Şeyh Seyyid Muhammed Nurani Erol (k.s.)

Siirt – Baykan – Zokamir Köyü (Eğridere köyü)

Şeyh Seyyid Muhammed Nurani  hazretlerinin Silsile-i Şerifi

Muhammed Nurani Erol, babası Abdulhakim Bilvanisi’nin görev yaptığı Siyanis (Gümüşkaş) köyünde doğmuştur. Tahsiline babasının yanında başlamış ancak babasının Şeyh Ahmed Haznevi’nin yanına gittiği dönemlerde onun talebesi Molla Osman’ın yanında devam etmiştir. Tasavvufi eğitimine de babasının halifesi Şeyh Ali Arınci’nin yanında başlamıştır.

1981 yılında hilafet aldıktan sonra Van’ın Çaldıran ilçesinin Soğuksu köyünde görev yapmaya başlamış, 1984 yılında şeyhinin vefatından sonra Veysel Karani beldesine yakın Zokamir köyüne taşınarak tedris ve irşad hizmetlerini burada yürütmeye başlamıştır. Bu dönemde yaz aylarında
Soğuksu ve çevresindeki köylerde irşad faaliyetleri yürütmüştür. 1984 yılından sonra bölgede yaşanan sosyal olaylardan rahatsız olması ve çevresinde bulunan bazılarının, yaşanan olaylarla ilgili nasihatlerini dinlememesi üzerine Zokamir’den ayrılmaya karar vermiştir.

Şeyhi Ali Arınci’nin oğlu Hikmet Efendi; Zokamir köyüne giderek köyden ayrılmamasını yahut Arınc (Tılfakir) köyüne gelerek kendileriyle beraber kalmasını rica etmişse de Muhammed Nurani Erol Efendi, kararında ısrar etmiştir. Bu dönemde İzmit’teki muridlerinin daveti üzerine 1992 yılında bu ile bağlı Doğantepe köyünde bir külliye inşa ederek irşad hizmetlerini yürütmeye başlamıştır. Şartların musait olduğu dönemlerde Zokamir köyüne sık sık ziyaretlerde bulunmuş ve nihayet olayların azalması üzerine tekrar bu köye dönmüştür.

Muhammed Nurani Erol Efendi, 2002 yılında bu köyde vefat etmiştir. Kabri bu koydedir. Şeyh Ali Arınci’nin oğulları Hikmet ve Fadli, babalarının tek halifesi Muhammed Nurani Erol’dan tasavvufi hilafet almışlardır. Günümüzde Zokamir köyünde Muhammed Nurani Erol’un oğlu Hikmetullah irşad hizmetlerini yurutmektedir.

Şeyh Ali Arınci ve Arınç/Tılfakir Dergahı , İbrahim Baz , Şırnak Ünicersitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi , 2016/2 yıl 7 Cilt :VII
[/toggle]

Şeyh Ali Arınci (k.s.)

Siirt – Baykan – Arınç Köyü (Çamtaşı köyü)

Şeyh Ali Arınci hazretlerinin Silsile-i Şerifi

Siirt bölgesinde son dönemde yaşamış önemli alim ve ariflerinden biri olan Şeyh Ali Arınci, 1916 yılında Siirt’in Baykan ilçesinin Arınç köyünde doğmuştur. Babasının adı Molla Ömer, annesinin adı Halime Hatun’dur. Babası Molla Ömer Efendi, Norşin Dergahı şeyhlerinden Muhammed Ziyauddin’in (o. 1924) dervişlerindendi.

Şeyh Ali Arınci, tahsil hayatına Kur’an dersiyle birlikte babasının yanında başlamıştır. Bir süre sonra yine Arınc köyünden Şeyh Ahmed Haznevi’nin halifelerinden Molla Muhammed Reşid’in (ö. 1977) yanında medrese tahsilini sürdürmüştür. Bunun haricinde Molla Şefik, Molla İbrahim ve Şeyh Muhammed Arbovi gibi alimlerden de ders almıştır. Ozellikle Şeyh Muhammed Arbovi’nin yanında uzun süre okumuştur. Bu tahsil hayatından sonra ilk olarak bir süre Arınç köyüne 3 km. mesafede bulunan Millo (Günbuldu) köyüne geçerek fahri imamlık yapmış ve orada köyün çocuklarına medrese usulüne göre ders vermiştir. Millo köyünde yaklaşık 3 yıl gorev yaptıktan sonra Bitlis’e bağlı Kermate (Alanici) köyünde imamlık yapmaya başlamıştır.

Şeyh Ali Arınci, Kermate köyünde görev yaptığı yıllarda Şeyh Abdulhakim Bilvanisi ile tanışmış ve onun yanında medrese derslerini tamamlamıştır. Bu yıllarda Abdulhakim Bilvanisi, Şeyhi Ahmed Haznevi’yi ziyaret etmek icin Kamışlı yakınlarında bulunan Hazne’ye giderken Ali Arınci’ye beraber gitmeyi ve ona intisab etmesini teklif etmiştir. Ali Arınci, bu ziyaret icin imkanı olmadığını belirtmiş ve “Selamlarımızı iletin eğer beni müridliğe kabul ederse ben zaten kabul ediyorum” demiştir. Böyle bir uygulamanın olmadığını söyleyen Abdulhakim Bilvanisi, Hazne’ye gitmiş ve ziyaretini yapmıştır. Rivayete göre döneceği zaman Şeyh Ahmed Haznevi, Abdulhakim Bilvanisi’ye “Molla Ali sana bir şey söylemedi mi?” diye sorduğunda, o da aralarında geçen konuşmayı anlatmıştır. Bunun uzerine Şeyh Ahmed Haznevi, “Ben onu müridliğe kabul ettim” demiştir. Abdulhakim Bilvanisi, döndükten sonra bu olayı Ali Arınci’ye anlatmıştır.

1950 yılında Şeyh Ahmed Haznevi’nin vefatı uzerine aynı yıl 33 veya 34 yaşında iken Abdulhakim Bilvanisi’ye intisap etmiştir. Bu sürede zaman zaman Bilvanis köyüne gitmiş ve orada belli süre kalmıştır. Sekiz yıl süren seyr u suluktan sonra 1958 yılında Abduhakim Bilvanisi kendisine hilafet vermiştir. Abdulhakim Bilvanisi, halifesi Ali Arınci’yi önce Van bölgesinde irşad faaliyetleri yürütmekle görevlendirmiştir. O da ozellikle bahar mevsiminden sonra Van’ın ilçelerinde ve köylerinde yanında bulunan muridleriyle birlikte aylarca dolaşarak kendisine verilen görevi yerine getirmiştir.

Şeyh Ali Arınci, 1954 yılında şeyhi Abdulhakim Bilvanisi’nin ve bazı muridlerinin de bulunduğu kalabalık bir grup ile İskenderun’dan Cidde’ye deniz yoluyla giderek Hac vazifesini ifa etmiştir. Şeyhinin vefatına kadar yalnız onun verdiği vazifeleri yaptırmıştır. 25 Mayıs 1972 tarihinde şeyhinin vefatından sonra, 1974 yılında Millo yakınlarındaki Tılfakir mevkiindeki araziyi satın alarak buraya kerpiçten bir mescid, medrese ve dergah yaptırmıştır. Ardından doğu istikametinde ailesinin kalacağı bir ev ile dergaha gelenlerin kalacağı misafirhaneler eklemiştir. Şeyh Ali Arınci vefatına kadar on yıl bu dergahta irşad faaliyetlerini sürdürmüştür. Günümüzde medrese ve dergah daha da genişlemiş durumdadır. Dergah gunumuzde faal durumdadır ve her gün ikindi namazından sonra toplu olarak hatme-i hacegan yapılmaktadır. Büyük şehirlerde ise genellikle hafta içi iki gun yatsı namazından sonra, cumartesi gunleri ise ikindi namazından sonra hatme-i hacegan yapılmaktadır.

Şeyh Ali Arınci, medreseden mezun ederek cok sayıda talebeye icazet vermiştir. Çok sayıda muridi olmasına ve seyr u suluklarını tamamlamalarına rağmen yalnız bir kişiye hilafet vermiştir. O da kendi şeyhi Abdulhakim Bilvanisi’nin büyük oğlu Muhammed Nurani Erol’dur. .

Şeyh Ali Arınci, 24 Temmuz 1984 tarihinde, 68 yaşında Diyarbakır’da tedavi gördükten sonra Siirt’e dönüşünde yolda vefat etmiştir. Kabri şerifi Arınç köyünde, Tılfakir denilen mevkidedir. Talebesi M. Akif İnan, şeyhinin vefatı üzerine 1984 yılında yazdığı Arzıhal isimli bir şiirde kendi halini şöyle dile getirir ;
Sen öte bahçede açalı gülüm
Bütün bülbülleri yandı içimin

Dağıldı eczası sesin ahengin
Güzelin lezzetin rengin biçimin

Öpüp kokladığım ellerin gülüm
Hayat ırmağıydı fidanlarıma

Açardı yolumu anahtar sesin
Gözlerin guneşti zamanlarıma

Bir yetim çocuktur günlerim gülüm
Seslerim kırıktır yatağım zindan

Ne olursun tez elden beni de çağır
Al götür yanına sevdiğim aman

[toggle title=”Kaynaklar” load=”hide”] Şeyh Ali Arınci ve Arınç/Tılfakir Dergahı , İbrahim Baz , Şırnak Ünicersitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi , 2016/2 yıl 7 Cilt :VII
[/toggle]

Veysel Karani (k.s.) – Siirt

Veysel Karani

Veysel Karani hazretleri’nin kabri şerifi Siirt – Baykan’da Ziyaret köyünde.

Şüphesiz tabiinin en hayırlısı Üveys’dir.

Asıl adı Üveys bin Amir-i Karani olan Veysel Karani’nin doğum yeri, Yemen’in Karen Köyü’dür. 555–560 yılları arasında burada doğduğu tahmin edilir.

Üveys el-Karani, Yemen’deki Murad kabilesinin Karan aşiretine mensuptur. Veysel Karani’nin Yemen’de iken nasıl müslüman olduğu, Kufe’deki hayatı, vefatı ve şahsiyetine dair yeterli bilgi yoktur. Rivayetlere göre Veysel Karani Yemen’de deve çobanlığı yaparak, hurma çekirdekleri toplayıp satarak geçimini sağlayan bir zahiddir. Muhtemelen İslam’ı anlatmak üzere Yemen’e giden müslümanlar vasıtasıyla İslamiyet’i kabul etmiştir. Medine’ye gidip Hazreti Peygamber’i ziyaret etme arzusuna rağmen yaşlı annesini bırakamamış, 40 yaşının üzerindeyken Hazreti Peygamberi görmek için Medine’ye gitmek üzere annesinden izin alır. Uzun bir yolculuktan sonra Medine’ye gelir, ancak peygamberimiz Tebük Seferi’nde olduğu için, O’nu bulamaz. Hazreti Aişe O’na kapıyı açar ve selamını peygamberimize iletir. Peygamberimiz eve döndüğünde evine ulu bir insanın geldiğini anlar ve Hazreti Aişe’ye kimin geldiğini ve onu görüp görmediğini sorar. Hazreti Aişe, onu gördüğünü söyleyince peygamberimiz, “O gözünü ben de ziyaret edeyim, görüşün ve gördüğün mübarek olsun.”, der. Sahabilere de Üveys’i gören gözü ziyaret etmelerini buyurur ve ardından, “Şüphesiz tabiinin en hayırlısı Üveys’dir.”, der. Peygamberimiz son hastalığında, Hazreti Ömer, Hazreti Ali ve Hazreti Aişe’ye, “Benden sonra, arkamdaki hırkamı Üveys’e verin.”, diye vasiyette bulunur. Hırka ona teslim edildikten sonra, halkın gözünde değeri artar. O da, annesinin vefatıyla Küfe’ye ve Basra’ya gider.

Bazı hadis kitaplarındaki rivayetlere göre Hazreti Ömer, halifeliği döneminde Yemen’den gelen bir grup insana aralarında Üveys el- Karani’nin bulunup bulunmadığını sormuş, bunun üzerine Üveys ortaya çıkıp kendini tanıtmış, Hazreti Ömer de Resul-i Ekrem’in kendisine ileride Üveys’in Medine’ye geleceğini haber verdiğini ve onu gördüğü takdirde dua istemesini tavsiye ettiğini söylemiş, Üveys de ona dua etmiştir. Bu sırada Hazreti Ömer, Üveys’in Kufe’ye gitmekte olduğunu öğrenince Kufe valisine onun hakkında bir mektup yazmayı teklif etmiş, ancak Üveys kalabalıktan uzak sade bir hayat yaşamayı tercih ettiğini belirtmiştir. Ertesi yıl Kufe’den hacca gelen bir kişiye Üveys’in durumunu soran Hazreti Ömer, onun yoksulluk içinde yaşadığını öğrenince, ona Üveys hakkında Hazreti Peygamber’den duyduklarını anlatmış, hacdan dönen Kufeli de Üveys’in yanına gidip ondan dua istemiştir. Bu olay üzerine halkın dua istemek için yanına gelip kendisine iltifat etmesinden endişe duyan Veysel Karani’nin o bölgeyi terk ettiği kaydedilir.

Hazreti Ali, onu Sıffın Savaşı’nda yanında yer alması için, Medine’ye davet eder. Veysel Karani de oraya gider. Savaş sırasında yaralanarak 657 şevvalin 18. günü şehit olur. Şehit olduktan sonra, üç ayrı kabile onun naaşını alarak kendi topraklarına götürmek isterler. Bu duruma, ilk etapta Hazreti Ali de bir çözüm bulamayınca onu korumaya alır. Ertesi gün Veysel Karani Hazretleri’nin mübarek naaşı üç kabilenin de tabutlarında görülür. Her biri razı olarak; biri Yemen’e, biri Şam’a, biri de Bitlis’e doğru yola çıkarırlar.

Veysel Karani hazretlerinin kabrinin bulunduğu yer tam olarak belli değildir. Yemen’in Zebid, İran’ın Kazvin ve Kirmanşah, Özbekistan’ın Hive, Suriye’nin Şam ve Rakka şehirleriyle Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde ona nisbet edilen makam-mezarlar vardır. Anadolu’daki en meşhur makamları Manisa, Mardin, Kurtalan, Bursa Gemlik yolundaki Atıcılar, Diyarbakır’ın Lice ilçesi ve Siirt’in Baykan ilçesi yakınındadır. Veysel’in Sıffin Savaşı’nda öldüğü yolundaki rivayetlerin genel kabul gördüğü, bu savaşın da Suriye’nin Rakka şehri yakınlarında vuku bulduğu dikkate alınırsa asıl kabrinin bu şehirde olması ihtimali güç kazanır.

Zahidane hayatı dolayısıyla Veysel Karani tasavvuf ehli tarafından örnek bir şahsiyet kabul edilmiş, Hazreti Peygamber’i zahiren görmemekle birlikte manen kendisinden feyiz aldığı ileri sürülmüştür. Bu sebeple sonraki asırlarda Resul-i Ekrem’i, Veysel Karani’yi veya herhangi bir şeyhi görmeden rüya gibi manevi bir yolla onlardan eğitim alan kişilere Üveysi denmiş, bu şekilde eğitim almaya Üveysilik adı verilmiştir. Ayrıca Resulullah’a nisbet edilen, “Rahmanın nefesini Yemen’den alıyorum” sözüyle Veysel Karani’nin kastedildiği söylenmiştir.

Veysel Karani
Veysel Karani

Veysel Karani hazretleri ve Hırka-ı şerif
Hazreti Peygamber’in ona bıraktığı rivayet edilen hırkanın sonraki nesillere intikal ederek günümüze ulaştığı kabul edilir. Bu hırka, İstanbul’un Fatih ilçesindeki Hırka-i Şerif Camii’nde ramazan aylarında ziyaret edilmektedir 58. Hırka-ı Şerif Camii, İstanbul, Fatih İlçesi’nde Atikali semti sınırları içinde, adını verdiği Hırka-i şerif Mahallesi’nde yer almakta olup 1851’de inşa edilmiştir. Burası, Hazreti Muhammed’in Veysel Karani’ye hediye ettiği hırkanın (Hırka-ı Şerif) muhafaza ve ziyaret edilmesi için padişah Sultan Abdülmecid tarafından yaptırılmıştır. Veysel Karani’nin vefatından sonra Üveysi sülalesi elinde kalan Hırka-ı Şerif XVII. Yüzyılın başlarında, ailenin o tarihteki reisi Şükrullah Üveysi tarafından I. Ahmed’in fermanı gereğince İstanbul’a getirilir. İstanbul’a yerleşen Üveysi ailesinin, Fatih semtindeki evinde ziyaret edilen hırkanın korunması için Sadrazam Çorlulu Ali Paşa’nın kagir bir hücre ile bitişiğinde bir çeşme ve imaret inşa ettirdiği, daha sonra Şeyh Osman Üveysi zamanında 1725’te ilk defa bir vakfın tesis edildiği bilinir. Yapının ziyaretler için yetersiz kalması üzerine I. Abdülhamid bugün “Küçük Hırka-i Şerif Dairesi” veya “Eski Hırka-i Şerif Odası” olarak adlandırılan ve caminin avlusunda kalan hücreyi 1780’de inşa ettirir. II. Mahmud tarafından 1812’de yenilenen hücre zamanla yetersiz kalınca Sultan Abdülmecit devrinde Hırka-ı Şerif Camii yaptırılır. Çevredeki binaların kamulaştırılarak yıktırılmasından sonra 1847’de başlayan inşaat, 1851’de tamamlanır. Camide Hırka-ı Şerif’in korunması ve ziyareti için birimler, hünkar mahfili ve hünkar kasrı bulunur. Ayrıca yapının çevresinde Üveysi ailesinin en yaşlı erkek bireyi (reisi) ile ailesi için bir meşruta, bu kişinin reşit olmaması halinde kendisine vekalet edecek olana mahsus vekil dairesi, hırka-i şerifi korumakla görevli bir bölük jandarma için kışla ve görevliler için çeşitli odalar da inşa edilmiştir.

Veysel Karani hazretleri ve Pakistan’daki Kırık iki dişi
Veysel Karani’nin Uhud Gazvesi’nde Resul-i Ekrem’in dişinin kırılması üzerine kendi dişini kırdığı şeklindeki rivayete istinaden, Pakistan’ın Lahor şehrindeki Badşahi Camii’nin avlusunda bulunan Teberrükat-ı Mukaddese Bölümü’nde ona izafe edilen kırık iki diş sergilenmektedir. Hayatına dair müstakil menakıbnameler ve şiirler kaleme alınan Veysel Karani’nin gerçek hayatı ile efsanevi kişiliği birbirine karışmıştır.

Siirt – Baykan’daki Veysel Karani camii ve Türbesi
Yakın zamanda yenilenmiş olan külliyenin ilk inşa tarihi kesin şekilde bilinmemektedir. X. Yüzyıl coğrafyacısı Muhammed b. Ahmed el-Makdisi ve Nasır-ı Hüsrev eserlerinde bugünkü Ziyaret beldesinde mevcut bir mescidden bahseder. Evliya Çelebi ise Veysel Karani Camii ve Türbesi’nden Mescid-i Üveys-i Karani diye söz eder ve ayrıntılı bilgi verir. Evliya Çelebi’nin, “Menzil-i Hazret-i Sultan Veys: Hazzo hakinde bir dere ve tepeli sengistan içre bir uyun-i sagire kenarında …” ifadesiyle tanıttığı cami ve türbe, Kanuni Sultan Süleyman’ın Irakeyn Seferi’ne (1534) katılan Matrakçı Nasuh’un minyatüründe gerçekçi bir şekilde tasvir edilir. Bu minyatürde sekizgen planlı ve üzeri içten kubbe, dıştan külahla örtülü türbe ile buna bitişik iki bölümlü kubbeli cami görülmektedir.

Türbeyi Osmanlı devrinde saray tarafından görevlendirilen türbedarlar idare eder. Son dönemde tayin edilen Seyyid Muhammed’in (ö. 1902) ardından Seyyid Abdülkerim Tekin bu göreve getirilir. Seyyid Abdülkerim, 1918’de vefat eden amcası Seyyid Ali’nin yerine kaymakamlık payesiyle Siirt’in son nakibüleşrafı olmuş, 1934’te Siirt’te vefat etmiş ve Zeyve Mezarlığı’na defnedilmiştir. Seyyid Abdülkerim zamanında türbenin sol tarafında bir mescidle bir medrese inşa edilmiştir. İsmet İnönü zamanında tekkenin kapatıldığı, önüne duvar örüldüğü, kimsenin içeriye girmesine izin verilmediği, daha sonra Demokrat Parti zamanında türbenin tekrar ziyarete açıldığı nakledilir. 1901 yılında “cas” denilen yerli harçla ve kısmen moloz taşlarla yapılan ve çatısı tonozlarla örtülen türbe, mimari tarzı itibariyle bir sanat değeri taşımadığı gibi devamlı rutubet alması sebebiyle tehlikeli bir durum arzettiğinden 1967’de Veysel Karani Tarihi Eserleri Koruma ve Eski Değerleriyle Güzelleştirme Derneği tarafından yıktırılır ve valilikçe hazırlatılan plana göre eski ölçüler içinde yeni bir türbe inşa edilir. Külliye, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün girişimleriyle 1974 yılından itibaren çok daha bakımlı bir görünüme kavuşur. 1982’de avlu düzenlemesinden sonra 1983’te kesimhane binaları, ardından otel ve konukevi binaları devreye sokulur. Cami ve türbe 1987, 1991 ve 1998’de onarımdan geçirilir, 1998-2001 yılları arasındaki restorasyonda türbenin içi ve çevresi düzenlenir.

Kare planlı olan caminin son cemaat yeri üç kubbelidir. Ana mekanı örten kubbe sekizgen kasnağa oturmaktadır. Son cemaat yerindeki sütunlar kısa olup kubbeler yuvarlak ve geniş aralıklı kemerler üzerine dayanmaktadır. Sade bir iç mekana sahip olan caminin kalem işleri ve hat uygulamaları bozuktur. Kubbeye geçiş iç mekandaki tromplarla sağlanmıştır. Harimin içi, alttan harimi çevreleyen yuvarlak nişli pencerelerin üst hizasına kadar çinilerle kaplıdır. Mihrabı, sade ve düzgün kesme taştan, minberi ve vaaz kürsüsü ahşap olan caminin kadınlar mahfili yine ahşaptır ve harimin kuzeyinde yer alan giriş kapısının üstündedir. Caminin kuzeybatısında bulunan minare de ana yapıya bitişik olarak düzgün kesme taştan yapılmıştır. Kaidesi de düzgün kesme taştan olan minarede kaideden gövdeye pahlanarak bir geçiş sağlanmıştır. Kaidede yatay dikdörtgen mermer bir levha içinde 1956 tarihli, oldukça bozuk bir hatla Hazreti Muhammed’in Veysel Karani hakkında söylediği hadisler yazılmıştır. Bu çerçevenin altında, 1956 tarihli bir başka levhada ise iki satır halinde bir ayet yazılıdır (el-İsra 17/37)61. Caminin kuzeyindeki şadırvan yuvarlak sekiz kemerli ve tek kubbelidir. Türbe yakınında Vakıflar Bölge Müdürlüğü’nün iki katlı irtibat bürosu ve arkasında gasilhane ile müştemilat binası bulunmaktadır.

Türbe cami, şadırvan ve diğer müştemilat binalarıyla aynı avlu içinde yer almaktadır ve kareye yakın dikdörtgen planlı olup kubbe ile örtülüdür. Türbenin kuzey cephesinde iki kapı vardır. Bitkisel süslerle bezenmiş Veysel Karani’nin ahşap sandukasının etrafı ahşap bir korkulukla çevrilidir. Sanduka köşelerde sepet örgülü birer, yanlarda çiçek motifli ikişer sütuna oturan yuvarlak ve dilimli sivri kemerli bir bölüm içinde yer almaktadır. Türbede pencere açıklıklarının üst hizalarına kadar duvarlar çini karolarla kaplanmıştır. Üst kısımlarda ve kubbede bitkisel süslemeli kalem işleri ve hat uygulamaları bulunmaktadır. Türbenin giriş kapısının hemen yanındaki mezarda türbedarlardan ve Siirt nakibüleşrafından Seyyid Muhammed Efendi yatmaktadır. Veysel Karani Türbesi’nin yanı başındaki ağaçlıklı alan mezarlık olarak düzenlenmiştir. Her yıl 16- 17 Mayıs Veysel Karani’yi anma günleri olarak kutlanmakta, türbe bahar aylarında ve özellikle mayıs ayında yurdun dört bir yanından gelen ziyaretçilerin akınına uğramaktadır.

[toggle title=“Kaynaklar load=”hide”] Kaynak
Abdulhalim Durma , Siirt Evliyaları ,
http://www.erolsasmaz.com
http://www.mustafagurelli.com
Not ; Fotoğrafları kullanmamıza izin veren Erol Şaşmaz ve Mustafa Gürelli ‘den Allah razı olsun
[/toggle]