Araplı Dede – İzmir

Araplı Dede’nin kabri ; İzmir – Bergama’da Şadırvan camii yanındaki Yıkık minarenin yakınında yol kıyısında ve evin duvarına bitişik haldedir.

Araplı Dede mezarı Bergama ilçesi Yıkık Minare yakınında yol kıyısında ve evin duvarına bitişik haldedir. Yıkık Minare Turabey (Hoca Sinan) Mahallesinin üç kemer köprüsüne giden cadde üzerindedir. Cami Kapısı üstündeki kitabesinden, ”Uzun müddet harap kalmış olan bu cami, Bani Emir Sultan’ın şefaatine mazhar olmak için” Bergama Voyvodası Mustafa Ağa tarafından 1831 tarihinde yaptırılmış.

Kaynak
Abdulhalim Durma , İzmir Evliyaları ,
http://www.erolsasmaz.com
Not ; Fotoğrafları kullanmamıza izin veren Erol Şaşmaz Bey’den Allah razı olsun

İplikçi Yunus

İzmir – Bergama’da harputlu mescidi haziresinde

Bergama ilçe merkezinde bulunan İplikçi Yunus mezarı, mahalleye de adını veren ulu bir kişidir. Harputlu Mescit bahçesindeki hazirede medfun bulunmaktadır. İnkılap Mahallesi Harputlu Sokağında yer alan ve İplikçi Yunus Mescidi olarak da anılan yapının, enine dikdörtgen planlı, ahşap çatılı bir harimi ile son cemaat yeri vardır. Harime giriş kapısının sağında bulunan kitabesinden mescidin Murtazaoğlu Harputluzade Mustafa Ağa tarafından 1809 yılında inşa ettirildiği anlaşılmaktadır. Anlatıldığına göre ismiyle anılan mahallenin ilk yerleşenidir. Pamuktan iplik eğirir ve satarmış. Zamanla onu sevenler kısa zamanda bulunduğu yeri bir mahalleye dönüştürmüşler. Fakat etraf insan dolunca dedenin rahatsız olduğu ve bir süre sonra kaybolduğu fark edilmiş.

Kaynak
Abdulhalim Durma , İzmir Evliyaları ,
http://www.erolsasmaz.com
Not ; Fotoğrafları kullanmamıza izin veren Erol Şaşmaz Bey’den Allah razı olsun

Aydınoğlu Mehmet Bey

İzmir – Ödemiş – Birgi de Ulu caminin yanında

Aydınoğulları Beyliği’nin kurucusudur. Aydınoğlu Mehmed Bey ilk zamanlarında Germiyan ordusu subaşısı, yani ordu komutanı idi. Bizans İmparatorluğu’nun taht ve taç kavgaları sebebi ile çöküntüsünden istifade ederek Germiyan Hükümdarı I. Yakup Bey’in emriyle Ege denizi’ne inerek elde ettiği yerlerde babası adına bir beylik kurmuştur.

Mehmet Bey, 1310 tarihinde Müslüman İzmir’ini ve daha sonra da Ayaslug ( Selçuk) , Tire, Sultan Hisarı ve Bodemya’yı ve 1326 da Gavur İzmir’i denilen sahil İzmir’i almıştır. Kendisine Mübarizüddin lakabı verilen Mehmed Bey ele geçirdiği yerlerden ; Ayaslug ( Efes – Selçuk ) ile Sultan Hisar’ının büyük oğlu Hızır Bey’e; İzmir’i ikinci oğlu Umur Bey’e ; Bodemya (Ödemiş) ise Üçüncü oğlu İbrahim Bahadır Bey’e ; Tire’yi de dördüncü oğlu Süleyman Bey’e verip en küçük oğlu İsa Bey’i yanında bulunduruyordu.

Deniz sahillerine sahip olan Mehmed Bey, İzmir’i henüz almadan önce donanmasını Ayaslug’da yaparak denizciliğe başladı; fakat Rumlardan Cenevizlilere geçmiş olan İzmir’i aldıktan sonra burada da ayrıca bir donanma meydana getirdi. Mehmed Bey, 1334 de bir av esnasında suya düşüp hastalandı ve sonra vefat etti. Yerine diğer kardeşinin ittifak ve ısrarı ile İkinci oğlu Umur Bey , Aydınoğlu beyliğinin başına geçti.

Mehmed Bey Birgi’de cami ve medrese yaptırmıştır. Beşinci asrın alimlerinden Saa’lebi’nin ” Arais-ül Mecalis” adlı ” Peygamberler Tarihi ” Mehmed Bey adına tercüme ve ithaf edilmiştir. Yine Mehmed Bey’in emriyle aynı kişi farsça ” Tezkire-i Evliya” yı Türkçeye çevirmiştir.
Mesalik-ül-ebsar Aydınoğlu’nun 60 şehri ve 300’Den fazla kalesi ve 70.000 süvarisi olduğunu, donaması ile rum ve Frenklerle devamlı olarak savaştığını yazmaktadır.

Kaynak
Abdulhalim Durma , İzmir Evliyaları ,
http://www.erolsasmaz.com
Not ; Fotoğrafları kullanmamıza izin veren Erol Şaşmaz Bey’den Allah razı olsun

Hatuniye Türbesi

İzmir – Ödemiş – Birgi kasabasında İmam Birgivi hazretlerinin hemen yanında

İzmir ili Ödemiş ilçesi, Birgi Bucağında bulunan bu türbe, Birgi Ulu Camisinin güneyinde bulunmaktadır. Aydınoğulları döneminden Birgide kalan en eski yapılardan biri olan bu türbenin giriş kapısı üzerindeki kitabesinden öğrenildiğine göre, Aydınoğlu Mehmet Beyin kız kardeşi Sultan Şah için h.710 (1310) tarihinde yaptırılmıştır.

Sultan Şahın vakfı olan, günümüze ulaşamayan medrese ile birlikte yaptırılan bu türbenin etrafı daha sonra hazireye dönüşmüşse de çevre düzenlemesi sırasında buradaki mezar taşları kaldırılmıştır.

Türbe moloz taş ve tuğladan, altıgen planlı yapılmış olup, üzeri kubbe ile örtülmüştür. Son yıllarda yapılan onarımlar sırasında özgünlüğünü büyük ölçüde yitiren türbenin üzeri kasnaksız basık bir kubbe ile örtülüdür. Kubbe doğrudan doğruya duvarlar üzerine oturtulmuştur. Türbeye güney yönündeki bir kapıdan girilmekte olup, her cephesine de yuvarlak kemerli birer pencere açılmıştır. Günümüzde kuzey duvarındaki pencere örülmüş ve burası sağır duvar haline getirilmiştir.

Türbenin girişi ileriye doğru uzanmış ve bu yüzden de giriş cephesi eyvan biçimine dönüşmüştür. Hafif sivri kemerli bu eyvanın içerisine ve yan yüzlerine karşılıklı birer niş yerleştirilmiştir. Geçmeli basık kemerli girişin kilit taşı üzerine kabara ve iki yanına da madalyonlu basit süslemeler yapılmıştır. Türbenin iki satırlık sülüs yazılı kitabesi giriş kemerinin üzerine yerleştirilmiştir.

Türbe içerisinde buraya sonradan konulduğu anlaşılan bir mezar bulunmaktadır. İbrahim Hakkı Uzunçarşılının yayınladığı Şah Sultanın mezarın ne olduğu bilinmemektedir.

Kaynak
Abdulhalim Durma , İzmir Evliyaları ,
http://www.erolsasmaz.com
Not ; Fotoğrafları kullanmamıza izin veren Erol Şaşmaz Bey’den Allah razı olsun

Davud Karsi

İzmir – Ödemiş – Birgi kasabasında İmam Birgivi Kabristanında .

Tahsilini Dersaadet ve Mısır’da tamamlayan Davud-ı Karsi’nin ulema arasında meşhur olan eseri Şerhu ala Usuli’l-Hadis li’l Birgivi’yi 1738’de Mısır’da telif eder. Ayrıca, Risale mine’t-Tefsir, Şehru Kaside-i Nuniyye mine’l Akaid, Şerhu Muhtasarü’t-Tehzib el müsemma be Tekemmületi mine’l-Mantık ve’l Adab, Şerhu İsagoci mine’l-Mantık, Risale fi Beyan-ı Kaza-yı Kadr mine-l-Kelam, Şerhu Emsile mine’s-Sarf isimlerinde eserleri vardır. 1733’de Birgi’deki Aydınoğlu Medresesi’nde müderrislik yapmış olan Davud-ı Karsi, hayatının son onbeş yılını Birgi’de geçirir ve 1756’da orada vefat eder. Kara Davut ismiyle de anılan Karslı müderris, vasiyeti üzerine kendisine hayran olduğu Birgivi Mehmed Efendi’nin kabrinin yanına defnedilir. Mahdumu Ömer Efendi’nin de beraberinde medfun bulunduğu mezar taşından anlaşılmaktadır.

Kaynak
Abdulhalim Durma , İzmir Evliyaları ,
http://www.erolsasmaz.com
Not ; Fotoğrafları kullanmamıza izin veren Erol Şaşmaz Bey’den Allah razı olsun

İmam Birgivi

İmam Birgivi hazretlerinin kabri ; İzmir – Ödemiş – Birgi kasabasında İmam Birgivi Kabristanında .

1523’te Balıkesir’de dünyaya gelen Birgivi’nin asıl adı Takıyyüddin Mehmed’dir. Zaviye mensubu âlim ve faziletli bir kişi olan babası Pîr Ali Balıkesir’de müderristi. Annesi ise Meryem Hanım’dır. İlk tahsilini babasının yanında yapan Birgivî ondan Arapça, mantık ve diğer bazı ilimleri okur. Bu arada Kur’an’ı da ezberler. Daha sonra İstanbul’a giderek Mahmutpaşa Mahallesinde Küçük Şemseddin Efendi’den (öl.1551) ders alır. Ardından Haseki Medresesi’ne girer. Dönemin tanınmış âlimlerinden Ahizâde Mehmed Efendi’nin ve daha sonra Rumeli kazaskeri olan, Kızıl Molla lakabıyla tanınmış Abdurrahman Efendi’nin öğrencisi olur. İcazet alarak müderrislik payesini elde eder. Ardından Abdurrahman Efendi’nin yanına mülâzım olup ihtisasını tamamlar. Bir süre bazı medreselerde müderrislik yapar. Kanunî döneminde hocası Abdurrahman Efendi’nin aracılığıyla Edirne kassâm-ı askerîsi olan Birgivî bu görevi süresince ders okutmaya devam eder.

Bu arada camilerde vaaz vermekte, halkı Kur’an ve Sünnet’e uymaya davet etmektedir. Zamanında kabirler üzerine türbe yapılması, buralarda mum yakılması, ücret karşılığında Kur’an okunması gibi bid’atlar ve ayrıca bâtıl itikadlarla, kadılar arasında rüşvetin yaygınlaşması, zengin çocuklarına ücretle ilmî payeler verilmesi gibi meşru olmayan uygu-lamalara karşı mücadele eder. Para vakfetmenin caiz olmadığını savunan Birgivî, bu tür vakıfların cevazına fetva veren Şeyhülislâm Ebüssuûd Efendi’ye ve onunla aynı görüşü paylaşan Kadı Bilâlzâde’ye reddiye olarak İnkazü’1-hâlikîn, îkâzü’n-nâimîn ve ifhâmü’l-kaşırîn ve es-Seyfü’s-sârim [Keskin Kılıç] adlı risaleleri yazar. Ebüssuûd’un, esasen daha önceki Osmanlı ulemâsı arasında da tartışılan, hatta İmâm-ı Âzam’ın öğrencilerinin de farklı görüşler ileri sürdükleri bu konuda halk arasında fitneye yol açmaması hususunda Birgivi’ye nasihatta bulunduğu ve kendi fetvasına gerekçe olarak da hayır işlerinin kesilmesi endişesini dile getirdiği rivayet edilir.

Halkın bid’atları terketmesinden ümidini kesen Birgivî İstanbul’a gidip Bayramiyye tarikatı şeyhi Abdullah Karamâni’ye intisap ederek inzivaya çekilir. Edirne’de kassâm-ı askerî iken aldığı paraları defter kayıtlarına göre geri vererek hak sahiplerinden helâllik alır. Ancak şeyhine tam bir teslimiyetle hizmet etmesine rağmen mantık bilgisi, tarikatteki riyazet ve vahdet-i vücûd gibi karşılaştığı her meselede Mehmed Birgivî’yi Kur’an ve Sünnet’ten delil aramaya itmektedir. Bunu hisseden şeyhi tarafından zahir ilimlerle meşgul olması, insanlara iyiliği emredip kötülükten menetmesi tavsiye edilir. Müridinin ders ve irşad faaliyetleri için geri dönmesini isteyen Abdullah Karamâni’nin de tavsiyesi üzerine, Sultan II. Selim’in hocası Birgili Atâullah Efendi’nin Birgi’de yaptırdığı medreseye müderris tayin edilir. İlmî ehliyetiyle kısa zamanda meşhur olan Birgivi’den ders almak isteyen pek çok talebe ülkenin her tarafından buraya akın etmeye başlar. Ömrünün geri kalan kısmını Birgi’de tedris, irşad ve telif faaliyetleriyle geçirmiş olması sebebiyle de Birgivî nisbesiyle şöhret bulur.

Hakkı söylemekten çekinmeyen Birgivî ömrünün sonlarına doğru tekrar İstanbul’a giderek Sadrazam Sokullu Mehmed Paşa’ya (v.1579) memleketteki adaletsizliklerle mücadele etmesi için tavsiyelerde bulunur. Fıkıhta Hanefî, itikadda Mâtürîdî olan Birgivî Mehmed Efendi’nin biyografisinden bahseden bütün kaynaklar, onun Osmanlılar döneminde yetişmiş seçkin bir âlim olması yanında dinî ve ahlâkî şahsiyeti bakımından da mükemmel bir insan olduğunu belirtir. Özellikle ahlâk ve fıkha dair eserlerinde klasik görüş ve bilgileri aktarması yanında kendi dönemindeki dinî, ahlâkî, sosyal ve siyasî meselelere özel bir önem vermesi, bunlarla ilgili şahsî görüşlerini ve tenkitlerini cesaretle ortaya koyması onun ilmî şahsiyetinin en dikkate değer yönüdür. Eserleri çağının sosyal hayatını ve problemlerini yansıtması bakımından da büyük önem taşır.

Birgivî son derece dürüst ve tavizsiz bir ilim adamıdır. Nitekim döneminde çok yaygın olan anlayışa rağmen hiçbir eserini herhangi bir devlet büyüğüne ithaf etmemiş, aksine devlet ileri gelenleri de dahil olmak üzere her seviyedeki yöneticilerde ve görevlilerde gördüğü kusurları cesaretle tenkit etmiştir. Özellikle memuriyetlerin rüşvet karşılığı satılması, kadılar, muhtesibler ve diğer görevlilerin rüşvet almaları, ehli olmayanlara ilmî ve idarî rütbeler verilmesi, bu yüzden cehaletin yaygınlaşması ile her türlü bid’at ve hurafe Birgivî’nin şiddetle karşı çıktığı hususlardır. Birgivi’nin, bazı haksız menfaatler elde ettiği, görevliler nezdinde nüfuz sağlayarak devlet işlerine karıştığı gerekçesiyle, II. Selim’in hocası olduğu için “Hâce-i Sultâni” diye şöhret bulan tanınmış âlim Atâullah Efendi’yi bile ikaz etmesi, onun dürüstlük ve cesaretinin ilgi çekici bir örneğidir.

Birgivî, kendisi de Bayramiyye müntesibi olmakla birlikte zamanında Sünnî esaslardan sapmış ve bid’atlar ihdas etmiş olan bazı tasavvuf erbabını da eleştirmekten geri durmamış, hatta bir kısım mutasavvıfların bid’at ve aşırılıklarını ortaya koyup tenkit etmek üzere el-Kavlü’l- vasît beyne’l-ifrât ve’t-tefrit adlı bir de risale yazmış olması yüzünden tasavvuf düşmanı olmakla itham edilmişse de bu iddia isabetsizdir. Nitekim et-Tarikatü’1- Muhammediyye’nin şarihlerinden ünlü mutasavvıf Abdülganî en-Nablusî (ö. 1731), Birgivi’nin Ehl-i sünnet esaslarına bağlı tasavvuf büyüklerini değil, tasavvuf adına bir yığın bid’at ve hurafe ortaya çıkaran sözde mutasavvıfları tenkit ettiğini belirtir. Esasen onun et- Tarikatü’l-Muhammediyye’yi telif ederken Gazzâlî’nin İhyâ ü ulûmi’d-din’inden çok geniş ölçüde faydalanmış olması da Sünnî tasavvufa bağlılığının açık bir delilidir.

İmam Birgivi hazretlerinin Eserleri
İstanbul’daki yazma eserlerin bulunduğu 10 kütüphanede Birgivi’ye ait 1500 civarında kayıtlı eserden, yaklaşık 500’üne dayanarak araştırmasını gerçekleştiren Ahmet Kaylı’nın yüksek lisans tez çalışmasının neticesinde İmam Birgivî’ye nispet edilen 68 eserin 35’e düşmüş olduğu görülür130. Erdal Kaya ise çalışmasında Birgivi’nin çalışmalarının geniş bir listesini verir131. Bu eserler Arap dili grameri, ahlâk-tasavvuf, fıkıh, akaid, tefsir-kıraat, hadis gibi sahalarda çoğu Arapça, birkaçı da Türkçe olmak üzere başlıcaları şunlardır.
1-el-Avâmil. Nahiv ilmine dair Arap dilinin cümle yapısı hakkında küçük bir risale olup el-Avâmilü’l-cedîde diye de bilinir. İzhâr el-esrâr adlı nahiv kitabının özeti mahiyetindeki bu risale İzhâr’la birlikte Osmanlı-Türk medreselerinin baş kaynağı olmuştur. Bu sebeple otuzu aşkın şerh yazılmış Türkçe’ye tercüme edilmiş, ilki İstanbul’da olmak üzere çeşitli yer ve zamanlarda kırk civarında baskısı yapılmıştır.
2-İzhârü’l-esrâr. Nahivle ilgili Arapça bir eser olup ilki İstanbul’da olmak üzere çeşitli yer ve zamanlarda kırkı aşkın baskısı yapılmıştır. Ayrıca birçok şerh ve haşiyesi vardır. En meşhuru Adalı Şeyh Mustafa’nın hazırladığı, bu sebeple Adalı diye tanınan ve birçok defa basılan Netâ’icü’l-efkâr adlı şerhtir. Osmanlı-Türk dünyasında Arapça öğrenen her talebenin ana kaynağı haline gelmiştir. Bu sebepledir ki sadece İstanbul Yazma Kütüphanelerinde yüzden fazla yazma nüshası mevcuttur.
3-İmtihânü’l-ezkiya. Nahivle İlgili Arapça bir eser olup İbnü’l-Hâcib el-Mısrî’nin el-Kâfiye’sinin Kâdî Beyzâvî tarafından yapılan Lübbül-elbâb fî ilmi’l-irâb adlı muhtasarının şerhidir.
4-Kifâyetü’l-mübtedî. Arap dilinin kelime yapısına (sarf) dair olan bu eserin, yazma kütüphanelerinde, yirmiyi aşkın nüshası tesbit edilmiştir. Ayrıca üç baskısı mevcuttur. Bunlardan başka Birgivî’nin İm’ân el-enzâr ve el-Emsilet el-fadliyye adlı iki sarf kitabı bulunmaktadır.
5. et-Tarikatü’l-Muhammediyye. Din, ahlâk ve tasavvuf konularıyla ilgili çok tanınmış Arapça bir eserdir. Birgivî’nin, Hanefî-Maturidî çerçevesinde Ehl-i sünnet itikad esaslarını ortaya koyduğu bu kitabı üzerine, özellikle, XVII. yüzyılda Kadızadeliler ile Sivâsîler arasında cereyan eden tartışmalara meydan vermesi sebebiyle, lehte ve aleyhte şerh, tercüme, ihtisar gibi Osmanlı-Türk dünyası, Arap ülkeleri ile Orta-Asya Türk dünyası ve Hind bölgesinde pek çok çalışma ortaya konmuştur. Eser, bin dokuz yüz yetmişli yılların sonunda günümüz Türkçesine de aktarılmıştır.
6. Cilâ el-kulûb. Sultan II.Selim’in hocası Atâullah Efendi’nin isteği üzerine yazılmış olan eser nasihat ve vaazdan mürekkeptir.
7. Vâsiyetnâme. Birgivî’nin Türkçe telif ettiği birkaç kitaptan birisi olan eser muhtasar bir ilmihal ve ahlak kitabı hüviyetindedir. Müslüman-Türk toplumlarınca büyük ilgi gören eser, Türk halkının itikâdî anlayışına şekil veren eserlerden biri olarak kabuledilir133.
8. İnkâz el-hâlikîn. Eser, Birgivî’nin döneminde yaygın hale gelmiş olan parayla Kuran-ı Kerim okutmanın ve para vakfetmenin yanlışlığına işaret etmek amacıyla 1560’da telif edilmiştir.
9. İkaz el-nâimîn ve ifhâm el-kâsirîn. İnkâz el-hâlikîn adlı eserinde dile getirdiklerini anlamayanlara yönelik olarak 1565’de telif ettiği bu risâle diğer risaleleriyle birlikte İstanbul’da iki defa basılmıştır. Eserin, Ebu’s-Suûd Efendi’ye cevap olmak üzere yazıldığı söylenir. Ayrıca bu esere, kendisine yapılan itiraz ve tenkidlere cevap verdiği bir hâşiyesi mevcuttur.
10. el-Seyf el-sârim fî adem cevâz vakf el-menkûl ve el- derâhîm. Bu eser, Birgivî’nin Ebu’s-Suûd Efendi’nin para vakfının caiz olduğunu ispat için yazdığı risâleye cevabıdır.
11. Zuhr el-muteehhilîn ve el-nisâ fî tarif el-ethâri ve el- dimâ. Kadınların özel halleriyle ilgili olan bu risâlenin İstanbul Yazma Kütüphanelerinde elliyi aşkın nüshası vardır. Çok okunmuş ve hatta tedris edilmiştir.
12. el-Risâle fî usûl el-hadîs. Müellif bu eserini müderrislik görevini sürdürürken medrese talebelerine hadis terimlerini öğretmek için kaleme almıştır.
13. Şerh el-ehâdis el-erbaîn. Müellifin bizzat kendi seçtiği, ibadetlere dair kırk hadisin şerhidir. Birgivî sadece yedi hadisin şerhini tamamlayabilmiş, geri kalanını Mekke kadısı iken ölen Muhammed Akkirmânî (öl.1761) aynı yöntemle tamamlamıştır.
14. Tefsîr sûret el-Bakara. Kısa bir tefsir usulu ile Fatiha suresi ve Bakara suresinin 99. ayetine kadar yapılmış bir tefsirdir. Daha çok dil yönünden kıymet arzeder.
15. el-Durr el-yetîm. Tecvit kurallarının bir araya getirildiği küçük bir risaledir.
16. Kitabü’l İman ve’l İstihsan
17. Ahvâl ü etfâli’l-müslimîn. Müslüman çocukların
âhiretteki durumu ile ilgili bir risaledir,
18.Ziyâretü’l-kubûr.
19. ed-Dürrül-yetîm. Tecvidle ilgili iki varaklık bir risale olup 974 Cemâziyel evveli başında telif edilmiştir.
20. Risale fî usûli’l-hadîs.
21. el-Erba’ûn. İbadetlere dair kırk hadisi ihtiva etmekte
olup Şerhu’I-ehâdîşi’l-erbaîn adıyla bir de şerhi vardır.

Öte yandan öğrencilerinden Akşehirli Hocazâde Abdünnâsir tarafından yazılan ve Kuşadalı Ahmed Efendi’nin Tercüme-i Evrâd-ı Birgiviyye adıyla Türkçe’ye çevirdiği, Birgivî’nin yirmi dört saatlik hayat kesitini anlatan bir risalede de onun çok yoğun bir dinî ve tasavvufî hayat yaşadığı görülmektedir. Bununla birlikte Birgivî birçok Osmanlı ulemâsından farklı olarak sosyal gelişmeleri de tenkitçi bir yaklaşımla takip etmiştir. Nitekim daha sonraki birçok Osmanlı ilim ve devlet adamının, imparatorluğun içine düştüğü gerilemenin bünyevî sebepleri olarak gösterdiği ve başta devlet adamları, ulemâ, mutasavvıflar gibi seçkin zümreler olmak üzere toplumun çeşitli kesimlerinde hissedilen olumsuz sosyal ve ahlâkî gelişmeleri ve bunların doğuracağı tehlikeli sonuçları Birgivi’nin daha o zamandan görmesi, kendi dönemindeki Osmanlı ulemâsı içinde sosyal gelişmeleri takip eden az sayıdaki münevverden biri olduğunu gösterir. Başta et-Tarikatü’l- Muhammediyye olmak üzere eserlerinin her devirde büyük ilgi görmesi de ilmî dirayeti yanında dürüst, basiretli, cesur ve sosyal problemler karşısında sorumluluk duygusu taşıyan bir kişilik sahibi olmasının sonucu olarak görülür.
Birgivi, Arap grameri konusunda kaleme aldığı eserlerle de İslâm ilimleri alanında büyük bir hizmet ifa etmiş ve haklı olarak yaygın bir şöhrete kavuşmuştur. Birgivî de, ana kuralların öğrenciler tarafından ezberlenmesi geleneğine uyarak kaleme aldığı el-Avâmil risalesinden başka onun şerhi durumundaki îzhâr’ı telif etmiştir. Sağlam bir tertibe ve özlü bilgilere sahip olmanın yanında çeşitli nahiv kaidelerinin örneklerle açıklanması sırasında pedagojik esaslar ihtiva eden cümlelerin kaydedilmesi bu iki esere büyük itibar kazandırmış, asırlar boyu Arapça’nın öğrenilmesinde vazgeçilmez eserler arasında yer almasını sağlamıştır.

Birgivî 1572’de bir İstanbul seyahati sırasında vebaya yakalanarak elli iki yaşında vefat eder ve Birgi’ye getirilerek burada defnedilir. Cenazesi, kabrin baş tarafında bulunan ve bizzat imam tarafından dikildiği söylenen servi ağacının dibine gömülüdür.

Kaynak
Abdulhalim Durma , İzmir Evliyaları ,
http://www.erolsasmaz.com
Not ; Fotoğrafları kullanmamıza izin veren Erol Şaşmaz Bey’den Allah razı olsun

Salih dede – İzmir

İzmir – Basmane’de kocakapı semtinde 1282 sokakda.

Salih Dede (sali) Yatırı Basmane Kocakapı semtinde 1282 Sk. Karakapı ya da Koca Kapı denen ve aslında Roma Dönemi su kemeri olan yapı kalıntısının dibinde kendine yer bulmuş bir yatırdır. Aslında görülen bir duvar girintisidir ve mezar yapısı gözükmez. Burada çevre kadınları tarafından zaman zaman mum yakılmaktadır ve bu yüzden su kemerinin alt tarafını is kaplamıştır. Bu yatırın, Konak’taki diğer yatırların kardeşi olduğu ve geceleri gözüktüğü anlatılır. Yakınında Vali Kazım Paşa İlköğretim Okulu vardır. Osmanlı döneminde bu bölge tamamen mezarlıktır.

Kaynak
Abdulhalim Durma , İzmir Evliyaları ,
http://www.erolsasmaz.com
Not ; Fotoğrafları kullanmamıza izin veren Erol Şaşmaz Bey’den Allah razı olsun

Tezveren Dede – İzmir

İzmir – Konak’da 424 sokak’da.

Tezveren Dede’nin kabri, Konak 424 Sk.’ta Damlacık Semtindedir. Sokak başında olan bu yatırda kadınlar tarafından mum yakılmakta ve dilek dilenmektedir. Gerçek mezar asfaltın altındadır. Mezar taşı sokak köşesine taşınmıştır.

Kaynak
Abdulhalim Durma , İzmir Evliyaları ,
http://www.erolsasmaz.com
Not ; Fotoğrafları kullanmamıza izin veren Erol Şaşmaz Bey’den Allah razı olsun

Şeyh Mustafa Efendi (k.s.)

İzmir – Konak ‘da Şeyh camii yanındaki türbesinde

İzmir’de yetişen Celveti büyüklerinden. Tahsili ve ailesi ile ilgili fazla bir bilgi yoktur. Aziz Mahmud Hüdai hazretlerinden hilafet almış ve İzmir’e gelmiştir. Izmir’de Tilkilik-Dönertaş’da Yazıcı Mahallesi 961 numaralı sokakta bulunan Şeyh Mustafa Camii onun tarafından yaptırılmıştır. İlk zamanlarda Tezveren Dede Camii dedenilen bu caminin yanında türbesi bulunmaktadır. Cami 1645 yılında külliye olarak yapılmış, medrese, tekke faaliyeti de görmüştür.

Cami 1939’larda askeriye namina depo olarak kullanılmış, nübet tutan askerler yatırın gece dolaştığını bunu ayak seslerinden ve boşalan ibriklerden anladıklarını söylemişlerdir. Bir ara türbeyi yıkmak isteyen kimsenin eli ayağı felç olmuştur. Çocuğu olmayan ve dileği bulunanlar sıkça ziyaret etmektedir.

Kaynak
Abdulhalim Durma , İzmir Evliyaları ,
http://www.erolsasmaz.com
Not ; Fotoğrafları kullanmamıza izin veren Erol Şaşmaz Bey’den Allah razı olsun

Seyyid Mükremiddin – Emir Sultan

İzmir – Konak’da Yıldırım Beyazıt İlkokulunun hemen yanında

Mevcut arşiv kaynaklarına göre zaviyeyle ilgili kayıtlar I Selim dönemine (1512-1520) yıllarına kadar uzanmakla beraber, kuruluş tarihi XIV. Yüzyıl olarak düşünülmektedir.

Her ne kadar Emir Sultan Türbesi olarak adlandırılsa da; İzmir in Türk kimliğine kavuşmasını sağlayan Aydınoğlu Gazi Umur Bey in komutanlarından Seyyid Mükremiddin in mezarının bulunduğu zaviyedir. Seyyid Mükremiddinn in 1340-1350 yılları arasında öldüğü sanılmaktadır.

Zaviyeler, Anadolu da Selçuklu devletinin kuruluşundan itibaren önemli bir rol üstlenmiş sosyal ve dini içerikli oluşumlardır. Bu tür yapılar 14. ve 15. yüzyılda Anadolunun en ücra köşelerine kadar yayılmıştır. Zaten bu yapıların kuruluş amaçları da bazen bir yörenin yerleşime açılması, bazen yolların güvenliğinin sağlanması, bazen de yoksulların barınmasını sağlamak olmuştur. Bir ahi veya tarikat şeyhi önderliğinde kurulmuşlardır.

Zaviye şu an; Konak ilçesi 951 – 954 sokaklar arasında yer almaktadır. Aydınoğlu Gazi Umur Bey tarafından inşa edilmiş olan türbe, sonradan kendi adıyla anılan Namazgah veya Şeyh Mahallesi olarak adlandırılan bölgenin çekirdeğini oluşturmuştur. Dolayısıyla, Emir Sultanın İzmir in Türkleşmesine önemli katkıda bulunan bir kimlik ve kişiliğe sahip olduğunu ifade etmek mümkündür.

Zaviye; Türbe, harabe halindeki aşhane, hamam ve Mevlevihane olarak kullanıldığı düşünülen yapılardan oluşmaktadır. Bu yapıların yanı sıra Seyid Mükeremeddinin naşının bulunduğu Emir Sultan Türbesinin bahçesinde birde Hazire bulunmaktadır.

[toggle title=“Kaynaklar load=”hide”] Kaynak
Abdulhalim Durma , İzmir Evliyaları ,
http://www.erolsasmaz.com
Not ; Fotoğrafları kullanmamıza izin veren Erol Şaşmaz Bey’den Allah razı olsun
[/toggle]