Yunus Emre – Aksaray

Ağrı – Reşadiye köyü – ziyaret tepesinde Sarıkaraman Kasabası Reşadiye köyünde bulunan ve halk tarafından Ziyaret Tepesi olarak adlandırılan tepe ismini Yunus Emre’ye atfedilen bir türbenin bulunması sebebiyle almıştır. Türbe (anıt mezar) yörede ziyaret tepesi olarak adlandırılan 1267m. yükseklikteki kayanın doğu ucunda yer almaktadır. Burada …

Şammaz Baba Türbesi

Aksaray – merkeze bağlı Gökçe köyünde Aksaray iline bağlı Gökçe (Mamasun) köyündeki Şammaz Baba makamı bulunmaktadır. Hıristiyanlar türbede yatanın III. Yüzyılda Kapadokya’da yaşamış olan Aziz Mamas (Aya Mama) olduğunu söylemektedir. Ortodoks Hristiyanları için kutsal kabul edilen azizin Hasan Dağı eteklerinde yaşadığı belirtilmektedir. Müslümanlar ise Şammas …

Taptuk Emre – Aksaray

Aksaray – merkez’e 20 km uzaklıktaki Taptuk köyünde Tapduk Emre Türbesi, Aksaray ilinin kuzeyinde 20 km. mesafede, Tapduk köyü sınırları içerisindedir. Köy Ekecik dağının eteğinde kurulmuştur. Tapduk Emre’ye ait olduğu söylenen, dağ eteğinin üst kısmında yer alan ve son yıllarda yeniden çevre düzenlemesi yapılan türbe …

Külhani Ali Baba

Aksaray – merkez – Sebil Mahllesinde Sebil Mahallesindeki Külhani Ali Baba Türbesi, üç pencereli sağır kubbeli olup kapısı kıbleye açılmaktadır. Türbenin kitabesi yoktur. Ali Baba’nın burada Külhancı olduğu nakledilir. Bu türbeyi, Sultan II. Abdülhamid’in serkurenası Aksaray’ın Orta Köyü’nden Hacı Ali Paşa yaptırmıştır. Burada eskiden bir …

Çekiçlerli Ahmet Lütfi Efendi

  Aksaray – merkez’de Bedir Muhtar Kabristanlığında Caminin arkasındaki tepe üstündedir. Ahmedi Lütfi Hazretleri Aksaray-Nevşehir Karayolunun kenarında bulunan bir ucu Ağzıkarahan köyünün karşısından başlayarak Yunus Emre Hazretlerin Kızıl ırmağa yakın ziyaret tepesinde,diğer ucu ise Nevşehir ilinin Acıgöl ilçesinden başlayarak Bayır altını ve Şerefli Koçhisar’ı takip …

Terlemez Baba

Aksaray – merkez’de şifahane mahallesinde Terlemez Baba türbesi Şifahane Mahallesindedir. Osmanlı dönemine ait olan yapı dikdörtgen planlı olup moloz taştan yapılmıştır. Üst örtüsü ve kubbesi sonradan beton harçla sıvanmıştır. İki pencereden ışık alır. Pencereler dikdörtgendir. Şeyh Hamid-i Veli Mahallesi Bostancı Sokağının sonunda bulunan Terlemez Baba …

Yusuf Hakiki Baba

Aksaray – Melendiz Çayı yakınında 3302 sokakta

Hakîkî Yûsuf’un ne zaman ve nerede doğduğu hakkında elde kesin bir bilgi yoktur. Ölüm tarihi 1487 olmalıdır. Tasavvuf yolunda ilk ve temel bilgileri kuvvetli bir ihtimalle babası Şeyh Hâmid-i Velî’den alan Hakîkî Yûsuf’un nerelerde ilim tahsil ettiği konusunda rivayetler şöyledir: Evliya Çelebi’ye göre El-Hac Bayram Velî’nin talebesi olup Ankara’da ledün ilmini tamamlamış ve Aksaray’da Bayramiye Tarikatinin öncüsü olmuştur. Babasıyla beraber bir müddet Bursa’da bulunmuş, ancak Bursa’da babasının karşılaştığı o meşhur olaydan sonra veya biraz önce Aksaray’a dönmüştür.

Çeşitli kaynaklarda Baba Yûsuf, Yûsuf Hakîkî Baba, Baba Yûsuf Hakikî, Şeyh Yûsuf, halk arasında ise Hakîkî Baba ve Gül Baba olarak bilinen Hakîkî Yûsuf, Dîvân’ında (Hakîkî Dîvânı) ailesinden bahseder.

Anlatılan meşhur bir kıssaya göre, Hakîkî Yûsuf, babası Şeyh Hâmid-i Velî hazretlerinin halifesi olmak ister. Ancak onun bu teklifi babasınca uygun görülmez. Emanetin ehline verilmesi gerektiğini söyleyerek halifeliği Hacı Bayram-ı Velî (1352-1430) Hazretlerine bırakır. Babasından uzun bir nasihat dinleyen Hakîkî Yûsuf, ikna olarak Hacı Bayram-ı Velî hazretlerinin müridi olur.

Hakîkî Yûsuf, Fatih Sultan Mehmet zamanında, Mâlik Mahmud Gazi hankâhının başındaydı. Aksaray’ın Osmanlılar’a geçtiği tarihlerde de (1476) yine bu hankâhın şeyhiydi. II. Bayezid adına 1500-1501 yıllarında Aksaray vakıflarını tespit eden defterde, Hâmidü’d-dîn-zâde Baba Yûsuf’un evlat vakfı yer alır. Bu vakfiyede Evhadü’d-dîn ve Şeyh Safiyü’d-dîn adlarında iki oğlu olduğu ve evlatlarına vakfettiği yerler tafsilatlı bir şekilde yazılmıştır. Sultan II. Murat adına yazılan 1584 tarihli defterde de Şeyh Hâmid-i Velî Mahallesi nüfusu yazılırken buradaki nüfusa 15 mükellef erkeğin Şeyh Hâmid-i Velî’nin torunları olduğu babalarının adlarıyla gösterilmiştir. Hayatının geri kalan kısmını Aksaray’da şeyhlik yaparak geçiren Hakîkî Yûsuf’un türbesi Aksaray’da Şeyh Hamid Mahallesi’ndedir. Aynı mahallede Şeyh Hamid Camii ve hankâh bulunmaktadır. Söz konusu hankâh, Şeyh Hâmid-i Velî ve Hakîkî Yûsuf’un şeyhlik yaptıkları tekkedir. Yûsuf-ı Hakîkî’nin, yedi eseri bulunmaktadır80. Bunlar Hakîkî-nâme adıyla anılan divanı, Mahabbet-nâme isimli tasavvuf ve ahlâka dair olan mesnevisi, Tasavvuf Risâlesi isimli tasavvufa dair mensur eseri, babasının Hadîs-i Erbaîn’ine yazdığı bir şerh, tercüme bir eser olan Metâli‘u’l-İman, ayrıca et-Tesnîm ve er-Rahîk el-Mahtum isimli eserlerdir. Son ikisi Kahire’de Hidiviye Kütüphanesi’nde bulunmaktadır.

Yusuf Hakiki Baba türbesi ve mescidi, şehrin kuzeydoğusunda Şeyh Hamid Mahallesindedir. Türbe ve mescide ulaşım Eğri Minarenin bulunduğu yol üzerinden sağlanmaktadır. Mescid ve türbe taşla çevrilmiş bir avlu içerisinde yer almaktadır. Büyük avluya giriş kapısı taştan yapılmış olup sağında ve solunda ve iç kısımlarında dört adet mihrapcık bulunmaktadır. Avlu içindeki su kanalı bir küçük kemer köprü kurularak geçirilmiştir.

Mescid kısmına girişte sağ kısımda kütüphane, abdesthane kısımları konulmuştur. Plan itibariyle komplex L şeklinde yapılmıştır. Sol tarafta yer alan mescid kapısı demirden yapılmıştır. Mescid kısmı yeniden inşa edilmiştir. Kubbeli taş yapının içi günümüzde sıva ile sıvanmış, üst kısımları boyanmış, alt kısımlar lambiri tahta ile kaplanmıştır. Sağ kısımda hutbe okunması amacıyla ağaçtan minber vardır. Güney kısmında sonradan yapılmış olan tahta mihrap yer almaktadır. Mihrabın her iki tarafında mescidin aydınlanması amacıyla kalın duvar içinde dıştan iki adet pencere yapılmıştır. Yapı 1990 yılında yeniden tamir görmüştür.

Kaynaklar ; Aksaray Evliyaları , Abdulhalim Durma

[toggle title=“Kaynaklar load=”hide”] Kaynak
Fotoğraflar için Şehit Mehmet Cambaz Bey’e teşekkür ederiz. Mevla Habibine komşu eylesin.
[/toggle]

Somuncu Baba – Aksaray

Aksaray – Ervah Kabristanındaki türbesinde

Asıl adının Abdullah olduğu anlaşılan Şeyh Hamîdüddin kaynakların pek çoğunda Kayserili diye gösterilir. Atalarının Türkistan’dan geldiği rivayet edilen Hamîdüddin Aksarâyî, ilk tasavvufî eğitimini babası Şeyh Şemseddin Mûsâ’nın yanında aldıktan sonra Dımaşk’a giderek zâhirî ilimleri öğrenir. Onun Dımaşk’ta Bâyezîdiyye Hankahı’nda uzun yıllar bir şeyhe hizmet ettiği, Bâyezîd-i Bistâmî’nin ruhaniyetiyle terbiye edildiği ve Üveysî olduğu kaydedilir. Diğer taraftan, asıl şeyhinin Safeviyye tarikatının pîri Safiyyüddin Erdebîlî’nin torunu Alâeddin Erdebîlî (ö. 1429) olduğu vurgulanmaktadır. Bu kaynaklarda, Hamîdüddin’in Dımaşk’ta iken aradığı iç huzuru bir türlü bulamayıp mürşid aramak için yola çıktığı, Tebriz yakınlarındaki Hoy şehrinde yaşayan Şeyh Alâeddin Erdebîlî’nin yanına gittiği, zikir meclisine katıldığı ve ona intisap edip tasavvuf yolunda büyük ilerlemeler kaydettiği belirtilmektedir.

Hamîdüddin Aksarâyî, Erdebil Tekkesi’nde seyrü sülûkünü tamamladıktan ve bir süre inziva hayatı yaşadıktan sonra şeyhinin emriyle Anadolu’ya dönüp Bursa’ya yerleşir. Sarı Abdullah Efendi, Alâeddin Erdebîlî’nin Somuncu Baba’ya hilâfet verip Anadolu’ya gönderirken yanındakilere, “Diyâr-ı Acem’de emanet olarak bulunan esrâr-ı ilâhiyye onunla birlikte diyâr-ı Rûm’a intikal etti” dediğini rivayet eder. Somuncu Baba’nın Bursa’ya geldiği ilk yıllarda pek ön plana çıkmadığı ve kendini halktan gizlemeyi tercih ettiği anlaşılmaktadır. Bu dönemde onun eşeğiyle ormandan odun getirip bu odunlarla ekmek pişirdiği ve ekmekleri sırtına yüklenerek sokak sokak dolaşıp “somunlar, müminler!” diyerek halka dağıttığı rivayet edilir. Kendisine Etmekçi Koca veya Somuncu Baba lakabının verilmesi de bundan dolayıdır.

Somuncu Baba, bu şekilde halk içine karışıp melâmî meşrep bir hayat sürmekte iken Ulucami’nin açılışı sırasında Emîr Sultan tarafından hükümdarla (Yıldırım Bayezid) tanıştırılır. Hükümdarın damadı olan Emîr Sultan kendisine yapılan hutbe okuma teklifini, “Gavs-ı a‘zam şu anda bu şehirdedir, onların mübarek varlığı varken halka nasihat ve hitap etmeyi bize teklif etmek münasip değildir”, diyerek reddetmiş ve bu görevin Somuncu Baba’ya verilmesini tavsiye etmiştir. Bunun üzerine Yıldırım Bayezid, cuma namazını kıldırma ve hutbe okuma görevini Somuncu Baba’ya tevcih edince o da mecburen hutbeye çıkmak zorunda kalır, namazdan sonra verdiği vaazda Fâtiha sûresini yedi farklı şekilde tefsir ederek Molla Fenârî’nin karşılaşmış olduğu bir güçlüğü de halleder. Somuncu Baba’nın başta padişah olmak üzere herkesi etkilediği, hatta bu olaydan sonra Molla Fenârî’nin kendisine mürid olduğu rivayet edilir.

Bu olayın ardından sırrının açığa çıkması, halk ve iktidar nezdinde tanınan bir şahsiyet haline gelmesi, kendisine yönelik ilginin gitgide artması, halkın arasına karışıp sakin bir hayat sürmeyi daha çok tercih eden Somuncu Baba’yı bunaltır ve çareyi Bursa’dan ayrılmakta bulur. Onun Bursa’dan ayrıldıktan sonra Adana’da Ceyhan ırmağının kenarında bulunan Sîs Kalesi’nin dağ tarafındaki bir köyde Nebî Sûfî adında birinin evine yerleştiği, Hacı Bayrâm-ı Velî’nin buraya gelip kendisini ziyaret ettiği söylenir.

Nebî Sûfî’nin evinde bir süre kaldıktan sonra önce Dımaşk’a giden, buradan Mekke’ye geçerek haccını eda eden Somuncu Baba hac dönüşü tekrar Sîs’e gelir, yanına Nebî Sûfî’yi de alarak Aksaray’a gidip yerleşir. Ömrünün geri kalan kısmını bu şehirde müridlerinin eğitimiyle meşgul olarak geçirdiği, Aksaray’da vefat edip orada defnedildiği ileri sürülür.

Sonraki dönemlerde yapılan bazı çalışmalarda Somuncu Baba’nın asıl kabrinin Malatya’nın Darende ilçesinde bulunduğu konusunda farklı bazı görüşler öne sürülmüştür. Buna göre Somuncu Baba, adı geçen ilçenin Hıdırlık adı verilen bölgesinde oğlu Halil Taybî ile birlikte gömülüdür. Bu görüşün kaynağı olarak Somuncu Baba’nın soyundan geldiği söylenen Osman Hulûsi Ateş’in aile arşivindeki bazı belgelerle geç dönemlere ait bazı arşiv belgeleri gösterilmektedir.

Somuncu Baba’nın Yûsuf Hakîkî adında bir oğlu olduğu anlaşılmaktadır. Babasının ölümünden sonra Hacı Bayrâm-ı Velî’ye intisap eden Yûsuf Hakîkî tasavvufa dair bazı eserler kaleme almıştır. Geç döneme ait arşiv kayıtlarında Halil Taybî isimli bir oğlunun daha varlığından söz edilmektedir. Darende’de yaşadığı anlaşılan Halil Taybî’nin hayatı hakkında yeterli bilgi bulunmamaktadır.

Türk tasavvuf tarihinde Safevî-Erdebîlî geleneğini Anadolu’ya taşıyan bir mutasavvıf olarak önemli bir yere sahip bulunan Somuncu Baba’nın benimsemiş olduğu tasavvuf düşüncesinde melâmetî anlayış ön plana çıkar. Onun en önemli halifesi ve kendisinden sonra fikirlerinin Anadolu coğrafyasına yayılmasını sağlayan şahsiyet Akşemseddin ve Bıçakçı Ömer Dede gibi iki farklı meşrebe ve karaktere sahip şahsiyeti yetiştiren, II. Murad devri Anadolu sûfîliğine damgasını vurmuş Hacı Bayrâm-ı Velî’dir. Hacı Bayrâm-ı Velî, Bursa’da iken tanıştığı Somuncu Baba’ya intisap ederek tasavvuf yoluna girmiş, onunla birlikte Adana’ya, Dımaşk’a, Mekke’ye ve nihayet Aksaray’a gitmiş, bir süre sonra şeyhinin izniyle yaklaşık 1403-1405 yıllarında Ankara’ya yerleşmiş, vefatında yanında bulunmuştur. Somuncu Baba’nın diğer müridleri arasında Şeyh Şücâüddin Karamânî (Edirne’de vefât etti ve bu şehirde Debbağlar Mahallesindeki mescidi ve dergâhının bulunduğu yerde defnedildi), Şeyh Muzaffer Lârendevî ve Molla Fenârî’nin isimleri sayılmaktadır. Ayrıca daha sonraki dönemde Hacı Bayrâm-ı Velî’ye intisap eden Kızılca Bedreddin’in de başlangıçta Acem diyarından Anadolu’ya birlikte geldiği Somuncu Baba’ya bağlı olduğu rivayet edilir.

Onun döneminin diğer sûfîleriyle de yakın dostluklar kurduğu bilinmektedir. Yıldırım Bayezid’e kendisini “gavs-ı a‘zam” olarak tanıtan Emîr Sultan ve 1404-1405 yıllarına tekabül eden hac dönüşü Aksaray’a kadar giderek kendisini ziyaret eden Şeyh Bedreddin (1359-1420) bunlar arasında zikredilebilir. Somuncu Baba’nın Şerh-i Hadîs-i Erbâin, Zikir Risâlesi ve Silâhu’l-mürîdîn adlı üç eseri olduğu ileri sürülmektedir. Ancak kaynaklarda onun eser yazdığına dair bilgi bulunmaması, bu eserlerin eldeki nüshalarının oldukça geç tarihli olması bunların ona aidiyeti konusunda şüphe uyandırmaktadır.

Anlatılır ki, Alaeddin-i Erdebili, bir gün Hamid-i Veli’ye, “Artık bizden öğrendiğin ilmi, Allahü tealanın dinini, insanlara öğretmek üzere Anadolu’ya git!”, buyurdu. Ona böylece, insanları yetiştirmek için icazet verdi. Hocasının bu sözleri, bazı anlayışı kıt, hasetçi kimselerin, içlerinden Hamid-i Veli’ye buğz etmelerine sebeb oldu. Hace Alaeddin, Hamid-i Veli’yi bütün talebeleriyle birlikte, “Şemseddin-i Tebrizi Makamı.” denilen yere kadar uğurladı. Veda edip yanlarından ayrılınca, hased edenlerin de bulunduğu topluluğa dönerek, “Hamidüddin’in arkasından, gözden kayboluncaya kadar bakınız. Eğer dönüp bizden tarafa bakarsa, Anadolu’da onun ilminden istifade ederler. Şayet bakmazsa, onun ilminden hiçkimse istifade edemez.”, buyurdu. Orada bulunanlar merakla Hamidüddin’in arkasından bakmaya başladılar. Bu hali cenab-ı Hakkın izniyle anlayan Hamid-i Veli, gözden kaybolmadan önce iki defa arkasına baktı. Böylece onların hasedlerini giderdi. Türbesi Aksaray kabristanının ortalarındadır. 1980 (H.1400) senesinden itibaren, Aksaraylı Şahin Başer Beyin gayretleriyle türbesi yeniden onarılarak bugünkü hale gelmiştir. Hamid-i Aksarayi Hazretlerinin okuduğu kasideler, Aksaraylıların dillerinde dolaşmaktadır.

Aksaray’da 2011’de Uluslararası Somuncu Baba ve Kültür Çevresi adı altında Sempozyum düzenlenir. 2014’te türbesi yanına külliye yaptırılır. Valilik, İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü ve Belediye tarafından 2016 Ekiminde Anma Haftası düzenlenir.

Kaynaklar ; Aksaray Evliyaları , Abdulhalim Durma