Batman ili Sason ilçesine bağlı Aşağı Umurlu (Haydar) köyünün 4km güneyinde yer alan Ziyaret mezrasının 250m güneybatısındaki mezarlık alanın içinde
Şeyhbal Türbesi, Batman ili Sason ilçesine bağlı Aşağı Umurlu (Haydar) köyünün 4km güneyinde yer alan Ziyaret mezrasının 250m güneybatısındaki mezarlık alanın içinde bulunmaktadır. Aşağı Umurlu köyü, Batman il merkezinin 52km kuzeydoğusunda, Sason ilçe merkezinin 12km batısında yer almaktadır.
Türbe, dikdörtgen planlıdır. Türbenin kuzeyinde bulunan yuvarlak kemerli giriş ile türbeye geçiş sağlanmaktadır. Bu girişe bitişik durumda yakın dönemde modern malzeme ile yapılmış kare planlı bir mekân bulunmaktadır. Türbenin üst örtüsü mevcut olmayıp sadece bazı bölümleri demir ayaklar üzerine saçlarla kapatılmıştır.
Türbenin içinde Şeyh Bal’a ve akrabalarına ait dört adet mezar bulunmaktadır. Mezarların baş ve ayak şahidelerinde herhangi bir yazı veya süslemeye rastlanılmamıştır. Şeyh Bal’a ait mezarın üzeri yeşil bir bezle ile örtülmüştür. Türbenin güney duvarında, mihrap nişi bulunmaktadır. Bu mihrap nişinin doğu ve batı duvarında üzerinde kazıma tekniğiyle Arapça yazıların mevcut olduğu taşlar bulunmaktadır. Zemini fayans ile döşenen türbenin içinde Şeyhbala ait üç adet kılıç ve bir adet orak bulunmaktadır.
Batman – Çamlıca Mahallesindeki aile kabristanında
Batman’ın önde gelen kanaat önderlerinden Şeyh Seyyid Muhammed Maruf Yıldırım 1925 yılında Batman’ın Gercüş (Gercews) ilçesine bağlı Vergili (Bêcırman) köyünde doğdu.Şırnak’ın Cizre ilçesinde bulunan Şeyh Seyda Elcezeri’nin yanında tefsir, mantık, hadis ve tüm ilimleri okuyup icazet aldı.Nakşibendi, Kadiri ve Rufai tarikatların halifeliğini yapan ve aslen Seyyid Bilal soyundan gelen Şeyh Maruf, Hüseynî olup soyu Hz. Muhammed’e (sav) ulaşıyor.
Şeyh Muhammed Maruf hazretleri 20 ekim 2017 tarihinde tedavi gördüğü İstanbul Acıbadem hastenesinde vefat etti. Cenaze namazı Batman – Dergah camiinde kılındıktan sonra Çamlıca mahallesindeki ali kabristanına defin edilmiştir.
Seyit Bilal Türbesi; kare planlı üst örtüsü ise büyük bir ana kubbe ve bu kubbenin etrafında şekillenen 10 adet küçük kubbeden oluşmaktadır. Türbenin güneyinde ve doğusunda olmak üzere iki adet girişi mevcuttur. Bu girişler dikdörtgen formlu olup güneydeki giriş erkekler, doğudaki giriş ise kadınlar için yapılmıştır. Erkeklerin girişi sundurmalıdır. Türbede 8 adet dikdörtgen formlu pencere açıklığı bulunmaktadır. Ana kubbenin dört yönünde dikdörtgen formlu aydınlatma penceresine yer verilmiştir. Türbenin içinde Seyid Bilal ve köylülerin mezarları bulunmaktadır. Yapı sonradan geçirdiği yenileme ile orijinal özelliğini kaybetmiştir.
Batman – Hasankeyf – Uzundere köyü kale arkasında.
Hasankeyf Uzundere bölgesi kale arkası. Sevgi vadisinde büyük bir Ermiş. Şeyx Sevinç iki büyük kayalık arasında mütevazi bir türbe. Perşembe ve cuma günleri su ile dolan bir kuyu. İnsanların manevi bir huzur bulduğu Allah dostu bir evliya.
Şeyh Muhammed Saîd Seydâ el-Cezerî’nin ilmî yetkinliğini takdir ettiği en önde gelen halîfelerinden biridir. Fahreddin Arnâsi, 1910 yı-lında Midyat’a bağlı Arnas (Bağlarbaşı) köyünde doğdu. Seyyid nesep olan Şeyh Fahreddin, 14 yaşında medrese tahsilini tamamlamak üzere Batman’a gitti. Tahsilini bölgenin büyük üstadlarından kabul edilen, aynı zamanda tasavvufî yönü de bulunan Silvan’lı Molla Hüseyin Kiçik’in talebesi olan ve Beşirî’nin Tilmiz köyünde müderrislik yapan Molla Hasan Tilmizî’nin yanında tamamladı ve ondan icazet aldı.
Batman Ulu Camii imamlığı sırasında yaptığı etkili vaazlarla bölge halkının teveccühünü kazanan Şeyh Fahreddin, bu sıralarda manevî açlık hisseder ve Cizreli Şeyh Seydâ’nın yanına giderek 40 yaşlarında ona intisab eder. Seyr-i sülûkunu tamamladıktan sonra 1955 yılında kendisine halifelikle birlikte ilmî icazet de aldı.
“Şeyh Fahreddin-i Batmani” olarak şöhret oldu. Yazdığı fetvaların sonunda “El-Miskin Fahruddin” mahlasını kullandı. Şeyh Fahreddin, 62 yaşında iken 1 Şubat 1972 tarihinde vefat etti ve annesinin de metfun bulunduğu Batman yakınlarındaki Korik köyünde defnedildi.
Şeyh Fahreddin, özelllikle fıkıh ilminde otorite kabul edilmiştir. Şeyh Seydâ onun için “Eğer fetvayı Şeyh Fahreddin verdiyse kaynağına bakmanız gerekmez.” diyerek onun ilmine güvenini ortaya koymuştur. Yüzlerce talebe yetiştiren Şeyh Fahreddin, şeyhinin isteği üzerine kendi çocuklarına da özel ders vermiştir. Hatta kendisinden sonra postnişîn olan Şeyh Nurullah Seydâ ilmî icazeti ondan almış, halen bu hizmeti yürüten Şeyh Ömer Faruk Seydâ ile kardeşi Şeyh Bâki Seydâ ondan ders okumuşlardır. Ayrıca Prof. Dr. Kerim Ünalan, Prof. Dr. Halil Çiçek, Prof. Dr. Abdülaziz Beki ve Yrd. Doç. Dr. Nusrettin Bolelli başta olmak çok sayıda akademisyenin, il müftüsünün, imamın hocasıdır. Damadı Midyat’lı Molla Muhammed Beşir Aksoy ile Molla Şefik Aksoy da talebeleri arasında yer almaktadır.
Velûd bir yazar olan Şeyh Fahreddin’in başlıca eserleri şunlardır: 1- Cuma Gunu ve Cuma Namazı 2- Keşfu’l-Ğıta Haşiyetu İmtihani’l-Ezkiya 3- Durretu’s-Sadef fi Beyani Asnafi’l-Harf, 4- et-Tarsif fi İlmi’t-Tasrif 5- el-İstinare fi İlmi’l-İstiare 6- Isağuci fi’l-Mantık, Risaletu’l-vad’ 7- el-İ’tisam Haşiyetu Şerhi’lİsam Ale’l-Ferideti fi’l-Beyan 8- Miftahu’l-Cenne fi Ezkari’l-Kitabi ve’s-Sunne 9- Zu’l-Fikaru’l-Hayderi fi’d-difai ani’ş-Şeyh Seyda el-Cezeri, 10-El-Kavlu’s-Sedid 11- fi Beyani Hukmi’s-Saydi Bi’l-Bundukati’l- Muttehazeti Mine’l-Hadid
<p>
Kaynaklar
Güneydoğuda Bir İrfan Merkezi : Serdahl Tekkesi ve Külliyesi , İbrahim Baz , Şırnak Üniversitesi İlahiyat fakültesi Dergisi 2011/2 yıl :2 cilt:II sayı :2
Seyyid Mevlana Muhammed Kasım-i Zilan Hazretleri Batman da yaşayan âlim ve evliyanın en büyüklerindendir. İnsanları Hakk’a davet eden, onlara doğru yolu gösterip onları hakikate kavuşturan ve kendilerine Silsile-i Aliyye denilen büyük âlim ve velilerin otuz altıncısıdır.
Tasavvuf mütehassıslarının üstadı Müslümanların gözbebeği Seyyid olup Hz. Ali Efendimizin soyundandır. Hicri 1332 de Batman’ın Beşiri köyünde daha annesinin karnında iken babası Seyyid Hâlid’i ziyarete gelen Bağdatlı Seyyid Ali, Seyyid Muhammed Hazretleri annesi onlara hizmet ederken şu anne karnındaki çocuğa bir selam verelim dediler. Ziyaretleri bittikten sonra Bağdat’a döndüler ve aradan tam 7 yıl geçtikten sonra aynı Seyyidler Zilân dergâhına geldiklerinde bir çocuk sohbet ediyordu. Selam verdiler, çocuk onlardan iki selam aldı. Seyyidler çocuğa “Ey çocuk biz sana bir selam verdik, sen bizden iki selam aldın bu nedendir” o zaman çocuk olan Seyyid Kasım Hazretleri “sizden aldığım birinci selam şimdi verdiğiniz ikinci ise ben anne karnında iken verdiğiniz selamın karşılığıdır” diye buyurur. Eğer ben İsa (AS) ‘dan hayâ etmeseydim anne karnında selamınızı alırdım.
Seyyid Kasım Hazretleri 7 yaşındayken Kur’an-ı Kerimi ezberledi. Ve Şafi mezhebi fıkıh ve beşeri ilimlerinde büyük bir âlim olan babası Seyyid Halid Hazretlerinin yanında 40 yaşına kadar tasavvuf ilmini aldı. 1953’de seyri sülüğünü tamamlayan Seyyid Kasım-i Zilan Hazretleri babası Seyyid Mevlana Muhammed Hâlid-i Zilan Hazretlerinden tasavvufi icazetlerin tümünü aldıktan sonra irşad vazifesi ile Batman’ın Binatlı köyüne gitti. Bu arada yöre halkı ve sevenleri Hazret-i Sultan’ı ziyarete giderler. Hazreti Sultan ziyaretine gelenlere; “artık bende bir şey yok, bende oğlum Seyyid Kasım-i Zilan’dan himmet bekliyorum, hepsini oğlum Seyyid Kasım aldı. Cenab-ı Allah Zülcelal (c.c.) hepsini oğlum Seyyid Kasım-i Zilan’a verdi. Bu yüzden sizler oğluma gidiniz” buyurarak Seyyid Kasım-i Zilan Hazretlerinin de babasını yetiştiren veli unvanının Kasım-i Zilan Hazretlerinde olduğunu belirtmiş, Kasım Baba’nında“MEVLANA” makamına ulaştığını beyan etmiştir. Bu yüzden Seyyid Kasım-i Zilan Hazretlerine “Seyyid Mevlana Muhammed Kasım-i Zilan” denilmektedir.
Şeyh Muhammed Kasım Zilani hazretlerinin sözleri – “Ey müridlerim önce içinizdeki nefis denen ejderi öldürün, yüzünüzü toprağa sürün, hata ve isyanı kabul ve itiraf edin ve işlediğiniz hata dolu ibadetlerinizin yüzünüze vurulmasından korkun. AllahuTeala kullarının kalbine nazar eder o halde ey insanlar kalbinizi temiz ve pak tutunuz, onu cilalandırınız, güzel tutup parlatınız. Orada yalnız doğruluk ve ihsan bulunsun.” – İhvan olmak isteyen birine; “ey oğlum tövbe etmek istersen bu hususta laubali olma yani hem dilinle hem de kalbinle tövbe etmeli hem haramları hem de yasak olanları yapmamalısın. Tövbe nasıl olur bilir misin kulun kalbini Allah’tan başka bir şeyle meşgul etmemeye tövbe etmesiyle tövbesi makbul olur. Hak Teala Hazretlerinin izzeti ve celali için yemin ederim ki Kur’an- Azimüşşan’da her harfin kendine has manaları vardır ki ins ve cin tasvir etmekten acizdir. Yaratılmışların hepsi bir araya gelse yalnız bir harfinin manasını çözmeye güçleri yetmez.” – Seyyid Mevlana Muhammed Kasım-i Zilan Hazretleri bir gün ihvanlarına; “Allah neyi emretmişse onu işlemenizi, neyi nehyetmişse onlardan kaçmanızı tavsiye ediyorum” diye buyuruyordu. – “Seven sevilir, hor gören hor görülür. Allah’a itaat edene insanlarda itaat eder. İlim kulluğun gerçek manasını anlamak ve Allaha tam kulluk etmek içindir. Gıybet yalancıların meyvesi, fasıkların ziyafeti, kadınların sakızıdır.” – Cenabı Hak şu kimseleri sever; “İffetli ve kalbi temiz olanı, elini fenalıktan, bedenini ve dilini gıybetten ve lüzumsuz sözlerden koruyanı, edep yerine sahip olanı, iyilik, ikram ve ihsana koşanı, daima Allah’ı hatırlayanı, affetmeyi seveni sever. Kişinin Rabbine kavuşması onun uğrunda vücudundaki yağların eriyip ciğerlerinin parçalanmasıyla olur. Kalbin fani arzularına karşı meyletmemesi lazımdır ki; ancak bu şekilde olduktan sonra aradan perdeler kalkar, perdeler kalkıncada ilahi hitap buyrulur. Levh-i Mahfuzdaki işaretler okunur pek gizli manalar bile kendiliğinden çözülür. – “Ey müritlerim bizim yolumuzun esası zaruri olanla yetinmektir. Sonsuz saadeti arzu ediyorsanız Allah’u Tealadan başkasına muteolmayınız, bizim tasavvufa girenin gıdası Kanaat ve ihlâs ile gözyaşı akıtmaktır. Mutlaka kalbe acıma duygusu gelene kadar oruç tutmaktır. İşte o zaman insan kalbi huzurla ibadetlerini yapar Kur’an-ı Kerim’in ayetlerinin manalarını anlayıp ondan istifade eder, tasavvuf yoluna girmiş olan müritlerimin sermayesi muhabbet ve teslimiyettir. Muhalefeti bırakıp Seyyidinbütün emirlerini, onun arzu ettiği şekilde yapmalısınız. Müritler Seyyidin müsaadesi olmadan konuşmamalıdır. Eğer Seyyid orada hazır değilse manevi olarak ondan müsaade istenmelidir. Zira her bakımdan haberi olan Seyyid müritlerinin bu şeylere riayet ettiğini görünce onu çok sever kısa zamanda hedefine ulaştırır. – “Bir kimse dinimizin emir ve yasaklarına uymazsa benim öz evladım dahi olsa onu benim evladım olarak kabul etmem. Her kim dinin emir ve yasaklarına uyar ilimle amel ederse en uzak memlekette olsa bile o benim öz evladımdır.” Seyyid Mevlana Muhammed Kasım-i Zilan Hazretleri; Bir konuşmasında şöyle buyurdular; “hiçbir kimse bütün insanları sevip şefkat göstermedikçe ve ayıplarını örtmedikçe kemale eremez. Olgun bir insan olamaz.” Kasım Baba şöyle buyurdu; “Allah-u Tealayamuhabbetle vesile ol ki yerdekiler ve göktekilerde sana muhabbet etsin. Allah-u Tealaya itaat et ki insanlarda, cinlerde sana itaat etsin. Cenabı Hakk’a muhabbet ve itaat edene Allah-u Teala ikram ve ihsanlarda bulunur. Sular dönüp yol olur, hava emrine amade olur. Yine Kasım baba buyurdu ki uygun olmayan yerlere gitmekten çok sakın oralara girip çıkanlardan kendini sakın. Müslüman kardeşlerinde yersiz bir şey görürsen ona iyi muamele et, iyi geçin onun durumuna düşmekten kaçın. Senin en iyi en yakın dostun özü sözü doğru olandır. O böyle kaldıkça onu koru.” – Seyyid Muhammed Kasım Hazretleri şöyle buyurdular; “ey evlatlarım ömrümüz her geçen gün azalmakta, acele ediniz ecel her geçen gün yaklaşmaktadır. Bir gün bu üstünde yaşadığımız dünya duracak kıyamet kopacaktır. Her gün amel defterinizi hayırlı işlerle doldurmaya bakın. Böyle yapanlara müjdeler olsun amel defterini yasaklarla dolduranlara yazıklar olsun. Vaktinizi israf etmeyiniz. Zamanınızı boşa geçirmeyin, değerlendiriniz. Yoksa pişman olursunuz. Eğer duanızın kabul olmasını istiyorsanız helal yiyiniz ve Müslüman kardeşlerinizin hakkında yersiz söz söylemekten dilinizi tutunuz” buyurdu. – Her şeyin özünü Kasım Baba 4000 hadisten 400 tane, bunların içindende şu 4 taneyi seçmiştir: 1) Kalbini bir kadına bağlama, bugün senin yarın başkasının, eğer kadına itaat edersen cehenneme gidersin 2) Kalbini mala bağlama zira mal sana emanettir bugün senin ise yarın başkasınındır. Başkasının malı için kendini yorma başkasına hoş gelir fakat günahı sanadır. Eğer kalbini mala bağlarsan Allah-u Tealanın haklarını gözetmezsin. Kalbine fakirlik korkusu girer ve şeytana itaat edersin. 3) Herhangi bir hususta kalbine de bir sıkıntı olursa o şeyi terk et, zira mü’minin kalbi şahit yeridir. Kalp şüphelilerden sıkılır helal de ise sukut bulur. 4) Bir işin makbul olacağı hükmüne varmadan o işi yapma!! Seyyid Mevlana Muhammed Kasım-i Zilan sabah namazından sonra şu sohbeti yaptı; “Bir Seyyid bir müride tövbe ettirir, tasavvuf yoluna davet ederse, O Seyyid O müridin gece kaç kere sağa ve sola döndüğünden, ailesi ile ne konuştuğundan, evini her türlü afattan koruyamıyorsa, O Seyyid posta oturmasın dağa çıkıp eşkıyalık yapsın. O Seyyidlikten daha iyidir.” buyurmuşlardır.
Seyyid Muhammed Kasım Zilan hazretleri ;Mürşidi Kamil ve Rabbani ilmine sahipti. 23 sene insanları Hakk’a davet edip irşâd etti. 63 yaşındayken 1977 Şubatının yedisinde Batman ve Beşiri arasındaki Kanireyol’da Mevlana Seyyid Halid’in yanına türbesi yapıldı. Ömrünü hep İslam’a hizmet etmekle geçirdi. İnsanların doğru yola kavuşması için çaba gösterdi. Geceleri uyumaz sabahlara kadar ibadet ile ve Cenabı Hakk’a bütün kalbi ile yalvarmakla geçirirdi. Gündüzleri talebelerine ders verirdi. Sünnet olduğu üzere öğleleri bir miktar kaylule yapardı. Ömrünün sonuna kadar müritleri ile sohbet ederdi. Seyyid Muhammet Kasım-i Zilan Hazretleri “zahirden önce batınınızı temizleyin, gurur kibir haset ve bu gibi kötü huylardan kalbinizi muhafaza ediniz” diye buyururdu. Seyyid Mevlana Muhammed Kasım-i Zilan hayatı boyunca kimseden bir şey kabul etmedi. Bazı Seyhler gibi mal toplama zenginlik peşinde koşmayı sevmezdi. Evi ve dergâhı kerpiç duvardan yapılmıştı. Evinin üstü çil kamış, altındaki sergisi hasırdandı. Seyyid Mevlana Muhammed Kasım-i Zilan Hazretleri geride milyonlarca mürid bıraktı. Müridlerine son sözü “ ben dünyada da ahirettede sizin Üstadınızım” diye emretti.
Mübarek ruhunu Hakk’a teslim eyledi. Yüce Allah sırrını mukaddes ve mübarek kılsın. Vefatından sonra oğlu Seyyid Süleyman Efendi türbenin hizmetlerini yürütmektedir
Şeyh Muhammed Kasım Hazretlerinin Keramet ve Menkıbeleri – Kasım Baba Hz. Bir sohbet meclisinde bulunuyorlardı. Şehrin ve civar illerin gelenleri ordaydı. Oturanlardan bir kaçı aralarında konuşuyorlardı. İçlerinden biri “bu devirde hiç evliya yoktur” dedi. Kasım-i Zilân Hazretleri bu söyleneni duydu. Ve sebebini sordu. O da “hiç” dedi. Bunun üzerine Kasım Baba “hemen tövbe et sakın bundan sonra böyle bir şey aklından geçirme; zira âlemin ayakta durması evliya iledir. Onlar olmazsa bütün dünya alt üst olur.” O kişi Kasım Baba Hazretlerine; “doğru söylüyorsunuz bu fakir bunu inkâr etmiyor lakin görünüşe göre böyle birisi yoktur” dedi. Kasım Baba sukut etti. O kişi o anda yere düştü ve yuvarlanmaya başladı. Oradakiler bu kişiyi kaldırıp götürdüler. Sabah erkenden bu kişi tövbe etti ve tam bir muhabbetle Seyyidin huzuruna geldi ve özür diledi. Kasım Baba bu kişiye şefkatle muamele etti ve buyurdular ki; “rahat ol bundan sonra evliya için uygun olmayan söz sakın ha söyleme. Eğer dalgınlıkla ağzından uygunsuz söz çıkarsa tövbe et evliyalardan yardım iste” buyurdu. – Kasım Baba Hazretlerinin dergâhı hidayet ve ihtiyaç sahiplerinin sığınabildiği, dergâha gelen muhtaçların işini görüldüğü, hastaların şifa, dertlilerin deva bulduğu bir mekândı. Ahlakı Muhammed ile ahlaklanmıştır. Hayagibi üstün sıfatlarda Hz Osman’a benzemiştir. Cömertlikte engin bir deniz gibiydi. Tasavvufta 12 tarikatın yüksek yoluna mensuptu. – Kasım Baba hazretlerinin sohbetlerinde bulunmak için uzak yerlerden kalkıp gelenler olurdu. Gelenlerin çoğu onun veli bir zat olduğunu bilirler ve onun sohbetlerinden istifade ederlerdi. Dergaha gelen birisi aklından bir şey tutup, bana bunu şunu ikram etsinler diye kalplerinden geçirir ve birbirlerine söylemez. Tuttukları şeylerin hepsi mevzu olan ve bulunan şey olurdu. Gelenlerin arasında itikadı bozuk bir kimse vardı. Arkadaşlarına eğer gerçekten Seyyid hazretleri evliya ise bana bu ayda bulunmayan bir kavun versin, eee bu mevsimde kavun bulunmaz ama bakalım bilecek mi? Arkadaşları ona böyle yapmamasını söylediler ama o hiç aldırmadı. Nihayet Seyyidin huzuruna vardılar. Seyyid Kasım onlara “buyurun oturun” dedi. Nihayet Seyyid onlara niyet ettikleri şeyi ikram etti. Sonra o bozuk itikatlı kimseye geldiğinde ona da “ey oğul sen bu mevsimde bulunmayan bir kavun istedin inşallah o da az sonra gelir” dedi Bu sırada müritlerinden biri bir iş için uzak bir yere gitmişti ve oradan dönüyordu dönerken vakti geçtiği için ikram olsun diye Seyyid hazretlerine bir kavun alıp getirmişti. Bu arada Seyyidin huzuruna vardı kavunu Seyyid hazretlerine sundu. Seyyid hazretleri de kavunu alıp o bozuk itikatlı kimseye uzattı. Bir müddet sonra gitmek için izin istediler. Seyyid izin verince oradan ayrıldılar dışarı çıktıktan sonra herkes onun büyük bir zat olduğundan hürmetle bahsederken okavunu alan kişi yine alaylı konuşmaya başladı. Arkadaşları onu ayıpladılar ey kafasız tövbe et yoksa rezil ve helak olursun dediler. Böyle bir mürşidi Kamil zat için uygun olmayan sözler söyleme dediler fakat o kimseyi dinlemedi bozuk sözler söylemeye devam etti. Nihayet bu hadiseden sonra hastalandı gün gün hastalığı arttı hiçbir ilaç fayda vermedi sonra herkese ibret olacak şekilde vefat etti. Bu olay Batman ve çevresinde anlatılır. – Bir gün dergâha bir kız çocuğu getirdiler, çocuk çok hastaydı. Seyyid Hazretleri o sırada abdest alırken Allah-u Tealatarafından kalbine ilham geldi hastanın sahibine buyurdu: abdest suyundan arta kalanı içsin ve suyun geri kalanını çocuğa içirsinler. Allah-u Tealanın izniyle hemen orada şifa buldu. – Seyyid Kasım Hz bir gün Mardin’e sohbet için müritleriyle gitmiştir. Orada sohbet ederken yanlarına bir iki kişi geldi Seyyidinelini öptü Seyyid hazretleri bu iki kişiyi hiç tanımıyordu. Seyyid Hazretleri bu kişilerin halini hatırını sordu sonra gelen kişi şöyle dedi: “Efendim ben cinlerdenim burası bizim kaldığımız yerdir. Sizin müridiniz olmak feyiz ve bereketinizden istifade etmek istiyorum sizin gibi yüksek bir zat bekliyorduk ve sizi çok sevdik. Cinin bu sözlerini dinleyen Seyyid Kasım onun arzusunu kabul edip sohbetlerinde bulunabileceğini böylece arzu ettiğine kavuşabileceğini söyledi, daha sonra ki sohbetlerinde bu cin ve arkadaşları katıldılar Seyyidin sohbetlerini dinlediler Bu gelenleri Seyyid Kasım’dan başkası göremezdi. – Seyyid Hazretleri ölümüne yakın bazı halifeleri ve vekillerine cinleri görmeleri ve konuşmaları için müsaade etmiştir. Seyyid Kasım Hazretleri çok büyük bir veliydi. Üstadı ve babası Seyyid Mevlana Hâlid-i Zilan Hazretleri buna en güzel delil idi. Gayet vakarlı heybetli bir zattı. Müritleri yetiştirmesi manevi olarak terbiye etmesi Allah-u Tealaya kavuşmak arzusunda bulunanlara pek güzeldi. Seyyid Hâlid pek çok Seyyidler yetiştirdi. Çokta kerametleri görülmüştü. Seyyid Mevlana Hâlid-i Zilan Hazretleri vefatından önceki son sözleri şöyledir: “Silsileyi aliyye ismi verilen büyük velilerden otuz altıncı zatı görüyorum. Bu yüksek hanedanın makamına oturmak bizden sonra size verildi. Önceki hastalığım esnasında görmüştüm ki siz bizim makamımıza oturmuş kayyumluk size verilmişti. Teveccühü ve kabiliyeti ile bizden sonra bu dergahı Seyyid Muhammed Kasım-ı Zilan a bırakıyorum” buyurdu. – Evliyanın büyüklerinden Seyyid Muhammed Kasım-i Zilan Hazretleri Batmanın köylerinden birine uğramıştı. Köylülerden biri Seyyid Kasıma bu köyde büyük bir âlim var. Herkes ona saygı duyar. O zat çok hasta olup ayrıca benim babamdır hep yatıyor ayağa kalkamıyor Seyyid Kasım baba bu kişinin derdini dinledikten sonra hastayı ziyarete gider ve onun bozuk itikatlı olduğunu anladı. Ve şöyle buyurdu; Şifa bulup kalkarsan rücu edecekmisin? Hasta olan adam eğer şifa bulursam köy halkı ile birlikte sana tabii oluruz Seyyid Kasım Baba namaz kıldıktan sonra yüce Allah’a hastanın şifası için dua etti. Seyyid Kasım Baba giderken hastaya: tövbe et ve sakın tövbeni bozma eğer tövbeni bozarsan hastalığın tekrar başlar dedi ve bir kaç sene sonra bu adam tövbesinden döndü. Seyyid Kasım bunu yanına çağırdı; ona da şöyle buyurdu ben sana söylememiş miydim? Sende razı olmuştun merhamete müstehakdeğilsin, velilerin attığı ok geri dönmez” der. – Seyyid Kasım Hazretlerinin bir rivayetini de Şahabeddin nakleder. Bir gün akşam namazında abdest almak için destisini istedi ve sehpaya oturarak abdest almaya başladı. Bende suyu dökmeye başladım abdestin yarısına gelince bana Seyyid Kazım-i Zilan Hz. emrettiler ki; bırak geç, orada ayaklarını yıkamak için içlerinden birine suyu sen dök dedi. O kardeşimiz suyu dökmeye başladı. Bu arada takunyasını ayağından fırlattı. Dergâhın bahçesini aramamıza rağmen bir türlü takunyayı bulamadık. Akşam namazını kıldıktan sonra Seyyid Kasım Baba son abdest suyunu döken müride hadi sen köyüne dön evladım dedi. – O mürit elinde kayıp takunya üzerinde bir insan gözü ile bunu Seyyid Hazretlerine verin dedi. Takunyayı alıp Seyyid Hazretlerine vermek için bahçeye doğru gittim. Seyyid Kasım Baba sabah namazını kılmak için geliyordu ki takunyayı ve gözü görerek bunları hemen kaybedin diye emretti. Ve o müridi çağırarak ona dedi ki: “Köyün muhtarı için elini kana bulama onun ömrü az ölür gider.” Bu olayı mürit hanımından rivayetle şöyle anlatır. Akşam ezanı okunurken kapı çaldı kapıyı araladım baktım ki köyün muhtarı önce seni sordu ben de; kocam Seyyide gitti gelmez dedim. Muhtar bu durumdan faydalanmak isteyerek Ben bu gece seninle kalacağım dedi. Ben kapıyı itmeye başladım, o arada bir takunya muhtarın gözünü çıkardı. Muhtar bağırarak kaçtı.
Kaynaklar
Kaynak: Şeyh Kasım Zilan Hz. Eski talebeleri Şeyh Kasım, Yazan İbrahim Bağdu, Star Matbaası, İst.1993.
Osmanlı zamanında Anadolu’da yetişen evliyanın en büyüklerinden olup insanlara İslamiyet’in emir ve yasaklarını anlatarak onların dünyada ve ahirette saadet ve mutluluğa kavuşmalarına vesilen olan insanları Hakk’a davet eden, onlara doğru yolu gösterip, hakikî saadete kavuşturan ve kendilerine “Silsile-i Aliyye” denilen büyük âlim ve velilerin otuz beşincisidir.
1826 yılında şimdiki Batman iline bağlı Zilan köyünde doğdu. Soy kütüğü Hazreti Hüseyin, Hazreti Fatıma ve Hazreti Ali yoluyla Allah Resulüne ulaşan Hâlid-i Zilan Hazretleri “Seyyid” olup, ceylan derisi üzerine yazılı ve Osmanlı padişahlarının tasdik ettikleri havi şecerelerinin çok yakın tarihe kadar ellerinde bulunduğu bilinmektedir.
Hazret-i Sultan 7 yaşından 10 yaşına kadar Zilan da amcası Şeyh Muhammed Zilan’dan ve cami imamından medrese eğitimi aldı. Hazreti Sultan köyün çocuklarını medresede toplayıp küçük yaşta olmasına rağmen çocuklara hatme ve teveccüh yaptırmıştır.
Hazreti Sultan Yeniçağlar köyü Zilan medresesinde talebeyken bir gün hocası Hazret-i Sultan’a toprak olan medrese damını silindir (banger) taşı ile sıkıştırmasını söylüyor. O esnada çok şiddetli bir yağmur yağıyordu. O’da yağmurdan korunmak için damın saçağı altında duruyor ancak çok ağır taş kütlesinden olan silindir taşı sanki güçlü bir kimse tarafından kullanılıyor gibi kendiliğinden gidip geliyordu. Hocası talebelerden bir tanesine; ”git Halid’e söyle ıslanmasın insin aşağı” diye söylüyor. Talebe yukarı çıktığında Halid’in saçağın dibinde olduğunu, silindir taşınında kendiliğinden gidip gelmekte olduğunu görüyor. Hazreti Sultan’ın kerametini gören bu talebe Şeyh Halid’in amcası olan hocası Şeyh Muhammed’in yanına giderek bu olayı Şeyh Muhammed’e anlatıyor. Halid’in üstün kabiliyet ve zekaya sahip olduğunu gören amcası Şeyh Muhammed, bu olay üzerine küçük yaşta kerametler gösteren yeğeni Halid’i alarak kendi üstadı olan çok ünlü İslam âlimi ve Silsileyi Aliyyenin büyüklerinden zahiri ilim ve tasavvuf âlimi Şeyh Kasım-i Al-Toğari’ye götürüyor.
Kasım-i Al-Toğari Hazretleri genç Halid’e nazar ederek, tövbe verip amel ettirmeye başlatıyor. Kasım-i Al-Toğari Hazretleri artık iyice yaşlanmıştı. Şeyh Muhammed Zilana dönerek “ben ihtiyarladım, bu evladımı üstadım olan Hasan-i Nurani’nin okuduğu Molla Halil-i Si’ridî Hazretlerinin medresesine gönder” diye buyuruyor. Bu emir üzerine Şeyh Muhammed yeğenini Molla Halil-i Si’ridî’nin o tarihteki Medresesinde (şimdiki üniversite) okumaya gönderiyor. Hazret-i Sultan burada yetişen birçok âlimlerle imtihan edilerek başarılı bir şekilde eğitimini tamamlamıştır. Birçok Arvasi âlimleri ve Halid-i Zibari Hazretleri ile çok mülakatlar yapmış ve kimse bu mülakata erişememiştir.
Seyyid Halid-i Zilan hazretleri 21 yaşında Zilan Köyüne geri gelerek (bugünkü ismi Yeniçağlar Köyü) burada çiftçilik etmeye başlar. Çift sürmek üzere öküzlerle birlikte tarlada iken öküzün hal dilini dinler, o esnada hayvanların “Allah bu işi yapasın diye seni yaratmadı” sözünü işitir ve bu söz üzerine kendisine büyük bir dikkat çeker.
Hazreti Sultan bu arada yine ilme devam eder. Bu süreçte Delail-ul Hayrat ismiyle bilinen Cenab-ı Hakk’ın isimlerinin üzerinde büyük bir çalışma yaparak Delail-ul Hayrat’ı tamamlayıp İlahi sırlara nâil oldu. Seyyid Halid-i Zilan hazretleri bu yaşlarda Allah-ü Teala’nın lütuf ve ihsanına kavuşarak ilimde mücazi oldu. Levh-i Mahfuz Hazreti Sultan’a bu yaşta gösterildi. Genç yaşta olmasına rağmen pek çok âlim müşküllerini Hazreti Sultana gelip sorarlar idi. Zira O, Allah-ü Teala’nın izni ile bu yaşta âlim olmuştu. Yanına gelen büyük âlimler O’nu görünce kendilerini “deryada bir damla su gibi” görürlerdi.
Bunu gören amcası Şeyh Muhammedi Zilan, yeğenini yetiştirmeyi düşünüyordu. Ama Hazret-i Sultan bir gün rüyasında Sevgili Peygamber Efendimizi gördü. Peygamber Efendimizin; “Gülpevar’a gideceksin, benim manevi emanetim var O’nu alacaksın” diye buyurduğunu gördü. Hazreti Sultan bu rüyayı annesine anlattı. Annesine; “babamdan müsaade al ben gideyim” dedi. Hazreti Sultan babasından da müsaade aldıktan sonra çok genç yaşta meşrebine uygun bulunduğu Şeyh Hâlid-i Gülpevarî Hazretleri’nin hizmetine girdi. Yirmili yaşlarda sülûkunu tamamlayıp şeyh Hâlid-i Gülpevarî’den hilafet aldı. Böylece hazreti sultan Nakşibendi tarikatının Zilaniye kolunun kurucusu olmuş oldu. Nakşibendi tarikatı Hatme dualarında “Menzilete” diye geçer. Menzilete’den kasıt Nakşibendi tarikatı piri Bahaaddin-i Buhara hazretlerinin Menzilete köyüdür. Hazreti Sultan Zilaniye kolunun kurucusu olduğundan Hatme dualarında “Zilanete” diye geçer.
Hazreti Sultan’ın hilafeti aldığı gece üstadı Halid-i Gülpevari hazretleri uykusunda bir rüya görür. Rüyasında babası ve üstadı olan Kasım-i Al Toğari hazretlerinin kendisine beyaz bir kartal verdiğini ve bu kartalı uçur dediğini görür. Sabah uyanınca rüyasında aldığı emir gereğince, Hazreti Sultan’ın icazetini vererek Zilan’a gönderir. Rüyasında gördüğü bu beyaz kartal kendisinden icazet ve hilafet alan talebesi Hazreti Sultandır. Bu nedenle Seyyid Halid-i Zilan hazretlerine ”Beyaz Kartal” da denmektedir.
Hâlid-i Gülpevarî hazretleri talebesi Mevlana Seyyid Hâlid-i Zilan’a; “eğer; Allah (c.c.)’ın ve Resulünün feyzi sende ise ve seni köyden taşlayıp, kovarlarsa bilki “ diye buyuruyor.
Hocası Hâlid-i Gülpevar’ın bu sözü aynen yerine gelmiş Hazreti Sultan Zilan köyüne yaklaştığı zaman akrabaları ve amcası olan Şeyh Muhammed O’nu köyden kovdurmuştur. Bu olayı duyan Hâlid-i Gülpevarı hazretleri çok sevinmiştir. Çünkü Allah ve Resulullah’ın aşkı, muhabbeti ve feyzi Mevlana Seyyid Hâlid-i Zilan’dadır.
Bütün bunlara rağmen Mevlana Seyyid Hâlid-i Zilan yoluna devam etti ve her türlü engellemelere karşı koyabildi. Ancak bu bakışlar sonucu bölgesinde sık sık yer değiştirme durumunda kaldı. Kaderin cilvesine bakınız ki çok geçmeden kendisine dünyayı dar eden yakınları ve rakiplerinin tamamı birer birer dünyadan çekilip gittiler.
Bir asrı aşan irşad hayatında, dünya mevkiine ve zenginliğine meyletmedi. Gerek Güneydoğuda gerekse Anadolu’nun muhtelif yörelerinde bulunduğu zamanlarda hep insanların irşad ve İslami bağlılıklarına yardımcı oldu. Anadolu’daki sevenlerince “Hazreti Sultan” olarak isimlendirilen şeyh Seyyid Hâlid-i Zilan Hazretleri, küfürle ettiği mücadele kadar, cehalet ve koyu taassupla da mücadele etti. İnsanların dış görünümlerinden ziyade iç güzelliklerini esas aldı. Teferruat sayılacak şeylerle uğraşırdı.
Hazret-i Sultan günde 7 cüz Kur’an-ı Kerim okuyarak haftada bir hatim yapardı. Kur’an okumayı yani Allah (c.c.) ile kelam etmeyi çok severdi.
1938 yılında bazı olaylar nedeniyle Seyyid Hacı Hâlid-i Zilan hazretleri ailesi ile birlikte Siirt’ten Giresun’a mecburi ikametgah nedeniyle göç etmek zorunda kaldı.
Seyyid Mevlana Muhammed Hâlid-i Zilan Hazretleri Giresun’da sürgün olduğu ilk yıllarda bir çadır içinde bütün ailesiyle birlikte kaldılar. Zaman sonra çocuklar acıkmaya ve üşümeye başladılar. Bu şikâyetlerini Halid-i Zilan Hazretlerine bildirirler. Efendi Hazretleride namazdan sonra yörenin en zengini olan bir yahudinin evinin yolunu tutar. Yardım istemek için eve yaklaştığında “gâvur” kokusu geliyor diye gerisin geri döner ve camiye gelir. Camide bulunan cemaat Efendi Hazretlerini sarıklı ve cübbeli görünce kendisinden vaaz vermesini ister. Efendi Hazretleride vaaz ettikten sonra vaktin namazını da kıldırır ve camiden ayrılır. Hazret-i Sultan’ın anlattıklarının etkisinde kalan halk; bundan sonra Seyyid Mevlana Muhammed Hâlid-i Zilan Hazretlerinin maddi ihtiyaçlarını karşılar.
Seyyid Hacı Hâlid-i Zilan Hazretlerinin hizmetinde bulunmak için Siirt’ten gelen Hamo adında bir mürid, çadırda kaldıkları sırada aileden birine darılarak Samsun’a gider. Orada inşaat işçiliği yapmaya başlar. Daha sonra Samsun’da şeyhlik yapan Açıkbaş Ömer Efendi’nin müridleriyle tanışır ve onlarla oturup kalkmaya başlar. Hamo, Ömer Efendinin müridlerinden, geçimini hamallık yaparak sürdüren Abdullah Efendi adında bir zatın dikkatini çeker. Hamo, Abdullah Efendiyi alarak en kısa zamanda Hazreti Sultana götürerek tanıştırır. Abdullah Efendi, Hazreti Sultan’a teslim olur, tövbe ederek amel etmeye başlar. Bir müddet sonra Abdullah Efendi ile Hamo Samsun’a geri dönerler. Hamo iki yıl kadar Samsun’da kaldıktan sonra tekrar Giresun’a geri döner.
Seyyid Hacı Hâlid-i Zilan Hazretleri Giresun’da iken bir ara Samsun’a, oradan da Havzaya gitti. Tedavi için bir müddet Havza kaplıcasında kaldı. Kısa sürede hayli kişi onun muhabbet halkasına katıldı. Daha sonra Bafra ve Çarşamba dolaylarına giderek buralarda da bir çok insanın muhabbet halkasına girmesine vesile oldu. Böylece Samsun ve çevresinde de Seyyid Halid-i Zilan hazretlerinin nuru yayıldı ve muhabbet halkası genişledi.
Hazreti Sultan Giresun’a döndükten sonra zikir yaptıkları esnada, ihbar üzere polisler zikir meclisini basarlar. Bunun üzerine Seyyid Hâlid-i Zilan Hazretleri ve yanında bulunanlar tevkif edilerek hapse atılırlar. Hazreti Sultan cezaevinde bulunduğu sırada yaklaşık 300 kadar mahkûma Allah’ın emir ve yasaklarını anlatır, mahkumlara imamlık eder ve namaz kıldırır. Bu olaylardan haberdar olan ve mahkumların ıslah edici bu durumlarını gören cezaevi savcısı kısa zamanda Hazreti Sultanın hapisten çıkarılmasını sağlar.
Seyyid Hacı Hâlid-i Zilan Hazretleri aile fertleriyle birlikte Giresun’da tam on yıl kadar ikamet ettiler. Bu sırada Hazreti Sultanın sağ kolunda bilinmeyen bir sebepten dolayı yara çıkmıştı. Doktorlar Hazreti Sultan’ın yaralı olan sağ kolunu ameliyata aldılar ve Efendi hazretlerinin kolunu kurtaramayarak kesmek zorunda kaldılar. Samsun’dan gelen ihvanlar Hazreti Sultanın kesik kolunu alarak Samsun’a götürüp defnettiler. Bu hastalığın ardından Hazreti Sultan Ankara’ya dilekçe yazarak Giresun’dan başka bir yere nakledilmelerini istedi. Ankara’ya ulaştırdıkları dilekçelerine ”Söke’ye gönderilmeleri” şeklinde cevap geldi. Sevenlerinin gözyaşları arasında Giresun’dan uğurlandılar. Gemiyle Samsun’a gelip, karaya çıktılar ve Samsun vekili Abdullah efendi’nin evinde misafir oldular. Bu misafirlik bir hafta sürdü. Bu süre zarfında Samsun’da Hazreti Sultan’ın birçok kerameti görüldü ve unutulmaz hatıralar bıraktı.
Seyyid Hâlid-i Zilan hazretleri ve ailesi trenle Samsun üzerinden Havza’ya doğru gitmek üzere tren garına gelirler. Hacı Halid-i Zilan hazretlerinin müridleri kendisini bir kez daha görebilmek için tren garının yanında bulunan arazide toplanır. Efendi hazretleri trenden inerek topluluğun ortasına oturup sohbete başlar. On dakika mola süresi dolar, makinist treni hareket ettirmeye çalışır, bir türlü treni çalıştıramaz. Seyyid Halid-i Zilan Hazretleri tam dört saat sohbet eder ve sohbeti bittikten sonra trene biner. Hazreti Sultan trene biner binmez tren çalışır ve Söke’ye doğru uğurlanırlar.
Hazreti Sultan Söke’ye yerleştikten kısa bir süre sonra, yarım kalan bir mahkûmiyetinden dolayı tekrar tevkif edilir. On iki gün hapiste yatıp tahliye olur. Söke’deki sürgün yılları iki yıl kadar sürdükten sonra Demokrat Partinin iktidar olmasıyla, sürgünde bulunanların tamamına af çıkar. Onlarda bu aftan yararlanıp Beşiri’ye geri dönerler.
Hazreti Sultan; oğlu Seyyid Muhammed Zilan’ın aniden hastalandığını ve Diyarbakır hastanesine yatırıldığını öğrenince çok üzülür. Bir hafta sonra ise Seyyid Muhammed Zilan hastanede vefat eder. Cenazesi Beşiri’ye getirildikten sonra naaşı daha sonra Seyyid Hâlid-i Zilan Hazretleri’ne türbe olacak Kanireval’deki kabristana defnedildi. Seyyid Hâlid-i Zilan Hazretleri oğlunun vefatına çok üzüldü.
Seyyid Mevlana Hâlid-i Zilan Hazretleri gayet vakarlı ve heybetli bir zattı. Müritleri yetiştirmesi, manevi olarak terbiye etmesi Allah-ü Tealaya kavuşmak arzusunda bulunanlara pek güzeldi. Seyyid Hâlid-i Zilan pek çok seyyidler, müridler ve talebeler yetiştirdi. Hazreti Sultan’ın çokça kerametleri görülmüştür.
Hazreti Sultan’ın dünya hayatında yetiştirdiği sülük yoluyla icazet verdiği talebelerinden bazıları şunlardır. Önce babası Seyyid Abdurrahman (lakabı Seyh Cami) Hazretlerini yetiştirdi. Hâlid-i Gülpevar Hazretlerinin sülükten gönderdiği Ahmet Belfırat Hazretlerini, daha sonra oğlu Seyyid Muhammed-i Zilan Hazretleri, Hacı Hamid-i Hasani, Molla Süleyman ve oğlu Seyyid Kasım-ı Zilani Hazretlerini yetiştirdi. Mevlana Seyyid Kasım-ı Zilan Hazretlerini 1953’te sülüke sokarak bu yolun icazetini ve postunu sülükten başarıyla çıkan oğluna verdi.
Hazreti Sultan talebelerini sülükten çıkardıktan sonra tasavvufi icazet diplomasını mühürleyerek kendilerine vermiştir. Günümüzde bazı insanlar sülük gördüğünü ve icazet aldıklarını söylemektedirler. Ancak bu kişiler icazet diplomalarını göstermedikleri sürece sülüke girdiklerini ispat edemezler. Hazret-i Sultan’ın bu halifelerinden başka birçok yetiştirdiği âlim ve veli zatlar vardır. Yetiştirdiği âlimlere tasavvuf icazeti vermemiştir. Bunlardan örnek vermek gerekirse Molla Said Erdinç gibi mümtaz şahsiyetlerin yetişmesine vesile olmuştur. [toggle title=”Menkıbeleri ” load=”hide”]Menkıbeleri
1- Hac vazifesini deniz yolunu kullanmak suretiyle gerçekleştirdi. Hicaza giderken Suriye sınırlarında vapur alabora oldu. Bütün Hac yolcuları Mevlana Seyyid Hâlid’in yanına gelerek; “Ey Allah (c.c) dostu duanız makbuldür, dua edin bu sıkıntıdan kurtaralım” dediler. Hazreti Sultan ayağa kalkarak bastonunu vapurun ortasına vurdu, muhabbeten çok sevdiği Muhyeddin-i Arabî Hazretlerine; “şaka yapma, bende şaka yaparsam Şam’ı alt üst ederim” buyurdular.
Bunun üzerine vapurda bulunan bir Hacı adayı Hazreti Sultan’ın yanına yaklaşarak “o ki bu kadar birbirinize nazınız geçiyorsa, tasavvufta ”Yusuf Hamedani’nin yanına Seyyid Abdulkadir-i Geylani Hazretleri gitti. Yusuf Hamedani Hazretleri Abdulkadir-i Geylani ye buyurdu ki: ”öyle görüyorum ki Allah Resulünün ayakları Abdulkadir-i Geylani Hazretlerinin omuzuna, Abdulkadir-i Geylani Hazretlerinin ayakları da tüm Velilerin omuzuna olsun” bu söze ne dersiniz dedi. Hazreti Sultan; “Ben çok severim Abdulkadir-i Geylani hazretlerini, Ben severim Hallac-ı Mansur Hazretlerini, Ben severim Muhyeddin-i Arabî Hazretlerini, Ben severim Ahmed-i Bedevi Hazretlerini, Ben severim Mevlana Celaleddin-i Rumi Hazretlerini” dedi ve devamla; “herkes kendi devrinde o makamı alır, şimdi ise o makam ve Allah Resulünün ayakları kimin omzunda olduğunu buna göre tasavvur edin” diye buyurdu. Ve bu sözden sonra Resul oğlu Nizam isimli hacı adayı bir cezbe haliyle yere düşüyor. Cezbeden uyanınca “şu anda görüyorum ki Allah Resulünün ayakları Mevlana Seyyid Hâlid-i Zilan’ın omzunda, O’nun ayakları da tüm Velilerin omzundadır” diye nida ediyor
2- Osmanlı döneminde Siirt Merkez vaizi olan Molla Süleyman Efendi birgün vaazında “şeyhler, tarikat ehilleri kimseyi kurtaramazlar, kimseye ahirette yardımcı olamazlar” diye konuşmuştu. Molla Süleyman o geceden sonra üç gün üst üste aynı rüyayı görür. Rüyasında Mevlana Seyyid Muhammed Halid-i Zilan hazretlerini görür. Sırat köprüsünün kurulduğunu, sırat köprüsünden Halid-i Zilanın tek başına gittiği sırada Molla Süleyman; “işte ben kürsüden dedim ya, işte tek başına gidiyor” diye söyleniyor. Şeyh Seyyid Halid-i Zilan hazretleri sırat köprüsünü geçtikten sonra geri dönerek; “Molla Süleyman, ben teslim aldığım ihvanı sırat köprüsünün korkusunu göstermeden, cübbemin altında taşıyarak geçiririm” dediğini, cübbesini silkelediğini ve o esnada mahşeri bir kalabalığın Hazreti Sultanın cübbesinden döküldüğünü görüyor.
Molla Süleyman rüyanın etkisiyle uyandıktan sonra sabaha kadar sağa sola dönüyor, sabah namazını kıldırdıktan sonra medresede bulunan Said isimli 9 yaşındaki talebesine; “bugün Beşiriye gidelim, Halid-i Zilan hazretlerini ziyaret edelim” diyor. Birlikte Beşiriye gelerek rüyasını Seyyid Halid-i Zilan hazretlerine anlatıyor.
Hazreti Sultan “bir mürşidi kamil müridine ecel ve sırat korkusunu hissettirmez” diyerek Molla Süleyman ve küçük Said’e tövbe ve tarikat veriyor. Molla Süleyman ve Said, Siirt’e geri dönerek medrese eğitimlerine devam ediyorlar.
Küçük yaşta Halid-i Zilan hazretlerinden tarikat ve tövbe alan Said, zamanın büyük üstadlarından Bediüzzaman Said-i Nursi hazretleridir.
3- Hazreti Sultan icazet aldıktan yirmi yıl kadar sonra hacca gitmeye karar verdi. Büyük oğlu Seyyid Abdülkuddüs ve yeğeni Abdulkadir ona refakat ettiler. Hazreti Sultan 40 yaşında 1866 yılında bu Hac kafilesi ile Cidde’ye geldikten sonra Resul oğlu Nizam isimli bu zat uzaktan Halid-i Zilan hazretlerini takip etmeye başlıyor. Kafile Medine’ye vardıktan sonra hacı adayları çadırlarda kalıyorlar. Bir gece yarısı herkes uykudayken Hazreti Sultan çadırdan çıkarak Ravzayı Mutahhara’ya doğru gider. Hacı Nizam Hazreti Sultanı takip etmeye devam eder. Hazreti Sultan, Ravzanın kapısında durarak “Ya Resülallah senin kabrini ziyaret etmek ve öpmek istiyorum, kapıyı aç” diye dua etti. Bu esnada kapı büyük bir nur ile aydınlanıp açıldı ve Hazreti Sultan “Ya Resülallah, ihvanıma Cehennem korkusu ve kabir azabı çektirme” diye dua etti. Hazreti Sultanı takip eden zat “Evladım Halid, senin dualarını Allah (c.c) kabul etti, senin ismini duyan kabir azabı çekmesin” diye bir ses işitti. Ve bu olaydan sonra hacı adayı yere yığılıp kalıyor. Hazreti Sultan Ravzayı Mutahharadan ayrılırken kendisini takip eden bu zata doğru gelerek Resul oğlu Nizam isimli bu zatı yerden kaldırarak “beni niye takip ettin” diyerek kızar ve bu olayı kimseye söylememesini tembihler. Daha sonra Hazreti Sultan hacı adayına dönerek ”Seyyid Abdulkadir-i Geylani Hazretlerinin kabrinin önünden geçen ve dua eden kabir azabı çekmeyecek ve benim ismimi duyan da yine kabir azabı çekmeyecek” diye söyler.
Hac vazifesinden döndükten sonra çok geçmeden Hazreti Sultan’ın küçük oğlu Alâeddin Efendi vefat eder. Hazreti Sultan oğlunun vefatına çok üzülür.
Hazreti Sultanı takip eden hacı Nizam isimli kardeşimiz üç yıl sonra tekrar Hacca gider. Ravzayı Mutahharayı ziyaret edince çok ağlar. “Ya Resülallah yanımda Hazreti Sultan yok ki senin nurunu göreyim, senin O sesini işiteyim” diye dua eder ve ağlar. Bu arada kendisine bir uyku gelir, uykusunda Allah Resulü (s.a.v)’nü görür, Peygamber Efendimiz bu kişiye rüyasında şu sözü söyler “ümmetim beni görmek, beni ziyaret etmek isterse evladım Seyyid Muhammed Halid-i Zilan’ı ziyaret etsin, beni hayatta iken görmüş gibi olur” diye buyurduğunu görür. Hacı kardeşimiz Hac dönüşünden sonra her yıl iki defa Hazreti Sultan’ın ziyaret gider. [/toggle]
Seyyid Mevlana Hâlid-i Zilan Hazretlerinin vefatından önceki son sözleri şöyledir: “Silsileyi Aliyye ismi verilen büyük velilerden otuz altıncı zatı görüyorum. Bu yüksek hanedanın makamına oturmak bizden sonra size verildi. Önceki hastalığım esnasında görmüştüm ki siz bizim makamımıza oturmuş kayyumluk size verilmişti. Teveccühü ve kabiliyeti ile bizden sonra bu dergahı Seyyid Muhammed Kasım-i Zilan’a bırakıyorum” buyurmuştur.
Seyyid Mevlana Muhammed Hâlid-i Zilan Hazretleri oğlu Seyyid Kasım-i Zilan Hazretlerine tasavvufi icazetlerin tümünü verdikten sonra irşad vazifesi ile Batman’ın Binatlı köyüne gönderir. Bu arada yöre halkı ve sevenleri Hazret-i Sultan’ı ziyarete gelirler. Hazreti Sultan ziyaretine gelenlere; “artık bende bir şey yok, bende oğlum Seyyid Kasım-i Zilan’dan himmet bekliyorum, hepsini oğlum Seyyid Kasım aldı. Cenab-ı Allah Zülcelal(c.c.) hepsini oğlum Seyyid Kasım-i Zilan’a verdi. Bu yüzden sizler oğluma gidiniz” buyurarak Seyyid Kasım-i Zilan Hazretlerinin de babasını yetiştiren veli unvanının Kasım-i Zilan Hazretlerinde olduğunu belirtmiş, oğlu Seyyid Kasım-i Zilanında “MEVLANA” makamına ulaştığını beyan etmiştir.
Seyyid Hacı Halid-i Zilan Hazretleri Süleyyi Hak Edebi isimli bir kitap yazmış ancak bu kitabı çoğaltılmamıştır, ayrıca birçok Divançeleride mevcuttur.
19 Aralık 1954 tarihinde bir Pazar sabahı, emanetini sahibine, yüceler yücesi Allah’a teslim etti. Seyyid Mevlana Muhammed Kasımi Zilan Hazretleri muhterem babasını yıkayıp kefenledikten sonra Hazreti Sultanın vücudunu bir Nur kapladı, Seyyid Muhammed Kasımi Zilan Hazretleri dışarıdaki topluluğa “Allah ve Resulullah’ın nurunu görmek isteyen varsa gelsin baksın” diye nida etti.
Hazreti Sultan Kanireval’deki türbede oğlunun yanına defnedildi. 128 yıllık büyük çınar fani vücudunu toprağa teslim ediyordu. Ruhu ise atalarının yanına, Allah Resulü’nün “liva’ü hamd” inin altına doğru uçuyordu. Her yıl Mayıs ayının ikinci haftasında Batman – Beşiri- örmegöze köyünde Şeyh Halid’i anma ve aş dökme etkinliği yapılır. 2 gün süren etkinlikte konuları ağırlamak için 5 bin çadır kurulur ve 50 bin kişi katılırdı.
Yüce Allah sırrını mukaddes ve mübarek kılsın.
Kaynaklar
Kaynak: Pamuk Yayıncılık İstanbul ve Anadolu Evliyaları Ansiklopedisi s.176 Tezkire-i Meşayih-i Amid (Diyarbekir Velileri I-II s.246 Şeyh Halid, Yazan İbrahim Bağdu, Star Matbaası, İst.1993.
Fethullah Hamidi 1873 yılında Batman ilinin Gercüş ilçesinin Kayapınar (Ayınkaf) Belde’sinde doğmuştur. Fethullah Hamidi’nin dedesi olan Hamid Mardini, 1802’de Siirt’te doğmuştur. Önce Hasankeyf’te bulunmuş, Mardin yöresinin saygın aileleri özellikle Çelebi ailesinin davetiyle Hasankeyf’ten ayrılmış ve 1844 yılında Savur’a yerleşmiştir. 1882 yılında Mardin’de vefat etmiştir. Fethullah Hamidi’nin babası İbrahim Hamidi, 1822’de Siirt’te doğmuş, 1843 yılında Mardin’in Dara Köyüne yerleşmiştir. Bir yıl sonra, Kayapınar’a (Aynkaf) geçmiş ve orada ikamet etmeye başlamıştır. 1895 yılında aynı yerde Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur.
Şeyh Fethullah Hamidi, derin hoşgörüsü ve problemleri çözmesiyle tanınmaktadır. Eğitim ve öğretime büyük bir önem vermiştir. Bulunduğu yerleşim yeri çevresinde özellikle yetim ve öksüz çocukların eğitimiyle yakından ilgilenmiştir. 1940’lı yıllarda Aynkaf medresesinde eğitim gören ve kendisine sığınan öğrencilerden bir tas çorba, bir parça ekmeğini esirgememiş ve medreseyi açık tutmak için elinden geleni yapmıştır. O dönem ülke olarak her ne kadar II. Dünya Savaşına girmemiş olsak dahi savaşın etkileri ve doğal kuraklık bu bölge insanını derinden etkilemiş, yokluğu had safhada yaşatmıştır.1947 yılının Nisan ayında Batman ilinin Beşiri ilçesinin Sulan Köyü’nde vefat etmiştir. Fethullah Hamidi’nin kabristanı Aynkaf (Kayapınar) Beldesindedir.
İslam Peygamberi Hz Muhammed’ in torunu Hüseyin’in soyundan geldiğinden dolayı sülalesi bu bölgede “seyyid” olarak adlandırılmaktadır. Fethullah Hamidi’nin herkes tarafından bilinen en önemli yönü, bölgede Süryani– Hıristiyan ve Müslümanlar arasında meydana gelmesi muhtemel çatışmaları önlemesi olmuştur. Midyat ve çevresindeki Süryaniler, bu olayı her ortamda dile getirmekte ve bu kişiye karşı büyük bir saygı duymaktaydı. 1915’li yıllarda, Midyat ve çevresinde bulunan bazı yerleşim yerleri, bazı eşkıya ve mutaassıp aşiretlerin baskısına maruz kalmış ve hatta bazı yerlerde çatışmalar yaşanmıştır. Bu sırada Şeyh Fethullah Hamidi devreye girmiş ve barış ortamının sağlanmasına büyük katkı sağlamıştır. Fethullah Hamidi’nin benzer şekilde birçok yerleşim yerinde arabuluculuk yaptığı, onu tanıyan kişilerce dile getirilmektedir. Fethullah Hamidi, Midyat Gülgöze’de (Aynvert) toplanan binlerce Süryani’yi “gayrimüslimlerin malları, canları ve ırzları size haramdır, kim bu hududu aşarsa günah işler” demek suretiyle Müslümanlarla barıştırmıştır.
1915’te, yani 1. Dünya Savaşı sürerken Ruslarla işbirliği yaptıkları gerekçesiyle Ermeniler bölgeden göç ettirilirken Mardin’deki Süryaniler de sürgünle karşı karşıya kalmış, Savur Şeyhi Fethullah Efendi’nin gayret ve fedakârlığı ile kurtulmuşlardır. 1914’lü yıllarda gerçekleşen Ermeni tehciri sırasında yörede bulunan Müslüman din adamlarından bir kısmı Hıristiyanların öldürülebileceği yönünde fetva verirken, Fethullah Hamidi ise bu duruma karşı çıkan din önderlerinden biri olmuştur. Fethullah Hamidi yayınladığı fetvada, bölgede farklı dinden olanları (özellikle Süryanileri) öldürmenin, dinen uygun olmadığını ve barış içinde yaşamanın gerekli olduğunu ifade etmiştir.
1915 yılında, bugünkü adıyla Gülgöze Köyü ve çevresinde karşılıklı bir muharebe yaşanmış, Süryanilerin toplandığı bu köy ve çevresi savaş meydanına dönmüş, bu durum üç ay sürmüştür. Süryaniler, Gülgöze’ye sıkışıp kalırken onların imdadına bölgenin önemli Müslüman din adamı sayılan Aynkef Şeyhi Fethullah Efendi yetişmiştir. Fethullah Hamidi, Süryanilerle Müslümanlar arasında arabuluculuk yaparken“savaş dursun, düşmanlık bitsin” demiştir. Görüşme ve pazarlıklar sırasında kapana sıkışmış halde bekleyen Süryani cemaatinin yanında yer almış, fetvalar yayınlamıştır. Ayrıca Şeyh Fethullah Efendi, anlaşma sağlanıncaya kadar, arada güven bağı oluşsun diye, oğlunu Süryanilere rehin bırakmıştır. Bu tavır, Gülgöze Köyü ve karşı taraf için mühim bir uyarı olmuştur. Neticede düşmanlık, korku ve güvensizlik kuyusundan bir barış çıkmıştır. Fethullah Hamidi oğlunu Süryanilere rehin olarak bırakırken, sözler tutulmadığı takdirde, oğlunu öldürebileceklerini kendilerine ifade etmiştir. Daha sonra hemen Diyarbakır’a geçerek yetkililerden olayın sonuçlanmasını sağlayacak belgeyi almış ve olaylar böylece sona ermiştir. Bölgede anlatılanlara göre, Müslümanların katledilmesine karışmayan Ermeniler de bu fetvadan yararlanmış ve genel anlamda bir zarar görmemişlerdir. O dönemlerde Hıristiyan ve Müslümanlar, yaşadıkları en küçük bir anlaşmazlıkta bile Fethullah Hamidi’ye başvurmuşlardır. Bu kişi, dinsel açıdan önder olduğu gibi adli olaylarda, eğitim konusunda, toplumsal felaketlerde de her zaman başvurulan bir kişi konumunda olmuştur. Savur Şeyhi Fethullah olarak bilinen Fethullah Hamidi’nin fotoğrafı, Süryanilerin bu bölgedeki en önemli yapıtı olarak bilinen Deyruzzafaran’da, Hıristiyan din adamlarıyla birlikte asılı durmaktadır. Bu fotoğrafın bir vefa borcu olarak asıldığı, Süryani cemaati yetkilileri tarafından dile getirilmektedir. Bu ufku açık ve fedakâr Hoca Efendi için Süryani kaynaklar “beyaz esvaplar içinde nur yüzlü bir aziz, kurşunların içinden geçip gelen bir aziz kurtarıcı” ifadelerini kullanıyor. Yüz sene sonra Fethullah Efendi’nin mührünü mabetlerinin duvarına asan Süryaniler, kendi azizlerinin arasına resmini ilave etmişlerdir.
Fethullah Hamidi’nin, bölge insanı ve yönetim nezdinde önemli bir yer işgal ettiğinin en önemli göstergesi, kendisine her konuda başvuruda bulunulduğunu gösteren yüzlerce (700) mektubun bulunmasıdır. Fethullah Hamidi, ileri görüşlülüğü, hoşgörüsü, müsamahakârlığı ile ön plana çıkmış ve bu yönleriyle tanınmıştır. Eğitim-öğretim faaliyetlerine de büyük önem vermiş, birçok yetim ve öksüz çocuğun öğrenim görmesine yardım etmiş ve bu konuda hiçbir fedakârlıktan kaçınmamıştır. Süryaniler, Fethullah Hamidi’nin torunlarından biri olan Ahmet Hamidi’nin öğrenim masraflarını karşılayarak ve yurt dışında bazı imkânlar sağlayarak Fethullah Hamidi’ye olan vefa borçlarını az da olsa karşılama yoluna gitmişlerdir. Ahmet Hamidi, Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olmuş, Avusturya’nın Başkenti Viyana’da dâhiliye alanında uzmanlık ve doktora yapmış ve profesörlük unvanına yükselmiştir.
Hasankeyf Köprüsüne girişte soldaki tepe üzerinde bulunan İmam Abdullah Zaviyesi, Dicle Nehrine Kuzeyden bakan bir mezarlık kümesinin ortasında yer almaktadır. İmam Abdullah M.S. 638 yılında Hasankeyf Kalesini altı yüz yıllık Bizans hakimiyetinden kurtarmak üzere düzenlenen son İslami akınlarda, Halid Bin Velid’in ünlü komutanı İyaz Bin Ganem’in sağ kolu olarak görev yapmış ve bu tarihteki Hasankeyf kuşatması sırasında şehit düşmüştür.
Hz. Muhammed’in amcasının oğlu olan Caferi Tayyarın oğlu İmam Abdullah, Peygamber neslinden gelen muhterem bir zat ve müstesna bir Veliyullahtır. Bu özelliğinden dolayı türbesi, bir zaviye olarak her devirde saygı görmüş ve Eyyübiler döneminden Osmanlıların son dönemine kadar birçok kez onarılarak günümüze kadar az bir tahribatla ulaşmıştır.
Dikdörtgen bir avlunun içinde, kare planlı olarak inşa edilmiş olan İmam Abdullah türbesinin sağ köşesinde yine kare planlı olarak inşa edilmiş bir kule ve türbenin güneyinde uzun dik dörtgen şeklinde yapılmış bir mescit vardır. Türbe ile kule arasındaki beşik tonozlu girişin kapı kanatlarının ahşap oymacılığında ve türbenin kubbesinde bulunan alemdeki incelik, 14.yüzyıl sanat zevkinin özelliklerini taşımaktadır. Sanat değeri yüksek olan bu kapı, Diyarbakır Müzesinde koruma altındadır. Kültür Bakanlığınca tescilli olan İmam Abdullah Zaviyesi, Hasankeyf ve yöre köylüleri tarafından her yıl Haziran ayının ilk haftasında anılmakta ve hafta boyunca türbe çevresinde adaklar adanarak dilekler dilenmektedir.
[toggle title=“Kaynaklar load=”hide”]
Kaynak
Kaynak ; Batman İl kültür ve Turizm Müdürlüğü
[/toggle]