Pir Ali Aksarayi (k.s.)

Aksaray – Taşpazar mahallesinde . Taşpazar caddesi ile Pir Ali sultan caddesinin kesiştiği yerde.

Bayrami- Melami yolunun en güçlü şahsiyetlerindendir. Anadolu’nun merkezinde aşk, cezbe ve irfan tohumlarını eken Pir Ali , Bünyamin Ayaşi’den sonra Bayrami – Melami yolunun riyasetine geçmiştir. Onun zamanında Melamilik yolu çok yayılmış ve çok insan kendisine intisap etmiştir. Her kesimden insanın hürmetini kazanan , çok güçlü bir şahsiyet ve nafiz bir nazara sahiptir.

Aksarayi, melamet yolu gereği dervişlerine taç ve hırka giydirmez, onların birer sanata sahip olarak halkın içinde çalışmalarını isterdi. Sanata kabiliyeti olmayanları ise ziraatle meşgul olmalarını isterdi. Sülükta aşk ve cezbe yolunu benimseyen Pir Ali hazretleri’nin şer’i hususlarda son derece ihtiyatlı olduğu ve müridlerini onları delalete sürükleyecek kişi ve düşüncelerden uzak durmaları konusunda uyardığı kaydedilmektedir.

Sultan Süleymân Han İran’a sefer yaptığı sırada Pîr Ali hazretlerine bâzı hasetçiler iftirâ atıp; “Aksaray’da bir kimse Mehdîlik dâvâsında bulunuyor.” demişlerdir. Bunun üzerine Pâdişâh araştırılmasını, durumun öğrenilmesini emretti. Bâzı kimseler aleyhinde idiler. Durumu soruşturmak üzere kurulan mecliste, Pîr Ali hazretleri, aleyhinde bulunanlara bakıp celâlli bir şekilde; “Bizim aleyhimizde bulunan siz misiniz?” diye işâret etti. Aleyhinde bulunanlardan biri orada düşüp öldü. Diğeri de istifrâ etmeye başladı. Ağzından pislik geldi. Mecliste bulunanlar onun heybetinden korkup, bu hususta soruşturmadan vaz geçtiler.

Pâdişâh Aksaray’a uğradığında ziyâret edip; “Sizi bize yanlış anlatmışlar. Hamdolsun sohbetinizle şereflendik.” dedi. Pir Ali hazretleri de ” Devletlü padişahım bu fakire isnad olunan şeyler nedir? ” diye sorar, padişah ; ” Dediklerine göre sen ‘Mehdiyim , cennetin dört ırmağı da bendedir’ diyormuşsun.

Pir Ali hazretleri ” Şevketlü Padişahım, zamanın mehdisi zatınızdır. Cennet ırmaklarından muradım ise, hanemizin önünde akıp giden tatlı su , birkaç sığır ve davarımızdan elde ettiğimiz süt ve kovanlarımızın balıdır” diyerek padişahın huzuruna bali, süt ve su getirip ikram eder. Padişah bunları içtikten sonra latife olarak ” Bunlar pek güzel , lakin dört ırmaktan şarap ırmağı eksik, onun numunesi olarak da bağınız yok mu diye sorunca? ” . Pir Ali hazretleri de ” Şarap ırmağında numunesi aşk-ı yezdan ve cezbe-i Rahmandır. Bu aşk ve cezbeyi ise taliblere sunmaktan çekinmeyiz. ” der. O sırada ayakta duran ve Pir Ali’nin sözlerini can kulağıyla dinleyerek kendisine karşı muhabbet besleyen Pertev Paşa’ya nazar edince paşa ” Allah! ” diyerek cezbelenir , yere düşüp kendinden geçer. Padişah ise teessür ile ağlamaya başlar.

Pâdişâh onun büyük bir velî olduğunu görüp, hürmet etti ve duâsını aldı. Acem seferinden sonra dönüşte yine ziyâretine geldi. Bu ziyâreti sırasında Sultana şöyle nasîhat etmiştir: “Allahü teâlâ senden adâletle iş yapıp yapmadığını soracak. Bu bakımdan adâletle iş gör. Bundan başka yol yoktur. Eğer âdil olursan, bu dünyâ da senindir, âhiret de. Adâletle hareket edersen sultanlık tahtı dâimâ senin olur. Boşuna ömür geçirme, kendine kötülük etme. Zulme uğrayanların hakkını zâlimlerden al. Böyle yapmazsan perişan olursun. Peygamberleri düşün, dîni gözünün önüne getir! Fenâ bir yol tutarsan, Allahü teâlâ seni başaşağı eder de, şaşırıp kalırsın. Nasıl oldu nereden geldi der düşünürsün.

Sen Peygamber aleyhisselâmın yolunu tut. O zaman gecen de gün gibi aydınlık olur. Git adâlet tohumu ek de, her iki âlemde mahcûb olma. Mazlumların nefesi kılıç gibidir. Mülkünü virân ederler. Buna sebeb olma. Allahü teâlâya karşı isyân edenleri Cehennem ateşine atarlar.

Bak düşün bir kere binlerce hükümdâr toprak altında yatıyor. Git din erbâbına yardımcı ol. Çünkü bu dünyâ fânidir. Bu nasîhatlarımı bir inci gibi kulağına küpe yap.”Bu nasîhatları dinleyen Pâdişâh çok ağladı. Pîr Ali Sultan hazretlerine pekçok mülk ve tarla bağışlamak teklifinde bulundu. Fakat o kabûl etmedi. Bunun üzerine oğlunu İstanbul’a yanına göndermesini istedi. Sultanın bu arzusunu kabûl edip; “Şevketli Pâdişâhım! Oğlum İsmâil Hak yoluna kurban olmaktan dönmez. Onu size göndereyim.” dedi.Pâdişâh İstanbul’a döndükten sonra Pîr Ali hazretleri oğlu İsmâil’i ve birkaç mürîdini İstanbul’a gönderdi. Altı ay sonra da Pîr Ali hazretleri vefât etti. ( h. 937 / 1537-38)

Pir Ali hazretleri İsmail Maşuki’den başka ; Pir Ahmed Edirnevi’yi , Helvai Yakup Efendi’yi , yeğeni Şeyh Hasan’ı ve Ahmed Sarban’ı yetiştirip insan-ı Kamil olamarına vesile olmuştur.

Pir Ali hazretlerinin , bugün dahi halk arasında çok saygın bir yeri vardır. Menkıbeye göre türbesinin etrafında densizlik yapan bir düğün alayı taş kesilmiştir. Bugün dahi halk , evlerini inşa ederken türbe tarafına açık pencere bırakmamakta , Pir ali hazretlrine derin bir saygı duymaktadır.

Pir Ali hazretlerinin türbesi ; Aksaray’ın Paşacık mahallesinde , duvarları ve kubbesi taştandır. Türbenin içerisinde üçü sandukalı , dördü toprak örtülü yedi yatır vardır. Rivayete göre bu sandukalardan bir oğluna diğeri de hanımına ait. Ortadaki büyük sanduka Pir Ali hazretlerine aittir. Türbenin kapısı sürekli kapalıdır.

Kaynaklar ;
Hüseyin Vassaf , Sefine-i Evliya , Kitabevi yayınları , 2013
Baki Yaşar Altınok , Hacı Bayram veli ve Bayramilik Melamilik , Ahi yayınları
Lalizade Abdulbaki Efendi , Aşka ve aşıklara Dair / Melami Büyükleri, Furkan Yayınları
Abdülbaki Gölpınarlı , Melamilik Ve Melamiler , Milenium Yayınları , 2011
Abdurrezzak Tek , Melamet Risaleleri , Emin Yayınları , 2007
Mehmed Hakan Alşan , Anadolu Erenleri Melamet Hırkası , Kurtuba Yayınları , 2012
Tarık Velioğlu , Osmanlı’nın Manevi Sultanları , Ufuk Yayınları
Türkiye Gazetesi , Orta Anadolu evliyaları

Şeyh İsmail Maşuki (k.s.)

İstanbul – Bebek’te Kayalar mescidinde.

Bayrami – Melami Yolunun Kutuplarından Pir Ali Aksarayi hazretlerinin oğludur. ” Oğlan Şeyh ya da Çelebi” isimleriyle bilinir. 1508 yılında doğmuştur .

Sultan Süleymân Han İran’a sefer yaptığı sırada Pîr Ali hazretlerine bâzı hasetçiler iftirâ atıp; “Aksaray’da bir kimse Mehdîlik dâvâsında bulunuyor.” demişlerdir. Bunun üzerine Pâdişâh araştırılmasını, durumun öğrenilmesini emretti. Bâzı kimseler aleyhinde idiler. Durumu soruşturmak üzere kurulan mecliste, Pîr Ali hazretleri, aleyhinde bulunanlara bakıp celâlli bir şekilde; “Bizim aleyhimizde bulunan siz misiniz?” diye işâret etti. Aleyhinde bulunanlardan biri orada düşüp öldü. Diğeri de istifrâ etmeye başladı. Ağzından pislik geldi. Mecliste bulunanlar onun heybetinden korkup, bu hususta soruşturmadan vaz geçtiler.

Pâdişâh Aksaray’a uğradığında ziyâret edip; “Sizi bize yanlış anlatmışlar. Hamdolsun sohbetinizle şereflendik.” dedi. Pâdişâh onun büyük bir velî olduğunu görüp, hürmet etti ve duâsını aldı. Acem seferinden sonra dönüşte yine ziyâretine geldi.

Bu ziyâreti sırasında Sultana  nasîhatler ve dualar etmiştir. Nasîhatları dinleyen Pâdişâh çok ağladı. Pîr Ali Sultan hazretlerine pekçok mülk ve tarla bağışlamak teklifinde bulundu. Fakat o kabûl etmedi. Bunun üzerine oğlunu İstanbul’a yanına göndermesini istedi. Sultanın bu arzusunu kabûl edip; “Şevketli Pâdişâhım! Oğlum İsmâil Hak yoluna kurban olmaktan dönmez. Onu size göndereyim.” dedi.Pâdişâh İstanbul’a döndükten sonra Pîr Ali hazretleri oğlu İsmâil’i ve birkaç mürîdini İstanbul’a gönderdi. Altı ay sonra da Pîr Ali hazretleri vefât etti

İsmail Maşuki, İstanbul’a geldikten sonra Edirne’ye gitmiş, bir süre orada oturmuş çok teveccüh görmüş ancak tekrar İstanbul’a gelerek Ayasofya ve Beyazıt camilerinde vaaz vermeye başlamış, tevhidin derinliklerini açıkca ilan ve izhar etmiş ,temeli vahdet-i vücud’a dayanan sohbetlerle halkı cezbelendirmiştir. Pek genç ve yakışıklı olması sebebiyle ” Oğlan Şeyh” lakabıyla meşhur oldu. Henüz on sekiz yaşında olan bu cezbesi galip şeyh, yaptığı vaazlarla İstanbul ve Edirne de bir çok müridler edinmişti. Bilhassa Askeriye de sipahiler arasındaki müridleri pek çoktu. İstanbul da bir yıl içinde zengin, fakir ve mevki sahibi kimselerden bir çok müridi oldu.

Fakat zamanla sözleri çarpıtılarak hakkında dedikodular türemiş , müridlerinin çokluğu ve askerler arasında yayılması devlette bir grubu endişelendirmeye başlamıştı. Hatta Padişah ona şu haberi gönderir ; ” Size suikast yapılma ihtimali vardır. Aksaraya dönmek daha iyidir .” der. bazı dostlarıda aynı şeyi tavsiye ederler : Fakat Şeyh Maşuki onlara şu cevabı verir ; ” Benim için son, önceden takdir edilmiştir. Alnıma ne yazılmışsa o olur. Ben günün birinde kanımın döküleceğini zaten biliyorum . Bunun müjdesi çoktan verilmiştir.”

Nihayet yapılan ihbarlar sonucu İsmail Maşuki müridleriye birlikte zendeka ve ilhad suçundan mahkeme önüne çıkmıştır. Mahkeme heyeti ; Şeyhülislam Çivicizade oğlu Muhyiddin Mehmed efendi,Sahn Müderrislerinden Ebusuud Efendi ile İstanbul Kadısı Şeyhi Çelebi ve diğer ileri gelen ulemadan oluşmuştu. Mahkemenin Oğlan Şeyh’in yargılaması konusunda çok hassas hareket ettiği , sorgulamanın tek celsede bitirilmeyip uzun uzun tartışıldığı , tam sekiz şahidin muhtelif defalar ifadelerinin alındığı , Özelikle Ebusuud Efendi’nin ; İsmail Maşuki’yi idamdan kurtarmak için elinden gelen gayreti sarf etmiş, dava süresini normalden fazlaca uzatarak bu genç adamı kurtarmak için her yolu denemiş, bir kaç toplantı boyunca bir çıkış yolu aramış ( Daha sonra Şeyhülislam olan Ebussuud efendi , Yine bir Melami Şeyhi olan Gazanfer Dede’yi böyle bir davadan kurtarmıştır.) . Ancak şahitlerin ifadelerindeki açıklık karşısında Şeyhülislam’ın ve İstanbul kadısı Çelebi Şeyhi efendi’nin tutumları buna imkan vermediği gibi oda sonunda ikna olmuştur.
Şeyhülislamın fetvasıyla on iki müridiyle birlikte Sultan Ahmed’de At meydananın da idam edildi; başı ve vücudu ayrı ayrı Ahır kapı’dan denize atıldı.

Çok sevilen bir şeyhti ve arkasından oluklar dolusu gözyaşı dökülmüştür. Vefatından yıllarca sonra bile onların şehit olunmalarına çok acınmış ve dedikodular bir hayli zaman sürmüştür. Hatta bu iş o kadar ileri gitmiştir ki ; ” Genç Şeyhin zulmen katledildi diyenlerin de katledileceklerine ” dair fetva çıkmıştır. Çok kısa bir ömür sürmesine karşın gerek Melami tarihinde gerekse de Tasavvuf tarihinde çok özel bir yere sahiptir.

Hikaye olunur ki; müridlerinden birinin rüyasında şeyh görünür ve ” Rumeli hisarında Kayalar kabristanın da cesedimi bekle; önce bedenim sonra başım gelecektir oraya defnedersin” der. O mürid de hayretle rüyanın gereğini yapar. Gerçekten de dalgalar önce şeyhin bedenini, ertesi günde başını sahile getirir. Mürid, Şeyhinin naaşını bugünkü İstanbul – Bebek’teki Kayalar mescidinin yanına defneder.

Kaynaklar ;
Sarı Abdullah Efendi , Semeratu’l – Fuad
Tarık Velioğlu , Osmanlı’nın Manevi Sultanları , Ufuk Yayınları
Abdülbaki Gölpınarlı , Melamilik Ve Melamiler , Milenium Yayınları , 2011
İstanbul ve Anadolu evliyaları , Pamuk Yayınları
Ahmet Yaşar Ocak , Osmanlı Toplumunda Zındıklar ve Mülhidler , Tarih Vakfı Yayınları ,2014
Hüseyin Vassaf , Sefine-i Evliya , Kitabevi yayınları , 2013