Beşikli Baba – Elazığ

Elazığ – Harputtaki Balak Gazi heykelinin yanında

Beşik(li )Baba, Harputtaki Balak Gazi heykelinin yanında, bir zamanlar Kayabaşı denilen büyük namaz meydanının baş tarafında medfundur. Türbe plânsız bir şekilde taş işçiliği ile yapılmıştır. Küçük bir penceresi vardır. Giriş kapısı da o nisbette küçüktür. Türbe önceden yapılan şekli üzerine onarım görmüştür. Mimari bir özelliği yoktur. İshak Sunguroğlu’nun eserinde bu türbenin bulunduğu yerde bir ailenin topluca şehit edilmiş olduğu ileri sürülür. Burada yatan zatların Arap ordularının Harput’u fetihleri sırasında şehit düştükleri kabul edilir. Türbede bulunan beşikten dolayı buraya “Beşikli Baba” denilmiştir.

[toggle title=“Kaynaklar” load=”hide”] Kaynak( Allah bu çalışmaları yapanlardan razı olsun. Ebedi saadet nasip etsin. Amin)
Elazığ Evliyaları , Abbdulhalim Durma
[/toggle]

Üryan Baba – Elazığ

Elazığ – Merkez’de Kayabaşı denilen dik kayalıklara varmadan sağa doğru 100 m. kadar mesafede, tepenin Harput’a bakan yamacında medfundur.

Halk arasında Tesbih Baba olarak da bilinen Üryan Baba, Kayabaşı denilen dik kayalıklara varmadan sağa doğru 100 m. kadar mesafede, tepenin Harput’a bakan yamacında medfundur. Makam bölümünü oluşturan yapı kayalıklar içindeki bir mağaranın türbeye dönüştürülmesi ile meydana getirilmiştir. Bu kayalıklara Harput’un yerli halkı eskiden “Tilki Kayalıkları” derdi. Buranın hemen yanıbaşında eski bir mezarlık vardır. Üryan Baba Türbesi ile ilgili tarihi kayıtlarda, burada bir hücre ve mescid bölümünün bulunduğu yazılıdır. Bugün ise makam bölümünün bitişiğinde bulunan tek katlı taş ve moloz karışımı olan yapı, Üryan Baba türbedarının kaldığı küçük bir evdir.

Günerkan Aydoğmuş İshak Sunguroğlu’na atfen, türbe yanında bulunan mescidin eskiden tekke olarak kullanıldığını kaydeder. Bugün hücre ve mescid bölümü yıkılmış olup türbenin giriş kapısı dikdörtgen taştan yapılmış iki yan sütun üzerine konulan yarım kemerli taş bloktan oluşmuştur. Bu giriş kapısını oluşturan kemer üzerinde, “Allah’ın ariflerinden ve Allaha karşı olan muhabbet sırrının alimlerinden, cömertliği itibariyle de Allah’ın sevdiği kullarından İsmail’in torunu, Ömer’in oğlu Hafız Muhammed büyük şehadet rütbesine nail olarak burada ölmüştür. Tanrı sırrını mukaddes etsin”, yazısı bulunmaktadır. Türbe mezarın keşfinden hemen sonra 1861 yılında yapılmıştır. Giriş kapısından sonra sağ tarafta sanduka yer alır.

Anlatıldığına göre, Harput’un Alaca Mescid Mahallesinde bir evde oturan Hacı Ali namındaki zat, bir gece rüyasında üç lüle çeşmenin önünde dururken caddeden bir devecinin yuları elinde kendine doğru geldiğini, yanına gelince devesini çökerttiğini ve Hacı Ali’yi üzerine bindirerek Üryan Baba’nın bulunduğu yere bıraktığını ve sonra gözden kaybolduğunu görür. Bu rüyanın bir kaç gece aynıyle tekrarlanması, Hacı Ali’yi hayretler içerisinde bıraksa da korkusundan derdini kimseye açamaz. Nihayet bir arefe günü kazma kürekle oğlu Süleyman’ı da yanına alarak Üryan Baba semtindeki aile mezarlığına gider. Harap ve düzeltilmesi gereken mezarları yaptıktan sonra oğluna, “Evladım! Üç gecedir rüyamda bir deveci beni üç lülenin önünde devesine bindirerek tam şuracığa getirip indiriyor ve gözümün önünde kayboluyor. Gel kazalım bakalım ne çıkacak?”, demesi üzerine Süleyman kazmaya sarılır ve bir taraftan kazar, bir taraftan küreği ile toprağı atar. Çukur bir buçuk metre kadar derinleşince, bir delik açılır. Deliği genişletirler. Ortaya bir lahit çıkar. Lahidin içerisinde bütün vaziyette çürümemiş ve bozulmamış bir cesedinbulunduğunu, yanında çok eski devirlere ait bir deste ok olduğunu ve bu okların yalnız ahşap kısımlarının çürümüş, demir kısımlarının ise sapa sağlam kalmış olduğunu görürler. Üzerini muvakkaten örterek şehre dönünce, hadiseyi müftüye ve şehrin ileri gelenlerine haber verirler. Tetkik neticesinde bu zatın mücahit ve aynı zamanda mazannenden (veli olduğu sanılan) bir kimse olduğuna hükmedilerek bir mescid ve bir de sıbyan mektebi yaptırılır. Lahidin içerisindeki zatın hüviyetine ait bir şey bulunamadığı için kendisine “Üryan Baba” denilir. Burası o günden beri de ziyaretgah olur.

Beyzade Hacı Ali Rıza Efendi’nin sonradan manevi keşifleri neticesinde bu zatın Allah’ın sevdiği kullarından İsmail’in torunu, Ömer’in oğlu Hafız Muhammed olduğu ve burada şehid düşmüş olduğu açıklanır. Beyzade Hacı Ali Rıza Efendi’nin bu açıklamalarından sonra bu keşif, türbenin giriş kapısı üzerine Arapça harflerle yazılır.

Sunguroğlu hikayeyi şöyle sürdürür.
Bu şehid mezarını gördüğü rüya ile keşfeden Hacı Ali Efendi daha sonra uzun bir müddet Üryan Baba’nın türbedarlığını yapar. Bu türbedarlık babadan oğula intikal ederek evvelâ oğlu Hacı Süleyman vazifelendirilmiş, 1896 (1312.H ) tarihinde ölümü üzerine yerine torunu Mehmed Şükrü geçmiştir. Mehmed Şükrü’nün de 1903 (1324.R) tarihinde ölmesiyle bu türbedarlık küçük oğlu Mustafa Lütfi Efendi namında bir arkadaşa geçmişti. Lütfi Efendi babasının ölümünde üç aylık bir çocuktu. Kendisi çok temiz ve samimi bir hemşehrimiz olup halen yaşamakta ve Elâzığ’da oturmaktadır. Her pazar günü, yaya olarak Harput’a çıkar, Uryan Baba’ya gider, türbe ve etrafının temizliğine bakar, müsterih ve huzur içerisinde gününü bu hoş ve mübarek yerde geçirerek akşama evine döner.”İshak Sunguroğlu, türbe önündeki çeşmeye dair de ilgi çekici bir anekdot anlatır. “Türbenin yan tarafında ufak bir çeşme göze çarpar. Hariçten gelen ziyaretçiler, bu çeşmenin bir akar çeşme olduğunu zannederlerdi. Halbuki, değildi. Müslüman ve hayır sahibi bir saka Ömer Dayı her sabah civarın en yakın pınarlarından sırtıyla 8-10 tulum su taşır, hazinesini doldururdu. Bu çeşmede abdest alıp, bu mescitte iki rekât namaz kılanların ruhlarında öyle bir ferahlık ve gönül açıklığı husule gelirdi ki, buraya bir gelen bir daha gelmek ister ve bu suretle ziyaretçileri çoğalırdı.

Geçmişte bu yere akıl hastası olanlar ve gerçekleşmesini çok istedikleri bir muradı olanlar gidermiş. Hatta türbenin içerisinde bulunan ‘Binlik’ bir tesbihin içerisinden de murad ve şifa bulmak niyetiyle geçerlermiş. “Üryan Baba” ismi verilen bu zatın Selçukluların Anadolu’yu fethi sırasında burada Bizanslılarla savaşırken şehid düştüğü ve aynı yere defnedildiği kabul edilir.

Üryan Baba türbe ve mescidi Elazığ Kültür Varlıkları Koruma Envanterinde anıtsal eser olarak kayıtlıdır.

[toggle title=“Kaynaklar” load=”hide”]

Kaynak( Allah bu çalışmaları yapanlardan razı olsun. Ebedi saadet nasip etsin. Amin)

Elazığ Evliyaları , Abbdulhalim Durma  

[/toggle]

Nadir Baba

Elazığ – Merkez’de Arap Baba mescidi yanında

Nadir Baba Türbesi , Arap Baba türbesinin doğu yönüne doğru, 50 metre mesafede yer alır. Türbe mescid ve makam bölümleri olmak üzere iki kısımdan oluşur. Mescidden makam kısmına geçilir ve burada ahşap bir sanduka bulunur.

Kadiri şeyhi Tayyar Baba’nın (1902-1973) Harput’ta oturduğu yıllarda Nadir Baba türbesinde bazı din alimleriyle bir araya gelip sohbetler yaptıkları, bu sohbet toplantılarına Yesevi tarikatına bağlı kişilerle birlikte Nakşi tarikatına mensup kişilerin de geldiği kaydedilir. Üstelik Tayyar Baba devamlı bu türbede yatmaktadır. Kadiri şeyhi başından geçen bir olayı şöyle anlatır. “Burada yatıp kalktığım günlerden bir gece sandukanın başına giderek, Nadir Baba burada bu kadar kalıyorum bana niçin görünmüyorsun? Üstelik rüyama bile girdiğin yok. Şayet bana görünmezsen mezarını kazacağım” der. Nitekim Tayyar Baba bir kazma kürek bularak mezarı kazmaya başlar. Tam kemikler göründüğü esnada, “Dur yapma”, diye bir ses duyar. Bunun üzerine Tayyar Baba kendinden geçerek bayılır. Bu baygınlık anında kendisini şeyhi Göllü Mustafa Baba’nın evinde görür. O sırada şeyhi çok ağır hasta bir şekilde yatağında yatmaktadır. Tayyar Baba’nın anlatışına göre, yaşlı ve Buhara sakallı bir zat parmağı ile şeyhinin ağzına Zemzem suyu damlatmaktadır. Oradakilere, “Bu zat kimdir?” diye sorunca, odada bulunanlar bu zatın Nadir Baba olduğunu söylerler. Tayyar Baba şeyhine doğru yaklaşır. Bunun üzerine Buhara sakallı zat Tayyar Baba’ya dönerek, “Tayyar, biz senin şeyhine hizmet ediyoruz, sen bizim kabrimizi kazıyorsun. Bu nasıl iştir” der. Ertesi günü şeyhini ziyarete giden Tayyar Baba, onu ağır hasta olarak bulur.”

Özellikle ruhsal sorunları olan ziyaretçilerin geldiği türbeye, ayrıca çocuğu olmayan ziyaretçiler de gelmektedir Türbeye gelen ruhsal sorunlu ziyaretçiler, ilk iki hafta cuma günleri, üçüncü hafta ise cumartesi günü burada bir gece yatarak şifa bulacaklarını ümit ederler. Ayrıca burada yatarken üzerlerini örtmek amaçlı kullandıkları battaniye, yorgan vs.’leri de Nadir Baba’nın naaşı üzerine bırakırlar. Çocuk sahibi olamadıkları için türbeye gelen ziyaretçiler de buraya geldikten sonra çocuk sahibi olurlarsa adını “Nadir” koyarlar. 1970’lerin sonuna doğru son şeklini almış olan türbe iki bölümden meydana gelmektedir Dikdörtgen planlıdır ve duvarlarının güney cephesi dışında betonla kaplanıp, üzeri sac ile örtülmüştür. Yapıda süs unsuru ve kitabe bulunmamaktadır. İnşasında moloz ve kesme taş birlikte kullanılmıştır. Vaktiyle, türbenin bitişiğinde aynı isimle anılan bir Kadiri tekkesinin bulunduğundan söz edilir. Zaviye olarak da adı geçen bu yapıdan ilk defa 1566 tarihli Tahrir Defterinde, zaviye vakfına gelir tahsis edilmesinden bahsedildiği belirtilmektedir. Nadir Baba tekkesine aynı zamanda Özbekler Tekkesi de denirmiş.

[toggle title=“Kaynaklar” load=”hide”] Kaynak( Allah bu çalışmaları yapanlardan razı olsun. Ebedi saadet nasip etsin. Amin)
Elazığ Evliyaları , Abdulhalim durma [/toggle]

Murat Baba

Elazığ Merkez’de Ahmet Bey camii yanında

Şeyh Şerafeddin ismiyle de anılan Murat Baba’nın türbesi, Harput’ta Ağa Camii karşısında Balak Gazi parkının girişinde bulunmaktadır Altıgen planlı ve basık bir kubbe ile örtülü olan türbe tek katlı olup moloz taşlardan yapılmıştır. Bir köşesinde mezar sandukası yer alan türbe, harap halde iken 1963’den sonra Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore edilir.

Anlatılır ki, Murat Baba Feth Ahmet Baba’nın akrabası olup, onunla beraber Belh’den gelmiş ve burada savaşırken kalenin önünde şehit düşmüş ve naaşı eskiden mezarlık olan bugünkü yerine defnedilmiştir. Ancak türbenin ne zaman ve kim tarafından inşa edildiği bilinmemektedir. İshak Sunguroğlu türbe hakkında şunları kaydeder. “Türbe ile cadde arasındaki dar bir sahaya, terzi Mamo (Mehmed) namında birisi ev yaptırmış ve bu evin içinden türbeye bir de kapı (şimdiki kapı) açarak ziyaret için gelenleri bu kapıdan içeri sokar ve ziyaretçilerden beş on para alarak faydalanırmış. Terzi Mamonun ölümünden sonra oğlu saraç Ahmed, türbeye hiç bakmamış, içi ve dışı harab olmuştu. Vakta ki İringillilerin selâmlık ve harem dairelerini müstemil konaklarını Hacı Kerim Efendi satın alarak bu eski binaları yıktırdığı zaman türbe de meydana çıkmıştı. Hacı Kerim Efendi türbenin içini dışını tamir ve temizlettikten sonra evin içine açılan kapıyı kapatmış ve esas kapısını açtırmıştı. İçerisi tefriş ve sandukası da tamir ettirilmişti.”

Murat Baba’nın cesedinin savaş kıyafetleri ile çürümemiş bir halde kabrinde olduğuna, yine Allah’ın emriyle tekrar kalkıp düşmanlarla savaşacağına inanılır. Halk arasında muradı olup da buna ulaşamayanların ziyaret ettikleri türbeye gelen ziyaretçilerin ziyaret amaçlarını, sandukanın kenarlarındaki yüzlerce dilek yazısından çıkarmak mümkündür. Ayrıca, çocuğu olmayanlar, kısmeti kapalı olan erkek ve bayanlar ve nişanı atılmış kişiler, ziyaretçiler arasında çoğunluktadır.

Murat Baba türbesi özellikle cuma, cumartesi, ve pazar günleri ziyaret edilir. Dilekleri gerçekleşenler ve şifa bulan hastalar adak olarak adamış oldukları Kur’an-ı Kerim, seccade, yeşil örtü vb. şeyler getirirler.

Mansur Baba

Elazığ – Merkez’de  Ulu camii  yakınında Nizamettin caddesi üzerinde

Mansur Bab türbesi, Cami-i Kebir Mahallesinde, kaleye giden yolun sonunda Sarahatun Camisi’nin kuzey batısındadır. Geçirdiği restorasyonla tamamen yenilenmiş durumda olup sekizgen planlı (iç kısım orjinal şeklini korumaktadır), kubbeli, demir kapılı, kesme taştan yapılmış bir türbedir. XII. yüzyıl sonu ile XIII. yüzyıl başlarında yapılmış olabileceği ileri sürülür Üst örtü sistemi sonradan yapılmış iki katlı bir yapıdır. 1518 yılında var olan Mansur Baba’ya ait mescit, türbe ve zaviye, zamanla çeşitli sebeplerle yıkılıp harap olur, yeri arsa şeklinde kalır.

İshak Sunguroğlu’na atfen Mansur Baba’nın kabrinin keşfi şöyle anlatılır ‘’ Vaktiyle caminin önündeki mezarlığa bitişik evlerden birinde oturan Şahende isminde bir kadın rüyasında ak sakallı, nurani çehreli bir zat görür. O zat kadının evine girer ve kendisine hitaben, “Üstüme pis su döküyorsunuz, ya dökmeyin, ya da yerimi değiştirin”, diye ihtarda bulunur. Kadın,”rüya bu!” deyip aldırış etmez. İkinci ve üçüncü gece de aynı şekilde rüya görür. Sonunda Şahende Hanım cevaben, “Ben zavallı bir kadınım, bu işi nasıl yapabilirim”, deyince o zat, “öyle ise, git Beyzade’ye haber ver”, diyerek gözden kaybolur. Kadın rüyasından uyanıp korku ve heyecan içinde sabahlar. Gün ağarınca Beyzade’nin konağına gider ve rüyada gördüklerini olduğu gibi Beyzade’ye anlatır. Beyzade, hemen Hacı Hamit Efendi’ye, Müftü’ye ve Evkaf Dairesi’ne haber göndererek onları öğle namazını Ulu Cami’de kılmak üzere davet eder. Hacı Hamit Efendi, oğulları Hacı Mehmet Sait ve Kemal Efendileri de yanına alarak Ulu Cami’ye gidip Beyzade’ye mülaki olurlar. Diğer zevatla birlikte namazdan sonra Evkaf Dairesi’nden Osman Ağa’nın getirdiği iki ameleye Şahende Hanım’ın gösterdiği yer kazdırılınca, büyük bir lahit ortaya çıkar. Lahidin içinde bir erkek, bir bayan ve iki de çocuk mezarı bulunmaktadır. Erkeğin mezarı açılınca, asırlarca evvel gömülmüş olan bu zatın cesedinin, sanki dün ölmüş gibi, hiçbir tarafının çürümemiş olduğu görülür ve durum derhal bir telgrafla meşihata bildirilir. On gün sonra, masrafı cib-i hümayundan verilmek suretiyle üzerine bir türbe ve yanına da bir zaviye yaptırılması kararlaştırılır.

Bunlar yapılırken mezar taşında isminin “Mansur” olduğu görülmüş ve bu nedenle yanındaki zaviyeye de “Mansuriyye” adı verilmiştir. Bu türbeye Kinderiç köyünün vakfedildiğine dair bir irade-i Seniyye bulunmaktadır. 16. yüzyıla ait vakfiyenin yıllık geliri, 8980 akçedir.

Türbede, Mansur Baba, hanımı ve iki çocuğu yatmaktadır. Türbedeki şahsın el Melikü’l Mansur ünvanını taşıyan Harput emiri İmameddin Ebubekir olabileceği Elazığ Kültür Envanterinde yapının muhtemelen Artuklu dönemine ait olduğu kayıtlıdır.
[toggle title=“Kaynaklar” load=”hide”] Kaynak( Allah bu çalışmaları yapanlardan razı olsun. Ebedi saadet nasip etsin. Amin)
Elazığ Evliyaları , Abdulhalim durma [/toggle]

Arap Baba

Elazığ – Harput’da Arap Baba mescidinde

Harput’ta Alaca Mescid adıyla da bilinen Arap Baba Mescid ve Türbesi, Sarahatun Mahallesi, Yakut Sokak No. 18’de yer almaktadır. Mescidin giriş kapısı üstündeki kitabede Tevbe Suresinin 18. ayeti yazılıdır. “Allah’ın mescitlerini ancak Allah’a ve Ahiret gününe inanan, namazlarını kılan, zekatlarını veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler imar ederler. Umulur ki bunlar, doğru yolu bulmuş ve hidayete ermiş kişilerdir.”. Kitabe şöyle devam eder. “Bu metin ve ali bina, Selçuk sultanlarından din ve dünyası mamur ve abadan olan büyük sultan Kılıçarslan’ın oğlu Keyhüsrev’in zamanında onun istek ve emriyle Şaban’ın torunu ve Arap Şah’ın oğlu Sahibü’l Ataya ve’l-ihsan olan Cenab-ı Hakk’ın rahmetini rica eden Yusuf tarafından Hicret’in 678 (1279-80) yılında yapılmıştır.”

Türbenin girişinde yer alan tanıtım yazısında, yapının mimari özellikleri hakkında bilgi verilir. “Bu mescit 5.5X5.5 metre genişliğinde olup kıblede 1,5X2,5 metre yüksekliğinde mavi lacivert ve patlıcan moru çinilerle yapılmış bir mihrabı, sağında ve solunda iki ufak penceresi vardır. Mescidin tavanı tonoz halinde tek kubbeli dört metre yükseklikte olup üstü kurşun kubbe ile kaplıdır. İç mescide, sağ taraftan 75X135 cm. ebadında kenarlı bir taşkapıdan diğer hücreye girilir. Bu hücre Arap Baba’nın tam üstünü teşkil eder. Altta kıble cihetinden 75X90 cm. bir kapıdan girilmektedir. Türbenin tavanı kırmızı tuğlalarla yapılmıştır. Türbede günümüze kadar ulaşan cesedi bozulmamış Arap Baba isimli bir yatır bulunmaktadır.”

Arap Baba’nın mezarı, mescidin yan tarafta kapısı bulunan zemininde bulunmaktadır. Üzeri tonozla örtülü olan bu kısımda ahşap bir sanduka vardır. Mescidin kitabesinde de ismi geçen Yusuf İbn-i Arapşah burada gömülüdür. Halk arasında Arap Baba ismi ile tanınan bu kişinin yörede farklı versiyonlarıyla yaygın bir de efsanesi bulunmaktadır.

Arap Baba Efsanesi
Bu efsaneye göre, Harput’un en ihtişamlı döneminde, yaz aylarında şiddetli ve dayanılmaz bir sıcaklık başlar. Bu sıcaklık öylesine artar ki topraklar, tepeler çatlar ve kuraklık bütün Harput’a yayılır. O günlerde Selvi adlı yaşlı bir kadına rüyasında, Arap Baba’nın başını sandukasından çıkarıp dereye atacak olursa, yeniden yağmurun yağacağı ve kuraklığın önleneceği söylenir. Bu kadın aynı rüyayı devamlı olarak her gece görmeye başlar ve aynı sözler kendisine tekrar edilir. Öte yandan Harput’taki sıcaklık da her geçen gün biraz daha artmaktadır. Aynı rüyayı devamlı gören kadın sonunda bir gece Arap Baba’nın başını sandukasından alır ve dereye atar. Bunun üzerine şiddetli yağmurlar başlar ve şehri seller götürür. Bu defa kadının rüyasına Arap Baba’nın kendisi girer ve ona, “Sandukamdan alıp dereye attığın başımı bana geri ver. Eğer geri vermeyecek olursan yağmurlar durmayacak ve felaketler bu kentte birbirini izleyecektir.”, der. Bundan korkan kadın dereye koşar. Arap Baba’nın başını bularak sandukasına koyar. Bunun üzerine yağmur bir anda kesilir ve Harput’ta hayat normale döner. Denilir ki, bu olay üzerine Selvi kadın korkunç bir hastalığa yakalanarak günlerce ızdırap çeker ve ölür.

Söylencenin farklı bir versiyonunda yaşlı kadın şehir halkı tarafından buna zorlanır. Komşularına anlattığı rüyası bütün Harput’a yayılmıştır. Günler geçmiş Harput’a bir damla yağmur düşmemiştir. Kıtlık kapıdadır. Çaresiz kalan insanlar Selvi Nine’yi Arap Baba’nın başını kesmesi konusunda ikna etmeye çabalar. Ancak yaşlı kadın buna cesaret edemeyince, bir gece evinin etrafında toplananlar evi taşlamaya başlar.

Diğer bir anlatım şeklinde ise, Arap Baba’nın başının kesilmesi Harput’taki Ermenilere mal edilir. Harput’ta yaşayan Ermeni büyücü, zengin bir ailenin kızına, “Kuraklığın bir çaresi var. Eğer ilmi kuvvetli ölmüş bir zatın başı kesilerek suya atılırsa, yağmur yağar ve kuraklık biter.” der. Bunun üzerine Arab Baba’nın türbesine gece vakti giden kız, kapının kilidini kırarak içeri girer. Sandukanın kapağını açtığında o zamana kadar hiç çürümemiş olan Arab Baba’nın naaşını görünce, korkar ve türbeden çıkar. Türbeden biraz ayrılınca tekrar başını kesmek için geri döner. Biraz önce taşla kırdığı kilidin yerinde yenisinin durduğunu görür. Onu da taşla kırıp içeri girer. Yanındaki bıçakla Arab Baba’nın başını keser ve bez çuvala koyarak, götürüp bir dereye atar. O andan itibaren gökyüzünde şimşekler çakmaya, Allahü teala’nın cezası ve gazabı tecelli etmeye başlar. Şafak söktüğü zaman sağanak halinde yağmur yağmaktadır. Yağmur kısa zamanda afet halini alır. Arab Baba’nın başını kesen kızın bulunduğu konak, kırk gün kırk gece taşlanır. Kız bir gece rüyasında Arab Baba’yı görür ve Arap Baba kıza, “Başımı getir, yerine koy!” der. Bunun üzerine dereye giden kız uzun bir süre kesik başı aradıktan sonra bulur ve türbeye getirip yanına koyar. Kısa bir zaman sonra yağmur diner ve güneş açar. Arap Baba’nın başını kesen kız, ölüm anında çok azap çeker. Öldükten sonra cesedi duvarlara çarpılır. Ailesi bu durum karşısında sadece ağlar. Zira ellerinden hiçbir şey gelmez.

XIII. asırda yaşadığı rivayet edilen Arap Baba’nın, Harput’un fethi için gelen Selçuklu kumandanlarından olup, aynı zamanda büyük bir veli olduğu anlatılır İslamiyeti yaymak için bazan kılıç kullanan Arab Baba, çoğu zaman insanlara doğru yolu göstermek için vaaz ve nasihatlerde bulunur. Sık sık, “Kılıçla geldim kalemle gideceğim”, dediği belirtilir. Vefat tarihi belli değildir.

Mescit ve türbe son yıllarda Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore edilmiş, türbenin üst katı sıvanmış, döşemesi elden geçirilmiş ve dış duvar kaplamaları yenilenmiştir Türbe bölümü hiçbir süs unsuru ihtiva etmez. Türbenin asıl özelliğini dikdörtgen planlı olan alt (mumyalık) katı teşkil eder. Burası, hem farklı örtüsü hem de mumya ihtiva etmesi bakımından Anadolu’daki Selçuklu devri türbelerinin çoğundan ayrılır. Mumyalık bölümüne, güney cephenin batı ucuna yakın yere açılan bir metre yükseklikte bir basık kemerli kapıdan girilir. Mumyalanmış ceset, etrafı tahtalarla kaplı geniş bir mezarın içine koyulmuş ve üzerine zeminle aynı seviyede bir tahta kapak yapılmıştır. Kapısından bakıldığı zaman düz bir satıh gibi gözükür. Örtü kalkıp da kapak açılınca ceset sandığın içinde görülür. Arap Baba türbesi, dışta mescit ile bütünleşmesi, buna karşılık adeta müstakil bir iç bünyeye sahip oluşu ile bu tipin güzel bir örneğini teşkil eder.

Keramet ehli bir kişi olduğuna inanılan Arap Baba hakkında anlatılan bir diğer menkıbe de şöyledir. Arap Baba, Arabistan’dan Harput’a gelen bir seyyahmış. Bir gelişinde Harput’ta 2–3 ay kaldıktan sonra burada vefat etmiş. O zamanlar Harput’ta çok şiddetli kış mevsimleri yaşandığından kış mevsiminde vefat edenler çetin kış şartlarından dolayı Korhane’ye bırakılırmış. Bu sebeble Arap Baba’nın cesedini Korhane’ye bırakan Harput ahalisi bahar gelip buzlar çözüldüğünde defin işlemleri için gelince, karşılarında Arap Baba’nın çürümemiş cesedini görüp şaşırmışlar. Bu zatın keramet ehli biri olduğunu düşünerek günümüzde bulunan yere türbe yaptırarak ziyarete açmışlardır.

Günümüzde Arap Baba’nın türbesi, cesedinin çürümemiş olmasından ve bu nedenle de keramet ehli bir kişi olduğu kanaatiyle yöre halkının yanı sıra çevre illerden de gelenler tarafından yoğun olarak ziyaret edilmektedir. Buraya daha çok akıl hastaları ve felçli insanlar geldiği gibi yaşı ilerlediği halde evlenemeyen gençler, kısmetlerinin açılması için ve herhangi bir işte çalışmayan kişilerin de bir iş sahibi olabilmek ve ayrıca çeşitli amaç ve maksatları olanlar tarafından ziyaret edilmektedir. Ziyarete gelen kişilerin türbede Kur’an okuyup dua ettikleri gibi sanduka üzerinde bulunan yeşil örtüyü üç defa öpüp başlarına koydukları ve yine bu örtüyü vücutlarının ağrıyan kısımlarına sürdükleri görülür. Anlatılır ki, belediye başkanlarından birisi inanmayarak, naaşı müzeye kaldırır. Halk buna mani olmaya çalışır. Ancak belediye başkanı, “Hayır! Bu cesed mumyalıdır. Bunu alem de görmeli. Müzeliktir bu cesed!” cevabını verir. Ertesi sabah cesedin, müzeye kaldırıldığı yerde olmadığı görülür. Belediye başkanı bunu birilerinin yaptığını sanır ve tekrar müzeye koydurur. Aynı hadise birkaç defa tekrar eder. Belediye başkanı isteğinde çok ısrar eder, fakat sonunda felç olur.
[toggle title=“Kaynaklar” load=”hide”] Kaynak( Allah bu çalışmaları yapanlardan razı olsun. Ebedi saadet nasip etsin. Amin)
Elazığ Evliyaları , Abdulhalim durma [/toggle]