Cemel Ali Dede

Cemel Ali Dede Türbesi ; Konya – Cemel Ali Dede Camii yanında

Burası eski bir Mevlevi Zaviyesi olup, değişik yapılardan oluşuyordu. Günümüze Semahane (Mescid) ve Türbe gelmiştir. Her iki yapı da 13. yüzyıla tarihlenmektedir. Cemel Ali Dede, Mevlana’nın yakınlarından ve Lalası olup Mevlana’yı sırtında taşıdığı için Cemel “deve” lakabını almıştır.

Meram’daki bu zaviye Mevlevi kaynaklarında bağlar arasında asude bir yer olarak zikredilir. Vakıf kayıtları, kaynaklar araştırıldığında zaviyede günümüze gelen mescid (semahane) ve türbe ilişkisinden başka bir konak bir mektep daha bulunuyordu. Zaviyenin kuruluşu 13.yüzyıla kadar inmektedir. Türbe, mescidin batı bitişiğindedir. Cenazelik katı olan kuzeye yönelik tipik bir eyvan türbe olduğu anlaşılmaktadır. Türbe daha sonra yapılan mescidle irtibatlıydı. Zaviyeye gelen Mevleviler bu mescidi semahane olarak da kullanmış olabilirler.

Türbenin eyvan cephesi 1961 yılındaki onarımda sivri kemer içerisine yerleştirilen bir pencere ile kapatılmış ve süslemeleri bozulmuştur. Bu onarım sırasında, mescidle olan irtibatı kesilmis, batı duvarı yenilenerek bir payanda ile desteklenmiştir Aynı onarım sırasında, türbeye girebilmek için güney taraftan bir kapı açılarak bu cepheye bir oda konulmuştur.

Türbe içerisinde sekiz sanduka bulunmaktadır ve bunlardan dördüncüsü Cemel Ali Dede’ye atfedilmektedir. Konya ve çevresinde 13. yüzyıla tarihleye bileceğimiz bu türbe planında birçok yapı bulunmaktadır. Bunların en önemlileri Gömeç Hatun, Şekerfuruş, Bedreddin Gevhertaş, Eflaki Dede ve Akşehir Reis bucağındaki Emir Yavtaş türbesidir. Sandukalar ve eyvan kemer üzerindeki çiniler önemlidir.

Sonradan yapıldığı anlaşılan mescid, bir giriş kısmı ve kübik bir harimden meydana gelmektedir. Tuğla kubbeye tromplarla geçilmektedir. Türbe gibi mescidin de üzeri kurşun kaplıdır, içerisinde orijinal süsleme yoktur. Tanrıkorur, eskiden perde motifli mihrapta aynı uygulamaya yer verildiğini belirtir. Tekkeler kapatıldıktan sonra konak yıkılmış, mektep bir ara jandarmaya verilmişse de daha sonra yıkılmıştır.

Kaynak ; Türk Kültür varlıkları envanteri – Konya, Türk Tarik Kurumu, Prof Dr. Haşim Karpuz 

Ateşbaz Veli

Ateşbaz Veli Türbesi ; Konya – Meram’da Ateşbaz sokakta yer alan Ateşbaz-ı Veli Tekkesinde

Ateşbaz Veli’nin esas adı Şemseddin bin İzzeddin Yusuf’tur. Mevlana ailesi ile Konya’ya gelmiş ve Mevlana’nın aşçılığını yapmıştır Bu sebeple burası mevlevilerce sık ziyaret edilen bir zaviye haline almıştır. H.1305/M.1897 tarihinde Abdül Vahit Çelebi bu türbe ve zaviyeyi onartmıştır. O dönemden kalan “Ya Hazreti Üstaz-ı Veli, Ya Hazreti Mevlana” yazıları türbenin içinde görülür. Ateşbaz’ın sandukasının başında mevlevi sikkesi bulunur. Son onarımlarda türbenin külahı kurşunla kaplanmiştır.

Kitabe:

Haze’l Kabri
Es-seîd eş-şehîd el-merhum Şems
El-mille ve ‘d-dîn Yusuf bin İzzü’d-dîn
Ateşbaz ila rahmetillahi teala fi mutasifi şehri receb
Sene erbaa ve semanîn ve sitte mie gafferallah

Tercüme ; Bu kabir 684 yılı Recep ayı ortalarında ölen Şemsü’l milleti ve’d-din, Said, şehid, merhum Ateşbaz İzü’d-din oğlu Yusuf’tur. Yüce Allah Rahmet etsin. Allah affedicidir.

Abdullah Bosnevi

Abdullah Bosnevi’nin kabri şerifi ; Konya – Şeyh Sadreddin Konevi camiinin hemen karşısında yol üzerindeki bir binanın önünde.

Bursalı Hasan Kabadûz’dan seyr ü sülûkunu tamamlayan Abdullah b. Muhammed, Hilafet merkezinde “Bosnevî”, “Şârihu’l-Fusûs”, “Abdî Efendi” , memleketi Rumelide “Gâibî” lakaplarıyla meşhûr olmuştur. 17. yüzyıl Osmanlı dünyasının önemli mutasavvıf ve şâirlerinden biri olan Bosnevî, H. 992 yılında Bosna’da doğmuştur. Ailesi ve sosyal durumuyla ilgili hiçbir bilgiye sahip olamadığımız Bosnevî, ilk tahsilini muhtemelen dönemin geleneksel müfredâtına uygun olarak memleketi Bosna’da tamamlamış, daha sonra ilim ve kültür merkezi İstanbul’a gelmiştir.

Bosnevî’nin istanbul’a ne zaman geldiğini ve nasıl bir tahsil gördüğünü bilmiyoruz. Ancak ortaya koyduğu derin birikim ve geniş perspektiften hareket ederek bu dönemde felsefe, kelâm ve tasavvufî düşünce disiplinlerini hakkıyle tahsîl etmiş olduğu sonucuna ulaşabiliriz.

Bosnevî tahsilini tamamladıktan sonra Bursa’ya giderek devrin Bayrâmî Melâmîlerinin büyüklerinden Hasan Kabadûz’a intisâb eder. Bu zât hakkında fazla bilgiye sahip değiliz. Ancak melâmîliğin rûhuna uygun olarak terzilikle uğraştığı için “Kabadûz” lakabıyla iştihâr ettiğini biliyoruz. Doğum tarihini bilemediğimiz Hasan Kabadûz’un eserleri de yoktur. Ancak Süleymaniye- Halet Efendi’de 800 numaralı mecmuada iki mektubu bulunmaktadır. Bu mektuplarındaki ifadelerine ve Abdullah Bosnevî ile Hüseyin Lâmekânî gibi zâhirî ve bâtınî ilimlerde ma’mûr iki mürîdinin eserlerine ve hayatlarıyla ilgili bilgilere baktığımızda temkin sahibi bir zât olduğunu müşâhade ederiz.

Bosnevî ile tanışmalarını ve ona uyguladığı eğitim usûllerini bilemediğimiz Şeyh Hasan Kabadûz 1010/1601 yılında Bursa’da vefât etmiştir. Şeyhi 1010 yılında vefât ettiğine göre Bosnevî’nin Bursa’ya bu tarihten bir kaç yıl önce gelmiş olması gerekmektedir. Öte yandan İstanbul’da tahsil gören Bosnevî’nin döneminin güçlü ve yaygın tarikatlarına ilgi göstermeyip Bursa’da meskûn bir şeyhi neden ve nasıl tercîh ettiği meçhûl olmakla birlikte onun tasavvufî ve ilmî kişiliğinden hareket ederek birtakım gerekçeler ileri sürülebilir.

Bu çerçevede akla ilk gelen ihtimâl, Bosnevî’nin İbnü’l-Arabî düşüncesine fıtrî yatkınlığının olması ve bu düşüncenin o dönemde daha çok Bayrâmî melâmiliği ile temsil edilmiş olmasıdır. Bosnevî’nin melâmî kimliğini öne çıkarması ulemâ ve tarikatler canibinden tenkitler almasına sebep olmuş olabilir. Zira zaman zaman bu kesime karşı çeşitli eleştiriler yapılmıştır. Ama bu tenkitler Bosnevî’nin hem sûfîler hem de devlet ricâli arasında saygı duyulagelen bir zât olmasına engel olamamıştır.

Melâmîliğin Arap bölgelerinde yayılmasına hizmet eden Bosnevî, 1046 yılında hem hac amacıyla hem de çeşitli kültürel ilişkilerde bulunmak üzere seyahate çıkar. Önce Mısır’a giden Bosnevî, burada çeşitli çalışmalarda bulunduktan sonra Hicaz’a geçer. Hicaz’da hac vazifesini yerine getirmenin yanında üst düzey muhtelif siyasi ve ilmî muhitlerle ilişkiler kurar.

Hac dönüşü Şam’a uğrayan Bosnevî, burada hayatını eserlerini şerhetmeye ve fikirlerini yaymaya vakfettiği tasavvufî düşüncenin otorite ismi İbnü’l-Arabî’nin kabrini ziyaret eder ve uzun bir dönem kabrin civarında halvete girerek Şeyh-i Ekber’in manevî dünyasından feyz alır. Şam’dan sonra Îbnü’l-Arabî düşüncesinin ikinci önemli ismi ve üstadı olarak gördüğü Sadreddîn Konevî’nin kabrini ziyaret eder. Konya’da bulunduğu esnada hastalanır ve 1054/1644 yılında vefat eder. Vasiyeti üzerine üstadı Konevî’nin yanına defnedilir.

Verdiği eserler açısından velûd bir yazar olarak kabul edebileceğimiz Bosnevî, bu eserlerindeki entellektüel birikim ve derinliğini Türkçe, Arapça ve Farsça dillerinin yardımıyla İslam âlemine sunmuştur. Farklı hacimlerde ve zengin yelpazede verdiği takriben 60’ın üzerinde olan eserlerinin, hemen hepsinin tasavvuf üst başlığına bağlı kalarak değerlendirilmesi mümkündür.

Kaynak ; Bursa’da Tarikatlar ve Tekkeler , Mustafa Kara , Bursa Büyükşehir Belediyesi Yayınları , 2012 

Memiş Efendi – Muhammed Kudsi Bozkıri (k.s.)

Memiş Efendi hazretlerinin türbesi ;  Konya – Seydişehir’de çavuş köyünde

”Bir Türk geldi ve bizde ne varsa aldı gitti.”  Mevlana Halid-i Bağdadi

Memiş Efendi
Memiş Efendi

Hacı Memiş Efendi yalnız Konya’nın değil, bütün Anadolu’nun ilminden ve feyzinden istifade ettiği büyük bir Alim ve ünlü bir Veli’dir. Hacı Memiş (Muhammed Kudsi) Efendi 1784 yilinda Konya ili, Bozkır ilçesi, Ali Çerçi köyünde dünyaya geldi.
Babasinin adı Mustafa Efendi, annesinin adı Halime Hanım’dır. Soyu Peygamberimiz Hz.Muhammed (sav)’e dayanır. Çocukluğu Bozkır’ın Karacahisar köyünde geçti. Kendi akrabalanndan aynı zamanda Ebu Said Hadimi Hazretleri’nin de talebesi olan İbrahim Efendi’nin terbiyesi altında yetişti. Daha sonra Karacahisar’da İbrahim Efendi’nin oğlu Müderris Yeğen Muhammed Efendi’den de ders alarak ilmini genişletti.
Alanya, Hadim, Kayseri ve İstanbul’da tahsiline devam ederek eşi bulunmaz bir alim oldu. Meviana Halidi Bağdadi Hazretleri’nin halifesi olan Ödemişli Şeyh Hasan Kudsi Efendi’den Nakşî Halidi Tarikatı İcazeti aldı. . . . Şam’da bulunan Mevlana Halidi Bağdadi Hazretlennı görme arzusu kendisinde dayanılmaz bir hal alınca Şam’a gitti Kırk gün Mevlana Halidi Bağdadi Hazretleri’nin yanında bulunarak O’ndan da İcazet aldı. Mevlana Halidi Bağdadi hazretleri , Hacı Memiş Efendi ile ilgili şöyle buyurmuştur ” Bir Türk geldi ve bizde ne varsa aldı gitti.”
Bir müddet Kudüs’te kaldı. Oradan Mekke-i Mükerreme’ye giderek Hacı oldu. Sonra, dönerek medresesini kurdu. Öğrenci yetiştirmeye başladı.
Daha sonra, Bozkır Hocaköy (Üçpınar)’e yerleşti. Hocaköy(Uçpınar)’de yine medresesini kurarak öğrenci yetiştirmeye devam etti. Orada 17 yıl kaldı. Hocaköy (Üçpınar)’de kendisini çekemeyenlerin çoğalması üzerine Seydişehir’e göç etti. Seydişehir’de talebesi Hacı Abdullah Efendi’nin yaninda 5 ay kaldıktan sonra aynıilçenin Çavuş köyüne gitti. Çavuş’ta da medresesini kurarak talebe okutmaya devam etti.
İlim ve tasavvufu birlikte yürüten Memiş Efendi (rh.a) Miladi 28 “Ekim’1852 / Hicri 14 Muharrem 1269 yilinda Perşembe günü 71 yasinda iken Çavuş köyünde Hakk’ın Rahmetine kavuşmuştur. Talebelerinden ve Halifelerinden Hacı AbdullahEfendi, Hacı Memiş Efendi’yi yıkayıp kefenlemiş, Hocakoy’den gelenlerin hazır olduğu kalabalık bıi cemaatle cenaze namzını kıldırmıştır. Çavuş köyündeki medresenin yanındaki yere defnolunmuştur.
Hacı Memiş Efendi’nin külahla örtülü olan türbesi, Hacı Abdullah Efendi’nin öncülüğünde 1866 yılında yaptırılmıştır.
Hacı Memiş Efendi vefat ettiği zaman geride: bir post, bir hasır, bir çarık ve birde asa’dan başka bir şey bırakmamıştır.
Hayatta iken; “Vücudunu çürüten er olmaz” buyururlardı. Vefatından 13 yıl sonra türbesi inşa edilirken kabri açıldığı zaman kefeni ve vücutları, hayatta olduğu gibi hiç bozulmadığı görülmüştür.
Hacı Memiş Efendi’nin türbesi Konya-Seydişehiryolu üzerinde, Konya”dan itibaren 70. km’deki Çavuş Kasabası’ndadır.
Hacı Memiş Efendi ,Baki aleme göç ettikleri zaman 4 hanımından 7 oğlu ve 4 kızı bulunmakta idi. Torunlarından Zeynel Abidin Efenedi , Rıfat Efenedi ve Ziya Efendi 1909’da Konya’da Islahı Medaris’i açtılar. Onların yetiştirdikleri talebeler
Memleketimize pek çok hizmetlerde bulundular. Bunlardan bazıları: Fahri Kulu, Hacı Veyiszade Mustafa Kurucu, Saatçi Osman Efendi, İbrahim Hakkı Konyalı ve Abdullah Tannkulu (rahmetullahi aleyhim ecmain).
Ayrıca, sayılan elliye yaklaşan Halifeleri ile de Nakşibendî Tarikatının Halidiye kolunun Anadolu’da yayılmasına vesile olmuştur.

Halifelerinde Bazıları ;
1- Şeyh Muhammed Bahaeddin Efendi (v. 1906) ; Hacı Memeiş efendi ‘nin en büyük oğlu , Konya’da irşad faaliyetini yürütmüş ve Hacı Fettah Kabristanına sırlanmıştır.
2- Şeyh Hacı Abdullah Efendi (v. 1903) ; Seydişehir’de irşad etmiştir. Kabri şerifi Seyyid Harun Veli hazretlerinin hemen karşısındadır.
3- Topbaşzade Hacı Ahmed Kudsi Efendi (v.1889) ; Kadınhan’ın da irşad etmiş , kabri şerifi Mevlana Türbesi bahçesindedir.
4- Muhammed Zahreddin Efendi (v. 1859) ; Bozkır – avdan köyü
5- Şeyh Hacı Feyzullah Efendi (v.1876) – İstanbul

Hacı Memiş Efendi ‘nin Şemaili ve Ahlakı
Hacı Memiş Efendi ; orta boylu, esmere yakın tenli olup alın ve kaşlarının arası açık idi. Kaştan ince ve uzun, gözleri orta ve siyah idi. Burnunun ucu yüksek, ağzı büyük ve genişti. Sakalı gür ve büyükçeydi. Vefat ettiği zaman beyazı siyahından daha çoktu. Kemikleri iri ve kuvvetli idi. Alnında velilik nuru parlamakta olup heybetli bir görünüşe sahipti. Kendisini aniden gören kimse korku ile dolardı. Hacı Memiş Efendi gayet vakur ve sekinet sahibiydi. Asla kahkaha ile gülmezdi. Ara sıra tebessüm ederdi.Çok sıcak kanlı idi. Kendisi ile sohbet eden kimse ondan asla ayrılmak istemezdi.Dili tatlı, yüzü gayet sevimliydi.
Daima hakikatlerden bahseder, marifetleri açıklardı. Hiçbir zaman gereksiz konuşmaz, daima hayırla nasihat buyururlardı. Sözlerini işiten kimseye asla usanma gelmezdi. Keramet eseri olarak, kim dünya sıkıntı ve darlıkları yönünden şikayetçi oiarak onun yanına gelse, hemen ferahlığa kavuşur, büyük bir rahatlık hissederdi. Eğer kendisinde dünya sevgisi varsa, hemen yok olur, geçim sıkıntısı ve dertlerinden kurtulurdu. Netice olarak İlahi dergaha yönelen melek yüzlü bir kimse oluverirlerdi.
Gariplere, yetimlere, yoksullara çok yardlm ederdi. Cömertlikte ve eli bollukta zamanın bir tanesiydi. Dünyaya ve içindekilere iltifat gostermezdi. Sayılmayacak derecede evinde misafirleri olurdu. İmkanları kıt bir köyde oturmasına rağmen hepsini yediri, içirirdi. Herkesi dünya sevgisinden meneder, Allah’ın sevgisine yöneltirdi. ” Rızık için üzülüp ızdırap çeken kimse insan defteri dışındadır.”
buyururdu.

Hacı Memiş Efendi’nin Kızları ve Oğulları ;
Oğulları ;
1- Muhammed Bahaeddin Efendi
Hacı Memiş Efendi’nin 2. hanımı Gümüş Kadın’dan en büyük oğludur. 1834’de Bozkır Karacahisar’da doğmuştur. Hasan Kudsi Efendi’nin kızı Emine Hanımla evlenmiştir. 1862’de Konya Bekir Sami Paşa Medresesi’ne Müderris oldu
44 yıl bu medresede eğitim öğretim faaliyetleri yaninda Nakşı Halidi Tarikatı üzerine Babasinin Halifesi olarak irşat görevini yürüttü. Orayı bir ilim merkezi haline getirdi 1906’da Konyatda vefat etmiştir. Şeyh ve müderris idi. türbesi Konya , Hacı Fettah Mezarlığı’ndadır. Zeynelabidin Efendi (1869-1940) ve Muhammed Rifat Efendi (1871-1920) ve Ahmet Ziya Efendi (1875-1923) isimlerinde üç çocuğu vardır.
2- Mustafa Asım Efendi ( Koca Müftü)
Bozkır Müftüsü idi. M.1906’da Hocaköy’de etmiştir. Orada metfundur.Annesi Gümüş Kadın’dır.
3- Ubeydullah Efendi
M.1881’de Hocaköy ‘de vefat etmiştir. Kabri Kurşunlu Camii bahçesindedir.Annesi Gümuş kadındır.
4- Halid Efendi
(1841 – 1909) Karaman’da vefat etmiştir. Kabri Karaman Ketane Camii bahçesindedir.Annesi Emiş Kadın’dır.
5- Zeynelabidin Efendi
18 yasinda Bozkır Karacahisar köyünde vefat etmiştir. Kabri oradadır. Kur’an-ı Kerim Hafızı idi. Annesi Emiş Kadın’dır.
6- Sıddık Efendi
(1851 – 1921)Bozkır Hocaköy ‘de vefat etmiştir. Orada metfundur.Annesi Emiş Kadın’dır.
7- Hasan Kudsi Efendi
(1847 – 1921) Konya’da vefat etmiştir, Kabri Hacı Fettah Mezarlığındadır. Annesi Emine Hanım’dır.

Kız Çoçukları
1- Havva Hanım
Annesi Havva Hanım’dır. Bozkır Karacahisar’da doğmuştur. Softa Hoca Mehmet Efendi ile evlenmiştir. Kabri Bozkır Hocaköy’dedir.
2- Fatma Hanım
Annesi Gümüş Kadın’dır. Bozkır Kadısı Abdullah Efendi ile evlenmiştir.M.1863’de Hocaköy ‘de vefat etmiştir. Kabri oradadır.
3- Ayşe Hanım
Annesi Gümüş Kadın’dır. Avdan’lı Şeyh Muhammed Zahreddin Efendi ile evlenmiştir. Kabri Bozkır Avdan köyündedir.
4- Hatice Kübra Hanım
Annesi Emiş Kadın’dır. Hocaköy’lü Mehmet Efendi ile evlenmiştir. M.1926yılındaBozkır Hocaköy ‘de vefat etmiştir. Kabri Hocaköy’dedir.

HACI MEMİŞ EFENDİ’DEN MENKÎBELER
1- Hacı Memiş Efendi , her zaman Allah’ın emirlerinİ ve yasaklannı insanlara bildirmeye çalışırdı. Dini uğrunda canını feda etmekten çekinmezdi. Islamın emirlerine uymada çok titizlik gösterir. “Bir kişinin şeriatta ne kadar eksikliği varsa bir o kadar da tarikatta noksanı olur!” derdi. Tarikatla şeriatı bir bilirdi. Herhangi bir konuda, “Şeriatte böyle amma hakikatte veya tarikatte bu böyle değil” diyenlere çok
kızar ve; “Bunlar Şeytana uyarak temiz şeriatı işlemez hale getirirler ve böylece sapıklardan olurlar” buyururdu. Memiş Efendi’nin temsil ettiği ilim ve tasavvuf hareketi Ebu Said el Hadimi’nin ilmi geleneğine ve Mevlana Halidî Bağdadî’nin
tasavvuf anlayışına dayanır.

2- Hacı Memiş Efendi , İslam’ın yaşanması için çalışır ve didinirdi. Şeriatle hakikati bir bildiği için. “Şeriat hakikatin ta kendisidir. Bazıları kabuk ve iç ile bir benzetme yapmışlarsa da biz buna razı değiliz. Çünkü kabuk ile iç arasinda nevi bakımdan ayrılık vardır” buyururdu.

3- Hacı Memiş Efendi ‘nin aim bir müridi vardı.25 sene fakirlik çektiğinden dolayı, ücretli olarak köylere Ramazan imamlığına (cerr)’e giderdi. Ona:”Cerre çıkma!
Yaninda olanla kanaat et! Allahü’Zülcelal’e tevekkül ol’ Eğer geçmiş senenin gelirlerinden az olursa, eksiğini ben tamamlayacağım”. Buyurdu. O alim murid cerre çıkmakdan vazgeçerek eldeki ile kanaat etti. O zat sonradan ; ”Senelerce sefillik çektim. Geçim darlığım vardı. Bir mal sahibi de olamadım. Şimdi ise , Allah’a hamdolsun hem sefaletten kurtuldum, hem de mal sahibi olarak zengin oldum” diyerek devamlı şükrederdi.

4- Hacı Memiş Efendi (rh.a) Keramet göstermekten çok çekinirdi. Eğer keramet bir müridin kurtuluşuna sebeb olacaksa çaresiz olarak açığa vururlardı. Nitekim alimlerden çok yavaş kabiliyete sahip bir müride, bir gün üç saatlik bir uzak’lıktaki bir köyde bir kalb daralması geldi. İçinden şöyle geçiyordu: “Alemde şeyh endişesini neden çekeyim, Tarikat için neden bir sürü zahmete katlanayım? Bu meslekten bir şey anlayamadım. Bundan sonra ben de diğer insanlar gibi kendi işlerimle meşgul olacağım” diyerek tasavvufu inkara yöneldi. Bu düşüncelerini hiç bir kimseye açmadan Hacı Memiş Efendi’nin huzuruna gelince, Hacı Memiş Efendi ona: “Kimin şeyhi yoksa onun şeyhi şeytandır!.. değil mi? Hak yoldan çıkmaya hangi akıllı cesaret edebilir?” buyurarak o müridinin yanlış düşüncesin! gönlünden çıkardı.

5- Hacı Memiş Efendi ‘nin öğrencilerinden biri, rüyasında kendisini Yazıcızade Muhammed Efendi’nin ‘Muhammediyye’ adlı kitabını cild ve kağıdı ile beraber yediğini gördü.Uyandıktan sonra: “İnşaallah bundan sonra Hacı Bayram Veli ve Yazıcızade Muhammed Efendi hazretlerini ziyaret edip oraya intisap edeyim. Bizim feyzimiz oralardan görünüyor”diye rüyayı yorumladı.Namaz vakti yaklaşınca namaz kılmak için camiye çıkınca Hacı Memiş Efendi o zata yöneldi ve aniden: “Bir kimse önündeki hazır olan bayramı bırakıp da niçin başka yere Bayram aramağa gitsin? Bazan kişiye şeyhinden olan feyzi diğer bir şeyhtenmîş gibi görünür. Bu Allah’ın bir hikmetidir. Sen amellerinde samimi ol! diyerek ogrencisine güzel bir ders verdi.

6- Hacı Memiş Efendi’nin blr müridi tasavvufi eğitimini tamamlamadan memleketine gitmek istedi. Hacı Memiş Efendi ona, “Gitme! Eğitiminı tamamla! dedi. Buna rağmen o kişi memleketine gitti. Sonra çok ağır bir hastalığa tutuldu.Hasta ve ümidsiz bir halde yatarken, bir gece rüyasında Hacı Memiş Efendi’nin yanında olduğunu gördü. Hacı Memiş Efendi elinde bir kazma ile karnındaki hastalığa sebeb olan şeyin üzerine birkaç defa vurup oradan bir şey çıkardı. Öğrencisi uyandığında hiçbir hastalığının kalmadığını görünce Allah’a hamd ederek tekrar hocasının yanına döndü.

7- Hacı Memiş Efendi yetenekli öğrencilerine ilgi alaka gösterirdi. Böyle bir öğrencisine; “Sen denizin ötesine bile gitsen benim elimden kurtulamazsın” buyurdu. Bir süre sonra, o öğrenci ilim tahsili için Mısır’a gitti. Bir gün dersini anlamadığı için üzüntülü olarak uyuyakaldı. Gece rüyasında dersi tamamiyle öğrenmişti. Senelerden sonra Hacı Memiş Efendi’yi ziyarete geldiğinde Hacı Memiş Efendi ona tebessüm ederek; “Sana ben denizin ötesinde bile olsan elimden kurtulamazsın demedim mi?” diye buyurdu. Bu sözlerinden sonra o mürid o
geceleyin öğrenmiş olduğu dersin Hazretin öğrettiğine dair kerametlerini hissettiğini sonradan anlatmıştır.

8- Hacı Memiş Efendi’nin türbesine bitişik olan camı, zaman içinde harap olup, ihtiyacı karşılamayınca yıkıarak yerine biraz daha geniş olarak yeniden yapılmıştı. Cami inşaatl devam ederken Beyşehirli bir kimse gelip kapı ve pencereleri
kendisinin yaptıracağını bildirmiş. Beklemedikleri bu yardım karşısında: “Rüyanda babanı mı gördün?” diye takıldıkları o kişi şunları söylemiş:
” Ben 6 yaşıma kadar felçli idim ve yürüyemiyordum. Annemle babam beni alarak Hacı Memiş Efendi’nin türbesi gelip, sandukanın yanına yatırdılar. Kendileri de namaza durunca sandukadan bir el uzanarak beni ayağa kaldırdı “Ben de
yürüyerek aşağıya inmeye başlayınca, namazlannı bozarak arkamdan yetişen annemle babama durumu anlattım. Bu yüzden merhuma minnet borcum vardı, onu ödemek istedim” dedi.

9- Şeyh Mustafa Efendi, Hacı Memiş Efendi ‘nin halifelerindendi. Hacı Memiş Efendi ‘nin vefatından sonra kabirlerini tamir hususunda çok gayret sarf eder. Tamir esnasinda kabir, ayak tarafından açılır. Mustafa Efendi elini açılan yerden kabre sokunca mübarek ayaklarının vefatı uzun seneler geçmesine rağmen hala sıcak, soğumamış olduğunu görür. Kabirde yatan Efendimiz Hazretleri; “Daha sıcak değil mi?” diye buyurmuşlar. Bu sözleri işiten halife hazretleri bağırarak düşüp bayılmıştır. Bu halde bir müddet yatmışlardır.

10- Bir adam Hacı Memiş Efendi için; Ben bir yemek hazırladım. Eğer kamil (haluk, gerçek) bir veli, evliya ise bu hazırladığım ve meşru olmayan” yemeği yemez dedi ve Hacı Memiş Efendiyi evine yemeğe davet etti. Hacı Memiş Efendi müritlerinden birini alarak davete icabet etti. Eve vardılar yemeği yemek için,sofraya oturarlar;
Mürit oruçlu olduğu için başka bir odaya gitti. Ev sahlibi Memiş Efendiye; ”Efendim müridinizde sofraya çağırsanız” dedi. Hacı Memiş Efendi adamın niyetini anladığından; ” O bir şahindir. Değme leşe kanmaz!” buyurdu. Adam bu sözden bir şey anlamadı. Bu sefer müridin yanına gidip, ” Hacı Efendi seni sofraya bekliyor” dedi.
Mürid’de; “Efendimiz Hacı Memiş Efendi koskoca bir okyanustur. Herhangi bir leş onu asla bulandıramaz” dedi. Bu sözlerden sonra yaptığı işten utanan adam yaptıklarından dolayı tövbe istiğfar edip Hacı Memiş Efendinin samimi talebelerinden oldu.

11- Devlet tarafından Konya yöresine gönderilen ve büyük alimlerden olan bir müfettiş Bozkır’a gelir. Burada Halidiye tarikatına ve Hacı MemişEfendiye intisap edenlere zulüm ve işkence edermiş. Bu müfettiş sonunda Hacı Memiş Efendi’yle de karşılaşmış. Hacı Memiş Efendi’ye; ” Allah, Kur’anı Kerim (Zümer suresi 54. Ayetinde) “Rabbinize inabe edin(bağla-nın)”buyuruluyor. Inabe şeyh olmaz, Hakka olur ”der.
Hacı Memiş Efendi; Sen alim birisin, ayette geçen “Rabbinize” (ila rabbiküm) kelimesinde geçen “ila” niçin? Konulmuştur diye sorar.
Müfettiş; “ila” kelimesi Arap dili kurallarina göre bir şeyi sonlandırmak için kullanılır deyince Hacı Memiş Efendi: “Efendi Allah hakkında bir son olur mu? Başlangıcı yok ki sonu olsun. Hakkın varlığına başlangıç ve son düşünmek caiz değildir. Böyle bir şey asla mümkün de değildir. Fakat Allah yolunda fani olan ve Hakka ulaşan Şeyhe bağlanmak Hakka bağlanmaktır” buyurur. Bu cevaptan sonra alim olan bu müfettiş yanlış düşüncelerden vazgeçer ve Hacı Memiş Efendinin iyi bir öğrencisi olur.

[toggle title=“Kaynaklar load=”hide”] Kaynak
www.memisefendi.net
[/toggle]