Kıroğlu Evliyası

Kıroğlu Evliyası

Havza’nın 9 km Güney Doğusunda bulunan Kıroğlu Köyü’nde gölet yanında bulunmaktadır.

TARİHÇE: Halk arasında “Kıroğlu Evliyası” şeklinde anılan türbeye ait herhangi bir kitabe bulunmadığından türbenin tarihi hakkında bilgi edinilememektedir.
MİMARİ ÖZELLİKLERİ: Tarihi ve mimari özelliği olmamakla birlikte Türbe; dört tarafı doğal taşlarla çevrilmiştir.Türbenin içindeki mezar ise mermer kaplanmıştır. Türbe içerisinde 4 adet pelit ağacı bulunmaktadır.
RİVAYET: Yöre halkı tarafından evliya olarak nitelendirilen ve korunan Kıroğlu Türbesi hakkında çeşitli rivayetler anlatılmaktadır. Türbe halk tarafından Rıza-i İlahi için veli ziyaretinde bulunmak amacıyla ziyaret edilmektedir.Ayrıca adak adayanlar adaklarını türbede kesmektedirler.
Kaynak ; Samsun Evliyalar Atlası – Ahsen Vakfı ( Allah onlardan razı olsun)

Ahi Evran (k.s.)

Kırşehir – Şehir merkezindeki Ahi evran camii içerisinde

Anadolu’dan Ahîlik adlı esnaf teşkilatının kurucusu olan büyük alim. İsmi, Mahmud bin Ahmed el-Hoyi; künyesi, Ebu’l-Hakayik ve lakabı, Nasiruddîn’dir. 1171 (H. 567) senesinde İran’ın batı Azerbaycan taraflarında bulunan Hoy kasabasında doğdu. Bu kasabaya nisbetle Hoyî denilmiştir. 1262 (H. 660) da şehid edildi.

Zamanının en büyük alimlerinden Fahreddîn-i Razî hazretlerinin derslerine devam ederek ceşitli ilim dallarında zahiri ilimleri öğrenen Ahî Evren, diğer taraftan Ahmed Yesevi hazretlerinin talebelerinin sohbetlerine devam ederek tasavvuf yolunun feyz ve bereketlerine kavuştu. Manevi olgunluklar ve yüksek derecelere ulaştı. Tasavvuf yolunun büyüklerinden Şihabuddtn-i Suhreverdi hazretlerinin sohbetlerinde bulundu. Bir hac yolculuğu esnasında evliyadan Evhaduddîn Hamid Kirmam (Kezman?) ile tanışıp, onun talebeleri arasına katıldı ve vefatma kadar yanından ayrılmadı. Böylece, tefsîr, hadîs, fıkıh, kelam ve tıp ilimlerinde derin alim, tasavvuf yolunda yüksek makam sahibi bir veli oldu.

Konya’daki Anadolu Selçuklu Devleti idarecileri arasında büyük nlifuz sahibi olup, Bağdad’a elçi olarak gönderilmis olan Sadreddîn-i Konevî hazretlerinin babası Mecduddîn İshak’ın daveti üzerine, Allahü teâlânın rızası için, insanlara dinlerini öğretmek, kardeşlik ve beraberliği aşılamak için Muhyiddîn ibni Arab! ve hocası Evhaddüddîn’le birlikte Anadolu’ya gelen Ahî Evren, hocasının kızı Fatıma Bacı ile evlendi. Mürşid-ulkifaye ve Yezdan-Şinaht adlı eserlerini Sultan Alauddîn Keykubad’a takdim etti. Muhyiddîn-i Arabî hazretleri, istikbalin büyük kelam ve tasavvuf alimi Sadreddin-i Konevî’yi yetiştirirken, Ahî Evren de hocası ve kyınpederi, Evhaduddîn’le birlikte Anadolu şehirlerini dolaştı. Vazlarında, hususiyle esnafa İslâmiyet’i anlatarak, dünya ve ahıret işlerini düzenli hale getirmeleri için nasihatlerde bulundu. Dünya menfaati ve şahsî çıkar düşünmeden, sadece Allahü teâlânın rızası için; O’nun dîninin öğrenilmesi, öğretilmesi, yaklaşan Moğol tehlikesine karşı müslümanların metanetinin artırılması ve teşkîlatlandırılması için çalıştı. Öteden beri mevcud olan birlik ve kardeşliği kuvvetlendirdi. Hocasının vefatından sonra yerine geçti ve vekili oldu. Kayseri’ye yerleşti. Debbağlık yapar, kendi elinin emeşi ile geçimini te’min eder ve ahaliyi irşad etmekle meşgul olurdu.

Bir vahsî hayvan sürüsü misali saldıran insanları parçalayıp, şehirleri yıkarak gelen Moğollara karşı, halkın şuurlanması ipin elinden gelen bütün gayreti gösterdi. Bilhassa san’at sahibi esnaf kimseler arasında Çok sevildi. Her şehir ve kasabada teşkîlatlar kurdu. Ahîlik (kardeşlik) teşkilatı adı verilen ve bugünkü manada esnaf teşkîlatı diyebileceğimiz bu kuruluşun mensupları, kısa zamanda bir çok şehir ve kasabada teşkilatlandılar. Toplanıp sohbet edebilecekleri, birbirlerinin ilimlerinden faydalanacakları, gelen misafirleri ağırlayabilecekleri dergahlar yaptılar.

Ahî Evren’in yetiştirdiği talebeler gittikleri yerlerde zaviyeler inşa ederek, bilhassa, esnafı bir çatı altında toplayıp teşkîlatlandırmaya ve dışardan gelen misafirleri ağırlamaya başladılar. Zamanla Ahî Evren’in ve talebelerinin sevenleri çoğaldı. Moğol tehlikesine karşı halkı uyandırmaya ve Moğol istilacılarının önünden kaçıp gelen kimsesizleri barındırmak için, ellerinden gelen gayreti göstermeye çalıştılar. Kısa zamanda gaza aşkı ile dolu, Allahü teâlânın rızası için cihada hazır bir toplumun yetişmesine sebeb oldular. Allahü teâlânın emir ve yasaklarına riayet edip, takdirine razı olan bu mübarek insanlar, Anadolu’ya gelen putperest Moğollar’a karşı kahramanca mücadele ettiler. Onların zulüm ve katliamlarından yılmadılar. Moğollarla mücadelede, devlet güçlerinin yetersiz kaldığı yerlerde, esnaftan milis kuvvetleri teşkil edip; “Vatan sevgisi imandandır” hadîs-i şerîfine göre; vatanlarını, din ve namuslarını müdafa için çalıştılar. Anadolu halkının zalim Moğol kuvvetleri karşısında, eriyip yok olmaması için gayret ettiler.

Anadolu Selçuklu Devleti’ne karşı meydana gelen bir hadise bahanesiyle, onun nüfuzundan rahatsız olan bazı kimselerin şikayeti üzerine, Ahî Evren tutuklanıp hapsedildi. Beş sene hapiste kaldı. Bu sırada Moğollar, Kayseri’yi muhasara ettiler. Ahî Evren’in teşkîlatlandırdığı Ahîler, şehri kahramanca müdafa ettiler. Ancak yığınla gelen Moğol putperestleri, onların müdafalarını kirip, bir çoklarını şehîd, bir kısmını da esir ederek şehre girciler. Esirler arasında, Ahî Evren’in hanımı Fatıma Bacı da vardı.

Bu hadiseden sonra Ahîler, Moğolların Anadolu’daki her türlü faaliyetlerine karşı daha şiddetli bir şekilde mücadeleye girdiler. Onlarla, güçleri yettiğinde düzenli olarak harbettiler. Kuvvetleri kafî gelmediği zaman da, bir nevî gerilla savaşıyla karşı koydular.

Ahî Evren, beş yıllık tutukluluk süresini bitirdikten sonra, Denizli’ye gitti. Bir müddet sonra Sadreddîn-i Konevî hazretlerinin isteği üzerine, diğer ulema ile birlikte Konya’ya döndü ve müslümanları irşad ile meşgul oldu. Şems-i Tebrîzî’nin şehîd edilmesi hadisesinden sonra, Kırşehir’e (Gülşehir’e) yerleşti. mezhebi ilmihal bilgilerine dair Menahic-i Seyfi adlı eserini, Kırşehir emîri Seyfeddîn Tuğrul’a takdim etti.

Vazlarındaki sadelik, herkesin anlayabilecegi şekilde mes’eleleri îzah ederek yazdığı kitaplar, kendisinde görülen kerametler, ahlâkının güzelliği, dünya malına ehemmiyet vermeyip yalnız Allahü teâlânın rızası için çalışması, insanların sevgisini kazanmasına vesîle oldu. Çevresine pek çok kimse toplandı. Herkesin korkarak kaçıstiği Evran ismindeki büyükçe bir yılanın kendisine itaat etmesi ve herkesin gözü önünde bu kerametinin izhari neticesinde, Ahî Evran (Yılanın kardeşi) ve İslâmiyet’e yaptığı hizmetlerden dolayı da, Nasıruddin lakabı verildi.

Moğollar, Ahî Evren’in nüfuzundan ve sevenlerinin çokluğundan korkuyor, ne pahasına olursa olsun, öldürülmesini istiyorlar, bunun için Kırşehir emîrine baskı yapıyorlardı. Nihayet Ahî Evren, 1262 (H. 660) yılında Kırşehir’de şehid edildi.

Talebeleri onun yolunu devam ettirdiler. Ahî Evren’in hanımı Fatıma Bacı’nın yetiştirdişi bacılar da, elde ettikleri mümtaz İslâm kültürünü, bacıdan bacıya naklettiler. Sogut civarında, Bizans hududunda gelişmeye başlayan Osmanlı Beyliği emrine kosusan Ahîlerden bir kısmı, uğlarayerleşiptekkelerve zaviyeler kurdular: Bir Ahî şeyhi olan, Şeyh Edebali ile Osman Bey arasında akrabalık te’sis edildi. Doğudan gelerek Osmanlılara katılan Türkmenleri terbiye ederek yetiştirdiler. Onlara İslâmî bilgileri öğretip, gaza ruhunu aşıladılar. Fatıma Bacı’nın yetiştirdiği bacılar ve bunların yetiştirdiği Bacıyan grubu da, yeni gelenlerin hanımlarına İslâmiyet’i öğreterek İslâm dîninin emirlerini hakkıyla yaşamaları için gayret gösterdiler. Üç kıt’ada altı asır at oynatacak, istikbalin Osmanlı neslinin temelini kurmakta, onlara yardımcı oldular. Osmanlılar da onların kadr ve kıymetini devamlı şekilde takdir ettiler. Onlara hürmet gösterip, vatandaşlarının onlar tarafından yetiştirilmesini kolaylaştırdılar.

Ahîler, Allahü teâlânın rızası ve O’nun dînini yaymak aşkıyla cihad eden Alperenleri ve gazileri yetiştirdiler.

Yalnız Allahü teâlânın rızasını kazanmak için çalışan bu mübarek insanlar, hiç dünya menfaati gözetmezler, herkese karşı iyi muamele ederler, İslâmiyet’e uygun yaşarlardı. Güzel ahlâklarıyla, herkesin sevgisine mazhar olurlardı. Bizans’ın bir çok şehir ve köyleri, Osmanlıların adil idareleri ve bu mübarek kimselerin güzel davranış ve yaşayıslarıyla harpsiz fethedilirdi. Osmanlılar, Ahî Evren’in torunlarına ve halifelerine bazı imtiyazlar verip, hizmetlerinin devammi sağlamışlar, esnafı teşkilatlandırıp, eğitmelerine yardımcı olmuşlardır. Padişahlar da zaman zaman Ahîlere pirlik yapmışlar, onların lideri durumuna geçmişlerdir. Padişahların tahta geçerken, culus merasimi esnasında kılıç kuşanmalarının, Ahîlerin “Şedd-i Bend” yani kuşak kuşanmak esnasına dayandıcı da bildirilmektedir. Allahü teâlânın kullarına hizmet ve onlara din bilgilerini öğretmek için gayret eden Ahî Evren, yazdığı kıymetli eserlerle, insanlara nasihatlerinin devamlı olmasına gayret etti. Bu kıymetli eserlerin yirmi birini araştırmacıların tesbit ettikleri ifade edilmektedir. Metali’ul-iman, Tebsirat-ul-mübtedi ve tezkiret-ül-müntehi, Et-Teveccüh-ül-etemm, Menahic-i Seyfi, Medh-i fakr ve zemm-i dünya, Agaz-i encam, Mukatebat, Yezdan-şinaht, Tercüme-i elvah-i İmadi, Murşid-ul-kifaye bunlardan bazılarıdır.

Kaynaklar ;
Türkiye Gazetesi , İslam Tarihi Ansiklopedisi
Fotoğraflarını bizimle paylaşan Erol Şaşmaz Bey’ e Teşekkür ederiz. ( Allah ondan razı olsun)

Garip Dede – Samsun

Garip Dede

Havza’ya 30 km kuzeyindeki Gidirli Köyü’ne 4 kilometre mesafede yol kenarında

TARİHÇE: Halk arasında “Garip Dede” şeklinde anılan türbeye ait herhangi bir kitabe bulunmadığından türbenin tarihi hakkında bilgi edinilememektedir.
MİMARİ ÖZELLİKLERİ: Tarihi ve mimari özelliği olmamakla birlikte Türbe; Karadeniz’e özgü ahşap yapı tarzında iken bakımsızlıktan harap olmuş, ardından dört tarafı dikdörtgen şeklinde doğal taşlarla çevrilmiştir. Türbenin içindeki mezarın çevresi de doğal taşlarla örülmüştür.
RİVAYET: Yöre halkı tarafından evliya olarak nitelendirilen ve korunan Garip Dede Türbesi hakkında çeşitli rivayetler anlatılmaktadır. Türbenin olduğu bölgeden kimsenin odun toplaması hoş karşılanmaz. Türbe halk tarafından Rıza-iİlahi için veli ziyaretinde bulunmak, hasta olanlar içinde Allah’ın (c.c) izni ile şifa bulmak umuduyla ziyaretedilmektedir.
Kaynak ; Samsun Evliyalar Atlası – Ahsen Vakfı ( Allah onlardan razı olsun)

Koyun Baba – Samsun

Koyun Baba - Samsun

Havza’ya 12 km batısındaki Esenbey Köyü’ne 1 kilometre mesafede yol kıyısında

TARİHÇE: Halk arasında “Koyun Baba” şeklinde anılan türbeye ait herhangi bir kitabe bulunmadığından türbenin tarihi hakkında bilgi edinilememektedir.
MİMARİ ÖZELLİKLERİ: Tarihi ve mimari özelliği olmamakla birlikte Türbe; dört tarafı dikdörtgen şeklinde 1 metrelik duvar ile çevrilidir. Yarı açık Türbenin içinde mozaikle kaplanan mezar ve çevresinde ağaçlar yer almaktadır.
RİVAYET: Yöre halkı tarafından evliya olarak nitelendirilen ve korunan Koyun Baba hakkında çeşitli rivayetleranlatılmaktadır. Türbe halk tarafından Rıza-i İlahi için veli ziyaretinde bulunmak, hasta olanlar içinde Allah’ın (c.c)izni ile şifa bulmak umuduyla ziyaret edilmektedir. Hasta olarak genellikle sarılık hastaları türbeyi ziyaret etmekte veAllah’tan (c.c) şifa ummaktadır. Kurak geçen yıllarda yağmur duasına çıkan yöre halkı dua öncesi ‘Koyun Baba’türbesini de ziyaret etmektedir.
Kaynak ; Samsun Evliyalar Atlası – Ahsen Vakfı ( Allah onlardan razı olsun)

Köserelik Türbesi

Köserelik Türbesi 1

Havza’ya 12 kilometre güneyindeki Çeltek Köyü’nde Köserelik Mahallesi’nde cami önünde

TARİHÇE: Halk arasında “Köserelik Türbesi” şeklinde anılan türbeye ait herhangi bir kitabe bulunmadığından türbenin tarihi hakkında kesin bilgi edinilememektedir.
MİMARİ ÖZELLİKLERİ: Tarihi ve mimari özelliği olmamakla birlikte Türbe cami önünde bulunmaktadır. Türbeye ait kabir betondan yapılmıştır.
RİVAYET: Yöre halkı tarafından evliya olarak nitelendirilen ve korunan Köserelik Türbesi hakkında çeşitli rivayetler anlatılmaktadır. Mahallinden edinilen bilgilere göre bazı geceler kabir çevresinde etrafı aydınlatan nur gözükmekte.Bu olayı gören çok kişide kişinin olması nedeniyle türbeye köylüler tarafından büyük saygı gösterilmektedir. Türbe halk tarafından Rıza-i İlahi için veli ziyaretinde bulunmak, hasta olanlar içinde Allah’ın (c.c) izni ile şifa bulmak umuduyla ziyaret edilmektedir. Hasta olarak genellikle sarılık hastaları türbeyi ziyaret etmekte ve Allah’tan (c.c) şifa ummaktadır
Kaynak ; Samsun Evliyalar Atlası – Ahsen Vakfı ( Allah onlardan razı olsun)

Suboğan Türbesi

Suboğan Türbesi

Havza’nın merkez mahallelerinde Boyacılar Mahallesinde, Kulluk mevkiinde

TARİHÇE: Halk arasında “Su Boğan Türbesi” şeklinde anılan türbeye ait herhangi bir kitabe bulunmadığından türbenin tarihi hakkında bilgi edinilememektedir.
MİMARİ ÖZELLİKLERİ: Türbe; Karadeniz’e özgü ahşap yapı tarzında iken son yıllarda betonarme olarak yeniden inşaa edilmiştir. Kubbe çatılı olan türbenin dış ve içi sıva üstü boyadır. Türbe içerisinde mermer sanduka bulunmaktadır.
RİVAYET: Yöre halkı tarafından evliya olarak nitelendirilen ve korunan Su Boğan Türbesi hakkında çeşitli rivayetler anlatılmaktadır. Mahallinden edinilen bilgilere göre türbede Pınarçayır Köyü’ndeki Yahya Paşa’nın akrabası bir Osmanlı komutanı medfun bulunmaktadır. İsmi bilinmeyen bu kabre yakın zamanda halk tarafından türbe inşaedilmiştir. Türbe halk tarafından Rıza-i İlahi için veli ziyaretinde bulunmak, hasta olanlar içinde Allah’ın (c.c) izni ileşifa bulmak umuduyla ziyaret edilmektedir
Kaynak ; Samsun Evliyalar Atlası – Ahsen Vakfı ( Allah onlardan razı olsun)

Şehit Veli Efendi Türbesi

Şehit Veli Efendi

Havza’ya 12 kilometre doğusundaki Bekdiğin Beldesi’nde

TARİHÇE: Halk arasında “Şehit Veli Efendi” şeklinde anılan türbeye ait herhangi bir kitabe bulunmadığından türbenin tarihi hakkında bilgi edinilememektedir.
MİMARİ ÖZELLİKLERİ: Türbe; Karadeniz’e özgü ahşap yapı tarzında iken son yıllarda betonarme olarak yenideninşaa edilmiştir. Çatısı kiremit ile kaplanmış olan türbenin dış ve içi sıva üstü boyadır. Türbe içerisinde 2 adet ahşapsanduka bulunmaktadır.
RİVAYET: Yöre halkı tarafından evliya olarak nitelendirilen ve korunan Şehit Veli Efendi hakkında çeşitli rivayetler anlatılmaktadır. Şehit Veli Efendi’nin Anadolu’da İslamiyet’i yaymak için şehit düşen Selçuklu kumandanı ve İslam Âlimi olduğu yönünde rivayet bulunmakla birlikte kesin olarak kim olduğu yönünde herhangi bir bulgu veya belgeye ulaşılamamaktadır. Türbe halk tarafından Rıza-i İlahi için veli ziyaretinde bulunmak, hasta olanlar içinde Allah’ın (c.c)izni ile şifa bulmak umuduyla ziyaret edilmektedir.
Kaynak ; Samsun Evliyalar Atlası – Ahsen Vakfı ( Allah onlardan razı olsun)

Pir Ahmed Dede – Samsun

Pir Ahmed Dede 1

Havza’ya 13 km batısındaki Doğan çayır Köyü, Dedelik mevkiinde tepe üstünde

TARİHÇE: Halk arasında “Pir Ahmed Dede” şeklinde anılan türbeye ait herhangi bir kitabe bulunmadığından türbenin tarihi ve kime ait olduğu kesin olarak bilinmemektedir.
MİMARİ ÖZELLİKLERİ: Tarihi ve mimari özelliği olmamakla birlikte Türbe; dört tarafı dikdörtgen şeklinde taşlarla çevrilidir. Türbenin içinde kabir yakın zamanda mermerle kaplanmıştır.
RİVAYET: Yöre halkı tarafından evliya olarak nitelendirilen ve korunan “Pir Ahmed Dede” olarak tanınan türbe ziyaret yeridir. Anlatılanlara göre bu mezar civarından kim odun veya çalı alırsa, gece rüyasında korkutuluyor. Yinebir kısım rivayette uyarılara rağmen bölgeye küçük abdestini bozan bir kimsenin felç olduğu anlatılmaktadır. Birbaşka rivayette ise mezar yanında tarlası bulunan Hacı Ahmet Gödelek isimli köy sakini mezarın yanını öküzlerle sürer. Ancak öküzlerin ikisi de hemen rahatsızlanarak ölür. İşte bunun gibi rivayetler nedeniyle Pir Ahmet Dede’yehalk derin saygı göstermekte, o bölgedeki ağaçlara dokunmamakta, çevresindeki araziyi sürmemektedir. Türbe halktarafından Rıza-i İlahi için veli ziyaretinde bulunmak için ziyaret edilmektedir.
Kaynak ; Samsun Evliyalar Atlası – Ahsen Vakfı ( Allah onlardan razı olsun)

Beyviran Ali Dede

Beyviran Dede

Bafra’ya 20 km batısında bulunan Bey Ören Köyü, Kınataşı mevkii, Üzümlü Çeşme üstünde

TARİHÇE: Halk arasında “Beyviran Ali Dede” şeklinde anılan türbeye ait herhangi bir kitabe bulunmadığından türbenin tarihi hakkında bilgi edinilememektedir.
MİMARİ ÖZELLİKLERİ: Tarihi ve mimari özelliği olmamakla birlikte Türbe; varvara çeşmesinin üst tarafına örmetaşlarla yarı açık şekilde çevrilerek yapılmıştır. Türbe içerisindeki kabir mermerle kaplanmıştır.
RİVAYET: Yöre halkı tarafından evliya olarak nitelendirilen ve korunan Beyviran Ali Dede hakkında çeşitli rivayetleranlatılmaktadır. Türbe halk tarafından Rıza-i İlahi için veli ziyaretinde bulunmak, hasta olanlar içinde Allah’ın (c.c)izni ile şifa bulmak umuduyla ziyaret edilmektedir.

Kaynak ; Samsun Evliyalar Atlası – Ahsen Vakfı ( Allah onlardan razı olsun)

Şeyh Safi Türbesi

Şeyh Safi Türbesi

Havza’ya 5 km batısındaki Şeyh Safi Köyü’nde köy camisinin yanında

TARİHÇE: Halk arasında “Şeyh Savcı Türbesi ” şeklinde anılan türbeye ait herhangi bir kitabe bulunmadığından türbenin tarihi ve kime ait olduğu kesin olarak bilinmemektedir.
MİMARİ ÖZELLİKLERİ: Türbe çeşitli zamanlarda tadilat geçirmiş olup, Havza’nın tanınmış simalarından Çonoğluzade Mahmut Efendi tarafından 20. yüzyıl başlarında onarılmıştır. Türbe yeşil renkte taştan sekizgen planlı olup, üzeri içten kubbe dıştan konik bir külah ile örtülmüştür. Türbede dikkati çeken bir bezeme bulunmamaktadır. Türbe içinde betonarme üstü tahta sanduka bulunmaktadır.
RİVAYET: Bazı iddialara göre Türbe Selçuklu Sultanlarından II. Mesut’un şehzadesi Taceddin Altunbaş’a aittir ve 1355 yılında inşa edilmiştir. Fakat bu iddianın tutarlılığı yoktur. Çünkü köyün mezarlığında Taceddin Altunbaş’a ait olduğu bilinen bir mezarda bulunmaktadır. 1355 yılında Tacettin Altunbaş’ın hayatta olduğunu tarihi belgeler kanıtlamaktadır. Bu durumda, türbenin Şeyh Savcı isminde evliya olduğu düşünülen bir zata veya Sultan Taceddin’inoğlu Kılıçarslan Bey’e ait olduğu varsayımları ağırlık kazanmaktadır. Fakat burada yatan kişinin Kılıçaslan Beyden çok Şeyh Safı olduğu yöre halkı tarafından da desteklemektedir. Şöyle ki, Şeyh Safî ve türbesi ile ilgili çeşitli efsaneleranlatılmakta ve buradaki kişinin önemli bir İslam âlimi olduğunu ispatlar deliller ortaya koyulmaktadır. Kendisinin ünlü Türk Bilgini ve İslam âlimi olan Ahmet Yesevi’nin müritlerinden bir olduğu ve 1071’de Anadolu’ya giren Türklerin bu kişileri Anadolu’nun İslamlaştırılmasında kullandıkları ihtimalleri güçlenmektedir.Şeyh Safinin kimlerden olduğu ve nereden geldiği bilinmemektedir. Kendisine ait herhangi bir sülale ve ya boyismine rastlanmamıştır. Ama Türk Kültüründe Savcı isminin kullanılmış olması ve Anadolu’da 1071’den sonra ortaya çıkmış olması kendisinin Türk olduğu ve Anadolu’nun Türleştirilmesi ve İslamlaştırılmasında kullanıldığının kanıtı olabilir.Şeyh Safinin Selçuklular döneminde Selçuklu Sultanlarının da önem verdikleri bir şahsiyet olduğu Sadettin Altınbaşsın bu kişinin yanına gelmek istemesinden de anlaşılmaktadır. Selçukluların Anadolu’daki hâkimiyetleri sonaerdiğinde, Sadettin Altınbaş’ın buna çok üzülüp hastalandığı ve hastalığı nedeni ile Şeyh Safinin yanına gelerek onunmaneviyatından faydalanmak istediği anlaşılmaktadır. Hatta öldüğünde buraya gömülmek istediği ve bu isteğinin de gerçekleştiği açık delillerle ortadadır. Türbe halk tarafından Rıza-i İlahi için veli ziyaretinde bulunmak amacıyla ziyaret edilmektedir.

Kaynak ; Samsun Evliyalar Atlası – Ahsen Vakfı ( Allah onlardan razı olsun)