mezarına Türk Han mezarı da denmektedir ve yörede oldukça meşhurdur. Müneccimbaşı ve Tacü’t Tevarih ise ” Mübarek türbesi ziyaretgah olup , kabrinin toprağı hummalı ve sıtmalılar için ilaçtır. ” demektedir.

Aktimur Alp

Aktimur Alp

Bilecik – Söğüt de Ertuğrul Gazi Türbesinde

Gündüz Alp’in oğlu ve Osman Gazi’nin yeğenidir. Askeri ve idari hizmetlerde bulunmuştur. Osman Gazi’nin ; 1289 yılında Karaca Hisar’ı fethetmesinden sonra elde ettiği ganimetin beşte birini Aktimur mahiyetinde bir heyetle Selçuklu Sultanı II. Alaaddin’e gönderdiği bilinmektedir. Osman Gazi’nin Selçuklu Devletine olan bağlılığının bir nişanı olan bu ganimet Sultan’ı çok memnun etmiş ve Aktimur ile birlikte Osman Gazi’ye sancak , çadır , iyi atlar ve silahlar göndermiştir.1

Osman Gazi , Bursa kalesinin fethi için yaptırdığı kalelerden birinin kumandanlığına Aktimur’u getirmiştir. Aktimur , bu kalede uzun yıllar kumandanlık yaparak , amcasının talimatları gereği içeriden dışarıya ve dışarıdan içeriye erzak ve insan naklini engellemek için çaba sarf etmiştir. Aktimur’un iyi bir kumandan ve devlet adamı olduğu bilinmektedir. Tarihçilerimiz bu konuda neredeyse ittifak halindedir. Dönemin tarih yazıcılarından olan Aşıkpaşaoğlu onu şöyle tanıtmaktadır. “ Ki O, gayet bahadır , yararlı bir erdi.” Diğer müellif İbn Kemal ise Aktimur hakkında şunları kaydetmiştir. “ Ak Demir ki , demiri tutsa mum ederdi , kuvvetle taşı ovarak un ederdi. Dönmez idi. Adını işiten yüz kişi dahi olsa , korkudan tirerdi…”

Bursa’nın fethinden sonra vefat eden Aktimur’un kabrinin Bursa’da , Osman Gazi türbesinde olduğu sanılmaktadır.

*

1 Tarihimizde Osman Gazi’nin merkezi devlete olan bağlılığı ve Selçuklu Sultanı’nın da bu bağlılığa olan memnuniyetini Osman Gazi’ye sancak göndererek ifade etmesi kesin olarak bilinmektedir. Lakin tarihçiler arasında bu olayın ne zaman ve hangi olaydan sonra olduğuna dair bir kesinlik mevcut değildir.

Kaynak : Mehmed Hakan Alşan , Horasan Erenleri , Kurtuba Yayınları , 2012

Akça Koca

Bilecik – Söğüt de Ertuğrul Gazi Türbesinde

Ertuğrul Gazi’nin kumandanlarındandır. Osman Gazi’nin beyliği döneminde de hizmetlerine devam etmiş ve Beyliğin büyümesinde çok önemli bir rol oynamıştır. Bir rivayete göre babasının isimi Abdülmelik b. Abdülfettah’dır. Anadolu Selçukluları döneminde uç bölgelere yerleştirilmiş bir Türkmen boyuna mensup olduğu ve kendisine bağlı aşiretle beraber Ertuğrul Gazi’ye tabi olduğu söylenmektedir.

Osman Bey ve oğlu Orhan Bey dönemlerinde beyliğin kuzey batı tarafından genişlemesi için gazalara katılmış ve bir çok kaleyi fethetmiştir. Özelikle sapanca, İzmit, Yalova üçgeni içinde kalan arazilerin O’nun tarafından fethedildiği söylenmektedir.

İzmit’e onun isminden mülhem ” Kocaeli” denmiştir. Yine Bolu iline bağlı Akçakoca ilçesi de yine O’nun adını taşır. Fethettiği Samandıra ve civarı Osman Gazi tarafından kendisine mülk olarak verilmiştir.

1326 yılından sonra vefat ettiği sanılmaktadır. Asıl türbesi Kandıra’da iken Söğüt’deki makamıdır.

Kaynak ;
Mehmed Hakan Alşan , Horasan Erenleri , Kurtuba Yayınları , 2012