Şeyh Muhammed Hafid (ks.)

Bitlis – Güroymak  – Norşin ( Nurtepe) köyünde

Şeyh Muhammed Hafid (k.s) hazretleri, 1928’de Norşin’e bağlı Siz köyünde dünyaya geldi, İlk erkek çocuk olması itibarıyla bütün etbalar, onun dünyaya gelişinde bayram ettiler. Hatta dünyaya geldiği zaman etrafta ki köylüler siz köyüne gelerek Şeyh Takiyeddin (k.s)’i tebrik ettiler.

Şeyh Muhammed Hafid (k.s) hazretleri, çocukluk döneminde, Hazret (k.s)’in bütün halifelerinin hayatta olmasından dolayı, birçok kişiden daha şanslıydı.

Bu halifeler Şeyh Muhammed Hafid (k.s)’in Hazret (k.s)’in yerine geçmesi ve onun makamına ulaşması için, gece gündüz dua ediyorlardı.

Nazlı yetişmesi itibariyle aynı zamanda hareketliydi de. Çalışkandı, gayretliydi. Yedi yaşındayken okumaya başladı. Kuran-i Kerim’i kısa sure içerisinde bitirdi. Akaid, Nubuhar, Gayet ul iktısar gibi önemli temel kitapları çocukluk döneminde okudu. İlk tarikatı yedi yaşındayken Mele-i Mezin (k.s)’den tarikat aldı.

Okumasının büyük bölümünü Seyda Molla Abdulbaki (k.s)’in yanında bitirdi. İlimde büyük üstünlük sağladı. Daha talebe iken ders veriyordu. Yetişir yetişmez, babasına her konuda yardım ederdi, Hem dünyevi hem de Uhrevi. Talebelerin çoğunun derslerini o verirdi. Kardeşi Şeyh Ataulah (k.s) ve Muhammed Bakır (k.s)’ın yetişmesiyle babaları (Şeyh Takiyeddin (k.s) elini dünya işlerinden tam çekti. Bu üç kardeş babalarına yakışır evlat oldular. Üçüde medresede okuyup iyi âlimler oldular.

Şeyh Takiyeddin (k.s)’in vefatından sonra. Seyda Molla Abdulbaki (k.s)’nin yanında tasavvuf ilmine devam etti. Seyda Molla Abdulbaki (k.s) onu ğayda’ya götürerek orada hilafet verdi. Dedi :

– ’’ Bu hilafeti Ğavs Hizan-i (k.s) bana emir etti, ben de sana verdim. Sen manen Ğavs Hizan-i (k.s)’nin halifesisin.’’ Şeyh Muhammed Hafid (k.s), Seyda Molla Abdulbaki (k.s)’nin yanında süluk yaparken, zaman zamaz fecir vaktinde odasının kapısında rabıtaya geçerdi.

Seyda Molla Abdulbaki (k.s) bu durumu gördüğü zaman.

-’’ Hafid yapma, sen Hazret (k.s)’in torunusun, senden bu kadar istemiyorum.’’ derdi. Hatta bazı geceler gidip, Seyda Molla Abdulbaki (k.s)’nin ahırlarını temizlerdi. ’’ işte bu hizmet, muhabbet ve samimiyetle büyük derecelere ulaştı.’’

[toggle title=”Şeyh Muhammed Hafid hazretlerinin ailesi” load=”hide”] ŞEYH MUHAMMED HAFİD (K.S)’İN HANIMLARI
Şeyh Muhammed Hafid (k.s)’in ilk zevcesi Rahile hanımdır. Şeyh Taha (k.s)’nın
kerimesidir. Şeyh Taha (k.s) Şeyh Şehid Muhammed Said (k.s)’in oğludur.
Şeyh Muhammed Hafid (k.s) hazretleri, Rahile hanımın vefatından sonra,
Şeyh Nasireddin (k.s) Hazretlerinin kerimesi Nazime hanım ile evlendi.
ŞEYH MUHAMMED HAFİD (K.S)’İN EVLATLARI
Rahile hanımın evlatları :
1- Yahya Efendi
2 – Fethi Efendi
3 – Necla Hanım
Nazime hanımın evlatları :
1 – Şakir Efendi
2 -Umaneddin Efendi
3 -Şahin Efendi
4 -Şakire Hanım
5 – Canan Hanım
6 – Mizgin Hanım
[/toggle]

İrşada başladığı zaman. Seyda-i Taği (k.s)’nin bütün muhib’leri sevinç içerisinde kaldılar. Hemen onu irşada götürdüler. Hazret (k.s)’in teveccühünde bulunan o eski müridler

– ’’ Şeyh Muhammed Hafid (k.s)’in teveccühü aynı Hazret (k.s)’in teveccühüne benziyor, çok tesirli. ’’ Diyorlardı. – ’’ Gerçekten insan onun teveccühüne oturduğu zaman harikulade şeyler hissediyordu.’’

Şeyh Muhammed Hafid (k.s)’in iki kardeşi de, onun irşad döneminde ona hep destek ve güç verdiler. Ona, maişet ve tekkenin idaresine dair hiç bir iş yüklemediler. – ’’ Sen babamızın yerindesin. Hiç bir şey sana sıkıntı vermesin her şeyi biz yaparız.’’ Diyerek onu irşat işinden uzaklaştıracak hiç bir engel bırakmadılar

Kardeşi Şeyh Ataullah (k.s)’ın erken vefat etmesi, onu sağ vezirsiz bıraktı. Geride sol vezir, Şeyh Muhammed Bakır (k.s) kaldı. Şeyh Muhammed Hafid (k.s) kardeşinin vefatından çok etkilendi.

Şeyh Abdulkerim (k.s) anlatıyor :
’’Zaman zaman bana şöyle derdi ’’ :

– ’’ Babanın vefatı bizi çok etkiledi. O hayatta iken hiç bir şekilde sıkıntım yoktu. Hep benim yanımdaydı. Elimdeydi.

Barışlara onu gönderiyordum. Aile ve tekkenin işlerini o yürütürdü. O gidince Şeyh Muhammed Bakır (k.s)’la yalnız kaldım.

Şeyh Muhammed Bakır (k.s) yalnız, tek başına, bu büyük işleri yapamaz. Onlar iki kişiyken dahi bu işleri zor yapıyorlardı.’’

Şeyh Muhammed Hafid (k.s) son senelerde çok hastalık geçirdi.1989’da İzmir’de, beş damarından baypas ameliyatı oldu. Bu ameliyat sonrasında teveccüh edecek kadar sıhhatte değildi. Sonra 2000’de Bel ameliyatı geçirdi. 2001’de İzmir’de tekrar baypas ameliyatı geçirdi. Yoğun bakımdan çıkmayıp, Ölüm şerbetini içti. ( Hakk’a kavuştu.)

ŞEYH MUHAMMED HAFİD (K.S)’İN HALİFELERİ

1- Şeyh Muhammed (k.s), Hırvıs Şeyhlerinden. Erzurum- Hınıs’a bağlı köylerde kalıyordu. 1980 öncesi vefat ettı. O’nun hakkında fazla bilgimiz yok. Sadece Şeyh Muhammed Hafid (k.s)’in kendisine hilafet verdiğine dair bir mektubu var.

2- Şeyh Celal (k.s), Şeyh İsmail Hakkı (k.s)’nın oğlu. O’ da Hazret (k.s)’in halifesi Şeyh Muhammed Selim-i Hezan (k.s)’nın oğludur.
3- Şeyh Seyyid Abdulkadir Xaxrıf (k.s), Şeyh Abdulkadir Geylani (k.s)’nin torunlarından.
4- Şeyh Seyyid Necmeddin Xaxrıf (k.s), Şeyh Abdulkadir’in (k.s)’in ağabeyi.
5- Seyyid Muhamed Sasoni (k.s) – Adıyaman merkez’de ikamet ediyor.
6- Molla Lütfi sobaşi (k.s), Hazret (k.s)’in talebesı Molla Şahabeddin’in oğlu.

7- Molla Muhamed Nasıh (k.s), Molla Fethullah ve Hazret (k.s)’in talebesi olan Molla Caferi Balek-i’nin oğlu.
8- Molla Mahfuz-ı Balek-i (k.s), Mersinde kalıyor.
9- Molla Bedirhan Ağrı-i (k.s), Ağrı’da kalıyor.
10- Molla Usameddin Melekend (k.s),Önce Ağrı’da ikamet ediyordu. Şimdi İstanbul’da kalıyor.
11- Molla Nuredin Ağri-i (k.s), İstanbul’da kalıyor.
12- Molla Asim Diyarbakır-i (k.s), Diyarbakır’da kalıyor.
13- Şeyh Abdulmenaf Abiri (k.s),Seyda-i Taği (k.s)’nin halifesi Seyyid Tahir-i Abiri (k.s)’nin torunu.
14- Şeyh Muhammed Nasıh (k.s)
Şeyh Muhammed Hafid (k.s) Hazretlerinin ’in 4 halifesi kendisinden
önce vefat ettiler.
İsimleri :
1- Şeyh Abdulmanaf Abiri (K.S)
2- Şeyh Abdulkadir Xaxrıf (K.S)
3- Şeyh Necmeddın Xaxrıf (K.S)
4- Şeyh Lütfi Sobaşi (K.S)

[toggle title=“Kaynaklar” load=”hide”] Kaynak( Allah bu çalışmaları yapanlardan razı olsun. Ebedi saadet nasip etsin. Amin)
Elazığ Evliyaları , Abdulhalim durma [/toggle]

Şeyh Takıyeddin Norşini (k.s.)

Bitlis – Güroymak  – Norşin ( Nurtepe) köyünde

Şeyh Takıyuddin Norşini hazretlerinin Silsile-i Şerifi

Şeyh Takiyeddin Norşini hazretleri ; Şeyh Molla Fethullah’ın oğlu ve Şeyh Muhammed Dıyaeddin Hazret (k.s) torunudur. Doğum tarihi tam olarak bilinmiyor. Fakat Hazret (k.s)’in vefatında on iki yaşlarındaydı. İlk tevbesini Hazret (k.s)’den almıştır. Hazret (k.s) hayatta iken Hazret (k.s)’den, babası Şeyh Fethullah’dan ve ağabeyisi Molla Cemaleddin’den ders alırdı. İlk cuma Molla Fethullah, ikinci cuma Hazret (k.s), üçüncü cuma Molla Fethullah (k.s)’ın oğlu Molla Cemaleddin vefat etti. Bu üç Mübareğin de onbeş gün içerisinde vefat etmelerinden sonra Seyda ailesinin bütün çocukları yetim kaldılar. Fakat Hazret (k.s) onlara büyük bir miras birakmıştı.

Bu miras ;
16 halife ve sayısı belli olmayan çoklukta ki alimlerdi.
Bu halife ve ulemalar Seyda ailesinin çocuklarına sahib çıktıkları gibi, müritlerede manevi destek veriyorlardı. Hazret (k.s)’in vefatından sonra amcası sayılan Şeyh Masum onlara dediki ;
– ” Yeterki okuyun sizden hiç bir iş yada çalışma istemiyorum.”
Onlarda hiç zamanlarını boşa harcamadan okudular. Akabinde her biri birer büyük alimler oldular. Bunlar ;
1- Şeyh Takiyeddin (k.s)
2- Şeyh Taha (k.s) – Şehid Şeyh Muhammed Said (k.s)’in oğlu.
3- Şeyh Maşuk (k.s)- Şeyh Masum (k.s)’un oğlu.
4- Şeyh Nasır (k.s) – Şeyh Molla Fethullah (k.s)’ın oğlu.
Bu Mübarekler, tasavvuf derslerini Mele-i Mezin Şeyh Muhammed Emin (k.s) yanında çalışıyorlardı. Şeyh Takiyeddin (k.s) ilminin büyük bölümünü Seyda Şeyh Muhammed Baki (k.s) yanında okudu ve ondan ilmi icazet aldı.

Hazret’in k.s vefatından sonra Norşinde irşad faaliyetlerini devam ettiren Şeyh Muhammed Emin Kursinci Mele-i Mezin (k.s)’in vefatından sonra, Şeyh Alaeddin Verkanisi’nin (k.s) yanında tasavuf derslerine devam etti. Onaltı seneye yakın bir zamana kadar, Şeyh Alaeddin (k.s)’in yanında süluk’a devam etti. Bütün kış boyunca Oğin’de kaldı. Şeyhan ve Balekan’lılar gelip onu Norşin’den Oğin’e götürürledi. Arada bir Şeyh Alaaddin (k.s)’den izin alıp onu köyüne götürürlerdi. Bazen Şeyh Alaaddin (k.s) ona bir kaç gün izin verirdi. Şeyhan ve Balekan’lılar gelip onu tekrar Oğin’e geri götürürlerdi. Onaltı seneye yakın böyle devam etti.
Şeyh Alaaddin (k.s)’in vefatından önce. Şeyh Alaaddin (k.s)’in zevcesi ;
– ” Sen niye Şeyh Takiyeddin (k.s)’e hilafet vermıyorsun ? O uzun zamandır burda Seyda ailesinin ona ihtiyaçları var.”
Şeyh Alaaddin (k.s)’ şöyle cevap verir ;
– ” Evet doğru. Uzun zamandır burada süluk yapıyor. O şimdi ki şeyhlerden çok daha iyi yetişmiş bir durumdadır. Ben istiyorum ki Seyda-i Taği (k.s) ve Hazret (k.s) gibi olsun. Bu sebeb ile kendisini bekletiyorum.”
Şeyh Alaaddin (k.s)’in ömru ona hilafet vermeye yetmedi. Ölüm şerbetini içti. (Hakk’a kavuştu) Şeyh Alaaddin (k.s)’in vefatından sonra. Şeyh Alaaddin (k.s)’in oğulları Şeyh Mazhar (k.s), Şeyh Halid (k.s) ve Şeyh Asım (k.s)’a ;
– ” Sizler nereye gidersenız, ben de oraya giderım. ” Diyerek onlara bağlılığını gösterdi.
Bunlar büyük ve olgun bir grup idiler. Hazret (k.s)in işaretlerini araştırdılar. Hazret (k.s)’in şeyh Alaaddin (k.s)’e ;
– ” Sen büyük emek vereceksin. ”
Şeyh Mahmud-i Karaköy (k.s)’e ;
– ” Sonu sende olacak.” Sözünden yola çıkarak, hep beraber Şeyh Mahmud-i karaköy (k.s)’e gittiler.

Şeyh Alaaddin (k.s)’in üç oğlu, Şeyh Takiyeddin (k.s), Şeyh Cüneyd (k.s) (Şeyh Mahmud-i Zokaydinin k.s oğlu) ve beraberlerinde çok sayıda alimlerle birlikte yola çıkarak Suriye – Haseki’ye bağli Tililon köyüne gittiler.
Şeyh Mahmud (k.s) Şeyh Alaaddin (k.s)’in taziyesini yapar.
– ” Keşke ben ondan üç sene önce vefat etseydim.” Der.
(burada ilk kerametini gosterir. Gerçekten Şeyh Mahmud (k.s) Şeyh Alaadin (k.s)’den üç sene sonra vefat eder) Bu Alimler tekrar Şeyh Alaaddin (k.s)’in yanında seyri sulükleri kaldıkları yerden Şeyh Mahmud’un (k.s) yanında amele başlarlar.
Şeyh Mahmud (k.s) onların herşeylerinin tamamlandıklarını görür. Aynı sene Şeyh Asım (k.s)’ın dışında, Onların hepsine hilafet verir.
Önce Şeyh Takiyeddin (k.s)’e hilafet verir.
Bunun üzerine biri sorar ;
– ” Kurban Şeyh Takiyeddin (k.s)’e Hazret (k.s)’in torunu olduğu içinmi önce ona halifelik verdin ? Yoksa onu kamil mi gördün?
Şeyh Mahmud (k.s) ;
– ” Vallahi onu çok kamil gördüğüm için verdim. Zaten Şeyh Alaaddin (k.s), bana şefkat gostermiş. Herşeylerini tamamlamıştı. Sadece beni bu hayırdan mahrum birakmamak için onu bana verdi.”
Şeyh Asım rivayet ediyor ;
– ” Şeyh Takiyeddin letaifleri o kadar çok zikir yapıyordu ki, uykusu hiç gelmiyordu. Çok büyük bir alim olarak yetişti.”
O kış mevsimini Tililon’da geçirdikten sonra Şeyh Mahmud (k.s) ;
– ” Git irşad et.”dedi.

Norşin bölgesi susamış uzun zamandır onu bekliyorlardı. Döner dönmez irşada başladı. İlk tevecühünü Xask köyünde yaptı. (Norşine yakın bir köy) Sonra köy köy dolaştı. Tarikat verdi, teveccüh yaptı. Bütün kış köylerde irşat yapıyordu. Bu bölgeler de tarikat almayan çok az kişi kaldı. Aynı zaman da talebelere de ders veriyordu. Norşin medresesinde, Onun derslerinin bereketli olduğu çok meşhurdu. Herkes onun yanın da okumak ve onun talebesi olmak istiyordu. Talebeler ;
– ” Bir ders bile bizim için çok onemli ” Derlerdi.

O donemde yetişen büyük ulemalar onun talebesiydi. (Molla Sadreddin Yüksel gibi zatlar.) Onun Özelliklerini gören herkes onu çok severdi. Birde onun mutevaziliği meşhurdu. Şeyh Abdulğani El-Haznevi’nin de (k.s) kayınpederidir. Şeyh Takiyeddin (k.s)’in vefat tarihi ; 6 Haziran 1967

ŞEYH TAKİYEDDİN (K.S)’E DAİR MENKIBELER
Şeyh Takyedin (k.s) küçükken, Hazret (k.s)’in odasında uyurdu. Kendileri Hazret (k.s)’den şöyle bahis ederlerdi.
– ” Birgün. Ben daha küçüktüm. Hazret (k.s) ;
fecir vaktinden önce teheccüt namazı kıldıktan sonra. Yüce Allah (c.c)’a haykırışla yalvardı. Fakat nasıl yalvarıyor. O sırada hanımı namazı bitirirken sonra, hanımının paçasını tutup, yüce Allah (c.c)’a şöyle yalvardı.
” Ey Allah (c.c)’ım bilirsin.”
Bir kişi bir kişiye karşı suç işlediği zaman. Hanımıyla o kişinin evine gider.
” Namusumla beraber sana geldım. Bunun hatırı için beni af et. ” Derdi.
O kişi de ne kadar suçlu olsa dahi. Hanımıyla kendini o kişiye teslim etmesi o kişinin af edilmesine sebep oluyordu. Ve hazret şoyle devam etti.
” Ey Allah (c.c)’ım ben namusumla kendimi sana attım. Beni af et.”
Şeyh Takiyeddin (k.s) diyor ;
” Ben on yaşindaydım. Hazret (k.s)’in bu haykirişi sonrası, birden şiddetli deprem gibi bir şey hissetım. Sanki arş yere inecek. Ben çok korktum, yatakların bulunduğu yere saklandım. Sessizlik olunca. Hazret (k.s)’in hanımı ;
” Oğlum nerde ? Onu korkuttun.”
Beni aramaya başladılar. O zaman ben yatakların bulunduğu yerden çiktım.”
” Ben Hazret (k.s)’in bu haykırışından göklerin titrediğini fark ettim. ”
Şeyh Takiyeddin (k.s) 1968 yılında vefat etmiştir. Kabri Norşinde markad’ta Seyda ailesi kabristanlığındadır.

ŞEYH TAKİYEDDİN (K.S)’İN HALİFELERİ
1- Şeyh Asım (k.s) – Şeyh Alaaddin (k.s)’in oğlu.
2- Şeyh Molla Muhammed Çılğori (k.s) – Balekan’lı.
3- Şeyh Molla Abdulbari Ğavaşi (k.s)
4- Şeyh Molla Tayfur Diyarbekri (k.s)

[toggle title=”Kaynaklar” load=”hide”] https://www.facebook.com/permalink.php?story_fbid=1596068340459609&id=815355828530868
[/toggle]

Seyyid Sıbgatullah Arvasi

Nasıl Gidilir ; Bitlis – Hizan’da Gayda köyünde.

“Buradaki ses manevi uluların sesidir, Nâ-ehle pınar, ehle nur ve feyz çeşmesidir. Kalp destini boş getir, doldurmak istiyorsan, Korkma bitmez, Nehri’nin, Arvas’ın deresidir.”

”Gavs-ı Hizani Seyyid Sıbgatullahi Arvasi (k.s.) hazretlerinin kabr-i şeriflerinin bakım ve onarım çalışmaları Ahsen Vakfı tarafından yürütülmektedir.Peygamberlerin nebilerin evliyaların türbelerinin bakım ve onarımını yapmak amacıyla kurulan ve bu yönde faaliyetlerini sürdüren Ahsen Vakfı ‘dan ve bu yolda zerre miktarı emeği olan herkesten Allah razı olsun ve Mevla Cemaliyle Şereflendirsin inşaallah”

Sıbgatullah Arvasi (v.1870) Van’ın Bahçesaray ilçesine bağlı, Arvas köyünde dünyaya gelir. Hizan ilçesinde yaşadığından dolayı Gavs-ı Hizani lakabıyla anılan Seyyid Sıbgatullah Arvasi’nin soyu Bağdat’tan gelmedir. Arvasi’nin nesebi Hz. Hüseyin’in (r.a) evlatlarındandır. İsmi, Sıbgatullah olup “Gavsu’l-Azam”, “Gavsu Hizani” veya “Gavs” lakaplarıyla meşhur olmuştur. “Arvasi” nisbesiyle de bilinir. Babası Lutfullah Efendi188, dedesi Seyyid Abdurrahman Kutub’dur. Kabri, Hizan’ın Gayda köyündedir.

Gavs-ı Hizani, küçük yaştan itibaren kelam, tefsir, hadis, fıkıh, gibi zahiri ilimleri tahsil eder. 1829 tarihine kadar İslami ilimler ile meşgul olur. Bu tarihte Van’da bulunan Şeyh Muhyiddin’den tarikat alır. Bir gün hocası ona, “Vefat etmiş velilerden istifade edecek, faydalanacak makama geldin.”, diye buyurur. Şeyhi vefat edinceye kadar hizmetinde bulunur. Daha sonra Cizreli Eş-Şeyh Halid’in yanına gider. Şeyh Halid’in vefatına kadar ona hizmet eder. Sonra halifesi olan Salih Sıbki’nin yanına gider. Ondan hilafet almaya hak kazanır. Ayrıca Bitlis’te Şeyh Musa ve Bitlisli Şeyh Abdulkadir’in de yanına gidip onlardan istifade eder.

1840 yılında es-Seyyid Taha-i Hakkari Horoslu Molla Murat’la Gavs’a “Kendi evine gel” diye haber gönderir. Bunun üzerine Gavs, Seyyid Taha’ya gidip onun hizmetine girer. 1851 yılında Şeyhi Taha Hazretleri vefat edince onun yerine geçen kardeşi Seyyid Salih’in sohbetine devam eder. Seyyid Sıbgatullah, birçok meşayihten tarikat almıştır. Seyyid Taha’nın huzurunda kemale eren Gavs, mürşidinin emriyle, Bitlis çevresinde irşad görevini yürütmek için, Hizan’ın Gayda köyüne gidip yerleşir.

Yerine halife olarak oğlu Seyyid Behaeddin’i bırakır. İki küçük oğlunu; Seyyid Nur Muhammed ve Seyyid Burhan’ı terbiyeleri için Molla Abdurrahman-ı Meczub’a emanet eder. Vefatında tebessüm eder bir vaziyette Kelime-i şehadet getirerek ruhunu teslim eder. O anda odanın içine bir güzel koku yayılır. Bu kokuyu odanın dışında duran diğer talebeleri de duyarlar. Bu koku defin esnasına kadar devam eder. Oğlu Celaleddin Efendi, cenazesini yıkar. Yıkama esnasında yakın hizmetçisi Ali Efendi ve Abdurrahman Tagi ona yardım ederler. Techiz ve kefenlenmesi yapıldıktan sonra talebeleri ve sevenleri tarafından cenaze namazı kılınır ve Gayda’da defnedilir. Ahsen Vakfı tarafından 2013’te Gavs-ı Hizani Seyyid Sıbgatullahi Arvasi (k.s.) Hazretlerinin kabrinin bakım ve onarımı gerçekleştirilir. Türbesinin bulunduğu Gayda köyüne yılda yaklaşık 50 bin kişi ziyaret eder.

Sıbgatullah Arvasi’nin dokuz kardeşi vardır. Bunlar, Mevlana Resul, Mevlana Abdulgani, Mevlana Cemaluddin, Mevlana Abdulmelik, Mevlana Abdulkahhar, Mevlana Abdulgaffar, Mevlana Muhammed, Mevlana Abid, Mevlana Nurullah olup hepsi de alim ve zahid kimselerdi.

Sıbgatullah Arvasi’nin sekiz evladı vardı. Bunlar Şeyh Celaluddin (Kardeşi Şeyh Bahauddin’den sonra babasının yerine o geçmiş ve bu hizmeti yürütmüştür. 1877 yılında vefat etmiştir), Şeyh Bahauddin (Şeyh Celaluddin’in küçüğüdür. Babasının halifesi olup, babasından sonra yerine geçer. İki ay görev yaptıktan sonra vefat eder. Sultan Veled, Seyit Bahri, Burhaneddin, Şeyh Hamza, Seyyid Nur Muhammed (Şeyh Celaluddin’den sonra tarikat hizmetinde bulunmuş ve birçok müridi olmuştur.), Şeyh Hasan (Halk arasında deli olarak bilinirdi).

Sıbgatullah Arvasi’nin halifeleri şu zatlardır. Abdurrahman Taği, Oğlu Seyyid Bahauddin, Şeyh Halid Sirvani (Zamanın Safisi, vaktinin Sibeveyh’i olarak meşhur olmuştur.), Şeyh Abdurrahman Behtani, Sofi Mustafa Kulati (Birgün Gavs, kendisine, “Sus!” der. Bundan sonra, ölünceye kadar, ona cevap vermekten başka bir şey konuşmaz.), Ali Can Kulpiki.

[toggle title=”Kaynaklar” load=”hide”] Abdulhalim Durma , Bitlis Evliyaları
[/toggle]

Pir Muhammed Küfrevi (k.s.)

Bitlis Merkez’de Kızıl Mescit camii karşısındaki türbesinde..

”Kaf. Be. Sin. Ayn. He ”
”Kıtmirü babuke Sultan Abdülhamid Han ”
II. Abdulhamit Han , Küfrevi hazretlerinin müridi , halifesi ve aşıkı idi ..
Küfrevi hazretlerinin vefatından sonra Türbesi yapılırken ;Üstad Bediüzzaman, ‘Muhammed Küfrevî benim üstadımdır, onun türbesine ben de taş taşıyacağım” diyerek, arkasına konan bir taşı türbeye kadar götürmüştür.

Bitlis Velilerinden. Siirt’in bugünkü adı Şirvan olan Küfre köyünde 1775’te dünyaya geldi. Babası Medine’den hicret eden Şeyh Yusuf İzzeddin El Bağdadi dir. Annesi ise Seyyide Halide Hanımdır. Muhammed Küfrevi 6 yaşında hafızlığını tamamlamış ilk icazeti kendisinden alarak babasının yanında başladığı ilim tahsilini, Celali Medresesi dâhil olmak üzere birçok medresede sürdürmüş, tamamlamış ve ilim öğretmekle meşgul olmuştur.

Küfrevi Hazretleri, Allah Teâla’nın cemalini ve Resulullah’ın (sas) nurunu görmek için geceleri, “Allah’ım, eğer senin kullarının iaşesi için olmasaydı, gündüzün de hep gece olmasını isterdim. Allah’ım, ne zaman firaktan visale, hayalden hakikate kavuşacağım? Zat-ı Zülcelal’inin cemalini ne zaman göstereceksin? Allah’ım, eğer bana izin verseydin, ben de Hz. Yusuf (as) gibi sana yalvaracak ve ‘Rabbim beni Müslüman olarak öldür ve salihlere kavuştur’ diyecektim.” diye münacatta bulunur.

Kırk yaşlarındayken yine, Rabbine kavuşma arzusuyla yandığı bir gece, âlem-i manada kendisini bir dağın tepesinde bulur. Dağın eteklerinden bir meşayih cemaati, Küfrevi Hazretleri’ni işaret ederek, “Allah, Allah!” sadaları ve zikirlerle ona doğru ilerlemektedir. Başlarındaki şeyh efendi yaklaşır ve şöyle buyurur: “Ölüm filan isteme. Daha senin yapacağın vazifeler var. Gel bizimle, beraber gidelim. Bize teslim edilmiş bir emanetin var. O emaneti sana teslim edelim. Daha sen çok yaşayacaksın!”

Küfrevi Hazretleri, aradan bir zaman geçtikten sonra ikinci bir rüya görür. Büyük bir nehrin kenarında abdest almış, dua okumaktayken büyük bir cemaat sabah namazı kılmak üzere saf tutmuştur. Yine aynı şeyh efendi kendisini çağırır ve ona şöyle seslenir: “Gel, seni bekliyoruz. Cemaatimize iştirak et. Bizde olan mukaddes emanetini al, git!” Hazret, şeyh efendinin yanına gitmek ister ama nehri nasıl geçeceğini düşünürken uykusundan uyanıverir.

Küfrevi Hazretleri, düğümün çözüldüğü üçüncü rüyasında kendisini bir deniz kenarında görür. Etrafını beraber tesbihe daldığı beyaz kuşlar sarmıştır. O beyaz kuşlar, beyaz entarili insanlara dönüşedursun, bu halka da merkezinde şeyh efendiyle zikreder. Şeyh’in işaretiyle, Küfrevi Hazretleri de zikre iştirak eder ve zikir tamam olunca şeyh efendi şunları söyler: “Üç seferdir seni çağırıyoruz, gelmedin. O emaneti, sana vermek zorundayız. Bu cemaat hep senin için toplandı. O emanet, Resul-i Azam’dan (sas) Şah-ı Nakşibendi’ye emanet edilmiş. O zattan, o emanet, bana tevdi edildi. Sana vermek üzere bana emredildi. Ben de seni bekliyorum. Eğer bu seferde gelmezsen ben sana gelmeye mecburum!” Bunun üzerine Küfrevi Hazretleri, bu mübarek zata sorarak onun, Nehri Köyü’nden Mevlana Halid-i Bağdadi Hazretleri’nin halifesi es-Seyyid Taha Hazretleri olduğunu öğrenir. Üç kere musahafa ederler, kucaklaşırlar.

Küfrevi Hazretleri, ertesi sabah vakit kaybetmeden yola koyulur, Nehri’nin yanındaki derenin ortasında kendisini bekleyen şeyh efendi ve cemaatle buluşur. Dergaha girer, çok kısa bir sürede halife olur. Çünkü şeyhinin de buyurduğu gibi o, “gelirken elindeki lambasını kurmuş, gazı doldurup şişesini temizlemiş, yanında da kibritini hazır bulundurmuştur.” Geriye lambayı uyandırmak kalmıştır. Seyyid Taha Hazretleri, emr-i manevi ile Küfrevi Hazretleri’ni Bitlis’te irşada memur eyler.

Küfrevi Hazretleri, 1898’de sırlanan 123 yıllık uzun bir ömürde, binlerce müridine hizmet etmiş, üç yüzden fazla halife yetiştirmiştir. Sultan II. Abdulhamit Han; Pir hazretlerinin müridi, halifesi ve aşıkı idi. Sultan Fatih’le Akşemseddin gibi aralarında bir şeyhlik- müridlik bağı vardı ve her zaman onunla emriyle hareket ederdi. Binanın ön tarafında, yapılış bakımdan çok özel gümüşle çerçevelenmiş antika bir fayansın üzerine huruf-u mukataa ile her harf bir isme işaret etmek suretiyle “Kaf. Be. Sin. Ayn. He” (Kıtmirü babuke Sultan Abdülhamid Han) diye yazdırılmıştır. Bab’us sırda kapının üst kısmında oyulup monte edilmiştir.İkinci bir harika, türbenin ilk giriş kapısı çürümeyen bir ağaçtan yani abanoz ağacından yapılmış, üzeri altın ve gümüşle kapanmış ve süslenmiş idi. Bu türbeye giden masraflar padişah tarafından şahsi parasıyla yapılmıştır. Rivayetlere göre türbenin inşasında 12 bin altın ve bazı rivayetlere göre 18 bin altın sarf edilmiştir.Türbenin yapımında Hz. Bediüzzaman da teberrüken çalışmıştır. Merhum Cesim Küfrevî, bu konuda şunları söylemektedir: “Dedem yüz yirmi üç yaşlarında vefat etmiş. Sultan Abdülhamid Han Bitlis’te dedeme türbe yaptırmak için İtalyan mimarlar getirtmiş. Türbenin yapılışı sırasında Üstad Bediüzzaman, ‘Muhammed Küfrevî benim üstadımdır, onun türbesine ben de taş taşıyacağım’ diyerek, arkasına konan bir taşı türbeye kadar götürmüş.