Darendeli Hacı Hasan Akyol

Sivas – Abdülvehhap Gazi Mezarlığı – Şeyhi hacı Mustafa Taki Efendi’nin yanında. Darendeli Hacı Hasan Efendi’nin Silsile-i Şerifi Hacı Hasan Efendi, Mekki yolunun müntesipleri arasında “Hacı Hasan Ağa” diye anılır. Maneviyatının yüksekliği ve örnek yaşayışı hususunda, onu tanıyanlar hem fikirdirler. Hacı Hasan Efendi, Darende’nin Hacı …

Sivaslı İsmail Hafız Hakkı Ürgübi (ks.)

Sivas – Ulu camii avlusunda Şeyhi İhramcızade hazretlerinin yanında

Sivaslı İsmail Hafız Hakkı Ürgübi Hazretlerinin (k.s.) Silsile-i Şerifi

1901 yılında Sivas’ın Ulu Atak mahâllesinde doğdu. Babası Feyzullah efendidir, dedesi İsmail Hakkı Efendi Sivas’a gelip yerleşmiş. Ataları Şam’dan Ürgüp’e daha sonra Zara’ya ve oradan da Sivas’a göç etmişler. Baba tarafından şecere silsilesi Hazreti Hüseyin’e kadar ulaşır. Annesi Hatice hanımın soyu da Horasanda Anadolu’ya İslâm’ın yayılması için gönderilmiş büyük mücahitlerden Şeyh Mahmut Merzubani Hazretleri Zara’nın Tekke köyünde Türbesinde medfundur. Çok az insanlara nasip olacak olayları hayatında yaşayan ve şahsında bütünleştiren bir güzel insanın ana ve baba soyunun Hazreti Peygambere kadar ulaşması tamamıyla Cenabı Allah’ın bir lutfudur. Annesiyle babasının evliliği kendisinden şöyle nakil edilir:

“-Annemi evvelce birine nişanlamışlar lâkin nişanı erkek tarafı geri bırakmış. Tekrar başka birine nişanlamışlar fakat bir müddet sonra bu nişan da bozulmuş. Bu defa dayılarım annemi babamla evlendirmişler. Babam Seyyid, annem Şerif’tir. Eğer önceki o iki nişandan biri evliliğe dönüşseydi, elmas çamura düşmüş olurdu”.

Merhum Hafız Hakkı Ürgubi Hazretleri ilk tahsiline medresede başlamıştır. Öğrenciliği sırasında bir kız iki erkek kardeşini kaybetmiş, babası Rus Harbine katılmış ve bir daha da kendisinden haber alınamamıştır. İki sene sonra annesini kaybederek yetim ve yalnız kalmıştır..Bu zor şartlarda medrese tahsilini sürdürememiş fakat hafızlığını tamamlamıştır. Bundan sonra Hafız Hakkı ismi ile tanınır olmuştur. Askerliğini Sivas’ta yapmış, burada Nakşibendî Tarikatı Şeyhi İhramcızade İsmail Hakkı Toprak Hazretler ile tanışmış ve uzun yıllar yakın dostlukları ve samimi muhabbetleri devam etmiştir.

Yedi yaşında namaza başlamış ve kazaya namazı kalmamış. Şakadan da olsa yalan konuşmamıştır.

Resmen emekli olduğu 1977 yılına kadar ilk defa Hoca İmam Camii sonra Vişneli Camii, Meydan Camii ve Osman Paşa Camilerinde olmak üzere 52 yıl imamlık yapmıştır.

Bir teneke buğdayın 14 lira olduğu yıllarda 12 lira 55 kuruş maaş alıyordu yani bir aylık maaşı ile karşılığında bir teneke buğday alamıyordu. Fakat Camiler boş kalmasın bilhassa bu ihvana hizmet ve Şeyhine yardım emeliyle bu görevi sürdürüyordu.

Son derece mütevazı, kendini ön plana çıkarmayan, devamlı tefekkür hâlinde olmayı tercih eden merhum Hafız Hakkı Ürgubi Hazretleri, İhramcızade İsmail Hakkı Toprak Hazretleri’’nin, mürşidi Mustafa Tâki Hazretlerinin tekkesine gittiğinde onun dikkatini celp ediyor ve tekkesinde imamlık yapmasını istiyor. Terbiyesi, ahlâkının güzelliği kendisini Tâki Efendi Hazretlerine sevdiriyor ve Tarikata intisab ediyor.

Mustafa Tâki Hazretlerinin vefatından sonra Şeyh olan İhramcızade İsmail Hakkı Toprak Hazretleri, Hafız Hakkı Efendiyi genel Halifelikle görevlendiriyor. İhramcızade İsmail Hakkı Toprak Hazretleri yaşadığı müddetçe müridlerinin hizmet ve terbiye görevini Hafız Hakkı Efendi’ye vermiş, vefatından sonra Şeyhlik makamında aynı hizmeti sürdürmüştür.

Bu hizmeti döneminde çok güzel bir topluluk oluşturmuş, Resulullah (S.A.V) Efendimizin hayatını şahsında ve Müridlerinde gündeme getirip canlı birer örnek olmuşlardır. Bu güzel insan güzel yaşadı, güzel bir günde (Beraat gecesi), güzel bir şekilde Rabbine teslim oldu.(18 Şubat 1992.)Yaşamında olduğu gibi ölümünden sonra da sevdiği insan İhramcızade İsmail Hakkı Toprak Hazretleri ’nin Ulu Camii bahçesindeki kabrinin yanı başına âdeta kucağına defin edilmiştir.

Mevlâ güzel insanlarla ahiret de birlikte olmayı sevenleri ile nasip etsin. Peygamberimizin ve güzel insanların şefaatlerinden mahrum etmesin! Ne mutlu güzel yaşayıp güzel ölenlere!
[toggle title=“Kaynaklar” load=”hide”]Kaynak( Allah bu çalışmaları yapanlardan razı olsun. Ebedi saadet nasip etsin. Amin)
Silsile-i Zeheb ( Altın halka) , Er Yavuz Yakut , Ekim 2011 [/toggle]

İhramizade İsmail Hakkı Efendi (ks.)

 

Sivas – Sivas Ulu camii avlusunda

İhramcızade İsmail Hakkı Efendi Hazretlerinin (k.s.) Silsile-i Şerifi


İhramizade İsmail Hakkı Efendi, 1880 tarihinde Sivas’ın Örtülüpınar Mahallesi’nde dünyaya gelir. Babası Hüseyin Hüsnü Bey, Sivas’ta kolağasıdır. Halk arasında Nilli Hatun diye maruf olan annesi Ayşe Hanım, zamanın Nakşibendi büyüklerinden Seyyid Mustafa Haki Efendi’ye intisaplı Medineli bir seyyidedir.

Sivas Çifte Minare’deki ilk tahsilinden sonra rüştiyeyi bitirmiş, ardından medrese tahsilini aynı yerde bulunan Şifaiyye Medresesi’nde yapmış olan İsmail Hakkı Efendi Arapça ve Farsça’ya vakıf olup, kendisini bilhassa dini ilimlerde yetiştirir. Tahsilinin ardından askerlik görevini Kurtuluş savaşı yıllarında maiyetindekilerle birlikte Suşehri’ne cephane taşımak suretiyle yerine getirir.

İsmail Hakkı Toprak Efendi Tokat’ta Müskirat memurluğu, Sivas’ta Düyun-i Umumiye Memurluğu ve Cedid Tuzlasında Müdürlük yapar. 1931 yılında emekli olduktan sonra Çitil Han’da bir süre komisyonculuk yaparak elde ettiği geliri de insanların hizmeti ve ihtiyaçları için sarf eder.

İsmail Hakkı Efendi, soyadı kanunundan sonra Toprak soyadını almış olmakla birlikte, gerek eserlerinde, gerekse çeşitli vesilelerle İsmail İhrami, Hakkı, Garibu’llah, Garibu’llah-ı Sivasi, Karibu’llah, Refi’u’llah ve Vakinu’llah adlarını kullanır.

İhramcızâde, Sivas’ta bulunan Rifâi tarikatı büyüklerinden Seyyid Abdullah Haşim Efendi’ye intisap ederek, bir rivayete göre 5 yıl hizmet eder. İhramcızâde Hacı İsmail Hakkı Hazretlerinin ilk mürşidi olan Abdullah Haşim’in “Evlâdım, senin nasibin bizden değil!”, diyerek bir nevi izin vermesi ve validelerinin, Mustafa Hâki Efendiye oğlunun durumunu anlatması ile mânevi bağın temelleri atılmış olur.

Tokatlı Mustafa Haki Efendi’ye olan muhabbetinden dolayı bir müddet Tokat’ta çalışan İhramcızâde, üstadının 1908 yılında Tokat Mebusu olarak İstanbul’a gitmesi üzerine Sivas’a döner. 1919 yılında Haki Efendi’nin vefatı üzerine, 23 Nisan 1920’de T.B.M.M’ye Sivas Mebusu olarak katılan Mustafa Taki Efendi’(Doğruyol) ye intisap eder. Onun da 1925 yılında ahirete irtihali ile misyonu üstlenir.

İsmail Hakkı Efendinin bazı veciz sözleri şöyledir.
-İnsan ne ararsa zannında bulur.
-Muhabbeti olan hata görmez, görse de göz yumar.
-Şeriatı gözetiniz, şeriatı olmayanın tarikatı olmaz.
-Öl ama söz verme. Eğer vermiş isen o sözden de asla dönme.
-İdare ilmini öğrenin, insan kızınca şeytanın malı olur.
-Oğlum, Allah’ın rızasına kazan, gönlünü yap, işini O’na gördür.
-Neyi seversen onunla kalırsın, ne ile meşgul isen, o olursun!

İhramcızade İsmail Hakkı Efendi’nin yapım ve tamirine vesile olduğu eserlerden bazıları şunlardır;
Sivas Ulu Camii’nin onarımı, Hoca İmam Camii Minaresi. Sivas İmam-Hatip Lisesi, Hayırseverler Camii, Sofu Yusuf Camii, Serçeli Camii, Dikimevi Camii, Zara-Cencin Köyü İçme Suyu, Zara-Cencin Köyü köprüsü, Tozanlı Köprüsü, Sivas ve çevresinde muhtelif sebil çeşmeleri.

İsmail Hakkı Toprak Efendi’nin meşlahı, kasketi, gözlüğü, saati ve diğer şahsi eşyaları Darende’de Hulusi Efendi Şeyhzadeoğlu (1914-1990) Özel Kütüphanesinde bulunmaktadır. İhramcızade’nin menkıbelerle dolu hayatından birkaç kesit şöyledir;
…..İsmail Hakkı Toprak Hazretleri, bir kaç ihvanıyla beraber bir köye giderler. Akşam o köyde kalmaları mecburiyeti hâsıl olur. Kalacakları köy odası tek oda olduğundan, Efendi Hazretleri ve ihvanın bir odada yatmaları icap eder. İhvanlar arasında ve tarikata yeni intisap etmiş Osmaniyeli Hüseyin adında biri, “Canım şeyhim de bizim gibi yiyor, içiyor, oturuyor, kalkıyor. İşte şimdi bizim gibi yatıyor. Dur bakalım ne yapacak, şöyle yorganın altından gözetleyeyim”, diye düşünürken uyuyup kalır. Bu arada suratına gelen bir şamarla uyanır, bakar ki, Efendi Hazretleri namaz kılıyor. Namazın bitimine kadar bekler. Namazdan sonra gidip şeyhinin ayaklarına kapanır. Efendi Hazretleri buyurur ki, “Gardaşım! Hüseyin, insan dışarıda halk ile içerde Hakk ile olmalıdır.”

…..Nurettin Doğan, Efendi Hazretlerinin Hakk’a yürümesinden sonra o kadar üzülüp ağlar ki, artık bitkin bir hale düşer. Bir gün Efendi Hazretleri manen zuhur ederek buyururlar ki, “Gardaşım! Biz öldük mü ki, ağlıyorsun, üzülme.”

…..Suriye’den kaçak eşya getirip bu suretle ticaret yapmakta olan birisi tarîkata intisabından sonra bu işi bırakır ise de, çoluk çocuğunun rızkının temininde zorluk çektiği için yine bu işe başlamaya karar verip, Efendi Hazretlerine gelir ve yaptığı ticaretten bahsederek izin ister ve izin alır. Suriye’ye varıp gerekli malları alarak atlara yükleyip Türkiye’ye doğru yola çıkar. Sınıra geldiğinde karşıda devriyeleri görür ama kaçacak zaman da bulamaz. Bu sırada çok süslü bir tilki ortaya çıkar. Bunu gören devriyeler, tilkiyi tutmak için peşine düşerler. Oradan bir hayli ayrılırlar. Bunu fırsat bilen adam atlarını alıp hududu rahatça geçer. Mallarını sattıktan bir zaman sonra yine gitmeyi düşünerek izin almak için geldiğinde, Efendi Hazretleri buyururlar ki, “Yok gardaşım! Bir daha tilki olmaya niyetimiz yok.”

…..Efendi Hazretleri şöyle bir kıssa anlatmıştır.
“Tokat’tan bir kadın hastalanıp, kocasıyla bizi ziyarete geldi, bana dua okur musunuz? dedi. Biz de ‘Ben de okumaya bir ağız yok, Şeyhimin ağzı ile okuyayım’ dedim. On beş günde bir bu kadın okumaya kocasıyla gelip gittiler. Kadının derecesi şeyhlik derecesine yükseldi, kocasının bir şeyden haberi olmadı.”

…..İhramcızâde M. Kâzım Toprak Efendi anlatmıştır. “Sene 1945 yılından evvel idi. Bir Cuma günü, Cuma namazından sonra eve gittik. Evdekiler de hamama gitmişlerdi. Efendi Hazretleri, “Gardaşım! Semaveri yak da, bir çay içelim”, diye buyurmaları üzerine, bir kova (20 litre) su alan semaveri doldurup yaktım. Çayı demledim. Kömürün mor alevi geçtikten sonra semaveri büyük odada Efendimin minderine yakın bir yere koydum. Efendim dolaptan bir kitap işaret etti, kitabı da getirip rahlesine koydum. Sonradan anladım ki, bu kitap Hafız Divanı imiş. Efendim kitaptan okuyup anlatırken ben de boşalan bardağımızı dolduruyordum. (Bir ara) Semaverden çaydanlığa su almak için musluğunu çevirdiğimde bir iki damla su aktıktan sonra kesildi. Musluğun önüne kireç geldiğini zannettim. Semaverin üst kapağını açtığımda su kalmadığını gördüm. Bu hali gören Efendim cebinden saati çıkarıp bakarak, “Gardaşım! Kerahet vakti gelmiş. Biz ikindi namazını da kılamadık” dedikten sonra buyurdular ki, “Gardaşım! Namazın kazası olur, lakin sohbetin kazası olmaz.”

Alkan, muhayyilesindeki Efendi Hazretleri’nin tasvirini Altıncı Şehir’de şu sözlerle dile getirir.
“Şeyh ile ihvan arasındaki gönül alâkaları, çocukluk muhayyilemin kavrayışından çok uzaklardaydı ama bu alâkanın hâsılını çocuk da olsanız elle tutabilir, gözle görebilirdiniz: Muhabbetti! Tekkenin kireç sıvalı duvarlarında, bahçe içindeki ince beton yolun en başında, meyvesini ancak eylüllerde teslim eden taş armutta, ihvanların çehresinde ve “efendi hazretleri”nin her haletinde titreşen, ince bir buğu gibi tabahhur ederek atmosfere yayılan, tekkeyi (uzaktan ya da yakından) istintak eden “siyasî memurları” son derece efendi ve hürmetkar davranmağa mecbur eden muhabbetti. Muhabbetin sıklet merkezi, iri gözlerinin maviliğinde gri bulutlar gezindiren “efendi hazretleriydi. Onun bilgisi tahtında duran kimya, sıradan insanları; berberleri, kundura tamircilerini, çiftçileri, ümmî ev hanımlarını, memurları gözbebeklerinde “muhabbeti” büyüten olgun insanlar haline getiriyordu. Yıkıldı, tükendi diyeceğiniz insanları bu kimya ile ihya ediyordu; insanları güzelleştiriyor, ayakta tutuyor ve herşeyle barıştırıyordu. Onun çevresinde kavga yoktu. Çocuktum ama anlıyordum.”

[toggle title=“Kaynaklar” load=”hide”]Kaynak( Allah bu çalışmaları yapanlardan razı olsun. Ebedi saadet nasip etsin. Amin)
Sivas Evliyaları , Abdulhalim durma [/toggle]

Hacı Mustafa Taki Efendi (ks.)

 

Sivas – Abdulvehhap gazi Kabristanı

Hacı Mustafa Taki Hazretlerinin (k.s.) Silsile-i Şerifi


Hacı Mustafa Taki Efendi (1873–1925) Sivas’ta Oğlançavuş Mahallesinde dünyaya gelir Annesi Saniye Hanım, babası Mehmet Selim Efendidir. Bu yüzden Mustafa Takî Efendi’ye Selim Efendizâde de denilmiştir.

İsmindeki Takî ilavesini sonradan aldığı anlaşılmaktadır. Meclis zabıtlarında ve Milli Eğitim Bakanlığı kayıtlarında adı Mustafa Takî olarak geçerken, nüfus kaydında sadece Mustafa olarak yer alır. Ayrıca, Kırk Hadis’inde ve yine bazı makalelerinde ismi Mustafa Nakî olarak da geçmektedir. Takî; ‘Allah’tan korkan, muttakî, dindar’ demektir. Nakî ise, ‘saf, katıksız, pak, tertemiz, arınmış’ anlamına gelir. Mustafa Takî Efendinin, makalelerinde, isminden sonra soyadı ya da belirleyici vasıf olarak her iki ifadeyi de bilinçli olarak kullandığı anlaşılıyor.

İlk ve orta tahsilini Sivas İptidai Mektebi ve Rüştiyesi’nde, yüksek tahsilini de Medrese’de tamamlayan Mustafa Takî Efendi’nin hangi medreseden mezun olduğu ve hangi hocalardan ders aldığı bilinmemektedir. Arapça ve Farsçayı çok iyi bilen Mustafa Takî Efendinin, her ne kadar kelâm ilminde ihtisas sahibi olduğu söylense de, makalelerinden ve Meclis kürsüsünde yaptığı konuşmalarından fıkıh ilminde de otorite olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca ferâiz, tefsir, hadis ve siyer alanlarında da vukûfiyeti vardır. Müderris ve dersiâm olup Sultanî’de muallimlik, medresede fıkıh ve tefsir hocalığı, mahkeme azalığı, “Sırat-ı Müstakîm” ve “Sebîlürreşâd” dergilerinde yazarlık yapmıştır. Dönemin söz konusu en önemli dergilerinde, toplumun çeşitli kesimlerine yönelik uyarıcı ve yönlendirici makaleleri yayımlanmıştır. Zaman zaman bazı yazılara cevap vermiş, fikirlerini korkusuzca toplumun her kesimiyle paylaşmıştır. Mesela İstanbul’da Ermenice yayımlanan “Azâd-ı imâret” gazetesinde İslâm’daki cihadı vahşet olarak gösteren bir yazıya, “İslâmiyet’te Cihâd” isimli makalesiyle cevap vermiştir.

Memuriyet hayatına 1887’de Sorgu Hâkimi (müstantik muavini) Yardımcılığı ile Adliye Teşkilatında başlar. 1891’de Hafik İlçesi Sorgu Hâkimi Yardımcısı olur. Adliyedeki görevini, 1894-1913 tarihleri arasında Sivas Adliyesinde Bidayet Mahkemesi zabıt kâtipliği, müdde- i umûmî (başsavcı) katipliği, Bidayet Mahkemesi başkatipliği ve mahkeme aza mülazımlığı ile sürdürür. Kısa bir süre Meclis-i Umûmî azalığında bulunur. 1914’te Sivas Sultanisi (Lise) Arapça öğretmenliğine atanmasıyla adliye teşkilatından ayrılır.

Bir müddet Dâru’l hilâfe Türkçe müderrisliği ile Arapça-nahiv ve fıkıh müderrisliği yapar. Öğretmenlik görevini 22 Nisan 1920’ye kadar sürdürür. 1 Ağustos 1920’de 47 yaşında iken TBMM. I. Dönem Sivas mebusu olarak meclise girer. I. Dönem milletvekilliğinden sonra 1923’te Sivas’a Hadis ve Arapça öğretmeni olarak atanır. Bu görevde iken Hakk’a yürümüştür.

Ömrünün çoğu araştırmak, eser telif etmek, yazılı ve sözlü olarak insanları irşad etmekle geçen Mustafa Taki Efendi, tasavvufi eğitimi için son dönem Osmanlı Mebusan Meclisi’nde Tokat mebusu olarak da görev yapan Tokatlı Mustafa Haki Efendiye (ö.1917) intisap eder ve çok kısa bir sürede icazet alarak manevi eğitimini tamamlar. Mustafa Takî Efendi’nin, Tokat’a gidip, ders aldıktan üç gün sonra fenâ makamına çıktığı rivayet edilir. Onun bu kabiliyetine hayran kalan Hâki Efendi murakabe-i ahadiyet derslerini talim ettirerek sülûkünü kısa zamanda ikmal ettirir.

Bu halden sonra Sivas’a dönmeye ve orada hatm-i Hâcegân okutup, ders tarif etmeye memur kılınır. Arkadaşlarından bazılarının, “acaba bu kadar kısa zamanda sülûkünü tamam edebildi mi”, gibi düşüncelerine karşılık, Mustafa Hâki hazretleri şöyle cevap vermiştir: “Sizler daha yarı yoldayken Mustafa Takî Efendi sülûkünü ikmal etmişti.” Mustafa Hâki Efendi, Mustafa Tâki Efendi için şöyle buyurur;
“Mustafa! Senin elin bizim elimizdir.”

Tokatlı Mustafa Hakî Efendinin Hakk’a yürümesinden sonra vazife İhramcızâde Hacı İsmail Hakkı Toprak Hazretlerine intikale ettiyse de sülûkünü ikmal etmediğinden muvakkaten, zuhurat yoluyla Mustafa Takî Efendiye ihvan teslim olmuştur.

Mustafa Takî Efendinin ilmî otoritesi, devrin âlimlerince de takdir edilmiş, kendisinden saygıyla bahsedilmiştir. Hasan Basri Çantay, ondan ‘büyük sûfî, yüksek âlim ve ârif’ bir zât olarak bahseder. Onun ilmî otoritesini, hukuk bilgisinin derinliğini, mantık ve felsefeye olan vukûfiyetini, şer’î ilimlerdeki enginliğini kanun müzakereleri esnasında meclis kürsüsünden yaptığı konuşmalardan görmek mümkündür.

18 Ağustos 1925 senesinde ihvanlarından birisi olan Yoncalıklı Mehmet Beyin hanesinde beka alemine irtihal eder. Cenazesi yaylı at arabasıyla Sivas’a getirilir. Kabri, Sivas’ta Abdülvehhab Gazi Kabristanındadır.
Mustafa Takî Efendi Hakk’a yürüyünce bazıları demişlerdir ki;
“İlim üç Mustafa ile gitti.
Çorumlu Mustafa Rûmi Efendi,
Tokatlı Mustafa Hâki,
Sivaslı Mustafa Takî dir.”

İhramcızâde Hacı İsmail Hakkı Efendi, Darendeli Hacı Hasan Akyol, Baytarbeyli Mustafa Efendi ve Müezzin Ali Efendi gibi, önde gelen şahsiyetler, onun sohbetlerinden feyiz almıştır.

Bu arada Mustafa Tâki Efendi, Hakk’a yürüdükten sonra damadı Çerkez Yusuf Efendi ve oğlu Bedir Hafız (Doğruyol) şeyhlik vazifesini deruhte etmekte ısrarcı olmuşlardır. Bedir Hafız Efendi gördüğü bir rüyada babasının emri üzerine İhramcızâde Hacı İsmail Efendi Hazretlerine gelip arzuhâl etmesinden sonra, Bedir Hafız’a;
“Gardaşım, Bedir Hafız o kolu da sen idare et” diyerek vazife-i ruhsatiye vermiştir.

Toplam yedi çocuk babası olan Mustafa Takî Efendi dört kez evlenmiş, kendisinden bir kıza sahip olduğu ikinci eşi Behiye Hanım’dan boşanmış, 1950’de vefat eden üçüncü eşi Teyfika Hanım’dan çocukları olmamış, dördüncü eşi Emine Hanım’dan da boşanmıştır. Birinci eşi Hatice Hanım’dan altı çocuğu olmuştur.
Ailesi daha sonra “Doğruyol” soyadını almıştır.

Bahâüddîn Efendi onunla ilgili bir hatırasında şöyle anlatmıştır.
“Mustafa Tâki Efendi’yi yaz günlerinde Tokat’a davet ederdim. Lütfeder teşrif buyururlardı. Kendilerini gören Tokat ihvanı onun aynen Mustafa Hâki Hazretlerine benzediğini söylerlerdi. Sohbetlerinde sayısız nasib-i maneviyye var idi. Ertesi yılın sonbaharında rahatsızlanmışlar ve beni emretmişler idi. Derhal Tokat’tan ayrılarak Sivas’a gittim ve orada hizmetleriyle bizzat meşgul olmak şerefine eriştim. Bir miraç gecesi miraciye okuyarak sohbet buyurdular. O yılın yaz aylarında yine ziyaretlerine gittim, bana Şam’a hicret etmem için emir buyurdular. Son görüşmemizdi. Kendileri ihvanların daveti üzerine Gürün’e gideceklerini söylemişlerdi.”
Mustafa Takî Efendiye kendinden sonraki halifenin kim olacağı sorulunca buyurdu ki;
“İhramcızâde Hacı İsmail Efendi Allah’ın halifesidir. Bizim halife tayinetme salahiyetimiz yoktur.”

[toggle title=“Kaynaklar” load=”hide”]Kaynak( Allah bu çalışmaları yapanlardan razı olsun. Ebedi saadet nasip etsin. Amin)
Sivas Evliyaları , Abdulhalim durma [/toggle]