Gelibolu Mevlevihanesi ve Şeyhleri

tarafından
183
Gelibolu Mevlevihanesi ve Şeyhleri

çanakkale – gelibolu 

Gelibolu Mevlevihanesi onbeş Mevlevi asitanesi içinde hem en geniş araziye, hem de en büyük ve haşmetli semahaneye sahip olanıdır. Binalarından bugüne kalanlar, Hamzakoy’daki askeri bölge içinde ve deniz kenarına yakın alanda bulunan semahane-türbe binası ile taç kapıdan ibarettir.

Mevlevihanenin banisi ve ilk postnişini, yeniçeri ağalarından Kara Hasan Ağa’nın oğlu Ağazade Mehmed Hakiki Dede’dir. Ağazade gençliğinde malını mülkünü kardeşi Asaf Ağa’ya bağışlayıp dünya ile ilişkisini kesmiş ve Konya Mevlana Dergahında I. Bostan Çelebi’nin müridi olup çile çıkarmıştır. Uzun yıllar matbah-ı şerifte hizmet ettikten sonra hilafet alıp maceralı bir seyahatın arkasından Gelibolu’ya dönmüş. Ağazade’nin Gelibolu’ya dönüşünde Solakzade Mehmed Ağa kendi mescidine bitişik iki odayı ona vermiş, bundan sonra ders ve sohbetler burada, ayinler de mescitte icra edilmiştir. Bilahare şehrin ortasında bulunan Ahi Devle Zaviyesi’ne yerleşip sohbet toplantıları tertip ederek Mesnevi dersleri vermeye başlamıştır.

Ağazade Türbesi Kitabesi

Ağazade Türbesi Kitabesi

Ancak talep fazlalaşınca zaviye yetersiz kalmış, Ağazade de kardeşi Asaf Ağa’nın iade ettiği malları ve tanıdıklarının yardımıyla bu zaviyenin yanına, sonradan kendisinin de defnedildiği yerde (bugünkü mevlevihanenin bulunduğu mevki) bir “ayin-i Mevlevi hankahı” inşa edip ölümüne kadar (1063/1653) bu dergahın postnişinliğini ifa etmiştir.

Gelibolu’da mevlevihanenin XVII. yüzyılda kurulduğunu ve Mevlevi kültürünün Gelibolu’da bu tarihten sonra yayıldığını bilmekle birlikte bazı kaynaklar, aslında Gelibolu’nun Mevlevilikle ilgisinin fethedildiği döneme dayandığını bildirmektedir. Gazi Süleyman Paşa’nın Rumeli fethine karar verip adet olduğu üzere ehl-i batından yardım isteyerek gazaya yöneldiği esnada Mevlana’nın halifelerinden zamanın Mevlevi şeyhinin kendisine bir Mevlevi külahı hediye ettiği ve duada bulunduğu, o gazada başarıya ulaşmanın himmet ehlinin eseri olduğuna inanıldığı anlatılır.

1657-1660 yılları arasında Gelibolu’yu ziyaret eden Evliya Çelebi, burada pek çok derviş tekkesinin bulunduğunu söyleyerek hepsinin içinde en mamur ve süslüsünün Celaleddin-i Rumi asitane tekkesi olduğunu ve Anadolu’da bir benzerinin olmadığını kaydeder. Evliya Çelebi’nin ifadesine göre, yetmiş seksen derviş hücresi, mutfak, kiler ve semahaneden oluşan Gelibolu Mevlevihanesi, henüz Ağazade hayattayken bile, yani ilk kurulduğu andan itibaren ihtişamlı bir yapıya sahiptir.

Zaman içinde yapılan tamir ve genişletme çalışmalarıyla gelişerek hem arazi hem de semahane bakımından dünyanın en geniş Mevlevi tekkesi haline gelen Gelibolu Mevlevihanesi, kitabelerinden anlaşıldığına göre, 1766- 1908 arasında altı kez tamir ve tevsi edilmiştir. II. Abdülhamit zamanında gerçekleşen son tamiratı gösteren kitabede mevlevihane, “Ka’betü’l-uşşak-ı sani” (aşıkların ikinci Ka’besi) olarak nitelendirilmiştir.

Zamanın kaptan-ı deryası Ohrili Hüseyin Paşa Akdeniz seferinden dönerken Gelibolu Mevlevihanesi’ne uğrayıp kerametleriyle meşhur olan şeyh Ağazade Mehmed Dede’ye intisap etmiş ve ondan yakında sadaret mührünün kendisine verileceği haberini almıştır. Hüseyin Paşa veziriazam olduktan sonra (Mart 1621) Beşiktaş Mevlevihanesi’ni yaptırıp Mehmed Dede’den ilk postnişin olmasını istemiş, böylece her iki mevlevihanenin meşihatini birlikte yürütmeye başlayan Mehmed Dede, ikisinde de çarşambaya rastlayan mukabelelere münavebeli olarak iştirak edebilmek için küçük bir yelkenliyle Gelibolu – İstanbul arasında gidip gelerek bir haftasını Beşiktaş’ta, bir haftasını Gelibolu’da geçirmiştir. Ancak Hüseyin Paşa’nın II. Osman’la birlikte öldürülmesinin (Mayıs 1622) arkasından Beşiktaş Mevlevihanesi postnişinliğini bırakıp Gelibolu’da kalmıştır.

Babası Kara Hasan Ağa’nın yanında yetişen IV. Murad’ın veziriazamı Kemankeş Kara Mustafa Paşa (1592-1644) Mehmed Dede’nin maddi ve manevi koruyucusu olmuş, kardeşi şair Sineçak Osman Dede bir müddet Mehmed Dede ile birlikte Gelibolu Mevlevihanesi’nde kalmıştır. Evliya Çelebi de Ağazade’nin ders ve sohbetlerinde bulunup mübarek ellerini öptüğünü yazmaktadır.

Gelibolu’da Mevlevilik kültürünün temelini atan Ağazade Mehmed Dede, bir şair olduğu kadar devrinin Neşati, Sabir Parsa, Subhi, Derviş Sineçak Osman gibi önemli şairlerinin de hocasıdır. Elimize ulaşmayan bir divanı, Mesnevi’nin ilk on sekiz beytine yazdığı şerh ve yine Mesnevi’de geçen Şah u Kenizek kıssasına talikatı bulunmaktadır.

İlginizi Çekebilir  Oğlan Şeyh İbrahim Efendi (k.s.)

Sabir Parsa Muhammed Dede
Şair, münşi, hattat, musikişinas, bestekar kimliğiyle kültür tarihimizde derin izler bırakan Sabir Parsa, Gelibolu Mevlevihanesi’nin II. şeyhi ve aynı zamanda Ağazade’nin yeğenidir. Amcası Ağazade’nin yanında iyi bir eğitim görerek çilesini tamamlamış ve onun vefatından sonra da mevlevihanenin şeyhi olmuştur. Hayatının sonlarına doğru dönemin şartlarının etkisiyle şeyhlikten ayrılarak müderrislik ve kadılıklarda bulunmuştur.

Sabir Parsa Muhammed Dede (ö. 1090/1679), Gelibolu’da dünyaya gelmiştir. İlk tahsilini babası Mustafa Efendi’den tamamlayan Parsa Muhammed, sonra ilmiyye mesleğine sülûk ederek dini ilimlerde yetkinliğe ulaşmıştır. Parsa, bununla da yetinmeyerek tasavvuf ilmine meyletmiş, bu yolda amcası Ağazade Mehmed Dede’ye intisab ederek icazet almıştır. 1653 tarihinde onun vefatı üzerine yerine mevlevihane postnişinliğe geçmiştir. 1666 tarihinde hankah-ı mevleviyyede tarikat ayini yasaklanınca, Şeyhülislam Minkarizade Yahya Efendi (1609-1678), Parsa Muhammed’in tedris yoluna girmesini istemiş ve bu nedenle de Gelibolu’da bulunan Daği Mehmed Efendi Medresesi müderrisliğine tayin etmiştir. Yine aynı senenin Cemaziyelevveli’nde Murteza Efendi yerine Edirne’de eminlikle, 1078 Receb’inde (Ocak 1668) Naci İbrahim Efendi yerine Cami-i Atik Medresesi müderrisliğiyle tekrim olunmuştur. Sonra Filibe’ye kadı tayin edilmiş ve buradan azlolunarak 1090/1679’da vefat etmekle Yazıcızade Mehmed Efendi civarına defnedilmiştir.

İnce anlayış ve hoşsohbet bir yapıya sahip olan, XVII. asırda yaygınlaşan Hint uslûbu ve hikemi uslûbda şiirler yazan ve şiirlerinde “Sabir” mahlasını kullanan Parsa Muhammed Dede’nin Mürettep Divan’ı, İsaguci Şerhi, Gül ve Nevrûz adlı eserleri vardır. Çok yönlü bir sanatçı olan Sabir Parsa’nın günümüze ulaşmayan on kadar bestesi, şiirlerini topladığı bir Divan’ı, Şerh-i Tasavvurat’ı ve Molla Celal’in Gül ü Nevruz mesnevisinin tercümesi eserleri arasında sayılabilir.

Rahmetullah Dede'nin Kabir taşı

Rahmetullah Dede’nin Kabir taşı

Rahmetullah Dede
Mevlevihanenin IV. şeyhi olan Rahmetullah Dede de şairdir ve Sirozludur. Belgrad ve Üsküp mevlevihanelerinde şeyhlik yaptıktan sonra Gelibolu Mevlevihanesi şeyhliğine getirilmiştir. Rahmeti mahlasıyla şiirler yazan Rahmetullah Dede, hamuşandan günümüze ulaşan nadir örneklerden biri olan mezar taşından anlaşıldığı üzere 1713’de Gelibolu’da vefat etmiştir. Gelibolu ve ardından Kahire Mevlevihanesi’nde toplam 65 sene şeyhlik makamında bulunan, iki mevlevihaneye de büyük hizmetleri geçen Hüseyin Azmi Dede alim, şair, musikişinas, neyzen, naathan, ayinhan olarak ilim, sanat ve kültür hayatımızda derin izler bırakır.

Hüseyin Azmi Dede Kabir taşı

Hüseyin Azmi Dede Kabir taşı

Hüseyin Azmi Dede
Hüseyin Azmi Dede , 1815’te Gelibolu’da doğmuş, babası Ali İzzet Dede’nin vefatı üzerine 1824 tarihinde henüz 9 yaşında iken Gelibolu Mevlevihanesi şeyhliğine tayin edilerek 41 sene bu makamda kalmıştır. Beş kuşaktır Gelibolu Mevlevihanesi’nin şeyhliğini üstlenen bir aileye mensup olan Hüseyin Azmi Dede’nin, 1865’te kardeşi Hüsameddin Dede ile yaşadığı bir anlaşmazlık sonucu yerine büyük oğlu Ali Efendi’yi vekil bırakarak Gelibolu’dan ayrılıp Mısır’a gider. Ancak bu hadiseden yaklaşık on yıl önce devletin üst makamlarına intikal eden olaylardan anlıyoruz ki Hüsameddin Dede, pek çok uygunsuz iş içinde olup Gelibolu’daki bütün idareci ve memurları da bu uygunsuz işlerine ortak olmaya zorlamaktadır. Çıkardığı karışıklıklardan dolayı meclisten men edilen ve yazışmalarda kendisinden “fesad kaynağı” olarak bahsedilen Hüsameddin Dede’nin bu karanlık işleri Azmi Dede’ye de zarar vermiş olmalıdır, çünkü bütün yazışmalarda kendisinden “Gelibolu Mevlevi şeyhinin biraderi” olarak bahsedilmektedir.

Azmi Dede’nin şeyhliği zamanında çile matbahının açılmasıyla bir zaviye iken Mevlevihanenin asitaneye dönüşmüş olduğu söylenir. Azmi Dede’nin şeyhliği zamanında Gelibolu Mevlevihanesi kültür ve sanat açısından tarihinin en hareketli dönemini yaşamıştır. Bu dönemde İsmail Dede Efendi ile Sultan II. Mahmud, Sultan Abdülmecid ve vezirler, Gelibolu’ya iki defa gelerek tekkede misafir olmuşlar, Mevlevi ayini icrasında bulunmuşlar ve Azmi Dede’ye birçok iltifatlar etmişlerdir. Mevlevihane, ilki 1256/1840 tarihinde ikincisi bundan on yıl sonra olmak üzere iki kez Sultan Abdülmecid tarafından genişletilerek tamir edilmiştir.

İlginizi Çekebilir  Dai Mehmet Efendi

Şair ve musikişinas olan Azmi Dede, musiki tarihimizin en büyük üstadı ve bestekarı kabul edilen İsmail Dede Efendi’nin talebesi olup hemen her yıl İstanbul’a geldikçe ondan na‘t, miraciye ve ayinler meşk etmiştir. Hüseyin Azmi Dede, 1311/1892’de hava değişikliği için önce Rodos’a, ardından kızı ve damadının daveti üzerine Beyrut’a gitmiş, orada yakalandığı hastalıktan kurtulamayarak Beyrut’ta vefat etmiştir.

Ali Şemseddin Efendi
Azmi Dede’nin büyük oğlu Ali Şemseddin Efendi, 1865–1870 arasında; yani babasının Mısır’a gitmesiyle Kahire Mevlevihanesi şeyhliğine atanması arasındaki altı yıl boyunca vekaleten Gelibolu Mevlevihanesi’nin şeyhliğini yürütür.

Hüsameddin Dede
Azmi Dede’nin kardeşi Hüsameddin Dede, uzun zaman Gelibolu Mevlevihanesi’nde kudümzen başı olmuştur. 1872 senesinde Namık Kemal Gelibolu’ya mutasarrıf olarak tayin edildiğinde Yazıcızade’nin türbesini Şeyh Hüsameddin Dede’nin hatırı için ziyaret eder. Hüsameddin Dede 1818 yılında dünyaya gelmiş olup, on yedi sene postnişinlik yaptıktan sonra 1885’te vefat etmiştir. Kendisinden sonra ise yerine oğlu Mustafa Daniş Dede şeyh olmuştur. 1845 senesinde dünyaya gelen Mustafa Daniş Dede, on bir yıl şeyhlik vazifesi yapmış ve 1896’da dar-ı bekaya irtihal etmiştir. Sultan Abdülaziz zamanında dergah şeyhi Hüseyin Azmi Dede’nin kardeşi Hüsameddin Dede’nin oğlu Mustafa Daniş Dede’ye maaş bağlanmıştır ki, bu durum dergaha gösterilen ilgi açısından dikkat çekicidir.

Burhaneddin Dede
Mustafa Daniş’in vefatı üzerine tekkenin idaresi bilhassa XIX. asırda geçerli olan Tahirü’l-Mevlevi’nin ifadesiyle “ber mûceb-i nizam”, oğlu Burhaneddin Efendi’ye intikal etmesi gerekirken, şeyhlik postuna zamanın Mevlevilerinden birçok talib ortaya çıkmıştır. Bunlardan biri de Tahirü’l-Mevlevi’nin, “Mevlevi sûret, Bektaşi siret” diye tarif ettiği Azmi Dede’nin oğlu Ahmed Celaleddin Dede’dir. Ahmed Celaleddin Dede Gelibolu Mevlevihanesi’ne şeyh olabilmek için birçok yola başvurmuş ise de bunda başarılı olamamış ve “bir çok mükatebe ve mücavebeden sonra Nafia Nazırı Mahmud Celaleddin Paşa ve Dahiliye Nazırı Memduh Paşa’nın ve Mabeyn Başkatibi Tahsin Bey’in iltizamlarıyla” Mekteb-i Sultani’den terk ve yirmi yaşında olan Burhaneddin Efendi Gelibolu Mevlevihanesi’nde babasının postuna geçmiştir.

Burhaneddin Dede ( Sol başta Ayakta ) ve Galata Mevlevihanesi Şeyhi Ahmed Celaleddin Dede (Sol başta oturan )

Burhaneddin Dede ( Sol başta Ayakta ) ve Galata Mevlevihanesi Şeyhi Ahmed Celaleddin Dede (Sol başta oturan )

Meşihatnamesi Manisa Mevlevihanesi ser-tabbahı Konyalı Hüseyin Dede Efendi tarafından götürülmüş ve okunmuştur. Burhaneddin Dede, yedi derviş ile birlikte 4. Ordu emrindeki Mevlevi Alayı’na katılıp 3 yıl Şam da kalmıştır. Tekkeler kapatılıncaya kadar Gelibolu Mevlevihanesi’nde postnişinlik yapmıştır. Milli Mücadele döneminde ise, Burhaneddin Dede’nin tutumu biraz farklı olmuştur. Fransızların Gelibolu eski konsolusu ile Gelibolu Mevlevi Şeyhi Burhaneddin Dede arasında şahsi bir yakınlığın olduğu, işgal güçlerinin Kuva-yı Milliyye’ye yönelik yapacakları askeri hareketten Burhaneddin Dede’yi haberdar ettikleri, üstelik bu haberi bir Ermeni vasıtasıyla gönderdikleri Şeyh’in Kuva-yı Milliye yanlısı olmadığı ortaya çıkmaktadır. Öyle anlaşılıyor ki, Burhaneddin Dede, Milli Mücadele ve Kuva-yı Milliye sürecinde, gerek bulunduğu bölge icabı, gerek Saray ve İstanbul yönetimine yakınlığı veya bağlılığı sebebiyle, gerekse bu mücadele aleyhine yapılan propagandaların tesiri altında kalmış olmalıdır. 10 Ağustos 1954 yılında beka yurduna göç etmiştir. Kabri, İstanbul Ortaköy’dedir.

Vakfiyesi ele geçmediğinden Mevlevihanenin kuruluş tarihi kesin olarak belli değildir. Bununla birlikte Ohrili Hüseyin Paşa’nın veziriazam olmasından (1621) önceki bir tarihte kurulduğu anlaşılmaktadır. Ağazade’den sonra sırasıyla Asaf Ağa’nın oğlu ve divan sahibi Sabir Paşa (ö. 1713), Mehmed, Abdülkerim, Bosnevi Mehmed (ö. 1750), Mustafa b. Bosnevi Mehmed, Lutfullah, Hüseyin b. Mustafa (ö. 1796), bunun oğlu Ali İzzet, bunun oğlu ve Galata Mevlevihanesi’nin şeyhi Ahmed Celaleddin Dede’nin babası Hüseyin Azmi (1868 de Kahire Mevlevihanesi postnişinliğine tayin edildi), onun kardeşi Mehmed Hüsameddin (ö. 1885), oğlu Mustafa Daniş (ö. 1896) ve bunun oğlu son şeyh Mehmed Burhaneddin Dede (ö. 1954) meşihat makamında bulunmuşlardır.

İlginizi Çekebilir  Oruç Baba - Gelibolu

II. Mustafa döneminde Lapseki’deki Bayramdere mezraasının hasılatı mevlevihaneye tahsis edilmiş, III. Mustafa zamanında 1766’daki depremden büyük hasar gören yapılar 5833.5 kuruş harcanarak onarılmıştır (1767). Bu tamirata ait keşif raporundan külliyenin o zamanlar köfeki taşından minareli, kiremit örtülü ve bakır alemli, iki katlı bir semahanesinin bulunduğu, sema meydanı döşemesiyle mahfel, merdiven ve kürsünün ahşaptan yapıldığı, üst katın giriş kapısının saçaklı ve duvarların nakışlı olduğu, semahanenin bir yanında kadın mahfeli, divanhane, ocaklı köşk, diğer yanında cephesi abdest musluklu, altı derviş hücresiyle şeyhe mahsus sofalı iki oda, kütüphane ve divanhanenin yer aldığı öğrenilmektedir.

Mevlevihane, III. Selim dönemine rastlayan 1805 yılında 8974 kuruş harcanarak Kalyoncuzade Mustafa Efendi tarafından tekrar tamir ettirilmiş ve buraya II. Mahmud Lapseki’ye bağlı Güreci karyesi, Abdülmecid de Çamhas ve Çeltikçi tımarlarını vermişlerdir. Daha sonra Abdülmecid, 47.430 kuruş harcama ile harap binaları genişleterek yeniden inşa ettirmiş ve avlunun doğu taçkapısı üzerine 1256 (1840) tarihini taşıyan güneş ışınlı-tuğralı kitabeyi koydurmuştur. 1850–1851 de 95.390 kuruş sarfıyla yeniden tamir-tadil edilmiş ve bu faaliyetin kitabesi de batıdaki taçkapının ön cephesine yerleştirilmiştir. II. Abdülhamid tarafından 1899–1900 yıllarında semahane– türbe binasının yenilendiği, türbenin ve semahanenin kapılarındaki kitabelerden anlaşılmaktadır. Batıdaki avlu taçkapısının arka cephesinde bulunan kitabeden de mevlevihaneyi “ka’betü’l-uşşak-ı sani” (İkinci Mevlana Dergahı) haline getiren son büyük onarımın 1908’de tamamlandığı öğrenilmektedir.

Mevlevihane’de 1849’dan itibaren, derviş ve fakirlerin yemek masraflarına harcanmak kaydıyla mukataa ve tımar bedelinden tahsis edilen 13.620 kuruşla haftada iki akşam bütün Gelibolu fakirlerine yemek verildiği bilinmektedir. 1911’de burada on altı hücrenişin dervişle beş matbahnişin (çilekeş can) ikamet ediyor, görevli kadrosu sertabbah, mesnevihan, türbedar, neyzenbaşı ile muavini, kudümzenbaşı, duahan, na’than, kazancı dede ve serhücrenişinden oluşuyordu. I. Dünya Savaşı sırasında mevlevihanenin son şeyhi Burhaneddin Dede, yedi dervişiyle birlikte Dördüncü Ordu emrindeki Mevlevi alayına katılıp üç yıl Şam’da kalmıştır. Bundan sonra Gelibolu düşman işgali altına girdiği için Mevlevihanenin tarihçesi karanlıktır. Bu dönemde cephanelik olarak kullanılan semahane – türbe binasındaki sütunlar üzerinde izleri görülen kalın kelepçelerden ahşap kirişlere taşıtıldığı anlaşılan asma kat halindeki mahfiller ve merdiveniyle zeminin döşeme tahtaları sökülmüş, sandukalar kaldırılıp türbe tabanı toprak haliyle bırakılarak semahane tabanı betonla kaplanmış, kuzeydeki semahane giriş kapısına beton briket örülmüş ve semahanenin asma kat mahfillerine çıkan çifte kanatlı iki merdivenin arasındaki boşluklar gözetleme kulesi haline getirilmiştir. Eski resimlerde görülen ana binanın türbe girişi önündeki hamuşanla (kabristan) avlu taçkapılarının tuğralı üçgen alınlıkları ve çatıdaki Mevlevi sikkeli alem tahrip edildiğinden günümüze ulaşmamıştır.

Son zamanlarında Mevlevihanenin bir mescid, zengin bir kütüphane, çok odalı harem dairesi, geniş bir matbah, bir han, bir mescid ve bir mektebe sahip bir külliye olduğunu biliyoruz. 1925’de tekke ve zaviyelerin kapatılmasına kadar Gelibolu halkına hizmet veren, Gelibolu’nun düşman işgaline girmesiyle birlikte önce cephanelik, ardından hayvan hastanesi ve en son ahır olarak kullanılan Gelibolu Mevlevihanesi külliyesinden bugün elimize kalanlar, Hamzakoy’daki askeri alan içinde bulunan semahane türbe binası ile iki taç kapıdan ibarettir. Yıkılan müştemilatın yerine ise askeri hastane ve hizmet binaları inşa edilmiştir. Yakın zamana kadar askeri garnizon olarak kullanılan semahane-türbe binası, 1982 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne devir edilmiştir. Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından değişik tarihlerde kısmi onarımlar yapılmış olup son olarak 1994 yılında başlatılan restorasyon çalışmaları 2005 yılında tamamlanarak bina ziyarete açılmıştır.

Kaynak ; Çanakkale Evliyaları , Abdulhalim Durma
Gelibolu Mevlevihanesi ve Gelibolu’da Mevlevilik , Gülgün Erişen Yazıcı , Çanakkale Kitaplığı