Ana Sayfa>admin(Sayfa 75)

İvaz Fakih

İstanbul – Çamlıca tepesindeki İBB tesislerinde , Lokantanın hemen arkasında

Orhan Gazi zamanında Hereke, Tavşancıl, Gebze, Darıca, Tuzla, Pendik, Kartal ve Maltepe kaleleri, 730 (1329) tarihinde, şimdiki Gebze’nin güneybatısında bulunan Pelekonon Ovası’nda yapılan savaş sonucu zaptedilmiş ve Türk Ordusu Merdiven Köyü’ne kadar ilerlemişti. Buradaki İmparator Av Köşkü, Orhan Gazi tarafından bir Ahi Dergahı haline getirilmişti.

Bir fütüvvet yolu olan Ahiler o çağlarda Osmanlılar’ın beşinci kolu, gizli bir örgütü idi. Bunlar yabancı ülkelerden haber sağlarlar ve düşmanı gozetlerlerdi. Bu dergahın şeyhlerine de resmen Bizans’ı gözetlemek vazifesi verilmişti. Bunlar, Gözcü Baba, Gül Baba, Ali Baba, Balcı Baba, Mah Baba, Eren Baba, Şahkulu Baba, Yörük Baba, Sancaktar Baba, Mansur Baba, Semerci Baba, Garipce Baba, Buhur Baba, Kartal Baba ve Çamlıca Baba gibi kimselerdi. Bunların büyük bir kısmı, sonradan siyasi durumun değişmesi neticesinde şehid olmuşlar ve bulundukları yerlere gömülmüşlerdi. Bir fıkıh bilgini olan İvaz Fakih’in bunlardan biri olduğu sanılmaktadır. Şehid olan kimsenin bulunduğu yere gömülmesi eski bir adettir. Süleyman Şah’ın Bolayır’da; İstanbul’un fethi srasında ve sokak muharebeleri esnasında şehid duşenlerin yol kenarlarına gömülmesi bu yuzdendir.

730 (1329) tarihinde kazanılan muharebe neticesi, Türk öncü kuvvetleri Çamlıca Tepeleri’ne kadar gelmişlerdi. Bu sıralarda Orhan Gazi, Çamlıca havalisini de içine alan, fakat gerçek hudutları bilinmeyen geniş bir bölgeyi Doğancılarına tımar olarak vermişti. Tımar, Akşahin ve Akdoğan isimlerinin karşılığı olan Laçin ismini taşıyordu. Laçin Tımarı, sonradan gelen padişahlar tarafından da kabul edilmiş ve yenilenmiştir. Bu hükmün, Yıldırım Bayezid (791-804)(1389-1402) tarafından verildiği ve oğlu İsa Çelebi zamanında ve 805 (1402-3) tarihinde yenilendiği de ileri sürülmektedir.

Büyük tarih yazarı İbrahim Hakkı Konyalı, bir mecmuaya yazdığı yazıda Laçin Tımarı’nn anlamını anlatmakta ve bu arada da; “Yıldırım Bayezid doğancılarına tahsis ettiği Üskudar’ın doğusundaki yerlerden Çamlıca’daki bir çiftliği, İvaz Fakih isminde bir alime vermiş ve onu her çeşit vergiden muaf tutmuştu. Oğlu İsa Çelebi de hicri 805 tarihli bir hükümle babasının emrini teyid etmiştir….” demektedir. Aynı yazıda, eski Ayasofya mutevellisi Derviş Çelebi tarafından yapılan Kocaeli’nin Gebze Kazası’na bağlı bir köy olduğu kaydedildikten sonra, “….. bu köyün Çelebi Sultan Mehmet tarafından İvaz Fakih’e verildiği ve onun da tevliyeti (vakıf işlerinin idaresi) evladına geçmek şartıyla vakfettiği, İvaz Fakih’ten sonra burasının oğlu Ali’ye, daha sonra bunun oğulları Ahmet, Mahmut ve Hızır’a geçtiği ve tahrir zamanında burasının Hızır’ın oğullarından Mahmut’un tasarrufunda bulunduğu….” kaydedilmiştir.

Bu açıklamalara gore, İvaz Fakih’in sonradan konulan şahidesi uzerindeki vefat tarihinin doğru olmaması icap eder. Çelebi Sultan Mehmet zamanında ve 822 (1419) tarihinde sağ olduğu görülen İvaz Fakih’in şahidesindeki 735 (1334-35) tarihi arasında 87 senelik bir fark vardır.

Vakflar Genel Müdürlüğü’nde bulunan bir vakfiyeye göre, Çelebi Sultan Mehmet (1413-1421) kendi Şeyhi olan İvaz Fakih’e iki Çamlıca arasını temlik (mülk olarak verme) etmiştir. İvaz Fakih de bu yerleri vakfetmiştir. Kısıklı Ceşmesi’nin ilk banisinin de bu zat olduğu söylenir.

İstanbul Ansiklopedisi’ndeki Çamlıca Bektaşi Tekkesi adlı yazıda, “İstanbul fethinden bir asır kadar evvel Çamlıca Baba adında bir derviş tarafından kurulduğunu tahmin ediyoruz. Yani bu tekke ismini kurulduğu tepeden almamış, tepe, tekkeye ve banisine nisbetle isimlendirilmiştir” denilmektedir.

İvaz Fakih’in Çamlıca Tepesindeki Belediye tesislerinin içerisinde kalan kabrinin Baş taşına yeni yazı ile:
Hüve’l-Baki
Hicri 735’te vefat eden
mazanneden İvaz Fakih
kuddise s›rruhunun
1944’te Bay Zeynel Alantor
tarafından kabri yaptırıldı.

Ayak taşında ise:
“1957 yılında Belediyece onarılmıştır.” diye yazılıdır. (Bu tarihte, Belediye bir takım türbeleri tamir ettirmiş ve bu arada Çamlıca’daki Selami Ali Efendi Türbesi’ni de yaptırmıştı.) Türbenin yanındaki tekke binası ile kücük türbedar evi yok olmuştur.

Evliya Celebi, meşhur Seyahatname’sinde;
“Büyük Çamlıca mesiresi, göklere baş kaldırmış bir dağın ta tepesinde yüce bir tekke idi.” demektedir. Evliya Çelebi’nin ismini vermediği bu tekke bir Bektaşi Dergahı idi. Evliya Celebi, 1630 yıllarında bu yerden bir tekke olarak bahsettiği halde, Hadika yazarı hiç soz etmemiştir. Hadika’nın muellifi Hüseyin Efendi’nin eserini yazdığı 1770 tarihlerinde bu tekke artık mevcut değildi. Tekkenin yanındaki ahşap türbe ve türbedar odası 1935 tarihlerinde yıkılmıştır. Son türbedar ise, Bektaşi Şeyhi, Hasan Tahsin Baba idi.

Kaynaklar
Kaynak( Allah bu çalışmaları yapanlardan razı olsun. Ebedi saadet nasip etsin. Amin)
Yüzyıllar Boyunca Üsküdar , Mehmet Nermin Haskan , Üsküdar Belediyesi Yayınları

Hz. Ebu Derda (r.a.) – Makam – Üsküdar

İstanbul – Üsküdar’da Karacaahmet kabristanınında – Karaahmet Türbesinin hemen arkasında kalan bölümde..

Ebü’ d-Derda hazretlerinin ikinci makam-kabri Üsküdar’da ‘ Karacaahmet Türbesi ‘nin kuzey tarafında kabristanın istinat duvarı yakınlarında bulunmaktadır.

İ. Hakkı Bey, Merakıd-ı mutebere-i Üsküdar adlı eserinde bu makam hakkında şu bilgiyi vermektedir. ”Üsküdar’daki makamın 1983 yılındaki görünümü Bezm-i Alem Valide

1983 yılında türbe
1983 yılında türbe

Hazretleri (v. 1251/1853) tarafından hürmeten ve lütfen bu makamı ihya buyurdukları anlaşılmaktadır. Kabri etrafına mükemmel bir de şebeke ve kandil konması ve yakılması için Karacaahmet hazretleri türbedarına zeytinyağı verilerek bu hizmet görülmekte iken, senede Zilhicce arifesinde Valide-i Atik Vakfı ‘ndan kurbanlar ve kandil yakılması için zeytinyağları verilerek Karacaahmet Hazretleri türbedarı yakın zamana kadar bu vazifeyi ifa eyledikleri … “

Türbenin şebeke demirleri ve kandillikleri yok olmuştur. Etrafındaki sadaka taşlarından da sadece iki tanesi kalmıştır. 1983 tarihli fotoğra fında da kabrin sıradan bir beton işçiliğiyle yeniden yapıldığı anlaşılmaktadır. Kabir, daha sonra ne zaman yapıldığı belli olmayan özelliksiz bir demir şebeke ile tekrar çevrilmiştir. Etrafı tam bir perişanlık içindedir. Hemen yakını, tahrip ve yok edilen mezar taşları çöplüğü gibidir. Gerek bu taşlar, gerekse yeni mezarlar bu makamın etrafındaki tahribatı gösterdiği gibi Karacaahmet’in, tarihiliği’nin hızla tarihleşeceğini/tarihleştirildiğini de ortaya koymaktadır. Makamın etrafında eski mezarlar azalmış, yeni mezarlar ise bir hayli artmıştır. Yeni mezarların, eski mezarları yok ederek yapıldığı ise sağa sola serpilen kırık mezar taşlarından ve yığınlarından anlaşılmaktadır.

Hz. Ebü’d-Derda’nın üçüncü makamı ise Konya Ereğlisi’ndedir.

Kaynak

İstanbullu sahabeler , Dr. Necdet Yılmaz , Dr. Coşkun Yılmaz , Bilge Yayım Habercilik ve Danışmanlık , 2013

Gizlice Evliya

İstanbul -Üsküdar’da Açık Türbe sokak üzerinde

Türbe, Açıktürbe Yokuşu üzerindedir. Bu açık türbenin hemen yanında, Yer Sarsan Baba adıyla anılan ve bugün mevcut olmayan bir açık türbe daha vardı. Türbenin gerisinde ise, yeri hâlâ arsa halinde olan ve ismini türbeden alan, Gizlice Evliya Celvetî Tekkesi bulunuyordu.

Aziz Hüdâyî Mahmud Efendi; Ayşe Sultan tarafından 1003 (1594-95) tarihinde tekkesi kurulduktan sonra bir gün, bugünkü Gizlice Evliya Türbesi’nin önünden geçerken:

– Burada ismi bilinmeyen fakat kerameti zâhir olmuş gizli bir evliya medfundur, diyerek yatırın, ‘Gizlice Evliya’ ismini almasına ve kabrinin üzerine de bir türbe yapılmasına sebep olmuştur.

Hüdâyî Mahmud Efendi, 1038 (1628) tarihinde vefat ettiğine göre, Gizlice Evliya, bu tarihten evvel, muhtemelen Hüdâyî hazretlerinin Üsküdar’a geldiği 1580 tarihinden sonra vefat etmiş veya Hüdâyî hazretleri Gizlice Evliya’nın ölümünden çok sonra onun ününü işitmiş olmalıdır. İsmini bu açık türbeden aldığı muhakkak olan Gizlice Evliya zaviyesi, bir Celvetî Tekkesi olduğuna göre, 1595 tarihinden sonra kurulmuş olmalıdır. Celvetî tarikatının kuruluşu çok eski tarihlere dayandığı halde, Üsküdar’da yayılması, Hüdâyî hazretlerinin bu beldeye gelmesinden sonra olmuştur

Gizlice Evliya Türbesi günümüze kadar gelebilmiş ve 1967 tarihlerinde şimdiki şekli ile onarılmıştır. Türbenin eskiden sebile benzeyen bir durumu vardı. Yol seviyesinden yüksek olduğundan, sol tarafındaki bir merdivenden türbenin avlusuna çıkılırdı. Merdiven ve türbenin yan duvarları kesme taştan yapılmış olup, etrafı bir demir parmaklık ile çevrilmişti.Her tarafını ağaçlar ve sarmaşıklar kaplamıştı.

Türbede, Gizlice Baba’ya ait olduğu söylenen kitâbesiz, yuvarlak bir taş ile etrafındaki mezarlıktan getirilip konulan bir kaç şâhide vardı.

Kaynak
Kaynak ; Yüzyıllar Boyunca Üsküdar , Mehmet Nermi Haskan , Üsküdar Belediyesi , 2. cilt sy 553

Balaban Baba

İstanbul -Üsküdar’da doğancılar caddesi ile eski Keresteciler sokağı kesişiminde yer alan Balaban Baba Tekkesi bahçesinde

1630 tarihlerinde yapılan Balaban Tekkesinin banisi Balaban Ahmet Baba’nın kabri küçük hazirededir. Abani sarıklı, küçük şahidesi üzerindeki kitabesinde şu ifadeler bulunuyor:

Hüve’l-Baki
İsfendiyar zadelerden
Eş-Şeyh Balaban Ahmed Baba
Hazretlerinin ruhuna
el-Fatiha.
Sene 1047 (1637)

Balaban Ahmet Baba’nın tekkeyi yaptırmasından 135-140 sene sonra Sadiye Tekkesi olmuştur. Tekke’nin Şeyhleri şunlardır ;
1- Yağcızade Şeyh Ahmet Efendi (v. 1777)
2- Şeyh Mehmed Said Efendi (v.1792) Yağcızade Şeyh Ahmet Efendi’nin oğlu
3- Şeyh Mehmed Nizameddin Suzi Efendi (v.7 Mart 1823 ) – Şeyh Yakub Mudanyavi’nin oğlu Kabri , Bali Çavuş camii karşısındaki Mezarlığın oratasındadır.
4- Şeyh Nizameddin Efendi – Şeyh Mudanyavi’nin oğlu.
5- Şeyh Mehmed Emin Efendi (v.1880) Şeyh Nizamettin Efendi’nin oğlu
6- Şeyh Mehmed Aşir Efendi (v. 1905)
7- Balaban Şeyh Hasan Hüsnü Efendi

Kaynaklar
Kaynak ; Üsküdar Meşhurarı , Yayına hazırlayan Azmi Bilgin , Üsküdar Belediyesi Yayınları